25 Eylül 2018 Salı

#NeşetErtaş → Neşet Ertaş : İki Büyük Nimetim Var


#NeşetErtaş
Aramızdan ayrılışının 6.yılında;
Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş'ı,
Saygı,sevgi, özlem ve rahmet ile anıyorum.
Toprağı bol, ruhu şad, mekanı cennet olsun...

İki büyük nimetim var
Biri anam biri yarim
İkisine de hürmetim var
Biri anam biri yarim

Ana deyip de geçilmez
O yar anadan seçilmez
İkisine de kıymet biçilmez
Biri anam biri yarim

Birisi var etti beni
Birisi yar etti beni
İkisinin de birdir teni
Biri anam biri yarim

Söz ve Müzik : Neşet Ertaş
Yöre : Kırşehir
Neşet Ertaş : İki Büyük Nimetim Var


Orhan Ölmez : Tabip Sen Elleme Benim Yaramı




Tabib Sen Elleme Benim Yaramı
Beni Bu Dertlere Salanı Getir
Kabul Etmem Bir Gün Eksik Olursa
Benden Bu Ömrümü Çalanı Getir
Git Ara Bul Getir Saçlarını Yol Getir

Bir Kor Oldu Görülüyor Özümden
Name Name İnliyor Sazımdan
Dünyayı Verseler Yoktur Gözümden
Dili Bülbül Kaşı Kemanı Getir
Git Ara Bul Getir Saçlarını Yol Getir

Merhamet Et Karşısından Bıkmadan
Hatırını Gönlünü Yıkmadan
Çabuk Getir Can Bedenden Çıkmadan
Fakirin Derdine Dermanı Getir
Git Ara Bul Getir Saçlarını Yol Getir

Yoksulun Derdine Dermanı Getir
Git Ara Bul Getir Saçlarını Yol Getir
Benden Bu Ömrümü Çalanı Getir
Git Ara Bul Getir Saçlarını Yol Getir

Orhan Ölmez : Tabip Sen Elleme Benim Yaramı

23 Eylül 2018 Pazar

Ahmed Arif : Hasretinden Prangalar Eskittim



Hasretinden Prangalar Eskittim

Seni anlatabilmek seni.
İyi çocuklara,  kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard-arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir
dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş  bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...

Güler Duman : Gezsem de Dünyanın Dört Bucağını



Gezsem De Dünyanın Dört Bucağını
Vallahi Gözüme Yine Boş Gelir
Gönül Arzu Eder Dostu Cananı
Sızlar Eski Yaram Gözden Yaş Gelir

El Diyarı Mesken Olmaz İnsana
Yürekten Kul İse Cananın Sana
Hal Bilmez Hoyratı Sararsan Cana
Ağustos Ayında Başa Kış Gelir

Yüce Dağ Yeşil Çimen Yol Olsa
Acem Bahçeleri Gonca Gül Olsa
Saçı Sırma Gül Dudağı Bal Olsa
Gönül İstemezse Dile Daş Gelir

Haşimi Seversen Ey Deli Gönül
Diken Bir Gül Olur Baykuş Da Bülbül
Güzel Çul Da Giyse Olur İpek Tül
Salınıp Gezerken Göze Hoş Gelir

Aşık Haşimi 

Güler Duman : Gezsem de Dünyanın Dört Bucağını

22 Eylül 2018 Cumartesi

Nazım Hikmet RAN : Arhaveli İsmail'in Hikayesi


Arhaveli İsmail'in Hikayesi

Ateşi ve ihaneti gördük. 

Düşman ordusu yine başladı yürümeğe. 
Akhisar, Karacabey
Bursa ve Bursa'nın doğusunda Aksu, 
çarpışarak çekildik... 
920'nin 
29 Ağustos'u: 
Uşak düştü. 
Yaralı 
ve dehşetli kızgın 
fakat toprağımızdan emin, 
Dumlupınar sırtlarındayız. 
Nazilli düştü. 

Ateşi ve ihaneti gördük. 
Dayandık 
dayanmaktayız. 

1920 Şubat, Nisan, Mayıs, 
Bolu, Düzce, Geyve, Adapazarı
İçimizde Hilâfet Ordusu, 
Anzavur isyanları. 
Ve aynı sıradan, 
3 Ekim Konya
Sabah. 
500 asker kaçağı ve yeşil bayrağıyla Delibaş 
girdi şehre. 
Alaeddin tepesinde üç gün üç gece hüküm sürdüler. 
Ve Manavgat istikametlerinde kaçıp 
ölümlerine giderken 
terkilerinde kesilmiş kafalar götürdüler. 

Ve 29 Aralık Kütahya
4 top 
ve 1800 atlı bir ihanet 
yani Çerkez Ethem, 
bir gece vakti 
kilim ve halı yüklü katırları, 
koyun ve sığır sürülerini önüne katıp 
düşmana geçti. 
Yürekleri karanlık, 
kemerleri ve kamçıları gümüşlüydü, 
atları ve kendileri semizdiler... 

Ateşi ve ihaneti gördük. 
Ruhumuz fırtınalı, etimiz mütehammil. 
Sevgisiz ve ihtirassız çıplak devler değil, 
inanılmaz zaafları, korkunç kuvvetleriyle, 
silâhları ve beygirleriyle insanlardı dayanan. 
Beygirler çirkindiler, 
bakımsızdılar, 
hasta bir fundalıktan yüksek değillerdi. 
Fakat bozkırda kişneyip köpürmeden 
sabırlı ve doludizgin koşmasını biliyorlardı. 
İnsanlar uzun asker kaputluydu, 
yalnayaktı insanlar. 
İnsanların başında kalpak, 
yüreklerinde keder, 
yüreklerinde müthiş bir ümit vardı. 
İnsanlar devrilmişti, kedersiz ve ümitsizdiler. 
İnsanlar, etlerinde kurşun yaralarıyla 
köy odalarında unutulmuştular. 
Ve orda sargı, 
deri 
ve asker postalları halinde 
yan yana, sırtüstü yatıyorlardı. 
Koparılmış gibiydi parmakları saplandığı yerden 
eğrilip bükülmüştü 
ve avuçlarında toprak ve kan vardı. 

Ve asker kaçakları, 
korkuları, mavzerleri, çıplak, ölü ayaklarıyla 
karanlıkta köylerin içinden geçiyorlardı. 
Acıkmıştılar, 
merhametsizdiler, 
bedbahttılar. 
Şosenin ıssız beyazlığına inip 
nal sesleri ve yıldızlarla gelen atlıyı çeviriyor 
ve Bolu dağında ekmek bulamadıkları için 
deviriyorlardı uçurumlara: 
şayak, cıgara kâadı, tuz ve sabun yüklü yaylıları. 

Ve çok uzak, 
çok uzaklardaki İstanbul limanında, 
gecenin bu geç vakitlerinde, 
kaçak silâh ve asker ceketi yükleyen laz takaları: 
hürriyet ve ümit, 
su ve rüzgârdılar. 
Onlar, suda ve rüzgârda ilk deniz yolculuğundan beri vardılar. 
Tekneleri kestane ağacındandı, 
üç tondan on tona kadardılar 
ve lâkin yelkenlerinin altında 
fındık ve tütün getirip 
şeker ve zeytinyağı götürürlerdi. 
Şimdi, büyük sırlarını götürüyorlardı. 
Şimdi, denizde bir insan sesinin 
ve demirli şileplerin kederlerini 
ve Kabataş açıklarında sallanan 
saman kayıklarının fenerlerini 
peşlerinde bırakıp 
ve karanlık suda Amerikan taretlerinin önünden akıp 
küçük, 
kurnaz 
ve mağrur 
gidiyorlardı Karadeniz'e. 
Dümende ve başaltlarında insanları vardı ki 
bunlar 
uzun eğri burunlu 
ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki 
sırtı lâcivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin 
zaferi için 
hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin 
bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler... 

Karanlıkta kurşunîi derisi kırmızıya boyanan 
baltabaş gemi 
İngiliz torpitosudur. 
Ve dalgaların üstünde sallanarak 
alev alev 
yanan: 
Şaban Reisin beş tonluk takası. 

Kerempe Fenerinin yirmi mil açığında, 
gecenin karanlığında, 
dalgalar minare boyundaydılar 
ve başları bembeyaz parçalanıp dağılıyordu. 
Rüzgar: 
yıldız - poyraz. 
Esirlerini bordasına alıp 
kayboldu İngiliz torpitosu. 
Şaban Reisin teknesi 
ateşten direğiyle gömüldü suya. 

Arheveli İsmail 
bu ölen teknedendi. 
Ve şimdi 
Kerempe Fenerinin açığında, 
batan teknenin kayığında 
emanetiyle tek başınadır, 
fakat yalnız değil: 
rüzgârın, 
bulutların 
ve dalgaların kalabalığı, 
İsmail'in etrafında hep bir ağızdan konuşuyordu. 

Arheveli İsmail 
kendi kendine sordu: 
«Emanetimizle varabilecek miyiz? » 
Kendine cevap verdi: 
«Varmamış olmaz.» 

Gece, Tophane rıhtımında 
Kamacı ustası Bekir Usta ona: 
«Evlâdım İsmail, » dedi, 
«hiç kimseye değil, » dedi, 
«bu, sana emanettir.» 

Ve Kerempe Fenerinde 
düşman projektörü dolaşınca takanın yelkenlerinde, 
İsmail, reisinden izin isteyip, 
«Şaban Reis, » deyip, 
«emaneti yerine götürmeliyiz, » deyip 
atladı takanın patalyasına, 
açıldı. 

«Allah büyük 
ama kayık küçük» demiş Yahudi. 
İsmail bodoslamadan bir sağnak yedi, 
bir sağnak daha, 
peşinden üç-kardeşler. 
Ve denizi bıçak atmak kadar iyi bilmeseydi eğer 
alabora olacaktı. 

Rüzgâr tam kerte yıldıza dönüyor. 
Ta karşıda bir kırmızı damla ışık görünüyor: 
Sıvastopol'a giden bir geminin 
sancak feneri. 

Elleri kanayarak 
çekiyor İsmail kürekleri. 
İsmail rahattır. 
Kavgadan 
ve emanetinden başka her şeyin haricinde, 
İsmail unsurunun içinde. 
Emanet: 
bir ağır makinalı tüfektir. 
Ve İsmail'in gözü tutmazsa liman reislerini 
ta Ankara'ya kadar gidip 
onu kendi eliyle teslim edecektir. 

Rüzgâr bocalıyor. 
Belki karayel gösterecek. 
En azdan on beş mil uzaktır en yakın sahil. 
Fakat İsmail 
ellerine güvenir. 
O eller ekmeği, küreklerin sapını, dümenin yekesini 
ve Kemeraltı'nda Fotika'nın memesini 
aynı emniyetle tutarlar. 

Rüzgâr karayel göstermedi. 
Yüz kerte birden atlayıp rüzgâr 
bir anda bütün ipleri bıçakla kesilmiş gibi 
düştü. 

İsmail beklemiyordu bunu. 
Dalgalar bir müddet daha 
yuvarlandılar teknenin altında 
sonra deniz dümdüz 
ve simsiyah 
durdu. 
İsmail şaşırıp bıraktı kürekleri. 
Ne korkunçtur düşmek kavganın haricine. 
Bir ürperme geldi İsmail'in içine. 
Ve bir balık gibi ürkerek, 
bir sandal 
bir çift kürek 
ve durgun 
ölü bir deniz şeklinde gördü yalnızlığı. 
Ve birdenbire 
öyle kahrolup duydu ki insansızlığı 
yıldı elleri, 
yüklendi küreklere, 
kırıldı kürekler. 

Sular tekneyi açığa sürüklüyor. 
Artık hiçbir şey mümkün değil. 
Kaldı ölü bir denizin ortasında 
kanayan elleri ve emanetiyle İsmail. 
İlkönce küfretti. 
Sonra, «elham» okumak geldi içinden. 
Sonra, güldü, 
eğilip okşadı mübarek emaneti. 
Sonra... 
Sonra, malûm olmadı insanlara 
Arhaveli İsmail'in âkıbeti...

Nazım Hikmet RAN

Nilgün Kızılcı : Anam



Yolma saçlarını yolma yolma anam
Bu da gelir geçer üzülme anam
Budur dünyanın kahrı budur
Başa gelen çekilir sabret be anam

Güzellikler sende öpülecek el de
Çoktur bilirim sen demesen de
Acılar içinde her tebessümün
Seni sen yapıyor durumsun sen de 
Işığımsın ana

Başa gelenler çekilir dertler
Gönlün rahat olsun gün ağarıyor
Sabrın sonu selamat sabreyle anam
Beklenen o günler elbet yakındır

Güzellikler sende öpülecek el de
Çoktur bilirim sen demesen de
Acılar içinde her tebessümün
Seni sen yapıyor durumsun sen de 
Işığımsın ana

Nilgün Kızılcı : Anam 

21 Eylül 2018 Cuma

#EndüstriyelKenevir



Endüstriyel Kenevir sadece bir tarım bitkisi değildir! Petrolün ve doların panzehiridir!
Ulusal ve yerel; basılı ve görsel medyada "Endüstriyel Kenevir Tarımı" haberi yapılıncaya kadar paylaşıma devam ...
KENEVİR NASIL YASAKLANDI?
👉1. Bir dönümlük kenevir, 25 dönümlük orman kadar oksijen üretir.
👉2. Yine bir dönümlük kenevirden, 4 dönüm ağaca eş kağıt üretilebilir.
👉3. Kenevir tam 8 kez kağıda dönüştürülebilirken, ağaç 3 kez kağıda dönüştürebilir.
👉4. Kenevir 4 ayda yetişir, bir ağaç ise 20-50 yılda.
👉5. Kenevir, gerçek bir radyasyon temizleyicidir.
👉6. Kenevir dünyanın her yerinde yetiştirilebilir ve çok az suya ihtiyaç duyar. Ayrıca kendisini böceklerden koruyabildiği için tarım ilacına da ihtiyaç duymaz.
👉7. Kenevir ile yapılan tekstil ürünleri yaygınlaşırsa, tarım ilacı sektörü tamamen ortadan kalkabilir.
👉8. İlk kot pantolon, kenevirden yapılmıştır; hatta “KANVAS” kelimesi kenevir ürünlerine verilen isimdir.
Kenevir ayrıca ip, halat, çanta, ayakkabı, şapka yapımı için de ideal bir bitkidir.
👉9. Kenevir, AİDS ve kanser tedavisinde kemoterapi ve radyasyon etkisini azaltma; romatizma, kalp, sara, astım, mide, uykusuzluk, psikoloji, omurga rahatsızlıkları gibi en az 250 hastalıkta kullanılmaktadır.
👉10. Kenevir tohumunun protein değeri çok yüksektir ve içindeki iki yağ asidi'de doğada başka hiçbir yerde bulunmamaktadır.
👉11. Kenevirin üretimi soyadan bile daha ucuzdur.
👉12. Kenevirle beslenen hayvanlar, hormon takviyesine ihtiyaç duymaz.
👉13. Plastik ürünlerin tamamı, kenevirden üretilebilir ve kenevir plastiğinin doğaya dönüşmesi oldukça kolaydır.
👉14. Bir arabanın gövdesi kenevirden yapılırsa, dayanıklılığı çelikten tam 10 kat fazla olur.
👉15. Binaların yalıtımı için de kullanılabilir; dayanıklı, ucuz ve esnektir.
👉16. Kenevirle yapılan sabunlar ve kozmetik ürünler, suyu kirletmez; yani tamamen doğa dostudur.
Sayısız faydası olan kenevir, bir zamanlar dünyanın en önemli üretim bitkilerinden biriydi ama bugün, üretimi yasak.
Hatta Amerika’da 18. yüzyılda üretimi zorunluydu ve üretmeyen çiftçiler hapse atılıyordu. Ancak durum şimdi tam tersi. 
Nedenini ise şu bilgiler ışığında anlamak hiç de zor değil:?
👎-W. R. Hearst, 1900’lü yıllarda Amerika’da gazete, dergilerin ve medyanın sahibiydi. Ormanları vardı ve kağıt üretiyordu. Eğer kenevirden kağıt yapılırsa, milyonlarını kaybedebilirdi.
👎-Rockefeller, dünyanın en zengin adamıydı. Petrol şirketi vardı. Bio yakıt olan kenevir yağı da, elbette onun en büyük düşmanıydı.
👎-Mellon, Dupont şirketinin ana hissedarıydı ve petrol ürünlerinden plastik üretmek için patente sahipti. Ve kenevir endüstrisi, onun pazarını tehdit ediyordu.
👎-Sonra ise, Mellon ABD Başkanı Hoover’in hazine bakanı oldu. Bu bahsettiğimiz büyük isimler yaptıkları toplantılarda, kenevirin bir düşman olduğuna karar verdiler. Ve onu ortadan kaldırdılar. Medya aracılığıyla, marihuana sözcüğüyle birlikte keneviri, insanların beynine, zehirli bir uyuşturucu olarak kazıdılar.
Kenevir ilaçları piyasadan çekildi, bunun yerini bugün kullanılan kimyasal ilaçlar aldı.
Kağıt üretimi için, ormanlar katledildi.
Tarım ilaçları ile zehirlenme ve kanser arttı.
Ve derken dünyamızı plastik çöplerle, zararlı atıklarla donattık…
İnsanoğlu, doğayı tüketmenin bir yolunu her zaman bulur ne de olsa; değil mi?  
Unutulan ya da unutturulan bitki 'Endüstriyel Kenevir'
Tohumu kuşların en sevdiği besinlerden biri olan, oldukça yağlı içeriğe sahip olup yakıt, sabun ve boya yapımında kullanılan, besleyici olması açısından gıda olarak da yararlanılan kenevir tohumuna, önemine binaen, Farsça kaynaklı "Şah Tohumu" (Şah Danaç)'da denilmektedir.
Öncelikle halk arasında hint keneviri olarak bilinen ve esrar yapımında kullanılan kenevirle, endüstriyel kenevir veya sanayi kenevirini ayrı değerlendirmek gerekir.
Kenevir bitkisi, erkek ve dişi bitkiler olarak farklı özelliklere sahip olmasına rağmen, dişisinin içeriğinde bulunan "tetra-hidro-kannabinol (THC)" maddesinin esrar yapımında kullanılmasından dolayı, doğru bir ayrım ve değerlendirme yapılmadan, sanki suç bitkininmiş gibi, Kenevir ailesinin tamamı kötü addedilmektedir. Araştırmalar göstermektedirki, dişi kenevirde bulunan "tetra-hidro-kannabinol (THC)" maddesi emin ellerde, ilaç hammaddesi olarak kullanılıp bir çok hastalığa çare olabilecekken, insanoğlunun şeytani mayasından gelen iyileri kötüye kullanma sorumsuzluğunun bir eseri olarak, yasak olmasına ve nesilleri tehlikeye atmasına rağmen içeriğindeki bu maddeden dolayı bitkinin kötü amaçlı kullanılmasının önü alınamamaktadır. Böylece insanoğlunun pervasızlığı ve patavatsızlığı yine kendini vurmaktadır. Malesef bu durum, içeriğinde esrar maddesi bulunmayan "Endüstriyel Keneviri"de etkileyecek şekilde, adeta tüm kenevir ailesinin adını kötüye çıkarmıştır. Oysa tarımsal, çevresel faydadan tutun da endüstriyel faydalara, gıda olarak kullanımından ilaç olarak kullanımına kadar bir çok faydası olan kenevir, tarım sistemiz içinde değerlendirilmesi gereken bir bitkidir. Liflerinden iplik, dokuma ve kumaş yapılırken, hamurlu kısmından da kağıt yapılabilmektedir. Tarihinin en eski bitkisel hammadde kaynağı olan bu bitki, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de, ordu ve donanmanın gereksinimi olan giysi, urgan vb için yetiştiriciliğine önem verilmiş bir bitkidir.
Kenevir, endüstriyel olarak, lifi, tohumu ve benzeri amaçlar için yetiştirilen önemli bir kültür bitkisidir. Bir çok ülkede enerji bitkisi olarak (biyogaz, biyoyakıt) da kenevir üretilmektedir. Uzmanlar esrar özelliği çok az olan dolayısıyla kötü amaçlı üretmek isteyenlerin faydalanamayacağı, uyuşturucu madde özelliği çok az olan endüstriyel kenevir türünde çeşit sayısının yüze yaklaştığını, esrarsız olan bu çeşitlerin dünyada bir çok ülke tarafından üretiminin yapıldığını bildirmektedir. Bizde de esrarsız özellikte olan kenevirlerin belli bölgelerde ve belli şartlar dahilinde devlet iznine bağlı olarak üretildiği bilinmektedir. Ancak bu alanda bir boşluk görülmektedir. Bu boşluğu devlet öncülüğünde, üniversite özel sektör dayanışmasıyla, istismara mahal vermeyecek şekilde doldurmak ve bu bitkinin yararlı yönlerini endüstriyel alanda değerlendirmek zorunluluk aşamasına gelmiştir. Bunun için Tarım Orman Bakanlığına bağlı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü bünyesinde, uygun bir bölgede "Kenevir Araştırma Enstitüsü" kurulması ve bu kurum merkez alınarak bu bitki ile ilgili çalışmaların yapılması en sağlıklı olanıdır.
REKLAM
ads by AdMatic
Bitkideki yasaklı kısım, tetra-hidro-kannabinol (THC) maddesi içeren dişi kenevir iken bir nevi tüm bitki familyası hedef kadrajına girmiş ve böylece endüstride kullanılan tür ve çeşitlerde gözden düşmüştür. Yasaklama 1937'de Amerikan hükümetinin yüksek psikoaktif bileşen (THC) içeren kenevir türlerinin ekimini yasaklanmasıyla başlamıştır. 1961 yılında ise kenevir ekimi, endüstriyel kullanımlar dışında yasaklanmış, Birleşmiş Milletler tarafından dünya geneline yayılmıştır. Dünya çapındaki yasaklamanın bilimsel açıdan çok, ekonomik ve siyasi çıkar gruplarınca yapıldığı tartışmaları ise hiç bitmemiştir. Buna rağmen bu maddeyi içeren türlerin ilaç yapımı amacıyla bazı ülkelerde üretildiği bilinmektedir. Sonuç olarak, yasaklanan türler esrar yapımında kullanılan ve tetra-hidro-kannabinol (THC) maddesi içerenler olmasına rağmen diğer türler bu yasağın gölgesinde kalmıştır.
Bu konuda, Kenevirin bilinmesi gerken yararlarından bir kısmını özetle dile getirecek olursak;
Doğal kenevir az miktarda THC içermekte ve bu nedenle de asla uyuşturucuya dönüştürülememektedir. Bunun yanında, tarladan elde edilen kenevir liflerinden, tekstil sanayiinde, çekirdeklerinden de kozmetik sektöründe yararlanıldığı gibi odunsu sapı ise, kağıt ve kumaş üretiminde kullanılmaktadır.
Asıl maddesi kenevir olan ketenli giysiler kullanışlılığı, sağlıklı olması, hafiflikleri ve terletmemesi nedeniyle, dünyada rağbet görmektedir.
Kağıt, kumaş ve gıda ürünlerinin yapımına, endüstriyel ve özel enerji üretimine katkısı olan ve aynı zamanda havayı temizlerken toprağı besleyen ve bu anlamda tek doğal kaynak olduğu kabul edilen; kitaptan, şampuana ve otomotiv sanayine kadar kullanım alanı bulunan kenevir, yaklaşık yüz yıl önce kullanıldığı gibi son üretilen bazı otomobillerin kaplamasında da kullanılmıştır.
Diğer taraftan yapılan araştırmalarda kenevirin, elverişsiz topraklarda ve bataklık bölgelerde yetiştirilebilen ender bitkilerden biri olduğu, toprağın derinliklerinde filizlenen köklerinin toprağı besleyerek verimliliğini artırdığı yapılan tespitler arasındadır. Ayrıca, pamuk gibi lifli bitkilerin tarladan toplanmadan %50'ye yakını ziyan olabiliyorken, kenevirde bu ziyanın olmadığı tespit edilmiştir.
Bir top kağıdın bir yılda 7 liradan 21 liraya çıktığı ve kağıt yapımı için çok sayıda ağacın kesildiği göz önüne alınırsa ve 1 dönüm kenevirden 4 dönüm ağaca denk kağıt hamuru elde edildiği düşünülürse, konunun önemi daha iyi anlaşılır sanırım.
Demirden korkup trene binmemekle olmaz, zararlı ve kötüye kullanımı önlemek için tedbirleri sağlam alıp bu alanda eğitim ve bilinç düzeyini yükselterek, kafa karışıklıklarını önleyecek şekilde, ehil beyinlerlele, bilimsel ve teknik alt yapıyla birlikte kurumsallaşmayıda yeniden dizayn ederek, özellikle endüstriyel kenevir üretimini olması gereken konuma getirmeliyiz.


12 Eylül 2018 Çarşamba

#12Eylül


12 Eylül Askeri Faşist Darbesi'nin 38.Yılında Değişen Bir Şey Yok!..
12 Eylül Faşizmi, Sivil Darbeler eşliğinde İleri Demokrasi adı altında son sürat devam ettiriliyor.
KAHROLSUN FAŞİST DİKTATÖRLÜK!..
12 Eylül darbesinin korkunç bilançosu
12 Eylül askeri darbesinin lideri Kenan Evren'in 98 yaşında yaşamını yitirmesi, 
darbe döneminde yaşanan hukuksuzlukları, şiddeti ve kayıpları bir kez daha gündeme getirdi.
Darbe yönetimi döneminde 'resmi rakamlara' göre 650 bin kişi gözaltına alınmış, 
1 milyon 683 bin kişi fişlenmiş, 14 kişi cezaevlerindeki açlık grevlerinde ölmüş, 
171 kişi sorgularda ve cezaevi işkencelerinde can vermiş, 49 kişi idam edilmişti.
Adalet Bakanlığı tarafından sunulan bu veriler, 
gerçeği 'kısmen' yansıtsa da darbenin korkunç yüzünü bir kez daha gösteriyor. 
TBMM arşivlerinde bulunan bu verilere darbeyle birlikte kapatılan partiler, sendikalar, 
demokratik kitle örgütleri ve yine tüm bu kuruluşların gözetime alınan, 
sorgulanan siyaset yasakları getirilen başkanları, yönetim kurulu üyeleri ile ilgili 
rakamlar da eklenince durumun vehameti daha da artıyor.
Kenan Evren yaşamını yitirdi, milyonlar Erdal Eren'i hatırlattı
Evren’in başmimarı olduğu darbenin geride bıraktığı tablo 'resmi rakamlar' göre şöyle:
* Gözaltına alınanlar: 650.000       
* Fişlenenler: 1.683.000    
* Açılan dava sayısı: 210.000        
* Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılananlar: 230.000     
* Bunlardan 141-142-163. maddelerden yargılananlar: 71.500
* Sivil mahkemelerde açılan davalar (1980-88 yıllar arası): 9,508 
* Yargılanan 'örgüt üyesi': 98.404
* Hüküm giyen 'örgüt üyesi': 21.764        
* Vatandaşlıktan çıkarılanlar: 14.000        
* Pasaport verilmeyenler: 388.000
* Faaliyetten men edilen dernek: 23.700
* Toplam 644 cezaevindeki hükümlü-tutuklu : 52.000 (1990'da kalanlar)   
* Açlık grevinde ölenler: 14
* Kaçarken vurulanlar: 16   
* Çatışma'da öldürülenler: 74      
* Doğal ölüm raporu verilenler: 73
* İntihar' ettiği bildirilenler: 43      
* İşkence sonucu öldürülenler: 171
* Açılan işkence soruşturma veya davası: 9.962 (1982-1988 arası)   
* İşkence yaptıkları suçlamasıyla yargılanan güvenlik görevlisi : 544   
* 1402 Sıkıyönetim yasasına göre yapılan işlem : 18.525
* Hakkında işlem yapılan memur: 7.245  
* Hakkında işlem yapılan öğretmen: 3.854
* Hakkında işlem yapılan güvenlik görevlisi: 988
* Hakkında işlem yapılan din görevlisi: 266
* Hakkında işlem yapılan öğretim görevlisi: 120
* Hakkında işlem yapılan mülki amir: 35
* Hakkında işlem yapılan hakim-savcı: 47
* Bölge dışına sürülenler: 7.233
* Görevlerine son verilenler: 4.891
* Cezaevlerindeki gazetecilerin aldığı ceza toplamı: 3.315 yıl 3 ay
* İstanbul gazetelerinin yayın yapamadığı gün sayısı: 300 gün
* Gazetecilere istenilen hapis cezası: 4.000 yıl
* Cezaevlerindeki gazeteciler: 31
* Polisçe aranan gıyabi tutuklu gazeteciler: 13
* Silahlı saldırıda öldürülen gazeteciler: 3
* Yalnızca 1989'da 16 günlük gazeteye açılan dava: 394
* Tazminat davalarının sayısı:211
* İstenilen tazminat miktarı: 12 milyar 848 milyon
* Yakılarak yok edilen gazete, dergi, kitap: 39 ton
* Yok edilmek üzere depolarda bekleyen yayın: 40 ton
* Basın özgürlüğünü kısıtlayan yasa sayısı: 151
* Yasaklanan yayın sayısı: 927
* Yasaklanan film sayısı: 927
* Haklarında idam cezası istenenler: 7.000
* Ölüm cezası verilenler: 517
* Askeri Yargıtay'ın onayladığı idam cezası: 124
* Dosyası Meclis'te bulunan idam hükümlüsü: 259
* İnfaz edilen idam cezası: 50
* İnfaz edilen sol görüşlü idam mahkumu: 18
* İnfaz edilen sağ görüşlü idam mahkumu: 8
1980 – 1985 yılları arasında... 
* 22.912 kişiye 0-1 yıl ceza verildi
* 10.784 kişiye 1-5 yıl ceza verildi
* 6.186 kişiye 5-10 yıl ceza verildi
* 2.396 kişiye 10-20 yıl ceza verildi
* 939 kişiye 20 yılın üzerinde ceza verildi
* 630 kişiye müebbet hapis cezası verildi
* 420 kişiye ölüm cezası verildi
kaynak : https://www.birgun.net

10 Eylül 2018 Pazartesi

Haluk Levent : İzmir Marşı




#9Eylül
#İzmirinKurtuluşu
#İzmirinDağlarındaAtatürkAçar
#YaşaMustafaKemalPaşaYaşa
#KurtuluştanKuruluşaİzmir

Ülkemizin aydınlık yüzü güzel İzmirimiz'in,düşman işgalinden kurtuluşunun 96.yılı kutlu olsun!
Kurtuluştan Kuruluşa giden yolda canları pahasına mücadele eden başta Ulu Önderimiz
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere aziz şehit ve gazilerimiz ile
tüm Kuvay-ı Milliye Kahramanları'na BİN SELAM OLSUN!..
Toprakları bol, ruhları şad, mekanları CENNET OLSUN!..

İzmir’in dağlarında çiçekler açar.
Altın güneş ordu sırmalar saçar.
Bozulmuş düşmanlar hep yel gibi kaçar.
Adın yazılacak mücevher taşa.

İzmir dağlarına bomba koydular
Türk’ün sancağını öne koydular.
Şanlı zaferlerle düşmanı boğdular.
Kader böyle imiş ey garip ana
Kanım feda olsun güzel vatana.

İzmir’in dağlarında oturdum kaldım
Şehit olanları deftere yazdım.
Öksüz yavruları bağrıma bastım.
Kader böyle imiş ey garip ana 
Kanım feda olsun güzel vatana

Türk oğluyum ben ölmek isterim.
Toprak diken olsa yatağım yerim.
Allahından utansın dönenler geri
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa

Haluk Levent : İzmir Marşı 

5 Eylül 2018 Çarşamba

Arif Sağ ve Can Etili : Gel Gidelim Dosta Gönül



Bir kararda durmayalım Gel gidelim dosta gönül Hasretinden yanmayalım Gel gidelim dosta gönül Kılavuz ol gönül bana Gel gidelim yârdan yana Canım kurbandır canana Gel gidelim dosta gönül Kara haberin almadan Can bedenden ayrılmadan Azrail bizi bulmadan Gel gidelim dosta gönül Gerçek murada varalım Yârin hatırın soralım Yunus Emre'yi alalım Gel gidelim dosta gönül Yunus Emre
Arif Sağ ve Can Etili : Gel Gidelim Dosta Gönül