Aramızdan ayrılışının 3.yılında;
Saygı, sevgi, özlem ve rahmet ile anıyoruz...
Işıklar içinde uyusun, yıldızlar yoldaşı olsun...
O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler.
Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.
Yaşar Kemal
Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur.Çünkü,kötü insanların türküleri yoktur↔Neşet Ertaş
Bir Ulusun türkülerini yapanlar,yasalarını yapanlardan daha güçlüdür↔Shakespeare
Sevdim insanlardan çok türkülerini.İnsansız yaşayabildim,türküsüz hiçbir zaman↔Nazım Hikmet
Türküler kırk bin yıl su altında kalmış,yıkanmış,cilalanmış çakıl taşı gibidir↔Yaşar Kemal
Ne zaman bir köy türküsü duysam,şairliğimden utanırım↔Bedri Rahmi
Türküz türkü çağırırız↔Veysel
28 Şubat 2018 Çarşamba
27 Şubat 2018 Salı
#DenizGezmiş70Yaşında
#DenizGezmiş71Yaşında
#DenizGezmiş
"Öldürdünüz mü sandın beni Cellat, 6 Mayıs'ta?..
Say bakalım o günden bu güne doğan çocukların adını...
Kaçı Cellat?
Kaçı Deniz?"
26 Şubat 2018 Pazartesi
Hasan Hüseyin Korkmazgil : Amenna
#HasanHüseyinKorkmazgil
Aramızdan ayrılışının 34.yılında;
Saygı,sevgi,özlem ve rahmet ile anıyoruz...
Toprağı bol, ruhu şad, mekanı cennet olsun...
Işıklar içinde uyusun, yıldızlar yoldaşı olsun...
AMENNA
'Yaşayanlar bir gün ölür'
elbette
ağaçlarla
balıklarla
kuşlarla ben
âmenna
'ağlayanlar bir gün güler'
elbette
uyanmakla
anlamakla
bilmekle ben
âmenna
'kısa çöp uzun çöpten hakkını alır'
elbette
direnmekle
kurtulmakla
barışla ben
âmenna
öyle bir yerdeyim ki
ne karanfil
ne kurbağa
öyle bir yerdeyim ki
biryanım maviyosun
dalgalanır sularda
biryanım çocuk parkı
çığlıkçığlığa
öyle bir yerdeyim ki
anam gider allah allah
dölüm düşmüş sokağa
dostum dostum güzel dostum
bu ne beter çizgidir bu
bu ne çıldırtan denge
yaprak döker biryanımız
bir yanımız bahar bahçe
Hasan Hüseyin KORKMAZGİL
25 Şubat 2018 Pazar
Edip Akbayram : Aldırma Gönül (Mapushane Türküsü)
#SabahattinAli
#SabahattinAli111Yaşında
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül, aldırma
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül, aldırma
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül, aldırma
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül, aldırma
Görmesen bile denizi
Yukarıya çevir gözü
Deniz dibidir gökyüzü
Aldırma gönül, aldırma
Yukarıya çevir gözü
Deniz dibidir gökyüzü
Aldırma gönül, aldırma
Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Ceza yata yata biter
Aldırma gönül, aldırma
Sabahattin Ali
Yollar gide gide biter
Ceza yata yata biter
Aldırma gönül, aldırma
24 Şubat 2018 Cumartesi
Zara : Çalın Davulları
Çalın davulları çaydan aşağıya amman amman
Mezarımı kazın (bre dostlar) belden aşağıya
Koyun sularımı kazan dolunca (amman)
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı götür yare ver
Selanik içinde selam okunur (amman)
Selamın sedası (bre dostlar) cana dokunur
Gelin olanlara kına yakılır (amman)
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı götür yare ver
Selanik selanik viran olasın (amman)
Taşını toprağacını seller alasın
Sen de benim gibi yarsız kalasın (amman)
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı götür yare ver
Kaynak Kişi : Hüseyin Yaltırık
Derleyen : Nihat Kaya
Notaya Alan : Nihat Kaya
Zara : Çalın Davulları
22 Şubat 2018 Perşembe
Ataol Behramoğlu : Türkiye, Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Boynu bükük ay çiçeği
Şiirin ve aşkın geleceği
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Dağ rüzgarı, portakal balı
Alçak gönüllü, hünerli, sevdalı
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Yazgısı kara yazılmış gelin
Kurumuş sütü memelerinin
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Harlı bir ateş gibi derinde yanan
Haramilerin elinde bulunan
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Güngörmüş, bilge toprağım
Yunus, Pir Sultan ve Nazım
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Bozlak, ağıt, halay ve zeybek
Dumanı üstünde ekmek
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Yüzü kırış kırış anam
Ağlayan narım, gülen ayvam
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Asmaların üstünde gün ışığı
En güzel geleceğin yakışığı
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Zinciri altında kımıldayan
Bitecek sanıldığı yerde başlayan
Ataol BEHRAMOĞLU
Öykü Gürman ve Rutkay Aziz : Ne Olur Bir Sabah Kapım Çalınsa
Ne olur bir sabah kapım çalınsa
Açınca gülüşün içime dolsa
Belki bir meyhane biraz da rakı
Sen türkü söylesen ben eşlik etsem
Bakmayın çekilen perdelerin
Aydınlık oluşuna bu şehirde
Renk renk desenlerine kanmayın
Saklısında kimbilir kaç yüreği
Bu ayrılıklar boğar
Kimbilir ardına kadar susmuş ömürleri
Paslanmış ne çok kapı bekler
Hasretin gibi çarpıyorum kapıları
Soluk soluğa atıyorum kendimi sokağa
Taşlarında izmaritlerimi ezdiğim kaldırımlar
Sicim bir yağmur altında
Bir yanıtım yoktur
Seni soran açelyalara
Bir meyhane bulur beni
Beyaz kefeni kirlenmiş masalar
Yorulmuş bir rakı alır beni
Kalbime seni sorar
O an duracak zannederim bu gevezeyi
Sol kolumda bu aşkın uyuşmuş ağrısı
Otuzbeşlik ne ki
Meyhaneci yetmişlik getir
Tek başına gitmiyor bu zıkkım
Kavunun tadı zehir
Sen yoksun boynu bükük saatlerin
Bu akşam "Dürüyemin güğümleri kalaylı"
Gitmiyor be abla, değiştir şu bantı
"Bu ne sevgi ah bu ne ızdırap
zavallı kalbim ne kadar harap"
Çalmıyor artık
Öyle ya çoktan göçmüş Abdullah Yüce
Geceye su gibi dökülse sesin
Bizimle hüzünlü şarkılar gülse
Ellerin elimi bulsa ansızın
Kalbimden kalbine çiçekler koşsa
Geceye su gibi dökülse sesin
Bizimle hüzünlü türküler gülse
Ellerin elimi bulsa ansızın
Kalbimden kalbine çiçekler koşsa
Ne olur bir sabah kapım çalınsa
Açınca gülüşün içime dolsa
Belki bir meyhane biraz da rakı
Sen türkü söylesen ben eşlik etsem
Söz ve Müzik : Onur Akın
Öykü Gürman ve Rutkay Aziz : Ne Olur Bir Sabah Kapım Çalınsa
21 Şubat 2018 Çarşamba
Nazım Hikmet Ran : Güneşi İçenlerin Türküsü
Güneşi İçenlerin Türküsü...
Bu bir türkü:-
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü:-
alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
güneşe giden
köprüden
geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!
Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
yırtarak
gerindik!
Sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
şaha kalkan atlarını!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!
İşte:
şu güneşten
düşen
ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!
Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
düşen
ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
Neş'emiz sıcak!
kan kadar sıcak,
delikanlıların rüyalarında yanan
o «an»
kadar sıcak!
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
ölülerimizin başlarına basarak
yükseliyoruz
güneşe doğru!
Ölenler
döğüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
kıvranarak
ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
emreden!
Bu ses!
Bu sesin kuvveti,
bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
vuran,
onları oldukları yerde
durduran
kuvvet!
Emret ki ölelim
emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Toprak bakır
gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
Haykıralım!
1924
Nazım Hikmet Ran
20 Şubat 2018 Salı
Yüksel Özkasap : Urfa'nın Etrafı Dumanlı Dağlar
Urfa’nın etrafı dumanlı dağlar
Ciğerim yanıyor aney gözlerim ağlar
Benim zalim derdim cihanı yakar
Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar
Anandan babandan yardan ayrı koyarlar
Urfa dağlarında gezer bir ceylan
Yavrusunu kayıbetmiş ağlıyor yaman
Yarimin derdine bulmadım derman
Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar
Anandan babandan yardan ayrı koyarlar
Ceylan senin gibi yüreğim yara
Cihanda derdime aney bulmadım çare
Bir yavru kaybettim gözleri kara
Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar
Anandan babandan yardan ayrı koyarlar
Cemil Cankat
Urfa
Yüksel Özkasap : Urfa'nın Etrafı
Feryal Öney : Kırtıl Semahı
Aşağıdan gelen telli turnam
İçinizde telli turnam yok benim
Yarandan yoldaştan soran olursa
Yine sol yanımda derdim çok benim
Gidiyorum gayrı gül benzim soluk
Od düştü sineme yanıktır yanık
Ölüm allah emri de zalim ayrılık
Hangine yanayım da derdim çok benim
Pir Sultan Abdal'ım da dost kırklar yediler
Bu yolu erkani da acanım ....
Herkes sevdiğini de bile dediler
Hangine yanayım derdim çok benim
Feryal Öney : Kırtıl Semahı
19 Şubat 2018 Pazartesi
Cemal Safi : Bilsen
Bilsen
Kırdığın kadehte kalan ömrümden,
Ağlarsın içtiğin yılları bilsen.
Sayende sararıp solan ömrümden,
Ağlarsın biçtiğin dalları bilsen.
Bağban eyle dedin beni bağrına,
Yanılıp yakılıp uydum çağrına,
Bir demet hercai çiçek uğruna,
Ağlarsın kırdığın gülleri bilsen.
Ateşe su dedim göz göre göre,
Aklım zavallıydı duyguma göre,
Bahtına şükretti mecnun bin kere,
Ağlarsın düştüğüm çölleri bilsen.
Ar ettim sakladım uğraşlarımı,
Haberdar etmedim sırdaşlarımı,
Gizlemek isterken gözyaşlarımı,
Ağlarsın seçtiğim yolları bilsen.
Sefiller gücünü bende sınadı,
Kimi kaçık dedi, kimi bunadı.
Berduş eleştirdi ,sarhoş kınadı,
Ağlarsın düştüğüm dilleri bilsen.
Felsefe böyledir divanelerde,
Teselli aranır bahanelerde,
Bir kadeh mey için meyhanelerde,
Ağlarsın düştüğüm halleri bilsen.
Cemal Safi
17 Şubat 2018 Cumartesi
Hasan Hüseyin Korkmazgil : Acıyı Bal Eyledik
Acıyı Bal Eyledik
«pir sultan ölür dirilir»
bak şu bebelerin güzelliğine
kaşı destan
gözü destan
elleri kan içinde
kör olasın demiyorum
kör olma da
gör beni
damda birlikte yatmışız
öküzü hoşça tutmuşuz
koyun değil şu dağlarda
san kendimizi gütmüşüz
hor baktık mı karıncaya
kırdık mı kanadını serçenin
vurduk mu karacanın yavrulusunu
ya nasıl kıyarız insana
sen olmasan öldürmek ne
çürümek ne zindanlarda
özlem ne ayrılık ne
yokluk ne yoksulluk ne
ilenmek ne dilenmek ne
işsiz güçsüz dolanmak ne
gün gün ile barışmalı
kardeş kardeş duruşmalı
koklaşmalı söyleşmeli
korka korka yaşamak ne
kahrolasın demiyorum
kahrolma da
gör beni
kanadık toprak olduk
çekildik bayrak olduk
döküldük yaprak olduk
geldik bugüne
ekmeği bol eyledik
acıyı bal eyledik
sıratı yol eyledik
geldik bugüne
ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu
kör olasın demiyorum
kör olma da
gör beni
Hasan Hüseyin Korkmazgil
16 Şubat 2018 Cuma
15 Şubat 2018 Perşembe
Nuray Hafiftaş : Sen Küçüksün Ölemezsin
Hazin esen seher yeli
Al yanına götür beni
Kurban olam karlı dağlar
Verin benim sevdiğimi
Sen küçüksün ölemezsin
Kefen bile giyemezsin
Kara toprak aldı seni
İstesen de dönemezsin
Yüce dağlar dizi dizi
Viran ettin hanemizi
Kime diyek derdimizi
Verin bana yiğidimi
Sen küçüksün ölemezsin
Kefen bile giyemezsin
Kara toprak aldı seni
İstesen de dönemezsin
Nadir Köseoğlu
Nuray Hafiftaş : Sen Küçüksün Ölemezsin
12 Şubat 2018 Pazartesi
11 Şubat 2018 Pazar
Özlem Üngör : Sana Yüce Yaradan Cennetten Yer Ayırmış
Sana sıkılan kurşun
Ciğerime saplanır
Bilmem bu acı nasıl
Yüreğimde saklanır
Can verdiğin bayrağın
Tabutuna sarılmış
Sana yüce yaradan
Cennetten yer ayırmış
Şehidim rahat uyu
Biz bekleriz vatanı
Bu millet affeder mi
Sana kurşun atanı
Can verdiğin bayrağın
Tabutuna sarılmış
Sana yüce yaradan
Cennetten yer ayırmış
Melekler seni bekler
Hasretle gökyüzünde
Sen her şeye değersin
Milletin gözünde
Can verdiğin bayrağın
Tabutuna sarılmış
Sana yüce yaradan
Cennetten yer ayırmış
Söz : Kemal Çiçek
Düzenleme : Yarbay Burak Aksoy
Beste : Jandarma Genel Komutanlığı Bandosu
Müzik ve Yorum : Özlem Üngör
Özlem Üngör : Sana Yüce Yaradan Cennetten Yer Ayırmış
10 Şubat 2018 Cumartesi
Ahmed Arif : Anadolu
ANADOLU
Beşikler vermişim Nuh`a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana`n dünkü çocuk sayılır,
Anadolu`yum ben,
Tanıyor musun ?
Utanırım,
Utanırım fıkaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz !
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun ?
Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu`yu,
Karayılan`ı,
Meçhul Asker`i...
Sonra Pir Sultan`ı ve Bedrettin`i.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa`da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatcının, fesatcının, hayinin...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, duş ile
Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yaratılırım.
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?
Ahmed Arif
Ahmed Arif : Anadolu Şiiri(Kendi Sesinden)
Yudum ve Davut Tatar : Dilim Yaralı
Ben Derdimi Söyleyemem
Dilim Yaralı Yaralı
Bülbülüm Amma Ötemem
Gülüm Yaralı Yaralı
Aşk Kitabını Açamam
Akı Karadan Seçemem
Kanadım Yok ki Uçamam
Kolum Yaralı Yaralı
Hüdai Gafletten Uyan
Her Geçen Günüm Bir Ziyan
Ruh Bir Arı Vücut Kovan
Balım Yaralı Yaralı
Kaynak Kişi : Aşık Hüdai
Derleyen : Nida Ateş
Yudum ve Davut Tatar : Dilim Yaralı
7 Şubat 2018 Çarşamba
Yıldıray Çınar : Bana mı Düşmüş
Nurkat ile hasretin yarasını
Dağlamak bana mı düşmüş
Garip bülbül gibi ah ile zara
Ah ile figanlar bana mı düşmüş
Ah ile geçirdim ömrü yel gibi
Eyvah bende gülemedim el gibi
Yaz baharım boz bulanık sel gibi
Durmayıp çağlamak bana mı düşmüş
Sıtkıyla ağlarım gözüm yollarda
Bazı sahralarda bazı çöllerde
Ah edip ağlamak bana mı düşmüş
Ah çekip ağlamak bana mı düşmüş
Derleyen : Mahmut Erdal
TÜRKLÜK EBEDİDİR
👉TÜRKLÜK EBEDİDİR👈
"Benim Hayatta Yegane Fahrim, Servetim Türklükten Başka Bir Şey Değildir."
Nevzat Çelik : Şafak Türküsü
Şafak Türküsü
1
Beni burada arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne
Ağlama
Kaç zamandır yüzüm tıraşlı
Gözlerim şafak bekledim
Uzarken ellerim
Kulağım kirişte
Ölümü özledim anne
Yaşamak isterken delice
2
Bugün görüş günü
Günlerden salı
Islak
Sarı bir yağmur
Ülkemin neresine bakarsa ay
Orada yitik bir anne ağlıyor
Sen aralıyorsun yağmuru
Acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini
Sonra bir umut koşuyorsun
Yüreğin avcunda
ısırırken
çırpıntı gözlerini
(ah verebilseydim keşke
yüreği avcunda koşan
herbir anneye
tepeden tırnağa oğula
ve kıza kesmiş
bir ülkeyi armağan
koşma anne
birdenbire batacak olan
düş denizinde yarattığın umut sandalıdır
oysa benim için gece
ışık hızıyla koşan
kısa ve soğuk bir zamandır
bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak
uykusuz
yorgun
ve korkak
3
sanırım baytardı
yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken
ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor
boşver hipokrat amca
üzülme ne olur
sen de anne
sen de üzülme
hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi
ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim
ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim
korkak kahraman gecelerimi
düşlerimle sınırsız
diretmişliğimle genç
şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine
usulca açılıverdi
yanağımda tomurcuk
pir sultan`ı düşün anne
şeyh bedrettin`i
börklüce`yi
torlak kemal`i düşün anne
hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde
utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının
onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen
ince bilekli çıplak ayaklı tanya`nın
deniz`i düşün anne
her mayıs şafağında uzun
uzun döverken darağaçlarını
ve o şafaktan doğma
onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları
insanları düşün anne
düşün ki yüreğin sallansın
düşün ki o an
güneşli güzel günlere inanan
mutlu bir yusufçuk havalansın
4
sıcak omuzlar değerken omzuma
buz üstünde yürüdüm yıllar boyu
bayraklar ve türkülerle
kopunca memelerinden o mükemmel yaşama
kurşunlar sıktılar alnıma
açık alanlarda ağır
kartalların konup kalktığı
yalçın kayalardan biriydim
ölüp dirildim yeniden
güneşli güneşsiz akşamlarda
mutlu yarınlar adına
özgürlük adına ekmek adına
üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin
dirilip dönmesin diye hiroşimalar
tahtadan atların boynuna çıplak
ölümlerle yatmasın diye çocuklar
aç gözlerle bakmasın diye çocuklar
kardeşlik adına
havadaki kuş denizdeki balık adına
yürüdüm yıllar boyu
dönüp bakmadım arkama
ıraktı gözlerim cok ırak
izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda
kalsa da silinir gider
yalnızca bir ağıt gibi çakılır
ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer
5
tören adımlarıyla ölmek
ne garip şey anne
kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum
bütün gözler üstümde
sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun
masa üstünde üşüyen bir sigara
yanında küçücük bir cam bardak
içinde rengi bu gecenin
cılız titrek bir kibrit
kağıt kalem
sandalye
geride flu
yağlı
büküm büküm bir ip
ve çingene kuralına uygun
değişmez dekoru mudur
idam mahkumunun
6
kırılacak cammışım gibi davranıyorlar
yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün
oysa birazdan boynumu kıracaklar
pul pul dökülecek yaz sivası eylül`ün
ben ölümü asıl az ötede titreyen
çingenenin kara kıllı ellerinde gördüm
anladım ki küllenen sigaradır
soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm
yani benim güzel annem
alacaşafağında ülkemin
yıldız uçurmak varken
oturup yıldızlar içinde
kendi buruk kanımı içtim
7
ne garip duygu şu ölmek
öptüğüm kızlar geliyor aklıma
bir açıklaması vardır elbet
giderken darağacına
8
geride
masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
bağışla beni güzel annem
oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
elleri değsin istemedim
gözleri değsin istemedim
ağlayıp koklayacaktın
belki bir ömür taşıyacaktın koynunda
usul adımlarla yürüdüm ömrümü
karşımda kurum kurum-laşan darağacı
(tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan
ökse de olsa dört bir yanı)
birdenbire acıdı boynum
gelecekler var birbiri ardınca genç
yakışıklı
ne olur işçi kadınım
az yumuşak dik
şu kefenin yakasını
9
yaşamak ağrısı asıldı boynuma
oysa türkü tadında yaşamak isterdim
çiçekleri kokmak ırmakları akmak
yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak
su başlarında aylak sektirmek kavalımı
sonra bir çocuğun afacan bacaklarında
anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim
o güzel günleri görenler arasında
bir soluk ben de yaşamak isterdim
bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden
öperken siya-u jakond`u tebessümünden
işte o an saçlarından yakalamak dolunayı
bir de yirmibeş kilometreden görebilmek
nazım`in gözleriyle pırıl pırıl moskova`yı
ölmek ne garip şey anne
bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
sedef kakmalı bir kutu içinde
vermek isterdim çocukların ellerine
sonra
sonra benim güzel annem
damdan düşer gibi
vurulmak isterdim bir kıza
10
künyemi okudular
suçumuz malum
gecenin kıyısında durmuşum
kefenin cebi yok
koynuma yıldız doldurmuşum
koşun çocuklar çocuklar koşun
sabah üstüme
üstüme geliyor
yanlış mı duydum yoksa
erkenci bir horoz mu ötüyor
keskin bir acı bilenmiş
gitgide yaklaşıyor sonum
iri sözlerim yoktu söyleyecek
usulca baktım yüzlerine
bin yıllık iskeletleri çatırdayarak
göçtü ayaklarının dibine
korkutamadılar beni anne
avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran
darağacı
bir zaman rüzgarda
saçını tarayan telli kavak değil mi
boynumdaki kemendi bir oğle sonu bükerken o kız
sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi
söyle anne
o çingene
bir çicek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan
bağıra çağıra geçen bohçacı kadını
sevmedi mi çılgınca
11
kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda
işkenceler zindanlar hücreler
savunmak yok mutlu tok bir yaşamı
açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren
mideme karşı
kısacası
bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
gülmek umut etmek özlemek
ya da mektup beklemek
gözleri yatırıp ıraklara
ölmek ne garip şey anne
artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
baba olamayacağım örneğin
toprak olmak ne garip şey anne
ceplerimde el yerine balyoz taşırken
korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini
ve yüreğimin ırmakları taştı
taşacakken
ölmek ne garip şey anne
uçurumlar ki sende büyür
dağdır ki sende göçer
ben yaprak derim çiçek derim
cam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim
gül yanaklı çocuğa benzer
yine de
oğlunu yitirmek kimbilir
ne garip şey anne
12
beni burada arama anne
kapıda adımı sorma
saçlarına yıldız düşmüş
koparma anne
ağlama
kırıldıysa düş evinin kapısı
bütün kırık kapıların çağrılısıyım
kızların yanaklarında çukurlaşan
biten başlayan aşkların ortasındayım
her kavgada ölen benim
bayrak tutan çarpışan
her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni
özlem benim kavga benim aşk benim
bekle beni anne
bir sabah çıkagelirim
bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur
cam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar
o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak
öylece kalkar uykudan salterler
dişleyip tükürmeden sigaralarını
türkü tadında giyinirken işçiler
bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
adı başka sesi başka nice yaşıtım
koynunda çicekler
çicekler içinde bir ülke getirirler
başlarını koymak için yoğun dizine
sen hazır tut dizini anne
o mükemmel güne
Ağustos-Ekim 1983
Şafak Türküsü, 1984)
Nevzat Çelik
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)