25 Eylül 2020 Cuma

#NeşetErtaş

Neşet Ertaş Türküleri

#NeşetErtaş

Aramızdan ayrılışının 8.yılında;

Gönül telimizi titreten, Bozkırın Tezenesi,  Büyük Usta #NeşetErtaş 'ı,

Sevgi, saygı, özlem ve rahmet ile anıyorum...

Toprağı bol, ruhu şad, mekanı cennet olsun...

Işıklar içinde uyusun, yıldızlar yoldaşı olsun...

*

Zahidem

Kurusa Fidanın

İki Büyük Nimetim Var

Gönül Dağı

Anam Ağlar Baş Ucumda Oturur

Bir Ayrılık Bir Yoksulluk Bir Ölüm

Doyulur mu

Acem Kızı

Açma Zülüflerin

Hapishanelere Güneş Doğmuyor

Küstürdün Gönlümü

Mühür Gözlüm

Ne Güzel Yaratmış

Seher Vakti Çaldım Yarin Kapısını

Zülüf Dökülmüş Yüze

Uykudamısın Sevgili Yarim

Ben Melamet Hırkasını

*

Neşet Ertaş'ın Biyografisi:

1938 yılında Kırşehir'in Çiçekdağı ilçesine bağlı Tırtıllar köyünde doğdu. 7 kardeşi olan Neşet Ertaş ailenin ikinci çocuğudur.
5-6 yaşlarında bağlama ve keman çalmaya bağladı. Babası Muharrem Ertaş ile birlikte gittikleri düğünlerde babasına kemanla eşlik etti.

*
Geçimlerini bu şekilde kazandılar.8 yıl Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Keskin, Yerköy, Kayseri, Yozgat ve köylerini gezdiler.
Bu yüzden okula gidemedi. 14 yaşında çalışmak için İstanbul'a geldi. Şençalar Plak adlı bir müzik şirkete gitti.
Şirketin sahibi olan Kadri Şençalar Neşet Ertaş'ı dinledi ve çok beğendi.
'Neden Garip Garip Ötersin Bülbül' adlı ilk plağı, 1957 yılında Şençalar Plak tarafından piyasaya çıkarıldı.
Bu arada Beyoğlu'nda bir gazinoda sahneye çıktı. 2 yıl İstanbul'da çalıştı. Sonra Ankara'ya geldi ve sahne hayatına burada devam etti.
Ankara'da çalıştığı gazinoda Leyla isminde bir kızla tanıştı ve hemen evlendi. İki kız bir erkek çocukları oldu.

*
Neşet Ertaş bu arada askere gitti. 1962'de İzmir Narlıdere'de askerliğini yaptı.
Plak üzerine plak yapan Neşet Ertaş konserleriyle de bir çok şehri 6-7 defa gezdi. Beste ve plaklarıyla çok meşhur oldu.
1978 yılında parmakları felç oldu. Müzisyenlikten başka mesleğide olmadığı için işsiz kaldı. Tedavi olacak parayı bulamadı.
Çareyi 1979'da Almanya'da bulunan kardeşinin yanına gitmekte buldu. Tedavisini orada yaptırdı. 3 çocuğunu da yanına aldırdı.

*
Mesleğine Almanya'da tekrar başladı. Türklerin bulunduğu yerlerde gazino ve düğün salonlarında çalıp söylemeye başladı.
Sonraki yıllarda Türk Halk Müziği'nin yeniden keşfedilmesiyle Neşet Ertaş da öne çıktı.
25 Eylül 2012 tarihinde İzmir'de vefat etti.
*

Albümleri:

1988 – Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde
1988 – Kendim Ettim Kendim Buldum
1988 – Kibar Kız
1989 – Hapishanelere Güneş Doğmuyor
1989 – Sazlı Sözlü Oyun Havaları
1990 – Gel Gayri Gel
1992 – Türküler Yolcu
1992 – Gitme Leylam
1993 – Kova Kova İndirdiler Yazıya
1995 – Seçmeler 2
1995 – Seçmeler 3
1995 – Seher Vakti
1995 – Altın Ezgiler 3
1996 - Polis Lojmanları
1997 – Benim Yurdum
1998 – Gönül Yarası
1999 – Zülüf Dökülmüş Yüze
1999 – Gönül Dağı
1999 – Muhur Gözlüm
1999 – Zahidem
1999 - Neredesin Sen
1999 - Gönül Dağı

*
Kaynak : biyografi.net

 


23 Eylül 2020 Çarşamba

#NiyeGamlanırsınDivaneGönül

 

Elvan Sevim : Niye Gamlanırsın Divane Gönül

#NiyeGamlanırsınDivaneGönül

*

Aman niye gamlanırsın divane gönül

Elbet bir gün bu kış gider yaz gelir 

Ben dertliyim diye etme şikayet

Oy oy ölürüm muhanet, vay gurbet yetmez mi 

Gerçeklere cahil taşı vız gelir

Aşıklara böyle cefa az gelir 

*

Aman güven o mevlaya kalmazsın naçar

Baki değil kara gün gelirde geçer 

Seni bilen bir gün kıymetin biçer

Oy oy ölürüm muhanet, vay gurbet yetmez mi 

İncitirler cahil elden söz gelir

Korkarım ki sana elden söz gelir 

*

Bir garibim sana geldim niyaza

Aşık oldum bülbüldeki avaza 

Dayanılmaz iftiraya gareze

Oy oy ölürüm muhanet, vay gurbet yetmez mi 

Gerçeklere cahil taşı vız gelir

Aşık isen böyle cefa az gelir 

*

Aman Şekip haşır neşir olursun hakla

Özünle sözünle kalbini pakla 

Canının içinde cananı sakla

Oy oy ölürüm muhanet, vay gurbet yetmez mi 

Korkarım ki sana elden söz gelir

Korkarım ki cahil elden söz gelir yaz gelir 

*

Aşık Şekip Şahadoğru



#TaylanÖzgür

23 Eylül 1969 yılında öldürülen devrimci gençlik önderlerinden Taylan Özgür, 23 Şubat 1948 yılında İstanbul'da doğdu. Ankara Atatürk Lisesi'nden mezun olan Taylan Özgür, ODTÜ Metalurji ve Malzeme Mühendisliği bölümünü kazandı. ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü ve ODTÜ Öğrenci Birliği Denetleme Kurulu üyesiydi.

Batı'da öğrenci hareketlerinin yükseldiği ve özellikle de Paris ayaklanmaların yaşandığı 1968 yılı, Türkiye’de de eylemliliğin yükseldiği bir yıl oldu. 1968 yılında öğreci gençlik hareketi, antiemperyalist nitelikli eylem ve talepleri ile işçi ve emekçi sınıfla birleşmenin yollarını arıyordu.

'VİETNAM KASABI' KOMMER'İ PROTESTO ETTİLER

28 Kasım 1968’de CIA'de çalışan ve Vietnam'da görev yapan "Vietnam Kasabı" olarak bilinen ABD Büyükelçisi Robert Kommer, Türkiye'ye büyükelçi olarak atandı. Büyükelçiyi protesto etmek için öğrenciler havalimanında eylem düzenledi. Polisle yaşanan çatışmaların ardından aralarında Deniz Gezmiş’in de olduğu 17 öğrenci gözaltına alındı. 

6 Ocak 1969 yılında ODTÜ Rektörü Kemal Kurdaş, ABD Büyükelçisi Robert Kommer’i üniversiteye davet etti. Kurşun geçirmez camlarla kaplı özel güvenlikli arabasını rektörlük önüne bırakarak içeriye girdi. Kommer'in geliş haberini alan aralarında Sinan Cemgil, Hüseyin İnan, Yusuf Arslan ve Taylan Özgür’ün de aralarında bulunduğu binlerce öğrenci rektörlük önünde toplandı. Eylem sırasında büyükelçinin arabası ters çevrilerek yakıldı. Aralarında Taylan Özgür’ün de yer aldığı 13 öğrenci tutuklandı. Taylan Özgür, 2 ay tutukluluğun ardından 12 Mart 1969 tarihinde tahliye edildi.

POLİS KURŞUNUYLA ARKASINDAN VURULDU

Taylan, 23 Eylül 1969 yılında Öğrenci Birliği Kongresine katılmak üzere İstanbul Üniversitesine geldiği sırada kolluk kuvvetleri tarafından Beyazıt Meydanı'nda arkasından vuruldu. 21 yaşında hayatını kaybeden Taylan Özgür'ün cinayeti halen aydınlatılmadı. Ablası Hale Kıyıcı kardeşinin katledilmesini şöyle anlatıyor: "Kardeşim Taylan’ın İstanbul Üniversitesinin bahçesinde öldürülmediğini gazete arşivlerine bakarak bile öğrenebilirdiniz. Yaralı vaziyette Kumkapı Toplum Polisi karargâhında 2,5 saat dövülerek tutulduğunu, ODTÜ’den İstanbul’a nasıl geldiğini, yanında olup da katili en yakından görüp davada tanıklık yapmayan Mim. Sait Kozacıoğlu’nun adını geçirememek, danışmanlarınızdan Fahri Aral’ın savcılıkta tanıyıp da, mahkemede tanıyamadığını söyleyerek yargılanan kişinin beraatine neden olduğunu, sağır sultan bile duydu."

Taylan Özgür'ün vurulmasına şahit olan Can Ataklı ise şöyle anlatıyor: "Annem babamla birlikte Beyazıt tarafından Kapalıçarşı'ya gidecektik. O gün meydan çok kalabalıktı. Çünkü birkaç gün önce, Milli Türk Talebe Birliği'nde yaptığı bomba elinde patlayan Mustafa Bilgi adlı sağcı öğrencinin cenazesi vardı. Bu nedenle Beyazıt Meydanı (O günkü adı Hürriyet Meydanı'ydı) çarşaflı, türbanlı kadınlar ve sakallı cüppeli erkeklerle doluydu. Biz o zaman Marmara Sineması olan binanın girişinde durup uzaktaki kalabalığa bakıyorduk. Tam o sırada önümüzde, otobüs durağında, siyah renkli bir otomobil durdu. İçinden iki üç kişi fırladı, 1.5 metre kadar önümüzde yürüyen iki kişinin üzerine çullandılar. Bunlardan biri zorla otomobile bindirildi. Ama bu kişi otomobilin diğer kapısından çıktı. Arkasından biri ceketinin yakasını tuttu. Ceket ve gömlek yırtılarak gencin üzerinden sıyrıldı. Gencin üzerinde sadece kırmızı bir atlet kaldı. Çarşıkapı yönüne doğru koşmaya başlayan genç, yolu ayıran demir bariyerin üzerinden tam atlayacakken, yine 2 metre kadar önümüzde duran, gri takım elbiseli biri, elinde rulo olarak tuttuğu gazeteyi kenara bıraktı, içinden çıkan silahı kaçan kişiye doğru yöneltti, nişan aldı. Mantar tabancası patlar gibi bir ses çıktı. Kaçan genç yere yığıldı, birileri koşup onu aldılar ve bir jipe bindirip götürdüler. Akşam üzeri saat 17.00'de radyo haberlerini dinliyorduk. Spiker 'Bugün Beyazıt Meydanı'nda çıkan silahlı çatışmada Taylan Özgür adlı ODTÜ öğrencisi vurularak öldü. Kurşunun karaciğerine saplandığı bildirilen Taylan Özgür'ün üzerinden iki tabanca çıktı' deyince donup kaldık. Çünkü öldürülen Taylan Özgür'ün üzerinde silah yoktu, çatışma çıkmamıştı, sadece tek el ateş edilmişti. Bu olay ilk kez bir öğrenci liderinin, sokak ortasında, üstelik resmen öldürülmesi Türkiye'nin yakın geleceğini etkileyecek baskı, tehdit döneminin habercisiydi.

DENİZLER, TAYLAN'IN YANINA GÖMÜLMEYİ VASİYET ETTİ

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idamlarından önce Taylan Özgür’ün yanına gömülmeyi vasiyet etmişti.

68 kuşağı devrimci önderlerinden Deniz Geçmiş idam edilmeden önce babası Cemil Gezmiş'e yazdığı mektubunda şu sözlere yer verir: "Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara'da 1969'da ölen arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul’a götürmeye kalkışma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi, abimi, kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım."

Ancak Denizlerin vasiyeti yerine getirilmedi ve Karşıyaka Mezarlığına gömüldüler.

kaynak: https://www.evrensel.net/

#FikretKızılok


Besteci , söz yazarı ve popüler müzik sanatçısıdır.
Fikret Kızılok’un tam adı Münir Fikret Kızılok’dur.10 Kasım 1946 da İstanbul’da dünyaya geldi.
1954 yılında Galatasaray Lisesi'nin ilkokul kısmında okurken müziğe akordiyon çalarak başladı. İlk enstrümanı kendisini yaş gününde armağan edilen kırmızı bir akordeondur.
İlk müzik derslerini sınıf arkadaşlarından birinin klarnetçi olan babasından alır.
İlk konserini de bir 23 Nisan'da Taksim Belediye Gazinosu'nda düzenlenen okul müsameresinde verir. Konserde çaldıkları "Tamzara" Kızılok'un ilk konser hiti olur. Ortaokul ve lise yıllarında bu konserler sürer; başka okullara da giderler.
Bu yıllarda grup elemanlarıyla birlikte orkestranın adı da değişir: Fikret Kızılok ve Veliahtları, sanatçının adını okul müsamereleri dışında duyurduğu ilk grup olur. 1960 yılında aynı okulun lise bölümüne başlaya geçiş yaptı.
Fikret’in o dönemdeki en büyük destekçileri ise üst sınıflarda okuyan Barış Manço ile Timur Selçuk’tur.
Liseden mezun olduktan sonra Veliahtlar ile çalışmayı sürdürür Kızılok. Ailesiyle Kadıköy'de yaşar ve konserlerini de daha ziyade bu yakada verir.
Aynı dönemde Kadıköy'de Cahit Oben'in kurduğu “Sailors” adlı grup fırtına gibi esmektedir.
Kızılok ve Oben eski arkadaşlardır ve 1964'te gruplarını dağıtarak yeni bir grup kurmaya ve profesyonel müzik hayatına atılmaya karar verirler.
Daha ziyade Beatles tipi müzik yapan grup, Çatı gece kulübünde programlar yapmaya başlar, bir yandan da mahalle konserlerini sürdürür.
Fikret Kızılok, müzik çalışmalarını sürdürürken, liseden mezun olduktan sonra girdiği Dişçilik Yüksekokulu'ndaki eğitimini de sürdürür.Bir süre sadece okuluyla ilgilenir. Müzikten kopamayacağını anladığında ilk solo plağını doldurur. Bu plak o yıllarda fazla ses getirmez.
Bunun üzerine Kızılok okulunu bitirmeye karar verir. Yine de zaman zaman arkadaşlarının kurduğu ‘Kaygısızlar’la birlikte çalışır, Barış Manço’ya eşlik eder.
Dişçilik Yüksekokulu’nun son sınıfında okurken mahalleden arkadaşı Arda Uskan ile bir yolculuğa çıkar; müzik hayatını tümüyle etkileyecek bir yolculuktur bu.
Bu düşünceyle gitarını eline alan Kızılok stüdyoya girer ve Aşık Veysel’in “Uzun İnce Bir Yoldayım” türküsünü yeni bir düzenlemeyle kayda alır. Bunu bir 45’lik olarak yayınlar. İkinci solo 45’liğidir bu.Kasım 1969'da yine Aşık Veysel'in yanına Sivrialan'a gitti. 1970 yılında “Yumma Gözün Kör Gibi ! Yağmur Olsam”, Kızılok’un asıl çıkışını yaptığı plak olur.
Her iki şarkının da sözleri Aşık Veysel'e, besteleri de Fikret Kızılok’undur.
Plakta, gitar, tumba ve sazın yanında değişiklik olsun diye enstrüman olarak tahta ve taş kullanır Kızılok.Şarkılar çok beğenilir, plak çok satar ve sanatçı ilk altın plağını alır.
Bu başarının ardından fazla ara vermeden bir 45’lik daha yapar Kızılok. Ancak bu kez kendisine ait bir şarkıyla ortaya çıkar: “Söyle Sazım”.
Plak kapağında, “Türk geleneklerine uygun 17 perdeli ‘Hüseyni’ düzende üç değişik sazın batı anlayışında ve çoksesli olarak kullanıldığı” bir şarkı olarak tanımlanır bu. Plağın arka yüzünde Kızılok’un Karacaoğlan’dan bestelediği “Güzel Ne Güzel Olmuşsun” vardır. Her iki şarkıda da kendisine Nedim Demirelli eşlik eder.
Plak, listelerde de kendisini gösterir ve haftalarca 1 numarada kalmış olan Barış Manço’nun “Dağlar Dağlar”ını devirerek liste başı olur.
1970 yılının getirdiği başarıların ardından bir süre plak yapmayan sanatçı bu dönemde bir Anadolu turnesine çıkar. Turne sırasında Siverek yolunda donma tehlikesi geçirir; bir kamyon şoförü tarafından kurtarılır.
Bu olayın ardından bir plak yapar ve “Emmo” adlı bestesini bu kamyon şoförüne ithaf eder.
Plağın arka yüzünde Ahmed Arif in şiiri üzerine bestelediği “Vurulmuşum” adlı şarkı vardır.
Kızılok, 1972’de bu şarkıyla Bulgaristan’da yapılan Altın Orfe festivaline katılır.
1973 yılında Grafson şirketiyle anlaşarak yeni bir dizi plak yayınlar.
Bu plaklarda yer alan şarkılar, Kızılok’un yazdığı “Bir Ali Var” adlı oyunun bölümleridir: “Gün Ola Devran Döne”, “Anadolu’yum”, “Leylim Leylim (Kara Tren)”, “Köroğlu Dağları”, “Tutamadım Ellerini” ve “Gözlerinden Bellidir”.
Yazılan, ancak bugüne dek sahnelenmeyen bu oyunun ilir: “Kime Sormalı”yı Dönüşüm eşliğinde Tansu, “Duyar mısın”ı ise o dönemde ününün doruğunda olan Timur Selçuk yorumlar. Bu arada “Köroğlu Dağları” şarkısının başında kullandığı gitar,Kızılok müziğinde bir yeniliktir.
21 Mart 1973'te Aşık Veysel’in ölümü üzerine kendini tümüyle diş hekimliğine veren Kızılok Kadıköy'de bir dişçi muayenehanesi açtıktan sonra müziği bıraktı.
1975’te Tehlikeli Madde adını taşıyan yeni grubuyla uzunca bir Anadolu turnesine çıkana kadar ortalıkta gözükmez.
Turnenin ardından İstanbul’da seri konserler verir. Aynı yıl grupla ikinci ve son plağında "Aşkın Olmadığı Yerde" ve yine bir Aşık Veysel türküsü "İnsan Mıyım Mahluk Muyum Ot Muyum" şarkıları yer aldı.
Son 45’liği ise Mart 1976’da yayınlanır.
Mahzuni Şerif’ten “Biz Yanarız” ve vazgeçemediği Veysel’den “Sen Bir Ceylan Olsan” adlı türküleri yorumlar sanatçı bu plağında.
Bir yıl sonra, 1977 ortalarında, 1971-’72 yıllarında yaptığı ancak o güne dek yayınlamadığı kimi kayıtları bir albüm olarak piyasaya sürer. “Not Defterimden” adını taşıyan bu albümde Kızılok’un deneysel çalışmaları vardır:
Atonal bir altyapı üzerine Nazım Hikmet şiirini koyar ve kendi deyimiyle “şarkıcılığı değil, müzisyenliği” dener.
Ancak dönemin ‘nazik’ siyasi ortamında bu çalışma fazla ortalarda gözükemez. Plak çıktıktan kısa bir süre sonra toplatılır. (Yeniden yayınlanması ise 1993’ü bulur.) Bu arada Varşova’da bu albümüyle iki ödül alır.
Ancak, plağın toplatılması onu etkiler ve Fikret Kızılok, müziği bıraktığını açıklar.
O güne dek 13 altın plak ve çeşitli ödüller alan sanatçı, bundan sonra derin bir sessizliğe gömülür. Buna gerekçe olarak da “hazırladığı yapıtların ticari olmadığı gerekçesiyle plak evleri tarafından geri çevrilmesini” gösterir ve bir daha profesyonel olarak müzik hayatına dönmeyeceğini bildirir.
1980'lerde farklı bir türle döner müziğe Fikret Kızılok. Kızılok'un yerli folk-lirik tarzından Batılı müzikal-vodvil tavrına geçişinin de göstergesi olur bu tür müzik.
1983 sonrası kendisi gibi profesyonel müzik yaşamından kopmuş olan Bülent Ortaçgil ile Çekirdek Sanat Merkezini kurdu. Çekirdek Sanatevi dönemi ne var ki çok uzun sürmedi. Böylelikle hem Kızılok hem de Ortaçgil popüler müzik piyasasına ilkelerini koruyarak döndüler.
Veda albümü 'Mustafa Kemal-Devrimcinin Güncesi'nde (1998) destansı, lirik bir müzik yaptı. Ama söyleyiş, resitatif-düzdü.
'Zaman Zaman' albümünde aşk şarkıları söyleyen Kızılok 90'ların başında, yükselen değerlerin yarattığı hilkat garibesi magandalara 'Vay Hayvan Vay' (Why High One why) diyerek sesleniyordu. 'Yana Yana' albümündeki aşk şarkıları arasına sıkışan bu beste hak ettiği ilgiyi bulamamıştır.
Bir süre sessiz kalan Fikret Kızılok, sonra art arda 'Demirbaş-Müzikal Vaziyetler', 'Vurulduk Ey Halkım', 'Devrimcinin Güncesi' albümlerini yayımlayarak aydınlık Türkiye'den yana olan tavrını net bir şekilde otaya koyar.
Boyalı basın, bir yandan Kızılok'a 'Protest Müziğin ünlü ismi' etiketini uygun görürken diğer yandan, tükendiği ve çareyi, modası geçmiş sloganlarda aradığını yazar. Aşık Veysel'lerle,
Karacaoğlan'larla başlayan serüven çağdaş değerleri müzik yoluyla arayan bir çabaya dönüşmüştür.
Kızılok son yıllarında kendini, "Ben Marksist’in daha ötesinde bir komünistim" diyerek tanımlamıştı.
Kızılok 22 Eylül 2001 günü uzun süre çektiği kalp rahatsızlığın neticesi olarak kaldırıldığı hastanede öldü.
Sanatçının ölümünden sonra adı Ankara'da bir parka verildi.
1993'te Ferhan Şensoy'un "Köhne Bizans Operası"nın müziklerini yaptı.
1999'da Ferhan Şensoy'un yazdığı, Derya Baykal'ın oynadığı "Şu An Mutfaktayım" oyununun müziklerini yaptı.
2001'de Sertab Erener'e "Oysa" ve "Kumsalda" şarkılarını verdi.
1970 de o zaman Barış Manço’nun 31 Ocak 1970 evlenerek eşi olan Belçikalı bir fotomodel, Marie Claude’e aşık olan Fikret Kızılok, durum anlaşılınca onların 40 günlük eşinden boşanmalarına sebep olmuştur. Hukuki boşanma ise 6 ay sonra, 16 Temmuz 1970' te olmuştur.
Peki ayrılığın gerçek nedeni neydi? O dönem Kaygısızlar topluğuyla birlikte çalışan Barış Manço'ya gitarıyla eşlik eden arkadaşı Fikret Kızılok ile Marie Claude birbirine aşık olmuştu. Marie Claude, henüz Barış Manço ile evliyken Fikret Kızılok'la birlikte olmaya başlamıştı.
Bu durumu öğrenen Barış Manço da evliliğe sessiz sedasız noktayı koymuştu.
*
Evlilikleri :
1. Evliliği, 1973’te Şeyda Kızılok ile evlendi. 1978'te oğlu Yağmur Kızılok doğdu.
2. Evliliği, 1993'te ikinci eşi Dicle Kızılok ile evlendi.
*

21 Eylül 2020 Pazartesi

#BedriRahmiEyüboğlu


#Karadut

*

Karadutum, çatal karam, çingenem

Nar tanem, nur tanem, bir tanem

Agaç isem dalımsın salkım saçak

Petek isem balımsın a gülüm

Günahımsın, vebalimsin.

*

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan

Yoluna bir can koyduğum

Gökte ararken yerde bulduğum

Karadutum, çatal karam, çingenem

Daha nem olacaktın bir tanem

Gülen ayvam, ağlayan narımsın

Kadınım, kısrağım, karımsın.

*

II

*

Sigara paketlerine resmini çizdiğim

Körpe fidanlara adını yazdığım

Karam, karam

Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam

Sıla kokar, arzu tüter

Ilgıt ılgıt buram buram.

Ben beyzade, kişizade,

Her türlü dertten topyekün azade

Hani şu ekmeği elden suyu gölden.

Durup dururken yorulan

Kibrit çöpü gibi kırılan

Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan

Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan

Sen benim mihnet icinde yanmış kavrulmuşum

*

N'etmiş, n'eylemiş, n'olmuşum

Cömert ırmaklar gibi gürül gürül

Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.

Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.

*

Karam, karam

Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam

Sensiz bana canım dünya haram olsun.

*

Bedri RahmiEyüboğlu

*

20 Eylül 2020 Pazar

#RuhiSu

#MahsusMahal
*
Mahsus mahal derler kalırım zindanda
Kalırım kalırım dostlar yandadır
İk'elleri kızıl kandadır kanda
Ölürüm kardeş aklım sendedir
Artar eksilmeyiz zindanlarda
Kolay değil derdin ucu derinde
*
Kumhan ırmağında Karaburun'da
Bulurum bulurum kardeş öfkem kındadır
Dirliğim düzenim dermanım canım
Solum sol tarafım imanım dinim
Benim beyaz unum ak güvercinim
Bilirim bilirim kardeş gelen gündedir
*
*
Biyografisi:
*
Halk müziği yorumcusu, besteci, bas bariton ve şair olan Ruhi Su, Zülfü Livaneli,Rahmi Saltuk ve Sümeyra Çakır gibi birçok sanatçıyı önemli ölçüde etkilemiştir.
Ruhi Su, tam adı tam adı Mehmet Ruhi Su’dur.
1912 yılında van’da doğmuştur.
Daha küçükken I.Dünya Savaşı sırasında babasını ve kısa zaman sonra da annesini kaybetti.
10 yaşına kadar yoksul bir ailenin yanında yaşadı. Daha sonra Adana’daki Öksüzler Yurduna yatılı olarak yerleştirilerek orada okudu.
Müzik öğretmeni Mehmet Tahir’in okula keman aldırması üzerine İlkokul 4. sınıfta keman çalmaya başladı.
1925 yılında İstanbul’da bir askeri okula gönderildi. Askeri okula giderken adı sadece Mehmet iken Ruhi adını ekledi ismine.
Askerlik yapmaya elverişli olmadığı gerekçesiyle okuldan ayrıldı.
Askeri Liseden Adana Öksüzler Yurdu’na dönüp, oradan da Adana Öğretmen Okuluna geçtikten sonra, aşık olduğu ebe–hemşire olarak çalışan bir hanımla evlenir.
Bir oğulları olur, adını Güngör koyarlar. Daha sonra kemanıyla katıldığı sınavla son sınıfın bir altından Ankara Musiki Muallim Mektebi’ne alındı.
Okulun son senesine geldiğinde 1934 yılında “Su” soyadını aldı, ve adı Mehmet Ruhi Su oldu.
1935-36 yıllarında Cumhurbaşkanda görev aldı. 1936 yılında Musiki Muallim Mektebi’ni bitirdi ve kemanı bırakarak şana geçti.
Ankara Devlet Konservatuarışan bölümüne girdi ve konservatuarın opera yüksek bölümünü 1942 yılında bitirdi.
Aynı yıllarda sırasıyla Ankara Cebeci İkinci Ortaokulu`nda sonra Hasanoğlan Köy Enstitüsü`nde müzik öğretmenliği yaptı.
1942’de Ankara Devlet Operası’na girdi ve Maskeli Balo, Figaro’nun Düğünü, Madam Butterfly, Tosca, Satılmış Nişanlı, Bastien-Bastienne, Fidelio gibi operalarda sahneye çıktı. Operada çalışmaya başladığı yıllarda ilk evliliği de anlaşmazlık sonucu sona erdi.
Opera çalışmaları sırasında Türk halk müziğine ilgi duydu.1943-1945 yılları arasında Ankara Radyosu’nda türküler söyledi
1944’te Ankara Halkevinde başlattığı ilk türküler resitalini 1983’e kadar sürdürdü.
12 Kasım 1952’de tutuklandığından operadan ayrılmak zorunda kaldı. Ruhi Su, sosyalist dünya görüşü nedeniyle Türkiye Komünist Partisi üyesi olmaktan 1952-1957 yılları arasında Beş yıl hapiste, 20 ayda Konya Çumra’da emniyet gözetiminde kaldı. 1957'de hapisteyken söylediği Mahsusmahal adlı türküsüyle ünlendi.
Opera yaşamı, 1952’de son bulunca, türkülere ağırlık verdi. Çocukluğunda başladığı türkü söyleme işine Öksüzler Yurdu’nda, Öğretmen Okulu’nda, Müzik Öğretmen Okulu’nda, Askeri Lise’de, Konservatuar’da ve Opera’dayken de hep devam etmişti.
Operayı çok seviyordu ama türkü söylemekten de hiçbir zaman vazgeçmedi.
Bu istenmeyen suskunluk döneminden sonra cezanın bitiminde yönetmen Atıf Yılmaz sayesinde Karacaoğlan,
Barbaros ve Lale Devri adlı filmlerde türkü söyledi.
1960’da İstanbul’da Taksim Belediye Gazinosu'nda sahneye çıktı. Türk halk edebiyatının çok sayıda şiirini besteledi.
Bu arada radyoda da 'Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor' anonsuyla sunulan bir radyo programı yaptı.
1975'te Dostlar Korosu’nu kurdu
1978'den sonra ürettiği kasetlerle halk müziğinin, yaygınlaşmasına büyük katkıda bulundu.
Aydınlara türkü dinlemeyi öğreten kişi olarak da bilinir.
Çağrıldığı Almanya, Hollanda, İsveç ve Bulgaristan’da şenliklere katılarak konserler verdi.
Birçok ülkenin radyolarında bantlarda ve plaklarda geniş yığınlara sanatını dinletti.
Son dinletisini 6 Şubat 1983’te Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Haftası’nda sundu.
Yaşamı boyunca 16 tane 45’lik plak, 12 tane de uzunçalar yapan Ruhi Su, ölümünden önce “Dadaloğlu” uzunçaları üzerinde çalışıyordu.
1978 yılında romatizma şikayeti ile gittiği hastanede kemik iliği kanseri başlangıcında olduğunu öğrendi.
Askeri yönetim zamanı uzun süre yurt dışına tedavi için gitmesine izin verilmedi. Bir defaya mahsus olmak üzere pasaport çıkarıldı.
Almanya'ya gittiğinde yapılan tedavi sonuç vermedi.
Kendi şiirlerinin yanı sıra Nazım Hikmet‘ten, Türk halk ozanlarından ve diğer şairlerden çeşitli şiirleri besteledi.
Şiir, yazı ve konuşmalarını “Ezgili Yürek” (1985) adlı kitapta toplandı.”Ruhi Su’ya Saygı” adlı kitap 1988’de yayımlandı.
Ruhi Su, 1952 yılında Sıdıka Su ile evlendi, “Ilgın Ruhi Su” (d.1959) adında oğlu vardır.
Ruhi Su, 20 Eylül 1985 yılında 73 yaşında vefat etti.
*

Eserleri:

*
Seferberlik Türküleri,
Kuvayi Milliye Destanı,
Yunus Emre,Karacaoğlan,
Pir Sultan Abdal,
Şiirler Türküler,
Köroğlu, El Kapıları,
Sabahın Sahibi Var,
Semahlar.


13 Eylül 2020 Pazar

#MetinOktay

#MetinOktay
#TaçsızKral 
Metin Oktay, “Taçsız Kral” lakaplı, efsanevi Galatasaraylı futbolcu.
*
2 Şubat 1936'da, İzmir'de doğan Metin Oktay, futbola, 15 yaşında, Damlacıkspor’da başladı. 1954 yılında Yün Mensucat takımında oynarken, dikkatleri üstüne çeken Oktay, genç milli takıma çağırıldı. 
*
İlk milli maçına, 11 Nisan 1954'de, Belçika karşısında çıkan Oktay, bu maçta 2 gol attı. 
*
Daha sonra, İzmirspor'a transfer olan Oktay, aynı sezon 17 gole imza atarak, İzmir Profesyonel Ligi'nde gol krallığını ilan etti. Böylece Metin Oktay'ın gol krallığı dönemi başlamış oldu. 
*
1955 yılında, Gündüz Kılıç, Oktay'ı, 5 yıllık sözleşme karşılığında, Chevrolet marka bir otomobil vererek, Galatasaray’a transfer etti. 
*
28 Ağustos 1955’de, ilk kez Galatasaray formasıyla sahaya çıktığında, henüz 19 yaşında olan Oktay, genç yaşına rağmen Sarı - Kırmızılı camiaya çabuk ısındı ve daha ilk sezonunda 19 gol atarak, gol kralı oldu. O sezon Galatasaray, İstanbul Ligi şampiyonu oldu. 
*
1961 Temmuz’unda, İtalya'nın Palermo takımına transfer olan Oktay, orada bir sezon top koşturduktan sonra, Türkiye’ye dönerek, 1969 yılına kadar Galatasaray forması giydi. 
*
Futbol hayatı boyunca 6 kez gol kralı olan ve 217 gollük bir rekora imza atan Oktay’ın, bu rekoru, 1988 yılında, Tanju Çolak tarafından kırıldı. 
*
Metin Oktay, derbi maçlarının büyük golcüsüydü. 10 Haziran 1959'da, Fenerbahçe kalesinin ağlarını yırtan golü, Türk futbol tarihinin, önemli olaylarından biri olarak anılan Oktay, o golle beraber, Fenerbahçe'ye 18, Beşiktaş'a da 13 gol attı. 
*
4 kez A Genç Milli olan ve 36 kez de, A Milli Takım formasını terleten Oktay, bu forma altında, 7 kez kaptanlık yaparken, 22 gol attı. Türk futbolunun 'Taçsız Kral'ı, 11 golle, birkaç sezon aralıksız en çok gol atan oyuncu, 38 golle, tek sezonda en çok gol atan oyuncu ve 19 golle, uluslararası bir müsabakada en çok gol atan Türk oyuncusu olmak üzere, çeşitli rekorlara imzasını attı. 
*
Futbol yaşamı boyunca rakip fileleri tam 608 kez havalandıran Oktay. 1 kez İzmirspor'da, 10 kez de Galatasaray'da şampiyonluk yaşadı. 
*
1965 yılında, Safa Önal’ın senaryosunu yazdığı , Atıf Yılmaz’ın yönettiği, Gönül Yazar, Ajda Pekkan, Ayten Gökçer, Turgay Şeren ve o zamanki Galatasaray Başkanı, Gündüz Kılıç’ın rol aldığı, ''Taçsız Kral'' adlı, kendi hayatını konu alan bir filmde oynayan Oktay, “Top ve Ben” adlı anılarını ve hayatını anlattığı bir kitap yazdı. 
*
Futbol hayatı boyunca, sadece 1 kez oyundan atılan, 6 kez gol kralı olan ve 217 gollük bir rekora imza atan, büyük bir golcü olmasının yanı sıra, iyi ahlakı ve sportmen kişiliğiyle de her takımdan taraftarın sevgisini kazanan Oktay, ayrıca 1960 yılında, 8 gün eksik askerlik yapmasından ötürü, (maç izinleri karnesine işlenmediğinden) ToptaşıCezaevi’nde, 45 gün hapis yatmıştır. Oktay, jübilesini futbola ilk defa başladığı İzmir’de ve futbolu noktaladığı İstanbul’da olmak üzere iki kez yaptı. İstanbul'da, Galatasaray – Fenerbahçe arasında yapılan jübile maçı, 1-1 berabere biterken, İzmir'deki maçta Göztepe, Galatasaray'ı 1-0 yendi. 
*
Fenerbahçe’yle oynanan jübile maçının son dakikalarında, Can Bartu ’yla formalarını değiştirerek kısa bir süre kendisi Fenerbahçe, Can Bartu ise Galatasaray için oynayarak bu maçı ölümsüzleştirdiler. Oktay, 1969 sezonunda sahalara veda etmesinin ardından, futboldan kopmayarak, bu alanda çeşitli görevler üstlendi. 
*
Sarı - Kırmızılı kulüpte, yönetici ve menajer olarak görev yapan ve bir süre Galatasaray ve Bursaspor'da teknik adam olarak çalışmasından sonra, Metin Oktay'ın son görevi, Milliyet Gazetesi spor yazarlığı idi. 
*
13 Eylül 1991'de bir trafik kazası sonucu vefat eden Metin Oktay, Galatasaray Spor Kulübü 'nün efsaneleşmiş golcülerinden biridir. 
*
29 Ocak 1959'da, İzmir'de, Oya Sarı ile evlenen, ancak daha sonra boşanan Oktay, 1965 yılında, ikinci evliliğini Servet Kardıçalı ile gerçekleştirdi.
*

12 Eylül 2020 Cumartesi

#12Eylül1980FaşistDarbesi

#12Eylül1980

#KahrolsunFaşizm

YOK ASLINDA BİRBİRLERİNDEN FARKLARI...

İKİSİ DE AMERİKAN KUKLALARI... 

FAŞİZME KARŞI OMUZ OMUZA DİRENENLERE BİN SELAM OLSUN!.. 

Türkiye'de solun yükselişini engellemek, 1960'larda başlayan Cumhuriyetten sonra ve onun devamı niteliğindeki aydınlanma hamlesini bastırmak için; Amerika'nın   “Bizim Çocuklar”  diye nitelendirdiği  Faşist Kenan Evren ve faşist cuntası tarafından yapılan askeri  faşist darbenin 40. Yılı.

Gerçi bugünkü sivil faşist darbe de pek aratmıyor 12 Eylül faşizmini, al birini vur ötekine…

Türkiye 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin 40. yılında yeni bir karanlığı yaşıyor.

ABD ve Batılı emperyalist güçlerin küresel ve bölgesel çıkarlarını korumak, ülke içinde işbirlikçi sermayenin servet (sermaye) birikimini garanti altına almak ve toplumsal uyanışı ezmek için yapılan 12 Eylül darbesi, bugünleri hazırladı. Solun önünü kesmek ve toplumsal uyanışı engellemek için siyasal islamcılığın önünü açan, tarikatları destekleyen, ülkede imam hatip liselerini yaygınlaştıran "Türk-İslam sentezi" adı verilen gerici-faşist bir ideolojik anlayışı resmi görüş haline getiren 12 Eylül darbecileri, Türkiye'nin karşı devrimci AKP-Cemaat yobazlığına teslim edilmesinin de yolunu açtı. Bu nedenle, bugün darbelere karşı olduklarını söyleyen iki yüzlü bir tutum içindeki islamcıların neredeyse tamamı 12 Eylül darbesini destekledi.

Türkiye'yi AKP gericiliğine teslim eden, 15 Temmuz islamcı faşist darbesinin zeminini hazırlayan12 Eylül askeri faşist darbesinin 37.yıl dönümünde Haziran Hareketi'nin yayınladığı bildiri aşağıdaki gibidir:

HAZİRAN HAREKETİ'NİN BİLDİRİSİ

"12 Eylül'de sabaha karşı saat dörtte, cunta şefi Kenan Evren'in okuduğu bildiri ile sökün eden karanlığın 37. yılındayız.

"12 Eylül askeri faşist darbesi, başını ABD'nin çektiği emperyalist haydutların ve TÜSİAD'da temsil edilen işbirlikçi sermayenin onayıyla, halka karşı yapılmıştı. Amaç sendikaları, dernekleri, parti ve örgütleriyle yüzünü özgürlük ve bağımsızlık mücadelesine dönmüş bir halkın en örgütlü, en dinamik kesimlerinin tasfiyesi olmakla birlikte, uzun vadede biat eden, itaatkar bir toplum yaratılmak istenmişti

"12 Eylül cuntacılarının yaptıkları ilk iş, "Yeşil Kuşak" projesiyle uyumlu bir şekilde "Türk İslam Sentezi"ni uygulamaya sokmak oldu. "Şeriatın parmağı acımaz" diyerek on binlerce insanın tutuklanmasının, yüzlercesinin işkencelerde sakat kalmasının, onlarcasının ölümünün sorumlusu olan Evren'in imzasıyla din dersi zorunlu hale getirildi, kula kulluk etmeyi kolaylaştıracak her türlü tarikat örgütlenmesinin önü açıldı.

"Hiç kuşku yok ki, bugünkü karanlığın mimarı 12 Eylül'dür. Siyasal İslam, 12 Eylül'ün yaratmış olduğu siyasi, hukuki ve kültürel iklim içinde serpilip boy atmıştır. Erdoğan'ın şahsında cisimleşen otoriter faşist anlayışla 12 Eylül, aynı siyasi genetiğin ürünüdür. AKP Saray faşizmi, 12 Eylül faşizminin devamıdır.

"Siyasal İslam'ın iki blok örgütlenmesi olarak Cemaat ve AKP, baştan itibaren bir büyük gerici projenin ortakları olarak hareket etmişlerdir. 15 Temmuz Darbe Girişimi ile birlikte aralarındaki çelişkinin ölümcül bir hale gelmiş olması bu gerçeği değiştirmez; Cemaat ve AKP'nin rejimi değiştirebilecek bir güç haline gelmesini sağlayan 12 Eylül'dür.

"Bugün AKP, eski ortağı Cemaatle hesaplaşma adına OHAL altında 12 Eylülcülerden öğrendiği ne varsa bir bir hayata geçiriyor.

"12 Eylül’de ‘artık gülme sırası bizde’ demişti patronlar; AKP'nin 14 yıllık iktidarı süresince de hep gülmüşlerdi. Şimdi, 15 Temmuz sonrası uygulamaya sokulan OHAL'le birlikte AKP, sermayeye dikensiz gül bahçesi vaad ediyor. KHK'ler aracılığıyla emeğin tüm birikimlerine el koyuyor, doğanın sorgusuz sualsiz  talan edilebilmesi için tüm hukuksuzlukların önünü ardına kadar açıyor.

"Cemaat tasfiyesi adı altında başlatılan uygulamalar, tüm muhalefet ve toplumu sindirmeye yönelik operasyona dönüştürülmüş durumda. 12 Eylül uygulamalarını aratmayacak şekilde ilerici, demokrat kesimler kamudan tasfiye ediliyor. Bilimsel ve laik eğitimin kalan son kırıntılarını ortadan kaldırmak için eğitim emekçileri türlü bahanelerle açığa alınıyor, üniversitelerden atılıyor. AKP’li olmayan herkes tıpkı 12 Eylül'de olduğu gibi teröristlikle yaftalanarak hedef tahtasına oturtuluyor.

"12 Eylül’ün Meclis’i kapatmasına benzer şekilde Meclis kapatılıyor. OHAL yetkileri de aşılarak anayasa devre dışı bırakılıyor. Belediyelere kayyum atama hazırlıklarıyla birlikte kısmi demokratik haklar, kendini "milli irade"nin yerine geçirmiş bir diktacı zihniyet tarafından ortadan kaldırılıyor.

"Karanlığın, örgütlenmiş kötülüğün iktidarı hükmünü sürdürüyor. AKP, kendi 12 Eylül'ünü örgütlüyor!

"Bu bir kavga! Karanlıkla aydınlığın kavgası! Bu  böyle gitmez, gitmeyecek! Biliyoruz! 12 Eylül karanlığını; her yanıyla çürümüş, yolsuzlukları, hırsızlıkları, zorbalıkları ayyuka çıkmış AKP Diktası'nı yeneceğiz! Gelecek güzel günlere olan inancımız tamdır. / Haziran Hareketi"

12 EYLÜL DARBESİNİN BİLANÇOSU:

Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve kuvvet komutanlarının liderliğindeki cuntanın 12 Eylül'de hayata geçirdiği kanlı darbenin üzerinden 40 yıl geçti. Darbenin lideri Kenan Evren geçtiğimiz yıl ölürken, 40 yıl sonra da 12 Eylül'ün ruhu iktidara tutunmaya devam ediyor.

Darbenin 40. yılında 12 Eylül'ün bilançosunu genel hatlarıyla şöyle:

- 650 bin kişi gözaltına alındı.

- 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

- Açılan 210 bin tutuklandı ve açılan çeşitli davalarda yargılandı.

- 7 bin kişi için idam cezası istendi.

- 517 kişiye idam cezası verildi.

- Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı.

- İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.

- 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.

- 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.

- 388 bin kişiye pasaport verilmedi.

- 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.

- 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

- 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti.

- 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

- 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı.

- 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

- 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.

- 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.

- Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

- 31 gazeteci cezaevine girdi.

- 300 gazeteci saldırıya uğradı.

- 3 gazeteci silahla öldürüldü.

- Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

- 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

- 39 ton gazete ve dergi imha edildi.

- Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

- 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

- 14 kişi açlık grevinde öldü.

- 16 kişi “kaçarken” vuruldu.

- 95 kişi “çatışmada” öldü.

- 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi.

- 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi.

*

Kaynak: abcgazetesi.com