Biyografi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Biyografi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ekim 2016 Pazar

Şükriye Tutkun'un Biyografisi


19 Eylül 1965 yılında Kocaeli’nde doğdu.
İki yaşında anne babasının ayrılığı nedeniyle çocukluğunun ve eğitiminin on üç yılını sırasıyla, Kasımpaşa Çocuk Yuvası, Küçükyalı Kız Yetiştirme Yurdu, Anadoluhisarı Özel Eğitim İlkokulu, Kadıköy Atatürk Kız Yetiştirme Yurdu’nda parasız yatılı olarak okudu.
Müziğe olan kabiliyeti daha küçük yaşlarda iken farkedildi.
Televizyonun bu kadar hayatımızda olmadığı o dönemde, Şükriye her zaman okulun televizyonu gibiydi.
Öğretmenleri ona sürekli şarkılar söyletiyor, onu minik minik roller oynatarak tiyatrocu olmaya heveslendiriyordu. Tutkun, küçüklüğünden beri hep tiyatrocu olmak istedi. Şarkı söylese bile aklında hep tiyatro vardı.
Onbeş yaşında ailesinin yanına alınan Tutkun, Kartal Maltepe Gülsuyu Ortaokulu, Maltepe Orhangazi Lisesi’ni bitirdi.
İşte bu yıllarda müzik, onu çevreleyen mutsuz günlerin arasından gülümseyen bir umut olmuştu.
Sürekli varolan gergin ortamda müziğin yumuşatıcılığı insanları sarıyor, aralarındaki iletişimi arttırıyordu.
Evde sürekli radyoları karıştırıp müzik dinliyor, aynaya bakıp o zamanki şarkıcıların taklitlerini yapıyordu.
Konservatuara girmeyi düşünürken, Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat bölümünü kazanıp orada okumaya başladı.
Okuduğu bir yıl boyunca üniversitedeki tüm müzik ve tiyatro faaliyetlerine katılan Tutkun, Milliyet Gazetesi’nin Eskişehir muhabirliğini de yapıyordu.
Kendisinden iktisatçı olmayacağına karar verip tekrar İstanbul’a döndü.
Bir yıl Türk Müziği Devlet Konservatuarı’nda okudu.İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera Şan bölümünde bir yıl okuduktan sonra okulu bırakmak zorunda kaldı. İki yıl boyunca çalışıp para biriktiren Tutkun Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera Şan bölümüne girdi.
Burada Ahder Destan, Şebnem Başar, Atifet Usmanbaş, Madam Köpe ile şan çalıştı.
Etnomüzikolog Tugay Başar ile çocuk yuvalarında müzik öğretmenliği ile ilgili çalışmalar yaptı.
Afşar Timuçin’den estetik ve felsefe, Filiz Ali’den Opera Tarihi dersleri aldı. Yardımcı dersi pianoda da başarılı olan Tutkun, konservatuarda her zaman örnek gösterilen bir öğrenci oldu. Konservatuarda okuduğu yıllarda değişik zamanlarda TRT Gençlik Korosu, İstanbul Operası Gençlik Korosu, St. Antoine Kilisesi Korosu’nda soprano olarak görev aldı.
Öğrenimine devam ettiği süre boyunca çocuk yuvalarında müzik öğretmenliği yaparak, çocuk koroları çalıştırarak, iş yaşamına da devam ediyordu.
Yerel gazetelerde muhabirlik, anketristlik, Deli dergisinde kaligraflık, seslendirme, matbaada pikajörlük, reklam ajansında yardımcı grafikerlik, Pilastip Shov da Tansu Çiller seslendirmesi, yaptığı işlerden bazıları.
Konservatuar eğitimi teknik açıdan çok geliştiriciydi, her gün yeni aryalar öğreniyor, küçük okul dinletilerinde onları seslendirerek beğeni topluyordu.
Her şey çok güzeldi ancak eğitiminin başından beri eksik olan bir şeyler vardı. Aryaları söylerken duygulanamıyordu.
Şan hocasıyla türkü çalışmaya başladığında bu eksikliğin ne olduğunu hissetti.
”Ben türkü söylemeliydim. Çünkü benim sesim, duygularım türkülerle var oluyordu.
Türkü söyleyince mutlu oluyordum, türkülerde kendimi, duygularımı buluyordum. eksik olan buydu.” diyordu.
Albüm yapmak gündeme geldiğinde de hiç düşünmeden “Ben türkü söyleyeceğim” dedi. Ancak günümüzde türküyü hak ettiği gibi söylemek öyle zordu ki.
İki uç sakıncayı taşıyordu çünkü. Ya fazlasıyla yerel söylüyorsunuz kentlerde yaşayan insanlara seslenemiyorsunuz ya da türkülere klasik batı müziği kalıplarıyla yaklaşıyor türkünün özüne uzak düşüyorsunuz. Bu iki uç durum onu çok rahatsız etti.
Türküleri, duygularını kaybetmeden ama çağdaş müzik birikimlerimizin zenginliklerini de katarak söylemenin mutlaka bir yolu yöntemi olmalıydı.
Birçoğunu yakından tanıyıp bağlandığınız türküleri Ferhat Livaneli’nin çağdaş müzik yaklaşımıyla hem yeniden anımsatmayı hem de küçücük de olsa bir zenginlik katabilmeyi amaçladı. İlk çalışmasını da, tüm insanlığa sevgi ve barış çağrısını son derece yalın ifade eden iki sözcükle “Sevin Gayrı” ile adlandırdı.
İkinci albümü “Çiğdem Der ki” yine aynı düşünceyle yola çıkılarak hazırlandı. Bu çalışmada Tutkun yine Ferhat Livaneli ile çalıştı, senfonik altyapı ile söylenen türküler…
Aynı yıl Zülfü Livaneli’nin“Nefesim Nefesine” albümünde Livaneli ile düet yaptı, birlikte aynı sahnede konserler verdi.
Fahir Atakoğlu, Atilla Özdemiroğlu, Arif Sağ, Ali Osman Erbaşı gibi müzisyenlerle çalıştı. TRT, KANAL D STV ve son olarak da Tv8’de program sundu.
Bir çok çizgi ve dizi filmde, reklam filmlerinde seslendirme yaptı.
Türkiye’deki başarısını altın plaketle ödüllendiren “EMI” 1999 yılında Belçika’da Şükriye Tutkun albümünü piyasaya sürdü.
Belçika dinleyicisi tarafından çok beğenilen albüm Belçika medyasında övgüler aldı.
Aynı sene birçok ünlü yabancı sanatçının da yer aldığı “Pure Music 3” adlı yapımda Şükriye Tutkun “Arda Boyları” türküsü ile yer aldı.
Yurt dışında özellikle Belçika’da konserler veren sanatçı, geleneksel ile yeninin iç içe olduğu “Kumru” adlı üçüncü albümü ile 2002 yılında tekrar dinleyicisiyle buluştu. Prodüktörlüğünü Murat Hasarı’nın, aranjörlüğünü Atilla Özdemiroğlu ve Zafer Haznedaroğlu’nun üstlendiği albümde diğerlerinden farklı olarak anonim türkülerin dışında besteler de yer aldı.
Yıllardır hayalini kurduğu Türkü Müzikali fikrini İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarıyla paylaşan Tutkun, aldığı olumlu yanıtla birlikte müzikal çalışmalarına başladı. Cahit Atay’ın Sultan Gelin adlı tiyatro eserini Mustafa Aslan müzikale uyarladı.
Müzikleri Murat Hasarı, Dansları Murat Uygun, Dekorları o zamanki genel sanat yönetmeni Nurullah Tuncer Kostümleri ise Canan Göknil hazırladı.
Müzik, tiyatro ve halk danslarının iç içe olduğu ilk türkü müzikali Sultan Gelin 2003-2004 sezonunda izleyicisiyle buluştu.
Suna Pekuysal Seden Kızıltunç gibi usta tiyatrocuların da yer aldığı müzikalde başrol oynayan Tutkun müzikaldeki oyunculuğu ve sahne performansıyla eleştirmenlerden ve izleyicilerden güzel tepkiler aldı.
2005 yılının ilk albümü Gücüm Yetene Kadar Tutkun’un en son albümü. Ali Osman Erbaşı’nın prodüktörlüğünü ve aranjörlüğünü yaptığı albümde, on iki eser yer alıyor. Enstrümanların adeta birbirleriyle dans ettiği bu albümde Tutkun kendisini de bir enstüman olarak tanımlıyor.
Bu albüm için “Ben bu albüme ailemi sakladım, bir şarkıda anneannem, bir şarkıda Hakkı dayım, Azamet Teyzem, bir şarkıda Fahri babam var.
Yazlık sinemalarda anneannemin kucağında filmi izlerken uyuyakaldığım güven var, duyduğum sevgi var, sinemanın kolonlarından verilen o eski güzel sesler, eskide kalmış yitirdiğimiz unuttuğumuz duygular var, taş plak sadeliği, taş plak samimiyeti var.” Diyen Tutkun, bu albümünü annesi kadar sevdiği fakat albüm çıkmadan önce kaybettiği gerçek bir Türk aydını Azamet Arsever Hanımefendi’nin anısına yaptı.
Doğum gününde yani, 19 Eylül 2006 da yine prodüktörlüğünü Ali Osman Erbaşı’nın yaptığı SALINCAK adlı albümü müzikseverle buluştu.
Haziran ayında büyük bir ameliyat geçiren Şükriye Tutkun Kuşing Sendromu denilen hastalığı yine kendi mücadeleci kişiliği sayesinde yendi.
Aylarca sahnelerden uzak kalmasının acısını yeni albümündeki şarkıları yine çok duyarlı okuyarak çıkarmış sevgili Şükriye Tutkun.
Yine birbirinden güzel türküler, yine birbirinden güzel yorumlar. Teşekkürler Şükriye Tutkun iyi ki varsın…

Sibel Pamuk'un Biyografisi


Sivas'ta doğan Sibel Pamuk'un türkülerle ilk olarak tanışması, babasının çaldığı saz annesinin söylediği türkülerle oldu.
Daha küçük yaşlarda Davut Sulari, Muhlis Akarsu, Neşet Ertaş türkülerini okumaya başladı, bir gün öğretmeni ona sen çok iyi bir sanatçı olacaksın dedi ve o bu sözü hiç unutmadı.
Ailesi ile birlikte Almanya'nın Frankfurt şehrine yerleşerek eğitimini burada tamamladı.
1989 yılında başladığı Kick Box'a uzun yıllar profesyonel olarak devam etti.
Türkiye adına katıldığı pek çok uluslararası organizasyonda dünya birincilikleri elde etti.
Aynı dönemde tiyatro ile amatör olarak ilgilendi ve pek çok müzikal oyunda rol aldı.
1994 yılında Almanya'da arkadaşları ile kurduğu Grup İnsiyatif in solistliğini yaptı ve birçok festival ve etkinlikte sahne aldı.
Arif Sağ Müzik Okulunda ders aldı ve 2000 yılında ilk albümü Al Yazmalım ile dinleyicilerine merhaba dedi, daha sonra çıkardığı albümler :
Kara Gözlüm (2002)
Yüreğimizdeki Türküler (2003)
Yüreğimizdeki Ezgiler'in 16 klib'lik VCD'si
Ahuzar (2005)
Sevda Ektim (2007)
Payidar (2011)vAyna
Ayna (2015)

Sibel Can'ın Biyografisi


"Deli Yüreğim", "Dedikodu" ve "Padişah" gibi parçalarıyla tanınan Sibel Can, Maksim Gazinosu'nda assolistlik yapmış en genç sanatçı ünvanına sahiptir. Sibel Can, 1 Ağustos 1970'de, Engin Cangüre ve Emine Gül Sezer Cangüre'nin ilk çocuğu olarak Fatih, Karagümrük'te dünyaya geldi.
İlkokul mezunu olan Sibel Can’ın annesi Bursa Mudanyalı, babası Yugoslav göçmenidir.
Gerçek adı Sibel Cangüre olan sanatçının babası Engin Bey birçok ünlü soliste eşlik eden bir keman sanatçısıydı.
Sibel Can'nın müzikle tanışması küçük yaşlarda oldu.
Henüz 13 yaşındayken, babasının kemanı eşliğinde önce Viyana daha sonra da Almanya, Hollanda ve İsrail'de şarkı söyleyip dansetti.
Türkiye'ye döndü.Yaşı gizlenerek Halikarnas Gazinosu'nda işe başladı.
Galata Kulesi ve Astorya gibi kulüplerde çıkan sanatçıyı, Nükhet Duru'nun Fahrettin Arslan'a tavsiye etmesi üzerine sanatçının bir anda dünyası değişti.
Sanatçı böylece Maksim Gazinosu'nda ilk sahnesini aldı.
Ancak yaşının küçüklazinonun kapatılması üzerine Fahrettin Arslan'nın yardımıyla mahkemede yaşı 6 yaş büyülttürüldü.
Böylece Maksim Gazinosu'nun oryantal dansçısı oldu.Sibel Can üç yıl kadar dans etti.
Maksim gazinosunda Muazzez Abacı, Neşe Karaböcek ve Emel Sayın gibi ismlerin alt kadrosunda çalışma imkanı buldu.
Assolistliğe yükseldiğinde henüz 17 yaşında idi.
Sibel Can, 1987 yılında Kervan Plak'tan ilk albümü olan "Günah Bize"yi çıkarttı.
Bu albümde Orhan Gencebay'ın büyük desteğini gördü. Albüm kısa zamanda satış rekorları kırdı.
1988 yılında o dönemin popüler isimlerinden olan Hakan Ural ile Zerrin Özer'in evinde gizlice evlendi.
Bu evlillikten daha sonra Engincan ve Melisa adından iki çocuk dünyaya getirdi.
Neredeyse her yıl bir albüm çıkaran Sibel Can, 1995 yılında Raks Müzik'e transfer oldu.
Büyük bir yükselişe geçen sanatçı, 1995 yılında yayınlanan "Şarkılarda Senden Yana" albümünde tarzını biraz değiştirdi.
Albümdeki "Deli Yüreğim", "Dedikodu" gibi parçalar Can'ın eski albümlerine nazaran daha çok ses getirdi.
1997 yılında ise, Serdar Ortaç'ın bestelediği "Padişah"lı albüm yayınlandı.
"Padişah"la birlikte Sibel Can, Türkiye'nin en çok konuştuğu isim haline geldi.
1999 yılında Hakan Ural'dan ayrıldı. 2000 yılında çıkarttığı "İşte Türk Sanat Müziği, İşte Sibel Can" adlı albümle yeni bir döneme girdi.
Aynı yıl Sulhi Aksüt ile evlendi ve bu evlilikten Emir isminde bir erkek çocuk dünyaya getirdi.
Sibel Can, albüm çalışmalarının yanında birçok dizide ve filmde de yer aldı.
"Kaldırım Çiçeği", "Gülüm", "Bize Ne Oldu" ve "Berivan" gibi dizilerle kamera karşısında da başarısını kanıtladı.
2001 yılından beri Emre Plak ile çalışan sanatçı en son 2007 yılında "Akşam Sefası" adlı albümü ile sevenleriyle buluştu.
Sibel Can, albüm çalışmalarının yanında birçok dizide ve filmde de yer aldı.
"Kaldırım Çiçeği", "Gülüm", "Bize Ne Oldu" ve "Berivan" gibi dizilerde kamera karşısına geçti.
Sibel Can, 15 Nisan 2015 tarihinde Fox TV'de başlayan “Sesi Çok Güzel” adlı yarışma programının jürisi oldu.
Her hafta yeni yeteneklerin yarıştığı programda jüri koltuğunda oturanlar Sertab Erener, Sibel Can ve Gökhan Türkmen olacak.

Evlilikleri :


1.evliliği : Hakan Ural ile 28 Eylül 1988 tarihinde evlendi. 17 Şubat 1999 Tarihinde boşandı.
Engincan (d. 27 Ocak 1992) ve Melisa (d. 22 Ağustos 1994) adından iki çocuk dünyaya getirdi.
2. evliliği : 2000 yılında müteahhit Sulhi Aksüt ile evlendi. 2010 yılının Eylül ayında boşandılar.
Bu evlilikten Emir (d.Ağustos 2000) isminde bir erkek çocuk dünyaya getirdi.

Albümleri :


1987 - Günah Bize
1988 - Bulursun Beni
1989 - Rüyalarda Buluşuruz
1990 - Hasretim
1991 - Bir Güneş Batışında
1992 - Seni Sevmek
1993 - Hayat Devam Ediyor
1994 - Hatırasıdır
1995 - Şarkılar da Senden Yana
1997 - Bu Devirde
1999 - Daha Yolun Başındayım
2000 - İşte Türk Sanat Müziği İşte Sibel Can
2001 - Canım Benim
2003 - Sen Benimsin
2005 - Özledin mi?
2007 - Akşam Sefası
2009 - Benim Adım Aşk
2011 - Seyyah
2012 - Meşk
2014 - Galata

Filmleri ve dizileri :


1996 - Kaldırım Çiçeği
1997 - Gülüm
1998 - Sibel
1999 - Bize Ne Oldu
2002 - Berivan
2002 - Papatya ile Karabiber
2005 - Saklambaç
2006 - Ah İstanbul

Seyfi Yerlikaya'nın Biyografisi


Seyfi Yerlikaya 29 Ocak 1977 yılında Tunceli'nin Ovacik ilçesinde doğdu.
On kardeşli bir ailenin dokuzuncu çocuğudur. İlk ve orta tahsilini memleketinde tamamladı.
1996 yılında Elazığ Atatürk Sağlık Meslek Lisesi'nden mezun olduktan sonra İstanbul'a yerleşti.
Müziğe olan tutkusu çocukluk yıllarında başlar. Babasının hediye ettiği bir bağlamayla ve o zamanlar sürekli dinlediği Zülfü Livaneli ve Ahmet Kaya şarkılarından etkilenmesi ilerde yapacağı müzik tarzının temelini o yıllarda atmıştır.
Kendi imkanlarıyla bağlama çalmaya başlamış, bu konuda en büyük destekcileri de Ovacıktakı bağlama ustadları Murat Aydın ve Yaşar Tosun olmuştur.
İstanbul'a yerleştikten sonra bir süre sağlık sektöründe çalışıp daha sonra tekrar müziğe geri döndü.
O sıralar çeşitli türkü barlarda sahne yapmaya basladı. Hasan Hüseyin Demirel ile tanışmasından sonra ilk albüm çalışmasına başladı.
Bağrında Vurulaydım adlı albümü Seyhan Müzik tarafından yayımlandı.
Daha sonra Sendendir ve Sahipsiz Öyküler adlı albümleri de Seyhan Müzik tarafından yayımlandı.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'nden 2006'da mezun oldu.
2000 yılından itibaren Seyhan Müzik Şirketinde Genel Koordinator olarak çalışmaya başlamış, bu görevini şu anda da devam ettirmektedir. 30'un üzerinde prodüksiyonun yapımcılığını da yapmıştır.
Kendi tarzını özellikle son albümüyle daha da şekillendiren Seyfi Yerlikaya aynı zamanda albümlerinde eserlerinin düzenlemelerini ve birkaç eserin aranjmanını da kendisi yapmaktadır.

Sevcan Orhan'ın Biyografisi


1982 yılında İstanbul’da doğdu. Aile kökeni Erzincan ili çayırlı ilçesinin Yeşilyaka (Şebge) köyüne dayanmaktadır.
1994 yılında babasından öğrendiği kara düzen bağlamayla müzik hayatına ilk adımını attı.
Aynı yıl profesyonel eğitim almak isteyen Orhan, özel bir müzik okulunda nota, solfej, bağlama ve repertuar dersleri almaya başladı.
Bu arada ortaokul ve lise öğrenimini tamamladı.
Lise yıllarında Milliyet gazetesinin düzenlediği “Liseler arası Türk Halk Müziği Yarışması”nda 3. oldu.
1999 yılında “İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservataurı” nın açmış olduğu yetenek sınavlarına girdi ve “Ses Eğitimi Bölümü”nü kazandı.
2000 Yılında üniversitedeki müzik eğitimine devam ederken ilk solo çalışması olan “Nenni Bebek” isimli albümünü yaptı.
Aynı yıl yaklaşık yedi yıl eğitim aldığı “Müzik Okulunda solfej ve bağlama dersleri vermeye başladı.
Okul dahilinde çok önemli konser çalışmalarına katıldı.
2003 yılında “Aşıklık Geleneği İçerisinde Aşık Mahzuni Şerif’in Yeri ve Önemi” adlı bitirme ödevini hazırlayarak “Ses Eğitimi Bölümü”nden üçüncülük derecesiyle mezun oldu.
2003 yılında “Bir Türküydü Yaşamak” isimli ikinci solo albümünü müzikseverlere sundu.
2006 yılında TRT aracılığıyla programcılığa merhaba diyen Sevcan Orhan sırayla TRT İNT,
TRT TÜRK ve TRT AVAZ kanallarında 4 yıl süreyle canlı olarak yayınlanan “Tatlı Dile Güler Yüze”adlı müzik programının sunuculuğunu ve solistliğini yaptı.
Ayrıca Cem Radyo’da “SAZINDA USTALAR” adlı müzik programını hazırlayıp sundu.
2008 yılında türkü ve bestelerden oluşan ”ADI AŞK” isimli albümünü müzik severlerle buluşturdu.
2010 yılında “Cem Radyo”da “Sevcan Orhan Mikrofonda” adlı programı hazırlayıp sundu.
Sevcan Orhan erken yaşlarda başladığı müzik yaşamı boyunca yurtiçinde ve yurtdışında sayısız konser ve festivallerde yer aldı.
Genç sanatçı çok sayıda ödül ve plakete sahiptir.
2011 yılında 4. Albümü olan “Zemheriden Ötesi Bahar” isimli çalışmasını Özdemir Plak etiketiyle müzik severlerin beğenisine sundu.

Selda Bağcan'ın Biyografisi

Selda Bağcan, 1948 yılında Muğla’nın merkez ilçesi Menteşe’de doğmuştur.
Annesi öğretmen, babası veteriner hekimdir.
Daha bir yaşına gelmeden anne babası Van’a tayin oldu.
Erkek kardeşi vardır.Öğrencilik yılları Ankara’da geçti.
10 yaşında gitar çalmayı öğrendi.
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesinde Fizik Mühendisliği bölümünden 1971 yılında mezun oldu.
Üniversite son sınıfta iken amatörce müzik yapmaya başladı.
Erkan Özerman sayesinde O yıl yaptığı ilk iki 45’lik plağı iyi iş yapınca profesyonel olarak müzik hayatına başladı.
O tarihten itibaren yurt içi ve yurt dışında sayısız konserler verdi.
1972 yılında Dış İşleri Bakanlığının görevlendirmesiyle Bulgaristan'daki ALTIN ORFE (Golden Orfeus) festivalinde Türkiye'yi temsil etti.
İlk defa 1973 yılında batı Avrupa turnesini gerçekleştiren Selda Bağcan, 17 adet 45’lik plak çıkardı.
1979 ve 1980 yıllarında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)nin yurt dışı Demokratik kitle örgütü olan HDF (Halkçı - Devrimci Federasyonu) ile dayanışma içindeki SPD (Alman Sosyal Demokrat Parti) nin katkılarıyla Batı Avrupada çeşitli festivallere katıldı.
1980 ve 1987 yılları arasında pasaport verilmeyen sanatçı 1981 ve 1984 yılları arasında şarkılarından dolayı üç kez Metris Askeri Ceza ve Tutukevinde hapse girdi.
1986 yılında Peter Gabriel'in desteklediği The Womad Foundation (Word Of Music And Dance) Festivalinden davet aldığında pasaportu olmadığı için gidemedi.
Fakat festival komitesi Selda Bağcan’nın bir şarkısına festival plağında yer verdi.
Tüm dünya radyolarında çalınan festival plağındaki türküsünün beğenilmesiyle birçok ülkeden konser davetleri aldı.
1987 yılında Womad Vakfı'nın ısrarlarıyla pasaport alabildi. Ardından o yıl 13 Haziran Rotterdam Sanat Festivali (Poetry), 19 Haziran Womad ve Glastonbury Festivali, 20 Haziran Jubile Gardens (London), 25 Haziran Eurls Court (London), 26 Haziran Capital Radio Festivali konserlerini yaptı. 1988 de dört ay süren Batı Avrupa turnesinden sonra,1989 ve 1990’lı yıllarda Belediyelerin kültür ve sanat hizmetlerinin davetlisi olarak kent festivallerinin yüzbin kişilik seyirci kitlesine hitap etti.
Bu konserlerin en büyük özelliği biletlerinin ücretsiz ve halka açık olmasıydı.
1990 yılında Hollanda'dan Rasa Organition (Interkultureel Centrum)'un davetlisi olarak Utrech, Nijmegen, Tilburg şehirlerinde ve Yugoslavya'daki Prizren ve Priştine şehirlerinde konserler verdi.
Aynı yıl dört kez İsrail'e giden şarkıcı Acco Festivalinde "Khan-el Umdan" adlı Osmanlı kalesinde ve Ehal Hatarbut konser salonunda iki ayrı konser ve iki ayrı televizyon programı yaptı. Ve Danimarka'nın Argus şehrindeki esintiler isimli festivale katıldı.
2000 yılında KÖLN ARENA’da AABF’nın (Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu) gerçekleştirdiği konserde yer aldı.
Bu konser aynı anda aynı sahnede 2167 sanatçı olması nedeni ile GUİNESS rekorlar kitabına girdi. 2002 yılında Kudüs festivaline katıldı.
1976 yılında seslendirdiği ANADOLU FOLK ROCK tarzındaki türküleri ihtiva eden Türkülerimiz II adlı LP si Londra merkezli bir yapım firması tarafından
Lp ve CD olarak tüm dünyada satışa çıktı.
Tarz olarak protest müziği benimseyen Selda Bağcan, kendi bestelediği şarkıları söylemeyi tercih ederken, bin yıllık anonim halk türkülerini çağdaş bir üslupla yorumlamasıyla da tanınıyor.
Kendisini Türk insanının acılı sesi olarak nitelendiren sanatçı, halen İstanbul'da ikamet etmekte ve sahibi olduğu MAJÖR MÜZİK YAPIM şirketinin yöneticiliğini yapmaktadır.
1992 yılında çıkan “Ziller ve İpler” albümündeki “Ziller ve İpler” şarkısının sözleri Aysel Gürel’e aittir:
Selda Bağcan, 2000 yılında konser vermek üzere Antakya'ya giderken trafik kazası geçirerek ağır yaralandı ve uzun süre tedavi gördü.
Bedeninin birçok yerinde kırıklar oluşan Selda Bağcan, uzun süre çelik iskelet yardımıyla yürümek zorunda kaldı.
2012 yılında Londra Olimpiyatları kapsamında düzenlenen Meltdown Festivali'nde sahneye çıktı.
1971 yılında “Adaletin Bu Mu Dünya” adlı sinema filminde Önder Somer, Süheyl Eğriboz ile oynarken Selda Bağcan’ı Jeyan Mahfi Tözüm seslendirmiştir.
1972 yılında “Afacan Harika Çocuk” adlı sinema filminde Sadri Alışık, Menderes Utku, Zeynep Aksu, Nubar Terziyan, Murat Soydan, Nedret Güvenç,
Hulusi Kentmen, Aliye Rona, Feridun Çölgeçen, Mürüvvet Sim, Kayhan Yıldızoğlu ile beraber rol aldı.
1992 yılında Aytaç Arman, Halil Ergün, Levent Ülgen, Şerif Sezer’in oynadığı “Kurşun Adres Sormaz” sinema filminin müziklerini yapmıştır.

Sadık Gürbüz'ün Biyografisi


1950 yılında Amasya'da doğan Sadık Gürbüz, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 
Bir süre avukatlık yaptıktan sonra mesleğini bırakıp müzik yapmaya başladı.
Sanatçı 1974 yılından beri profesyonel olarak müzik çalışmalarını sürdürüyor.
Müzisyenliğinin yanı sıra, 10 yıllık bir tiyatro oyunculuğu da yapan Gürbüz, daha sonra müzik daha baskın çıkınca, tamamen müzik çalışmalarına yöneldi ve albüm çalışmalarının yanı sıra film müzikleri de yaptı.
Uzun yıllar boyunca, dayanışma gecelerinin, konserlerin aranan ismi olan Sadık Gürbüz, hem seslendirdiği türküler hem de yaptığı bestelerle, müzik dünyasında kendine bir yer edindi.
Sadık Gürbüz'ün müzikal yolculuğunun ilk adımının Pir Sultan Abdal'ın şiirlerine yaptığı besteler olması,onun temel dayanağının şiirler olduğunu ortaya koyuyor.
Ancak bu şiirleri besteleme şekline bakıldığında, müziğindeki ikinci kaynağın da türküler olduğu açık bir şekilde görülecektir.
Hem bestelediği şiirler hem de bu besteler arasında okuduğu şiirler ile Sadık Gürbüz, alt duygusunu yakaladığı şiirleri, çok iyi bir şekilde dinleyiciye duyurmayı da başarmış olan bir sanatçıdır.
Sadık Gürbüz'ün albümlerinde ilk dikkati çeken özellik, batılı anlamdaki düzenlemelerdir. 
Bu yönüyle,hem bestelerinde hem de seslendirdiği türkülerde başvurduğu yöntem itibariyle, birçok sanatçıya yol açtığı söylenebilir.
Şöyle ki, türküleri tek enstrümanla seslendirme gibi "tutuculuğun" hüküm sürdüğü bir dönemde, Sadık Gürbüz, hem albümlerinde yorumladığı türkülerde hem de bestelerinde piyanodan flüte, bas gitardan kavala, kemana varıncaya dek farklı enstrümanları kullanma cesaretinde bulunmuş bir sanatçıdır.
Ancak altyapıdaki bu modernliğe rağmen türküleri türkü gibi okumaktan hiçbir zaman uzaklaşmaz Gürbüz.
Türküyü türkü gibi okumak elbette türküdeki duygu ile yakından ilgilidir. 
Hüzünlü bir temayı işleyen bir türküyü yorumlarken, yumuşak bir ses tonunu kullanan Gürbüz, kimi zaman da sesinin bütün imkânlarını zorlayarak üst perdedeki yorumuyla öfkeyi veya karşı çıkışı iyi bir şekilde yansıtmayı başarıyor.
Dilden dile yayılan ve süreç içerisinde, kim tarafından söylendiği belli olmayan ve giderek anonimleşen halk türküleri, halkın ortak malı haline gelir.
Buna benzer bir durumu, Sadık Gürbüz'ün kimi besteleri için de belirtmek mümkün.
"Halay (Omuzdan Tutun Beni), "Meskenim Dağlardır", yıllar boyunca toplumsal muhalefetin bulunduğu bütün alanlarda, dilden dile dolaşarak, zamanla Sadık Gürbüz'ün adının önüne bile geçti. Böylelikle, ona ait bir ürün, onun olmaktan çıkarak halkın ortak ürünü haline geldi.
Bu özellik, Sadık Gürbüz'ün bestelerinin halka dayalı olduğu için halk tarafından kolaylıkla benimsendiğini de göstermektedir.
Kimi ortak kavramlar olmakla birlikte, her albümde farklı bir konu başlığı ile repertuvar oluşturan bir sanatçıdır Sadık Gürbüz.
Ancak "sevda, umut, toprak, gurbet" gibi kavramlar birçok çalışmasında işlediği konuları oluşturmaktadır.

Eserleri:


Sadık Gürbüz'ün müziği ve bu doğrultuda albüm olarak dinleyicilere ulaşan ürünleri incelendiğinde, bestelerden türkülere doğru bir gidişin olduğu görülür.
İlk albümlerden başlayarak farklı aranjörlerle çalışan Sadık Gürbüz'ün albümleri, düzenlemeleri yapmış olan müzisyenlere göre değişik nitelikler taşıyor.
Albümleri arasında en az üç yıllık bir sürenin olması, albümün hazırlık aşaması ve repertuvar oluşturulması konusundaki titizlik konusunda yeterince bilgi veriyor.
Pir Sultan Abdal", Sadık Gürbüz'ün 1975 yılında çıkardığı ilk albümdür.
Pir Sultan Abdal'ın şiirlerine Sadık Gürbüz'ün yaptığı bestelerin ağırlıklı olarak yer aldığı albümde, Pir Sultan'ın geleneksel ezgilerle oluşturulmuş örnekleri de bulunuyor.
Albümün çıkış dönemi ile kullanılan enstrümanlar bir arada düşünüldüğünde, Sadık Gürbüz'ün müziğindeki modern altyapıların niteliği daha iyi anlaşılır.
Ancak ilk albümünde ortaya koyduğu, "türkü okuma tavrı"nı son albümüne dek sürdürür Gürbüz.
Tüm batılı enstrümanlara rağmen türküyü türkü sıcaklığı ile yorumlamanın ilk habercisi olur, Sadık Gürbüz'ün "Pir Sultan Abdal" adlı albümü.
Sadık Gürbüz'ün 1978 yılında çıkardığı ikinci albümü, "Sevdadır" adını taşıyor.
Bu albümde, Türk edebiyatında toplumsal sorunları estetik kaygıları gözeterek şiirsel bir dille yansıtmış olan Nâzım Hikmet, Enver Gökçe, Ahmed Arif,
Sabahattin Ali, Arkadaş Z. Özger gibi şairlerin ürünlerinin Sadık Gürbüz tarafından bestelenmesi sonucu oluşturulmuş.
Böylelikle, toplumcu şairlerin ürünlerinin daha geniş kitlelere ulaşabilmesine aracı olmuştur Gürbüz.
Bu albümde yer alan ve "Meskenim Dağlardır" diye bilinen "Dağların Türküsü" adlı eser, yıllar boyunca dilden dile dolaşmış ve sanatçının adının önüne geçen bir kitleselliğe ulaşmıştır.
1982 yılında, Sadık Gürbüz "Ölüm Adın Kalleş Olsun" adıyla yeni bir albüm çıkarır.
Bu albüm de öncekiler gibi çoğunlukla Sadık Gürbüz'ün bestelerinden oluşur. Gürbüz bu albümde de, çoğunlukla toplumcu şairlerin ürünlerini bestelemiştir.
Ancak bu albümde, şiiri biraz daha ön plana çıkaran bir yönteme başvurmuştur.
Parçalar arasında, şiirler okuyarak, her şiiri kendinden sonra gelen bestenin bir parçası haline getirmeyi başarmıştır Gürbüz.
Önceki albümlere nazaran geleneksel halk türkülerinin sayısındaki artış, süreç içerisinde Sadık Gürbüz'ün yönelimini anlaşılır kılan bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır
Gurbet Bize Yazgı mı?", sanatçının 1985 yılında çıkardığı bir albümdür.
Bu albüm düzenlemelerini de Gürbüz'ün kendisinin üstlenmiş olması yönünden farklı bir niteliğe sahiptir.
"Gurbet Bize Yazgı mı?", Ruhi Su ve kendisinin birer bestesi dışında, Sadık Gürbüz'ün tamamen geleneksel halk türkülerini seslendirerek oluşturduğu bir albüm.
Ancak gerçekten çok iyi bir türkü repertuvarı içermesi ve türkülerde var olan duyguyu sıcaklığı çok içten yansıtmayı başardığı için, en başarılı albümlerinden biri olmuştur, "Gurbet Bize Yazgı mı?" albümü.
Bütün albümleri içerisinde düzenlemeleri ile diğerlerinden ayrılan, türkülerde çoksesliliğin nasıl olabileceğine dair çok iyi örnekler sunan  "Toprağım ve Sevdam" adlı albüm, Sadık Gürbüz'ün beşinci albümü. Albümün yayımlanma tarihi ise 1989.
Albümün yönetmenliğini üstlenmiş olan Sarper Özsan, türkülerin tamamen batılı enstrümanlar ve batılı anlamdaki çokseslilik sistemini kullandığı albümde,
Sadık Gürbüz'ün başarısı, şüphesiz ki, türküleri yorumlamada oluşturduğu çizgi ve tavırdan hiç ödün vermemiş olmasıdır.
Albümdeki geleneksel türkülerin dışında, Ruhi Su, Sadık Gürbüz ve Ali Rıza Yalçın gibi müzisyenlerin besteleri yer alıyor.
Gürbüz, bu albümde de Sennur Sezer, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Turhan Oktay gibi şairlerin ürünlerini bestelemiş.
1995 yılında yayımlanan "Turna Elinden" ve 1998 yılında yayımlanan "Umut ve Yaşam Türküleri", birçok albüme yönetmen olarak imza atmış olan Ahmet Koç'un düzenlemeleri ile dinleyicilere ulaşmış olan iki albüm.
Bu albümde, öncekilere oranla ritmin daha çok ön plana çıktığı, enstrüman sayısının hayli arttığı düzenlemeler dikkat çekiyor.
"Turna Elinden" adlı albümde, besteci kimliğini, sunduğu ürünlerle sürdüren Gürbüz; son albümü "Umut ve Yaşam Türküleri"nde, tamamen geleneksel halk türkülerini yorumlama yoluna gitti.
Kendisi tiyatroda çalıştığı dönemde oyun müzikleri yapmıştır.
Ayrıca, Kara Çarşaflı Gelin (1975), 
Kaçak (1982) ve Şaşkın Ördek (1983) adlı filmlerin müzikleri de Sadık Gürbüz'e aittir.
2005 yılında yapılan Misi adlı filmde Yani Baba adlı karakteri oynamıştır.

Albümleri:


Yine O Sevda
Yapım Yılı : 24/06/2002
Yapım Şirketi : SEYHAN MÜZİK PROD.

Umut Ve Yaşam Türküleri
Yapım Yılı : 05/12/1997
Yapım Şirketi : SES PLAK YAPIM

Toprağım Ve Sevdam
Yapım Yılı : 22/09/1997
Yapım Şirketi : SES PLAK YAPIM

Sevdadır
Yapım Yılı : 17/09/1997
Yapım Şirketi : SES PLAK YAPIM

Gurbet Bize Yazgı Mı? - Sadık Gürbüz 4
Yapım Yılı : 17/09/1997
Yapım Şirketi : SES PLAK YAPIM

Ölüm Adın Kalleş Olsun
Yapım Yılı : 17/09/1997
Yapım Şirketi : SES PLAK YAPIM

Pir Sultan Abdal
Yapım Yılı : 09/08/1996
Yapım Şirketi : SES PLAK YAPIM

Turna Telinden
Yapım Yılı : 30/01/1995
Yapım Şirketi : SES PLAK YAPIM

Sabahat Akkiraz'ın Biyografisi


Sivas’da doğmuştur. Gerçek adı Sabahat Akkiray’dır.
Sabahat Akkiraz’ın Hasan Akkiraz adında ve aynı zamanda menajeri de olan kardeşi vardır.
Sabahat Akkiraz, 1968 yılında daha 13 yaşındayken Arif Sağ ve Orhan Gencebay’ın sazları eşliğinde ilk 45’lik plağını Mahmut Erdal ile çıkardı.
Alevi-Bektaşi kültürünün yanı sıra Anadolu halk türküleri ve ağıtları konusunda da eğitim aldı.
1968 yılında ailesiyle birlikte Almanya’ya göç etti. orta ve lise eğitimini Almanya’yada tamamladı.
Burada da müzikten hiç kopmayan sanatçı, ustalarım dediği; Alevi-Bektaşi kültürünün en büyük temsilcileri Feyzullah Çınar, Aşık Daimi, Davut Sulari ve  Muhlis Akarsu ile tanıştı ve desteğini gördü. 1983 yılında ilk profesyonel albümü "Şafak Söktü"yü Musa Eroğlu ile yaptı.
1985 yılında İstanbul'a taşınan Sabahat Akkiraz, Arif Sağ ile çalışmaya başladı ve ikili beraber bir çok albüme imza attı.
Okuyucu, derleyici ve araştırmacı olarak Anadolu’yu köy köy, kasaba kasaba gezdi.
90’lı yıllarda ilk uluslararası davetini alıp Hollanda’da dört konser yaptı. 1996 yılında Londra Caz Festivali’ne davet edildi.
Grand Union Orkestra ile “Anadolu’dan Yansımalar” projesini yaptı. Başta London Jazz Festivali olmak üzere Londra, Dublin ve Glasgow da 10 konser yaptı.
1999’da Cite De La Music Paris’de konser verdi. Aynı yıl Fransa’da turneye çıktı ve on konser yaptı.
25 Kasım 2000 tarihinde Paris’te Theatre De La Ville’de konser yaptı ve hayatı Le Figaro, Le Monde gibi gazetelerde tam sayfa olarak okuyuculara aktarıldı.
Albümlerinde çoğunlukla kendi derlediği Türküleri, deyişleri ve uzun havaları seslendirdi.
Sabahat Akkiraz, kurduğu müzik şirketi ile de yapımcılığa başladı.
İsveç’ten Fas’a, Malezya’dan Norveç’e, İspanya’dan Meksika’ya kadar pek çok ülkede konserler verdi.Onaltı ülkede albümleri yayınlandı.
Her yıl yüzü aşkın konser verdi.“Mezzo Tv” yaşamını konu alan bir belgesel hazırladı. 2001 yılında Jaspering De Jong ile Hollanda Turnesi’ne çıktı.
Aynı yıl Brezilya’da Sheikh Ahmed El Tuni ve Sister Marie Keyrouz ile konserler yaptı.
2001 Şubatında Hollandalı ünlü şanson şarkıcı Jasperina De Jong ile 5 konserlik Hollanda turnesi yaptı.
31 Mart–1 Nisan tarihlerinde Brezilyanın Sao Paolo kentinde iki konser veren Akkiraz Türküleri ilk defa Güney Amerika'ya okyanus ötesine taşıdı.
Sabahat Akkiraz, Almanya'da ilk kez Türk olmayan dinleyicilere 6 Ocak 2002 tarihinde Almanya'nın Duesseldorf şehrinde, Fransız Kültür Merkezinde konser vermiştir.
Bestelediği “Beni Beni” adlı deyiş Azam Ali ve Niyaz grubu tarafından seslendirildi ve Harrison Ford’un “Crossing Over” adlı filminde kullanıldı.
Ayrıca Mercan Dede ile birlikte “Kerbela” adlı eseri hazırladı ve bu eserin yer aldığı Mercan Dede’nin “Su” albümü BBC World Music Chart’ta ilk sıraya kadar yükseldi.
Akkiraz’ın Orafından yayınlanan “Külliyat” albümü ise World Music Chart’da altıncı sıraya kadar yükseldi.
Onaltı ülkede basılan bu albüm, Anadolu müziği ile elektronik müziğin en iyi harmanlandığı albüm olarak kabul ediliyor.
12 Haziran 2011 de yapılan 24. dönem TBMM seçimleri'nde İstanbul 3. bölgeden CHP milletvekili seçilmiştir.

Albümleri :


1982 - Gül Yüzlü Sevdiğim 
1983 - Şafak Söktü
1984 - İnsana Muhabet Duyalı
1985 - Bir Gerçeğe Bel Bağladım
1986 - Boş Yere Kavgayı Zahmet Biliriz
1989 - Deli Gönül - Bu Sene
1988 - Fazilet
1990 - Bendeki Yaralar
1992 - Yalan Dünya
1993 - Dostların Anısına 
1994 - Dağlar Kardeşimi Geri Verin
1996 - Yiğit İnsanların Türküleri
1997 - Türkülerle Gide Gide
1999 - Yüreğimin Sesi Sabrın Türküleri
2000 - Deli Derviş
2001 - Chante Alevite/ Alawite Singing - Long Distance 
2002 - Lamekan
2002 - Konserler
2003 - Kaygusuz
2006 - Seyran
2006 - Külliyat/ Sabahat Akkiraz Featuring Orient Expressions 
2007 - Türkü Hayattır
2008 - Birlikte Türküler Söylüyoruz / Sabahat Akkiraz & Mustafa Özarslan
2010 - Dillerdeki Türküler/Live
2010 - Yine mi Figan Var Dostların Anısına ... 
2011 - Seçmeler 

Ruhi Su'nun Biyografisi


Halk müziği yorumcusu, besteci, bas bariton ve şair olan Ruhi Su, Zülfü Livaneli,Rahmi Saltuk ve Sümeyra Çakır gibi birçok sanatçıyı önemli ölçüde etkilemiştir.
Ruhi Su, tam adı tam adı Mehmet Ruhi Su’dur.
1912 yılında van’da doğmuştur.
Daha küçükken I.Dünya Savaşı sırasında babasını ve kısa zaman sonra da annesini kaybetti.
10 yaşına kadar yoksul bir ailenin yanında yaşadı. Daha sonra Adana’daki Öksüzler Yurduna yatılı olarak yerleştirilerek orada okudu.
Müzik öğretmeni Mehmet Tahir’in okula keman aldırması üzerine İlkokul 4. sınıfta keman çalmaya başladı.
1925 yılında İstanbul’da bir askeri okula gönderildi. Askeri okula giderken adı sadece Mehmet iken Ruhi adını ekledi ismine.
Askerlik yapmaya elverişli olmadığı gerekçesiyle okuldan ayrıldı.
Askeri Liseden Adana Öksüzler Yurdu’na dönüp, oradan da Adana Öğretmen Okuluna geçtikten sonra, aşık olduğu ebe–hemşire olarak çalışan bir hanımla evlenir.
Bir oğulları olur, adını Güngör koyarlar. Daha sonra kemanıyla katıldığı sınavla son sınıfın bir altından Ankara Musiki Muallim Mektebi’ne alındı.
Okulun son senesine geldiğinde 1934 yılında “Su” soyadını aldı, ve adı Mehmet Ruhi Su oldu.
1935-36 yıllarında Cumhurbaşkanda görev aldı. 1936 yılında Musiki Muallim Mektebi’ni bitirdi ve kemanı bırakarak şana geçti.
Ankara Devlet Konservatuarışan bölümüne girdi ve konservatuarın opera yüksek bölümünü 1942 yılında bitirdi.
Aynı yıllarda sırasıyla Ankara Cebeci İkinci Ortaokulu`nda sonra Hasanoğlan Köy Enstitüsü`nde müzik öğretmenliği yaptı.
1942’de Ankara Devlet Operası’na girdi ve Maskeli Balo, Figaro’nun Düğünü,Madam Butterfly, Tosca, Satılmış Nişanlı, Bastien-Bastienne,Fidelio gibi operalarda sahneye çıktı. Operada çalışmaya başladığı yıllarda ilk evliliği de anlaşmazlık sonucu sona erdi.
Opera çalışmaları sırasında Türk halk müziğine ilgi duydu.1943-1945 yılları arasında Ankara Radyosu’nda türküler söyledi
1944’te Ankara Halkevinde başlattığı ilk türküler resitalini 1983’e kadar sürdürdü.
12 Kasım 1952’de tutuklandığından operadan ayrılmak zorunda kaldı. Ruhi Su, sosyalist dünya görüşü nedeniyle Türkiye Komünist Partisi üyesi olmaktan 1952-1957 yılları arasında Beş yıl hapiste, 20 ayda Konya Çumra’da emniyet gözetiminde kaldı. 1957'de hapisteyken söylediği Mahsusmahal adlı türküsüyle ünlendi.
Opera yaşamı, 1952’de son bulunca, türkülere ağırlık verdi. Çocukluğunda başladığı türkü söyleme işine Öksüzler Yurdu’nda, Öğretmen Okulu’nda, Müzik Öğretmen Okulu’nda, Askeri Lise’de, Konservatuar’da ve Opera’dayken de hep devam etmişti.
Operayı çok seviyordu ama türkü söylemekten de hiçbir zaman vazgeçmedi.
Bu istenmeyen suskunluk döneminden sonra cezanın bitiminde yönetmen Atıf Yılmaz sayesinde Karacaoğlan,
Barbaros ve Lale Devri adlı filmlerde türkü söyledi.
1960’da İstanbul’da Taksim Belediye Gazinosu'nda sahneye çıktı. Türk halk edebiyatının çok sayıda şiirini besteledi.
Bu arada radyoda da 'Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor' anonsuyla sunulan bir radyo programı yaptı.
1975'te Dostlar Korosu’nu kurdu
1978'den sonra ürettiği kasetlerle halk müziğinin, yaygınlaşmasına büyük katkıda bulundu.
Aydınlara türkü dinlemeyi öğreten kişi olarak da bilinir.
Çağrıldığı Almanya, Hollanda, İsveç ve Bulgaristan’da şenliklere katılarak konserler verdi.
Birçok ülkenin radyolarında bantlarda ve plaklarda geniş yığınlara sanatını dinletti.
Son dinletisini 6 Şubat 1983’te Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Haftası’nda sundu.
Yaşamı boyunca 16 tane 45’lik plak, 12 tane de uzunçalar yapan Ruhi Su, ölümünden önce “Dadaloğlu” uzunçaları üzerinde çalışıyordu.
1978 yılında romatizma şikayeti ile gittiği hastanede kemik iliği kanseri başlangıcında olduğunu öğrendi.
Askeri yönetim zamanı uzun süre yurt dışına tedavi için gitmesine izin verilmedi. Bir defaya mahsus olmak üzere pasaport çıkarıldı.
Almanya'ya gittiğinde yapılan tedavi sonuç vermedi.
Kendi şiirlerinin yanı sıra Nazım Hikmet‘ten, Türk halk ozanlarından ve diğer şairlerden çeşitli şiirleri besteledi.
Şiir, yazı ve konuşmalarını “Ezgili Yürek” (1985) adlı kitapta toplandı.”Ruhi Su’ya Saygı” adlı kitap 1988’de yayımlandı.
Ruhi Su, 1952 yılında Sıdıka Su ile evlendi, “Ilgın Ruhi Su” (d.1959) adında oğlu vardır.
Ruhi Su, 20 Eylül 1985 yılında 73 yaşında vefat etti.

Eserleri:


Seferberlik Türküleri,
Kuvayi Milliye Destanı,
Yunus Emre,Karacaoğlan,
Pir Sultan Abdal,
Şiirler Türküler,
Köroğlu, El Kapıları,
Sabahın Sahibi Var,
Semahlar.

Özlem Özdil'in Biyografisi


Özlem ÖZDİL 1979 yılında Almanya'nın Hannover kentinde dünyaya geldi.
İlk bağlama ve repertuar derslerini babası Dursun Özdil'den aldı.
Geçmişten aldığı geleneğin bugünün değerleri ve gerçeği ile yoğurarak daha büyük ve köklü bir geçmişi gelecek nesillere aktarmak...
Özlem Özdil tarihler arası bu köprü görevinin büyük bir sorumluluk ve disiplin gerektirdiğinin farkındadır.
Bu sorumluluk bu kültürün sözel temsilcileri olan her sanatçının temel görevleri arasındadır.
Bu bakış açısı sanatçının her an kendini yenileme zorundalığını da beraberinde getirir.
Özdil iyi bir müzik eğitimi almak için Türkiye'ye geldiği zamandan bu yana genç yaşına rağmen kendini bu anlamda yenilemeyi başarmıştır.
Bu farkındalığın yaratılmasında şüphesiz yıllardır Özdil üzerinde değerli emekleri olan Yapımcı - Prodüktörü ve aynı zamanda eğitimcisi Sayın Sinan Çelik'in büyük katkıları olmuştur.
Onun son derece değerli bir sanat adamı olması, sanata bakış açısı, sorumluluk ve disiplin bilinci Özdil'i yönlendirmiştir.
Aynı zamanda Özdil'in halk müziğinin ustaları olarak tanımladığımız duayenleri,Musa Eroğlu,Güler Duman,Çetin Akdeniz ve Güray Hafiftaş ile zaman zaman yaptığı ortak çalışmalar da ilerlemesinde etkili olmuştur.
Özlem Özdil'in halk müziği alanında iki önemli başlıkla değerlendirilmesi gerekmektedir.
Her türküde, hüznü, coşkuyu, sevgiyi, aşkı en duru şekilde sunan ses, yorum...
Anadolu'da aşıklar türkülerin ve deyişlerin o güçlü yorumcuları, en azından litaratüre geçen isimler erkeklerin sayısal yoğunluğu bilinmektedir.
Fakat bu gerçeğin hemen yanı başında Anadoluda binlerce kadın çocuklarına ninni okurken, ölülerine ağıt yakarken, düğünlerinde zılgıt sesi ile, ya da gurbet yolcusu beklerken.... ve daha nice sebeplerle, hatta bazen sebepsiz, ilahi bir aşkla Anadolu erkeğinin hemen yanıbaşında türküler okuyor.
Özlem Özdil'in o genç kadın sesinde bu binlerce duygunun ve sesin en duru halini kolaylıkla bulup peşinden sürüklenebilirsiniz.
Diğer önemli başlık, onun çok küçük yaşlarda bir enstrumanla başlayan yolculuğudur. Onu ilk olarak bu yolculuğa çıkaran babası Dursun Özdil olmuştur.
Almanya'da gittiği bir konserde genç ozan Hasret Gültekin ile tanışma fırsatı bulan Özdil,
Gültekin'in şelpe tekniğinden etkilenerek çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmıştır.
Bugün Özdil şelpe tekniğinde oldukça önemli yol kat etmiş durumda,ama o buna rağmen bağlama icrasında ustalığının yöre tavırlarında yoğunlaştığını söylüyor.
Ustaları onun için o bir genç usta olma yolunda diyorlar, öyle olmalı çünkü o istanbu'un önemli sanat merkezlerinde ve Avrupa'nın çeşitli kentlerinde yıllardır resitaller vermektedir. Şu an Özdil Sinan Çelik denetimde Çetin Akdeniz ve Güray Hafiftaş ile bağlama çalışmalarına devam etmektedir.
Dinlediği ustalardan, arşiv kayıtlarından her defasında yeni bir şey keşfetmeye çalışmak onların her tınısında onları yeniden ve derin şekilde anlamaya gayret etmek, 'Bağlama icrasında yürüdüğüm yol hiç bitmedi, bitmeyecek...' der gibi her gün saatlerce bağlamaya yoğunlaşmak bu yolculukta ne kadar ciddi ve samimi olduğunun göstergesidir.
Onu izleyenlerin söylediği ortak bir cümledir şu; 'Bir Anadolu kadının eline bağlama ancak bu kadar yakışabilir....'
Kaynak :http://www.radyoozgun.org/stran.asp?id=65&b=1

Nurettin Rençber'in Biyografisi

Nurettin Rençber ,1960 yılında Mersin’ de doğmuş ünlü bir sanatçıdır.
Aslen Adıyamanlı bir göçmen olan Nurettin Rençber , çocukluk ve gençlik yıllarını Çukurova bölgesinde geçirmiştir. 
Hiç eğitim almadan daha çocuk yıllarında müziğe olan yatkınlığı fark edilmiş olan Nurettin Rençber , öncelikle eğitimine başlamış ve eğitim alanında başarıyı yakalayan usta sanatçı , uzun bir süre Trabzon’ da öğretmenlik yapmıştır.
Köy içerisinde büyüdüğünden bir çok şarkısında bu hayatı anlatmış ve köy ahalisine hitap eden şarkılar söylediği için dinleyici kitlesi içerisinde her zaman büyüdüğü yerin halkı da olmuştur.
Naif yumuşak bir sese sahip olan Rençber , halk müziğine hala devam etmektedir.
Bestelediği şarkıları ile ilk kariyerini üniversite yıllarında , Dağ Türküküleri ve Deniz Şarkıları adlı iki albümde toplamıştır.
Albümünü oluşturduktan hemen sonra oldukça rağbet görmüştür.
Nurettin Rençber , hala evli ve iki çocuğu vardır.
Çocukları , yine kendisi gibi eğitim alanında babalarının yolunu izleyerek öğretmen olmuşlar ve halen öğretmenliğe devam etmektedirler.
Kaynak :http://www.kimdirwiki.com/nurettin-rencber-kimdir-biyografisi/

Nihat Behram'ın Biyografisi

Nihat Behram 1946'da Kars’ta doğdu. İlk öğrenimini Çankırı'da, orta öğrenimini Haydarpaşa Lisesi’nde tamamladı.
Gazetecilik Yüksek Okulu’nda öğrenimini sürdürürken 1972'de Ceza Yasası’nın 141, 146 ve 246 maddelerine aykırı eylemde bulunduğu savı ile tutuklandı.
Bir buçuk yıl tutuklu kaldı. Serbest bırakıldıktan sonra eğitimini bitirdi. Vatan gazetesinde, Güney Yayınları’nda çalıştı. "Halkın Dostları" dergisinin yönetimine katıldı. Ağabeyi Ataol Behramoğlu ile birlikte "Militan" dergisini kurdu ve yönetti.
12 Eylül 1980’den sonra ülke dışına çıkmak zorunda kaldı. Dönmesi yolundaki çağrıya uymadığı için vatandaşlıktan çıkarıldı.
17 yıllık politik sürgünden sonra 1996’da yurda dönebildi. İlk şiirleri, Soyut, Yordam, Yeni Gerçek, Halkın Dostları dergilerinde yer aldı.
Ardından yayınlandığı süreçte Militan’da yazdı. Çocuk edebiyatı alanında da ürünler verdi.
İlk şiirlerini İsmet Özel, Ataol Behramoğlu ile İkinci Yeni akımı etkisinde yazdı.
Bu etkilenmelere rağmen kendi kuşağının toplumsal ve psikolojik durumunu yansıttı.
İlk kitabından itibaren yüksek ve etkili sesi, yaşama duyarlı tavrıyla acılı bir lirizm, doğa betimlemelerindeki titizliğiyle dikkat çekti.
Şiirleri, 1970 sonrası gençliğinin yaşadığı acı deneyimleri, özverilerini ve inançlarındaki içtenliği anlamada temel bir başvuru kaynağı niteliğinde.
Son dönem şiirlerinde halk şiiri, söyleyişleri ve dilinden yararlanan yeni sentezlere ulaşma isteği görülüyor.

ESERLERİ

ŞİİR:
Hayatımız Üzerine Şiirler (1972)
Fırtınayla Borayla Denenmiş Arkadaşlıklar (1974)
Dövüşe Dövüşe Yürünecek (1976)
Hayatı Tutuşturan Acılar (1978)
Irmak Boylarında Turaç Seslerinde (1980)
Savrulmuş Bir Ömrün Günlerinde (1982)
Ay Işığı Yana Yana (1986)
Yine de Gülümseyerek (seçmeler, 1987)
Cenk Çeşitlemeleri (1988)
Kundak (2000)

ROMAN:
Gurbet (1987)
Lanetli Ömrün Kırlangıçları (1991)
Kız Ali (1998)

ÇOCUK KİTAPLARI:
Kuyruğu Zilli Tilki (1979)
Göğsü Kınalı Serçe (1980) 

Ayrıca Darağacında Üç Fidan (1967) adlı kitabı 12 Mart 1971 darbesinden sonra idam edilen Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının eylemlerini anlatır.
İbrahim Kaypakkaya’nın yaşamını anlattığı belgesel-roman türü bir kitabı daha var.

Kaynak :http://trendcom.tr.gg/Nihat-Behram-kimdir--f--Nihat-Behram-biyografisi.htm