28 Şubat 2017 Salı

Yaşar Kemal'in 2.ölüm yıldönümü


"O iyi insanIar,o güzeI atIara binip çekip gittiIer.
Demirin tuncuna insanın piçine kaldık."
Yaşar Kemal
2.ölüm yılında Saygı ile anıyorum.

Deniz Gezmiş 70 Yaşında


"Öldüm mü sandınız beni 6 Mayıs'ta?
Sorun bakalım, o günden bu güne doğan çocukların
kaçının adı Cellat, kaçının adı Deniz?"
#DenizGezmiş

24 Şubat 2017 Cuma

Sabahat Akkiraz : Siyah Saçlarında Hatem Yüzlerin




Siyah saçlarında hatem yüzlerin
Garip bülbül gibi zareler beni
Hilal ebruların ahu gözlerin
Tığ-ı sevda ile yaralar beni

Kaşlarında bismillah yüzün beytullah
Seni öz nurundan yaratmış allah
Sevmişem dost seni terketmem billah
Aşkın hançeriyle vuralar beni

Dost cemalin gördüm ah-u zar oldum
Aşkına düşeli sevdakar oldum
Kalmadı mecalim bi-karar oldum
Meğer tabutlara saralar beni

Sıdkı'yam billahi terkin etmezem
Gayri güzellere meyil katmazam
Kovsalar dövseler burdan gitmezem
Meğer ferman gele süreler beni

Feyzullah Çınar

23 Şubat 2017 Perşembe

Özlem Özdil : Gönlüm Dağlarda



Bulutlardan haber saldım sen gelecektin
Yağmur yağdı gözlerime sen silecektin
Taş duvarlar sıkar beni gönlüm dağlarda
Demir kapı sıkar beni gönlüm Dağlarda

Resmin çizdim hasret kokan duvarlarıma
Güller diktim penceremin ön tarafına
Kelepçeler sıkar beni gönlüm dağlarda
Demir kapı sıkar beni gönlüm Dağlarda

Söz ve Müzik : Nadir Köseoğlu

Özlem Özdil : Gönlüm Dağlarda

Orhan Ölmez : Anam Ağlar İçin İçin



Anam ağlar için için 
Ben bilirim kimin için 
Yansım anam ile babam 
Benim bu gençliğim için 

Penceresi kara perde 
Yeni düştüm ben bu derde 
Gençliğime doyamadan 
Nasıl yatmam kara yerde 

Penceremden kar geliyor 
Dünya bana dar geliyor 
Açtım baktım yorganımı 
Yiğidim de can veriyor

Çekiç Ali
Kırşehir

Orhan Ölmez : Anam Ağlar İçin İçin

Nurettin Rençber : Eski Yara



Eski yara eski yara 
Sızlıyor eski yara 
Yenisinden fayda yok 
Varıp gidem eski yara 

Eski yardan eski yardan 
Geçilmez eski yardan 
Yenisiyle gönül eyle 
Yare kalsın eski yardan 

Eski yara eski yara 
Kapanmaz eski yara 
Sinesine sürer mi
Geri dönsem eski yara 

Eski yardan eski yardan 
Gerçek sözler eski yardan 
Ben yareyim sen derman 
Kes umudu eski yardan 

Eski yar eski yara 
Kalbimde eski yara 
Yüzlerce güzel var da 
Hasretim ben eski yara 

Nurettin Rençber : Eski Yara

Nilgün Kızılcı : Yeni Cami Avlusu'nda Ezan Sesi Var



Yeni cami avlusunda 
Ezan sesi var 
Ezan sesi değil be annem 
Sevdiğimin yası var 

Eller bana ağlamaz be annem 
Kara yazma bağlamaz 
Bir sevdiğim bir de güzel annem 
Buna yürek dayanmaz 

Tabutumdan al kan akar 
Cümle alem bana bakar 
Genç ölümüm yürek yakar 
Dayan sevdiğim dayan 


Nilgün Kızılcı : Yeni Cami Avlusu'nda Ezan Sesi Var

Neşet Ertaş : Hapishanelere Güneş Doğmuyor




Hapishanelere güneş doğmuyor
Geçiyor bu ömrümde günüm dolmuyor
Eşim dostum hiç yanıma gelmiyor
Yok mu hapishane beni arayan
Bu zindanda ölem can gardiyan

Birer birer yoklamayı yaparlar
Akşam olur kapıları kaparlar
Bitmiyor geceler olmaz sabahlar
Yok mu hapishane beni arayan
Bu zindanda ölem can gardiyan

Anamdan doğalı garip kalmışım
Acı mapushane aha genç yaşım
Benim zindanlarda ne idi işim
Yok mu hapishane beni arayan
Bu zindanda ölem canım gardiyan

Musa Eroğlu ve Özlem Özdil : Yine Gönlüm Hoş Değil


Bugün dost yaralanmış
Yine gönlüm hoş değil
Her yanı parelenmiş
Yine gönlüm hoş değil

Dost hasretin zor imiş
Her dem ahuzar imiş
Derd adamı yer imiş
Yine gönlüm hoş değil

Akarsu gün görsem de
Çok sefalar sürsem de
Bazı bazı gülsem de
Yine gönlüm hoş değil

Muhlis Akarsu

Hayal Has : Değme Felek


Bugün benim efkarım var zarım var
Değme felek değme telime benim
Gül yüzlü cananı elden aldırdım
Ecel oku değdi gülüme benim
Değme felek değme telime benim

Lokman hekim gelse sarmaz yarayı
Hilebaz dostunan açtık arayı
Ne köşkümü koydu ne de sarayı
Baykuşlar tünedi dalıma benim
Değme felek değme telime benim

Özlemi'yem başım dumanlı dağlar
Gözlerim yaşlı da içim kan ağlar
Güz ayları geldi bozuldu bağlar
Hazan yeli değdi gülüme benim
Değme felek değme telime benim

Aşık Özlemi

Hayal Has : Değme Felek

Gülay : Sen Benden Gittin Gideli




Öyle ağırım ki kendime
Sen benden gittin gideli
Tenim küs olmuş tenime
Sen benden gittin gideli

Öyle bıkmışım ki kendimden
Kurudum düştüm dalımdan
Sanki ruhum çıktı canımdan
Sen benden gittin gideli

Bir cefam var idi bin oldu
Aktı gözüm yaşı sel oldu
Yaz baharım döndü kış oldu
Sen benden gittin gideli

Belkıs Akkale : Seher Yıldızı


Nazlı yardan bana bir haber geldi
Eğer doğru ise büktü belimi
Dediler ki yari yad eller aldı
Kadir mevlam nasib eyle ölümü

 Seher yıldızı ayırdı bizi
 Perişan eyledi dost hepimizi
 Seher yıldızı ayırdı bizi
 Perişan eyledi yar ikimizi

Bülbüle söyleyin dalına konsun
Bizi böyle eden Allah´tan bulsun
Sabreyle sevdiğim ilkbahar gelsin
Terkedeyim vatanımı yurdumu

 Seher yıldızı ayırdı bizi
 Perişan eyledi dost hepimizi
 Seher yıldızı ayırdı bizi
 Perişan eyledi yar ikimizi

Karacoğlan der ki konmadan göçtüm
Yar elinden dolu badeler içtim
Kötüler zanneder ben yardan geçtim
Ölmeyince çeker miyim elimi?

 Seher yıldızı ayırdı bizi
 Perişan eyledi dost hepimizi
 Seher yıldızı ayırdı bizi
 Perişan eyledi yar ikimizi 

Kaynak kişi : Karacaoğlan
Derleyen : İsmail Özden 

Belkıs Akkale : Seher Yıldızı

Aşık Gülabi : Hangi Dağın Ardındasın Sevdiğim


Hangi dağın ardındasın sevdiğim
Oyannıya dönem dönem ağlayam
Bir mektup gönder ki kurban olduğum
Yüzlerime sürem sürem ağlayam

Töbe gelmem daha almam elime
Mevlam sen kavuştur eline
Yine duman durmuş da Çorum eline
O ellere soram soram ağlayam

Gülabi’yem mesken gurbet elleri
Ne kadar özledim sevdiğim seni
Aramızda dağlar bırakmaz beni
O dağlara soram soram ağlayam

Aşık Gülabi

Aşık Gülabi : Hangi Dağın Ardındasın Sevdiğim

Abdullah Yüce : Uzayıp Giden O Tren Yolları




Uzayıp giden o tren yolları
Açılıp sarmayan yarin kolları
Uğurlar kızları nazlı dulları

Uzayıp giden o tren yolları
Açılıp sarmayan yarin kolları

Bir beyaz mendilin sallanışını
Unutmam o gece ağlayaşını
Silemem coşmuşum gözüm yaşını

Uzayıp giden o tren yolları
Açılıp sarmayan yarin kolları

22 Şubat 2017 Çarşamba

Yıldıray Çınar : Gam Yeme Gönül




Kamil olan kalmaz naçar
Gam yeme gönül gam yeme
Kara gündür gelir geçer
Gam yeme gönül gam yeme

Ağır olur kamil taşı
Akıttım gözümden yaşı
Hafif olur cahil taşı
Gam yeme gönül gam yeme

Gündüz müsün gece misin
Elif misin hece misin
Sen Ali'den yüce misin
Gam yeme gönül gam yeme

Derdinden döndüm deliye
Derdimi desem Veli'ye
Neler ettiler Ali'ye
Gam yeme gönül gam yeme

Deliyim bade içerim
İçer serimden geçerim
Alır sunam göçerim
Gam yeme gönül gam yeme

Yöre : Sivas
Kaynak kişi : Mahmut Erdal
Derleyen : Yıldıray Çınar

21 Şubat 2017 Salı

Zara : Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme



Değmen benim gamlı yaslı gönlüme 
Ben bir selvi boylu yardan  ayrıldım
Evvel bağban idim dostun bağında
Talan vurdu ayva nardan ayrıldım

Garip kaldım şimdi gurbet ellerde 
Ben gönlümü çalan yardan ayrıldım
Çok ağladım Mecnun gibi çöllerde 
Ferhat gibi Şîrin yardan ayrıldım

Zara : Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme

Gülay : Turnam Başım Darda Benim



Turnam başım darda benim
Şu yaban diyarda benim
Bir sevenim var mı bilmem
Gözden uzaklarda benim

Çekerim turnam sineye derdi sineye
Bu yıl bize gülmek haram belki seneye

Başım öne eğdirdiler
Yüzüm yere değdirdiler
Saçıma kar yağdırdılar
Yaz ile baharda benim

Dursun ali akınetturnam başım darda benim
Şu yaban diyarda benim
Bir sevenim var mı bilmem
Gözden uzaklarda benim

Çekerim turnam sineye derdi sineye
Bu yıl bize gülmek haram belki seneye

Başım öne eğdirdiler
Yüzüm yere değdirdiler
Saçıma kar yağdırdılar
Yaz ile baharda benim

Dursun Ali Akınet

20 Şubat 2017 Pazartesi

Zeynep Cihan : Kurusa Fidanım



Kurusa fidanım güllerim solsa
Göynümde solmayan gülümsün benim
Yaprakların gazel olsa dökülse
Daha taze fidan dalımsın benim

Ağarsa saçların belin bükülse
Birer birer hep dişlerin dökülse
Vücudun kurusa kanın çekilse
Yine şu gönlümün yarisin benim

Bülbülün gül için zar-ı misali
Kerem'in bağrının nar-ı misali
İnler garip gönlüm arı misali
Tadına doyulmaz balımsın benim

Neşet Ertaş

Ruhi Su : Üç Kız Bir Ana



Yaylasından inmişler üç kız bir ana
İnmişler aman ağlarlar yana yana
Karaları giymişler üç kız bir ana
Giymişler aman ağlarlar yana yana

Acınır hallerine üç kız bir ana
Çıkmışlar dama ağlarlar yana yana
Sokuldum yanlarına üç kız bir ana
Demezler bana ağlarlar yana yana

Bilmem nasıl güzeller üç kız bir ana
Güzeller aman ağlarlar yana yana
Gözlerini süzerler üç kız bir ana
Gülmezler aman ağlarlar yana yana

Kurbani Kılıç 
Sarıkamış 

Ruhi Su : Üç Kız Bir Ana

Kubilay Dökmetaş : Ne Feryad Edersin Divane Bülbül



Ne Feryad Edersin Divane Bülbül
Senin Bu Feryadın (Anam) Gülşene Kalsın
Bu Dünyada Eremezsen Murada
Huzuru Mahşere (Anam) Divana Kalsın

Nesin Methedeyim Bir Kaşı Kare
Şu Sineme Açtı (Anam) Onulmaz Yara
Dünya Tabip Olsa Derdime Çare
Derdimin Dermanı (Anam) Lokmana Kalsın

Bir Can İçin Geçti Canım Serinden
Vücudum Kül Oldu (Anam) Aşkın Narından
Emrah Buse İster Nazlı Yarinden
Bu Bayram Olmazsa (Anam) Kurbana Kalsın

Suat Albayrak-Ahmet Yamacı-Elazığ

Kubilay Dökmetaş : Ne Feryad Edersin Divane Bülbül

Zehra Sabah : Erzincan’a Girdim Ne Güzel Bağlar




Erzincan’a girdim ne güzel bağlar
Erzurum’a vardım dumanlı dağlar
Elleri koynunda bir güzel ağlar
Oy anam anam hallarım yaman

Yüce dağ başında çadır açarım
Nazlım seni burdan alıp kaçarım
Kahve bulamazsam kenger içerim
Oy anam anam hallarım ağlar

Anama söyleyin lamba yakmasın
Çuha şalvarıma uçkur takmasın
Oğlum gelir diye yola bakmasın
Oy anam anam hallarım yaman

19 Şubat 2017 Pazar

Yıldıray Çınar : Senin İçin




Gözlerimden akan yaşlar
Başımı vurduğum taşlar
Benim yolduğum bu saçlar
Aman aman aman aman

Senin için senin için vay

Benim çektiğim bu dertler
İçtiğim bütün içkiler
Hergün ağlayan bu gözler
Aman aman aman aman

Senin için senin için vay

Mutsuz oluşumun sebebi
Ezeldir çektiğim dertler
Feda ederim kendimi
Aman aman aman aman

Senin için senin için oy

Söz : Mevlüt Kefeli
Müzik : Yıldıray Çınar
Yöre : Samsun

Yıldıray Çınar : Gözlerimden Akan Yaşlar

Sabahat Akkitaz : Kınalı Kar




Kınalı kar kınalı kar
Sende büyük bir ahım var
Gelinlerin güveylerin
Kavuşmaz mı yüce dağlar

Ötelerde bak bir köy var
Güneşi az, eksik bahar
Ayırmışlar seni beni
Unuttun mu köyünü yar

Göğe doğru avcum kanar
Duam sana, alma nazar
Sensiz geçen günlerime
Hasret ektim azar azar

Kınalı kar kınalı kar
Sende büyük bir ahım var
Gelinlerin güveylerin
Kavuşmaz mı yüce dağlar

Nar çiçeğim, masal yüzlüm
Teni goncam, kömür gözlüm
Kınan karda bitecekse
Varsın alsın beni ölüm

Göğe doğru avcum kanar
Duam sana, alma nazar
Sensiz geçen günlerime
Hasret ektim azar azar

Kınalı kar kınalı kar
Sende büyük bir ahım var
Gelinlerin güveylerin
Kavuşmaz mı yüce dağlar

Gamze Özer


Murat Aldemir : Can Özümden Besmeleyi Çekince



Can Özümden Besmeleyi Çekince 
Dil Yanmazsa Ben Yanarım Sultanım 
Hak Uğruna Bır Sefere Çıkınca
Yol Yanmazsa Ben Yanarım Sultanım

Dosta Mektup Yazma Vakti Gelince 
Yazar Postalarım Kısmet olunca 
Mektubumun Mahiyetin Bilince
Kul Yanmazsa Ben Yanarım Sultanım

Aşıklık İçimde Doğduğu Zaman
Taş Yanar Göz Yaşım Yağdığı Zaman 
Mızrabım Sazıma Değdiği Zaman
Tel Yanmazsa Ben Yanarım Sultanım 

Ali Ekber Çiçek : Yolumuz Gurbete Düştü





Yolumuz gurbete düştü 
Hazin hazin ağlar gönül
Araya hasretlik girdi 
Hazin hazin ağlar gönül
Garip garip ağlar gönül
Dertli dertli ağlar gönül

Bu mudur senin eserin 
Sinemi yaktı kederin
Ölürsem olmaz haberin 
Hazin hazin ağlar gönül
Garip garip ağlar gönül
Dertli dertli ağlar gönül

Beyhani'yem budur halim 
Senden ayrı düştü yolum
Bu hasretlik bize zulüm
Hazin hazin ağlar gönül
Garip garip ağlar gönül
Dertli dertli ağlar gönül 

Kaynak Kişi : Aşık Beyhani
Derleyen : Ali Ekber Çiçek

Gönül Kahraman : Bir Dost Bir Post Yeter Bana




Bütün dünya sizin olsun
Bir dost bir post yeter bana
Atlas libas sizin olsun
Bir dost bir post yeter bana

Beyler tahtından inerler
Ayaksız ata binerler
Toprağa gömüp dönerler
Bir dost bir post yeter bana

Sonu yok Devlet’ den bolur
Ecel gelir seni bulur
Seyit Seyfi işin bilir
Bir dost bir post yeter bana

Söz : Seyit Nizamoğlu
Müzik : İpek Bayrak

Gönül Kahraman : Bir Dost Bir Post Yeter Bana

18 Şubat 2017 Cumartesi

Yıldıray Çınar : Şu Dünyaya Geldim Etmedim Seyran



Şu dünyaya geldim etmedim seyran
Almadım muradım sürmedim devran
Ellere görünür hem düğün bayram
Bana da görünür yas nenni nenni

Nedendir nedendir bilmem nedendir
Bilmem talihim mi yoksa kader mi
Tecellim güllen di kime ne deyim
Söyleyemedim kalmışam naçar

Bir kapıyı kapayan birini açar
Bunlar kara gündür tez gelir geçer
Ağlama sevdiğim sus nenni nenni


Derleyen : Mahmut Erdal

Gülay : Gitme Turnam



Gitme turnam bizim elden
Dön gel Allah'ını seversen
Ayrılık ölümden beter
Dön gel Allah'ını seversen

Gitme turnam vuracaklar
Kanadını kıracaklar
Seni yarsız koyacaklar

İkrar verdim dönülür mü
Kalbi hain görülür mü
Yarsız devran sürülür mü
Dön gel Allah'ını seversen

Gitme turnam vuracaklar
Kanadını kıracaklar
Seni yarsız koyacaklar

Gülay : Gitme Turnam

Mehmet Bozdoğan : Ezo Gelin



Ezo gelin benim olsaydın da

Seni vermezdim feleğe 
Güzel yosmam başın için
Salma beni dileğe
Annen huridir sen benzersin meleğe 


Neneyle neneyle

Bahtı karam neneyle
Çık suriye dağları'na da
Bizim ele el eyle

El eyle aman el eyle 
Gel kara yazılım gel
Gel sılada nazlım gel
Gel bahtı karalım gel oy


Ezo gelin çık suriye dağlarının başına 

Gören vursun kemerinin kaşına 
Bizi kınayanların bu ayrılık gelsin başına 


Neneyle neneyle

Bahtı karam neneyle
Çık suriye dağları'na da
Bizim ele el eyle 

El eyle aman el eyle 
Gel kara yazılım gel
Gel sılada nazlım gel
Gel bahtı karalım gel oy 


Nuri Canatan
Gaziantep

  • Ezo Gelin Türküsü'nün Öyküsü : 

    Bana, bunların yanısıra folkloru anımsatır, bu sevilesi ilimiz. Kızlı-erkekli halk oyunları gelir gözümün önüne; dizgisi de, ezgisi de sağlam türküleri gelip konar dilimin ucuna. Dalar gider; Antep türkülerinde Muzaffer Akgün'ü, Lohanlı Ökkeş'i, Şerif Akbağ'ı dinler gibi oluyorum: "Antep'in etrafı gül ile diken, ayrılıktır benim belimi büken" ya da anlı-şanlı "Karayılan". Sonra, öyküye sığmayıp türküleşen; ağzınıza layık bir çorbaya bile ad olan "Ezo Gelin", Antep yöresinde anıldığı adıyle "Özey Gelin".

    Bu ünlü ve paylaşılamayan halk türkümüzün öyküsünü, kalemimin döndüğünce özetlemek istiyorum size. Hemen belirteyim: Bu konudaki bilgileri, Kilisli folklor uzmanı dostumuz Mazlum N. Kılıçkıran'la birlikte taradığımız Barak ovası köylülerinden; Gaziantep kültürünün rakipsiz avukatı Cemil Cahit Güzelbey'den; Gaziantep Kültür Derneği Başkanı Hulusi Yetkin'den ve Gaziantep folkloru konusunda çok değerli yapıtlar ortaya koyan Mehmet Solmaz'ın "Ezo Gelin" adlı kitabından aldım.

    Asıl adı "Zöhre" olan Ezo Gelin, 1909'da Oğuzeli ilçesinin Uruş köyünde doğdu. Babası, Bozgeyikli oymağından Emir Dede, anası Elif'tir. Nüfus kaydında halen bekar görünen Ezo'nun, üçü erkek, üçü kız, altı kardeşi daha vardır.

    Ezo, erken gençliğinden itibaren, güzelliğiyle dikkatleri üstünde topluyordu. O kadar ki; düğünlerde gözler, gelinden çok onun üzerinde gezinirdi. Ezo'yu, birçok zenginin yanısıra, (o zamanki) Halep (ilimiz)in Carablus ilçesinin Kozbaş köyünde oturan teyz'oğlu Memey (Mehmet) istiyordu. Takdirde yazılan tedbirde bozulmazmış; Ezo'nun ilk evliliği ne bu ağalardan biriyle oldu, ne de teyz'oğluyla...

    Anlatanlar, Ezo'nun güzelliğini nereye koyacaklarını bilemiyorlar. Öykümüze geçmeden, Ezo'nun güzelliği üstüne dillerde dolaşanları özetlemeye çalışalım:

    -Öylesine güzelmiş ki Ezo; görenler, iki yanağına birer elma oturtulmuş sanırlarmış.
    -Öyle güzelmiş ki Ezo, bakanlar bakmaya doyamazlarmış.
    -Öyle güzelmiş ki, bir yaz günü kapısını çalıp bir kap ayran isteyen gurbetçi bir çerçi, Ezo'nun güzelliği karşısında şaşalayıp, Ezo'nun uzattığı ayran tasını yere düşürüp kırmış.
    -Öyle güzelmiş ki Ezo; gülümseyerek bakmasıyla, düşmanları barıştırırmış,
    -Öylesine güzelmiş ki Ezo; olursa o kadar olurmuş...

    Ezo'nun güzelliği söyleyen dillere söylence (efsane) olurken, Barak ovasında bir genç adamın adı dillerde dolaşır olmuştu. Bu, komşu Beledin köyünden, "Şitto" Hanefi Açıkgöz'dü. Şitto'nun bağlaması, akarsulara "Siz şırıldamayın, ben şırıldayım"; sesi de bülbüllere, "Siz şakımayın, ben şakıyayım" diyen cinstendi. Tekmil Barak ovasında düğünler kambersiz oluyordu da, Şitto Hanefi'siz olmuyordu. O sıralar Hanefi 30; aya "Sen doğma ben doğayım" diyen güzeller güzeli Ezo da 20 yaşlarındaydı.

    Gün o idi ki; Uruş köyünde Hacı Mamuş'un düğünü vardı. Düğüne Zöhre (Ezo) de, Şitto da çağrılıydılar elbet. Düğünde tüm gözler gelini de güveyiyi de unutup, Ezo ile Şitto'yu izledi. Şitto, Ezo'ya gönlünü kaptırdı. Şitto Hanefi'nin gönlüyle kafası aynı telden çalıyordu. Bu nedenle, Ezo'ya dünür yolladı. Hanefi, ala ala "Düşünelim"cevabı aldı.

    Araya acımasız zaman girdi. Bu ara Şitto, kendi köyü Beledinden Mehmet Öztürk'le, yörenin töresi olan "değişik" uygulamaya karar verdi. (Bu töreye göre, bir erkek, hısımlarından bir kızı bir arkadaşına verir, arkadaşının hısımı bir kızı alır. Böylece iki tarafta çevrede "kalın" diye anılan başlıktan kurtulmuş olur.) Şitto halası Hazik'i (Hatice'yi) Mehmet'e verecek; buna karşılık, Mehmet'in kızkardeşi Selvi'yi alacaktı. Araya girenler girdi; bu "değişik" gerçekleşemedi. Öyle ki; Şitto Hanefi, eş-dostla acı-yüz (yani onların yüzüne bakamaz) oldu.

    Derler ya; "İnsan sarayda olmamalı. Saray insanda olmalı..." Şitto'nun doğru dürüst evi bile yoktu ama, yüreğinde Ezo geziniyordu. Eşin dostun araya girmesiyle, Ezo Şitto'ya çatıldı. "Ele gelin gelir, bize kalın gelir" demişler. Bu evlenmede Şitto'ya kalın (başlık) da gelmeyecekti. Çünkü, Şitto Ezo'yu almasına karşılık, Ezo'nun ağabeyi Zeynel'e halası Hazik'i verecekti. Alan razı, veren razı...

    Güzün ortanca ayında iki düğün birden kuruldu. Şitto'yla Ezo'nun düğünü Beledin köyünde; Zeynel'le Hazik'in düğünü Uruş'ta kuruldu. Zurna öttü davul vuruldu... Alındı, verildi; iki köyde, gerdeğe girildi. Sen sağ ben selamet. Bu demektir ki iki köyde iki mutlu yuva kuruldu.

    Şitto ile Ezo, sizlere layık bir mutlu yaşamı sürdürüyordu. Ağızlarının tadı yerindeydi yani. Gel gelelim, mutlulukları göze geldi.

    Daha doğrusu aralarına arabozucular girdi. Yemediler içmediler, dedikodu yaptılar. Atalarımız "Söz taşıma, taş taşı" demiş ama, bazı kendini bilmezler söz taşıdılar. Hatta kendileri söz uydurup getirdiler, götürdüler...

    Bir harman sonu evlenmişlerdi; ikinci harman sonuna dek birlikte yaşayamadı Şitto ile Ezo, Şitto öykülerini bir cümlede özetler. "Kötü talih geç buldum; tez yitirdim..."

    Şitto, Ezo'yu boşayınca "değişik" töresince halası Hazik de geri döndü. Şitto Hanefi, bu acı ayrılışı da yarısının ağzından şöyle anlatır; "Bizim böyle olmamız dostlarımızı acındırıyor, düşmanlarımızı sevindiriyordu."

    Efsanesel güzel Ezo, Şitto Hanefi'den (Açıkgöz) ayrıldıktan sonra altı yıl dul kaldı. Yörenin ağızbirliği etmişcesine anlattıklarına göre Ezo, bu süre içinde daha bir serpildi, daha bir güzelleşti. Öyle ki; görenin gözü kalırdı. Nasıl anlatmalı; o bir ışıktı da, tüm erkekler, onun çevresinde pervane kesilmişlerdi.

    Genç-yaşlı, zengin-fakir, nice talibi çıktı Ezo'nun. Her talibi, tek tüy isteyen Hz. Süleyman'ın önünde tüm tüylerini döküverdiği söylenen yarasa örneği, neyi var neyi yoksa önüne seriyorlardı Ezo'nun. Ezo, tam altı yıl, evlenme önerilerini geri çevirdi.

    Sonunda, ailesinin de ısrarı üzerine, kendisine genç kızlığından beri talip olan teyz'oğlu Memey'le evlenmeye yanaştı. Türkmen oymağından olan Memey Suriye'nin, Carablus ilçesinin Türkiye sınırına yakın Kozbaş köyünde oturuyordu.

    Ezo 1936 yılının güzünde, Uruş'tan Kozbaş'a gelin gitti. Bu evliliği de değişik töresine göre olmuş; onu alan Memey, bacısı Selvi'yi, Ezo'nun ağabeyi Zeynel Bozgedik'e vermişti.

    Ezo'yla Memey'in iki kızları oldu. İlki, fazla yaşamadan öldü. "Celile" adlı ikinci kızları halen sağdır ve Suriye'de yaşamaktadır.

    Ezo'nun, ikinci kocasıyla geçimi yerindeydi. Ne var ki; "gurbet" denilen bir ateş yüreğini yakıyordu da. Türk köylüsü "Çalının ardı gurbet" der. Ezo da, Kozbaş'tan Türkiye'yi, Uruş'u görüyordu. Hatta ara sıra doğduğu köye gidip geliyordu ama, bunlar özlemini azaltmıyor, pekiştiriyor, dayanılmaz hale getiriyordu. Yakınları onun "Vara öleyim, tek yurdumda kalaydım" dediğini anlatırlar.

    Ezo bir de "Göreceksiniz, gurbetlik beni öldürecek" der ve öldüğünde, hiç olmazsa Türkiye'yi; Uruş köyünü görecek bir yere gömülmesini dilerdi.

    Dediği de oldu. Suriye'ye gidişinin yirminci yılında, 1956 güzünde Ezo yatağa düştü. Hastalığının ince hastalık (verem) olduğunu, herkes gibi kendisi de biliyordu. Ezo, kızı Celile'yi yatağının başından ayırmak istemiyordu. Ecelle kavil gününün gelip çattığını anlıyor, tek avuntuyu güzel kızı Celile'de buluyordu.

    Ve Ezo Gelin, güz yağmurlarının düştüğü bir cuma, yatsı vakti son soluğunu soludu.

    Eşi ve yakınları, vasiyetini dikkate alarak, onu; arasıra tepesine çıkıp yaşlı gözlerle Türkiye'yi seyrettiği Bozhöyük'ün en yüksek noktasına gömdüler.

    Mezarı oradadır şimdi... O kum ülkesinde.
  • "Gaziantep" dendi mi, ne düşer aklınıza? Yiğitlik mi, Antep fıstığı mı, baklava mı?
  • Gaziantep

Mehmet Bozdoğan : Ezo Gelin

Sevcan Orhan : Nenni Bebek



Bebeğin beşiği çamdan
Yuvarlandı düştü damdan
Bey babası gelir Şam'dan
Nenni de nenni de nenni de bebek

Kızlar gelin çaydan geçek
Çay bulanık nerden içek
Bebek ölmüş nere gidek
Nenni de nenni de nenni de bebek

Bebek beni deleyledi
Yaktı yıktı kül eyledi
Her kapıya kul eyledi
Nenni de nenni de nenni de bebek

Çamlıbelden çıktım yayan
Dayan dizlerim de dayan
Emmim atlı ben de yayan
Nenni de nenni de nenni de bebek

Bebeğin beşiği bakır
Yerinden kalkmıyor ağır
Ben sallarım tıngır mıngır
Nenni de nenni de nenni de bebek

Çizmemi çektim kıçıma
İndim çamlığın içine
Bunda bebeğin suçu ne
Nenni de nenni de nenni de bebek

Kara çadırın kazığı
Gelir gavurun yazığı
Memelerim yol azığı
Nenni de nenni de nenni de bebek

Deveyi deveye çattım
İpini boynuna attım
Dün gece yavrusuz yattım
Nenni de nenni de nenni de bebek

***

Ahmet Şükrü Esen, "Anadolu Ağıtları" adlı
kitabında eserin çeşitlemesini şu şekilde
aktarıyor (s.67-68)

Elmalıdan çıktım yayan
Dayan hey dizlerim dayan
Emmilerin karşı varır
Kimi atlı kimi yayan

Harmancığın kayaları
Çanı çalar mayaları
Bek mi değdi ak bebeğim
Kara kurşun soyaları

Harmancıkta tüten tüter
Çıngırdaklı şahin öter
Derd üstüne dertler koyma
Benim derdim bana yeter

Deve de deveden yüce
Deveyi yüklettim gece
Yoklamadım ak bebeğim
Yurda varıp konmayınca

Deveyi deveye çattım
Yuların boynuna attım
Yoklamadım konmayınca
Kayın babamdan hicab ettim

Havada bulut erişir
Kuzgunlar üleş belişir
Geri döndüm baktım idi
Çadırda düşman gülüşür

Bebeğimin beşiği çamdan
Ustasın getirdim Şam'dan
Bey babası gelir avdan

Nenni bebek demedim mi
Kalkıp meme vermedim mi
Sana bebek diyen diller
Kalkıp meme veren eller
Nenni de nenni

Bebeğimin beşiği bakır
Yuvarlandı takır takır
İçindeki Ebubekir

Sana bebek diyen diller
Kalkıp meme veren eller
Nenni de nenni

Yekin kara maya yekin
Cevahirdir senin yükün
Çam dalında kaldı ilkim

Sana bebek diyen diller
Kalkıp meme veren eller
Nenni de nenni

Bebek gider ava kuşa
Avcılar da köşe köşe
İçindeki billur şişe

Sana bebek diyen diller
Kalkıp meme veren eller
Nenni de nenni

***

Vasfi Mahir Kocatürk, Saz Şiiri Antolojisi
adlı kitabında eseri şu şekilde aktarmaktadır
Ayyıldız Matbaası, Ankara - 1963, s.525

Elmalıdan çıktım yayan
Dayan hey dizlerim dayan
Emim atlı dayım yayan

Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi

Gökte yıldızlar yılışır
Havada kuzgun dolaşır
Kara haberler ulaşır

Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi

Yedi yıldı bir bulduğum
Adım Ali koyduğum
Kol bezin daldan aldığım

Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi

Ak memeden sütler akar
Kavim kardeş yola bakar
Yasımız obayı yakar

Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi

Binali Selman
Bayburt

Sevcan Orhan : Nenni Bebek