#YaşaMustafaKemalPaşaYaşa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#YaşaMustafaKemalPaşaYaşa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ekim 2023 Pazartesi

#Cumhuriyetimiz100Yaşında

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!..🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Ulu Önderimiz, Ebedi Başkomutanımız, Sarı Saçlı Mavi Gözlümüz
“Benim iki büyük eserim var. Biri Türkiye Cumhuriyeti diğeri Cumhuriyet Halk Partisi’dir” ve "Bugün, en büyük bayramdır" diyerek önemini belirttiği Cumhuriyetimiz' in 100.yılı kutlu olsun!..🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Bizlere Cumhuriyetimizi armağan eden #MustafaKemalAtatürk ve silah arkadaşları ile bütün Kuvay-i Milliyecilere, gazilerimize ve şehitlerimize bin selam olsun!..
Hepsini sonsuz sevgi, saygı , özlem, minnet ve rahmetle anıyorum..
Toprakları bol, ruhları şad, mekanları cennet olsun...
Işıklarda uyusunlar, yıldızlar yoldaşları olsun...🙏🙏🙏

26 Ağustos 2023 Cumartesi

#26Ağustos #BüyükTaarruz


#YaşaMustafaKemalPaşaYaşa
#YaşasınKuvayıMilliye
Türk'ün Ulu Atası'na Bin Selam Olsun!..
*
30 Ağustos Gecesinde / Nazım Hikmet RanKuvayi Milliye/Destan
*
26 AĞUSTOS GECESİNDE SAATLER 
İKİ OTUZDAN BEŞ OTUZA KADAR 
VE 
İZMİR RIHTIMINDAN AKDENİZ'E BAKAN NEFER 

*
Saat 2.30. 
Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır, 
ne ağaç, ne kuş sesi, 
ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin, 
gece yıldızların altında kayalardır. 
Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim, 
daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan 
ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için 
kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi 
okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den 
dünyanın en yıldızlı karanlığını. 
Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa 
Afyonkarahisar şehrinin ışıklan gözükecek. 
Kuzeydoğuda Güzelim dağları ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor. 
Ovada Akarçay bir pırıltı halinde ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde 
şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var: 
Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir 
Akarçay Dereboğazı’ında değirmenlieri çevirip ve kılçıksız yılan balıklarıyla Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar. 
Ve kocaman çiçekten eflatun kırmızı beyaz ve sapları bir, 
bir buçuk adam boyundaki haşhaşların arasından akar. 
Ve Afyon önünde Altıgözler köprüsünün altından 
gündoğuya dönerek ve Konya tren hattına rastlayıp 
yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp, gider. 
Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve 
yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri. 
Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular? 
Birçoğunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan'dan önce 
ve Seferberlik'ten evvel Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken 
Manisa'da geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek. 
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. 
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam 
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu 
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, 
birdenbire beş adım sağında onu gördü. 
Paşalar onun arkasındaydılar. 
O, saati sordu 
Paşalar: 'Üç', dediler. 
Sarışın bir kurda benziyordu 
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. 
Yürüdü uçurumun başına kadar, 
eğildi, durdu. 
Bıraksalar 
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak 
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak 
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı. 
*
Saat 3.30. 
Halimur - Ayvalı hattı üzerinde manga mevziindedir. 
İzmirli Ali Onbaşı (Kendisi tornacıdır) karanlıkta göz yordamıyla 
sanki onları bir daha görmeyecekmiş gibi 
baktı manga efradına birer birer: 
Sağda birinci nefer sarışındı, ikinci esmer. 
Üçüncü kekemeydi fakat bölükte yoktu onun üstüne şarkı söyleyen. Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı. 
Beşinci, vuracaktı amcasını vuranı tezkere alıp Urfa'ya girdiği akşam. 
Altıncı, inanılmayacak kadar büyük ayaklı bir adam, 
memlekette toprağını ve tek öküzünü 
ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için kardeşleri onu 
mahkemeye verdiler ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için 
ona 'Deli Erzurumlu' derdiler. Yedinci Mehmet oğlu Osman'dı. 
Çanakkale'de, İnönü'nde, Sakarya'da yaralandı 
ve gözünü kırpmadan daha bir hayli yara alabilir, 
yine de dimdik ayakta kalabilir. 
Sekizinci İbrahim korkmayacaktı bu kadar 
bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp birbirine böyle vurmasalar. 
Ve İzmirli Ali Onbaşı biliyordu ki: 
tavşan korktuğu için kaçmaz kaçtığı için korkar. 
*
Saat: 4 
Ağzıkara-Söğütlüdere mıntıkası. 
On ikinci Piyade Fırkası. 
Gözler karanlıkta, uzakta. 
Eller yakında, mekanizmalar Üzerinde. 
Herkes yerli yerinde. 
Tabur imamı, mevzideki biricik silahsız adam: ölülerin adamı, 
kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru, durdu boyun büküp 
el kavuşturup sabah namazına, içi rahattır. 
Cennet, ebedî bir istirahattır. Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı, 
meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir 
Cenabı rabbülâlemîne şühedâyı. 
*
Saat: 4.45. 
Sandıklı civarı. 
Köyler. 
Sarkık, siyah bıyıklı süvari, 
çınar dibinde, beygirinin yanında duruyordu. 
Çukurova beygiri kuyruğunu karanlığa vuruyordu: 
dizkapaklarında kan, kantarmasında köpük... 
İkinci Süvari Fırkası'ndan Dördüncü Bölük, 
atları, kılıçları ve insanlarıyla havayı kokluyor. 
Geride, köylerde bir horoz öttü. Ve sarkık, siyah bıyıklı süvari 
ellerinin tersiyle yüzünü örttü. Karşı dağlar ardında, 
düşman elinde kalan bir başka horoz vardır: 
Baltaibik, sütbeyaz bir Denizli horozu. 
Düşmanlar her hal onu çoktan kesip çorbasını yapmışlardır. 
*
Saat beşe on var
Kırk dakka sonra şafak sökecek. 
'Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak' 
Tınaztepe'ye karşı Kömürtepe güneyinde. 
On beşinci Piyade Fırkası'ndan iki ihtiyat zabiti ve onların genci, 
uzunu, Darülmuallimin mezunu Nureddin Eşfak, 
mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak konuşuyor: 
— Bizim İstiklâl Marşı'nda aksıyan bir taraf var, 
bilmem ki, nasıl anlatsam, Akif, inanmış adam, 
fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum. 
Meselâ, bakın 'Gelecektir sana vadettiği günler Hakkın. 
'Hayır, gelecek günler için gökten âyet inmedi bize. 
Onu biz, kendimiz vadettik kendimize. 
Bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair. 
'Kim bilir belki yarın...' 
*
Saat beşe beş var. 
Dağlar aydınlanıyor. 
Bir yerlerde bir şeyler yanıyor. 
Gün ağardı ağaracak. 
Kokusu tütmeğe başladı: 
Anadolu toprağı uyanıyor. 
Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp 
ve pırıltılar görüp ve çok uzak 
çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak 
bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada, 
şahlanıp ölesi geliyordu insanın. 
Topçu evvel mülâzimi Hasan'ın yaşı yirmi birdi. 
Kumral başını gökyüzüne çevirdi, kalktı ayağa. 
Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa. 
Şimdi bir hamlede o kadar büyük. 
Öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki bütün ömrünü 
ve hâtırasını ve yedi buçukluk bataryasını 
ağlanacak kadar küçük buluyordu. 
Yüzbaşı sordu: 
— Saat kaç? 
— Beş. 
— Yarım saat sonra demek... 
98956 tüfek ve şoför Ahmet'in üç numrolu kamyonetinden 
yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar, 
bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için 
ölebilmek kabiliyetleriyle Birinci ve ikinci Ordu'lar baskına hazırdılar. 
Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık, 
siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına. 
Nureddin Eşfak baktı saatına: 
— Beş otuz... 
Ve başladı topçu ateşiyle 
ve fecirle birlikte büyük taarruz... 
Sonra. 
Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü. 
Bunlar: 
Karahisar güneyinde 50 
ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler. 
Sonra. 
Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihata ettik Aslıhanlar civarında 30 Ağustosa kadar. 
Sonra. 
Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyi külliyesi imha ve esir olundu. 
Esirler arasında General Trikopis: alaturka sopa yemiş bir temiz ve sırmaları kopuk firenk uşağı... 
Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nureddin Eşfak'ın ayağı. 
Nureddin dedi ki: 
'Teselyalı Çoban Mihail,' 
Nureddin dedi ki: 
'Seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni...' 
Sonra. 
Sonra, 31 Ağustos günü ordularımız İzmir'e doğru yürürken 
serseri bir kurşunla vurulan Deli Erzurumluydu. 
Devrildi. Kürek kemikleri altında toprağı duydu. 
Baktı yukarı, baktı karşıya. Gözleri hayretle yandılar: 
önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları 
her seferkinden kocamandılar. 
Ve bu postallar daha bir hayli zaman 
üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından 
seyredip güneşli gökyüzünü ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler. 
Sonra. 
Sonra, sarsılıp ayrıldılar birbirlerinden ve Deli Erzurumlu ölürken 
kederinden yüzlerini toprağa döndüler. 
Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı, 
Kan içindeydi yüzü gözü. 
Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala. 
Kaçanı kovalamıyordu yalnız ulaşmak da istiyordu bir yerlere 
ve sadece kahretmiyor yaratıyordu da. 
Ve kılıçların, nalların, ellerin ve gözlerin pırıltısı 
ardarda çakan aydınlık bir bütündü. 
Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu: 
'Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e 
bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. 
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak 
ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. 
*
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, 
yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim. 
*
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür 
Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim...' 

*
Sonra. 
Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik ve Kayserili bir nefer 
yanan şehrin kızıltısı içinde gelip öfkeden, sevinçten, 
Ümitten ağlıya ağlıya, 
Güneyden Kuzeye, 
Doğudan Batıya, 
Türk halkıyla beraber seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i. 
Ve biz de burda bitirdik destanımızı. 
Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap, 
Türk halkı bağışlasın bizi, 
onlar ki toprakta karınca, 
suda balık, havada kuş kadar çokturlar, 
korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar 
ve kahreden yaratan ki onlardır, 
kitabımızda yalnız onların maceraları vardır... 
*
Kuvayi Milliye/Destan 
Nazım Hikmet Ran

29 Ekim 2020 Perşembe

#29EkimCumhuriyetBayramımızKutluOlsun

 


29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!..

Ulu Önderimiz, Ebedi Başkomutanımız

#MusatafaKemalAtatürk'ün;

“Benim iki büyük eserim var. Biri Türkiye Cumhuriyeti diğeri Cumhuriyet Halk Partisi’dir.” diyerek 

önemini belirttiği Cumhuriyetimiz' in 97.yılı kutlu olsun!..

#29EkimCumhuriyetBayramıKutluOlsun

#YaşasınCumhuriyet

#YaşaMustafaKemalPaşaYaşa

*

CHP' nin #29EkimKutlamaVideosu

9 Eylül 2020 Çarşamba

#9EylülİleİlgiliGüzelBirAnektod

 

9 Eylül'le ilgili okuduğum en etkileyici olaylardan biri, İzmir'de yaşanan bu olaydır ve gerçektir. Basına da yansımıştır. Kaçırmayın...
*
Başkumandan, düşmandan kurtardığı İzmir’de geçireceği ilk geceyi yaşıyordu. Zengin bir sofra hazırlandığı halde ufak tefekle karnını doyurdu ve geç vakitlere kadar çalıştı. Ertesi sabah erkenden uyandık. Hafif bir kahvaltıdan sonra vilayet konağına gittik. Vali, İngiliz konsolosuyla konuşuyordu. Biz gelince, ayağa kalktı ve konsolos ile Mustafa Kemal Paşa’yı tanıştırdı. Konsolos iyi Türkçe biliyordu. Paşa, valiye sordu:
-Konu nedir?
Vali anlattı:
-Sayın konsolos, İngiliz tebası vatandaşlarla Rum ve Ermeni azınlığın güven altında olup olmadığından endişeleniyorlar. Kendilerine herkesin güven altında olduğunu bildirdim.
Mustafa Kemâl Paşa, konsolosun Türkçe bildiğini biliyordu. Buna rağmen kendisine valiyi muhatap aldı:
-Ee, peki daha ne istiyormuş?
Bu soruya konsolos Türkçe cevap verdi:
-Tebamız için Hükümetinizden yazılı teminat istiyorum.
Mustafa Kemâl Paşa:
-Ne yani, Yunanlılar zamanında siz, tebanızı daha mı emniyette görüyordunuz?
Konsolos kasılarak:
-Evet, dedi. Yunanlılar buradayken tebamızı daha emniyette görüyorduk.
-O halde buyurun tebanız ile birlikte Yunanistan’a gidin efendim.
Konsolos:
-Yani majestelerinin hükümetine savaş mı açıyorsunuz?
Mustafa Kemâl Paşa:
-Siz kiminle neyi konuştuğunuzu biliyor musunuz? Ben, Millet Meclisi'nin başkanı ve Türk orduları başkumandanıyım. Savaş açmaya da barış yapmaya da tam yetkiliyim. Peki siz kimsiniz? Hükümetiniz adına savaş ve barış görüşmelerini yapmaya yetkili misiniz? Böyle bir yetkiniz varsa görüşelim. Yoksa (eliyle kapıyı gösterdi) buyurunuz dışarıya!
Konsolos, Mustafa Kemâl Paşa’nın son sözü üzerine sapsarı kesildi ve tek kelime söylemeden kapıdan çıktı, gitti.
Mustafa Kemâl Paşa, adamın arkasından Vali’ye döndü:
-Bunlara yüz vermeyin Vali bey! Bir donanma önünde pısacak, bir blöf karşısında yelkenleri suya indirecek bir devletçik sanıyorlar bizi. Küstahlık derecesine bakın, Barut kokan bir odada adamın sorduğu şeye bak! Savaş halinde değiliz sanki. Bana savaş mı açıyorsunuz, diye soruyor!
Birkaç saat sonra, İngiliz donanma kumandanı hükümet konağının kapısından girerek, Mustafa Kemâl Paşa’nın odasına yöneldi. Nazik fakat öfkeli bir hali vardı. Ruşen Eşref kendisine ne istediğini sordu.
-Başkumandan Mustafa Kemâl Paşa ile görüşmek istiyorum.
Birlikte odaya girdiler, kapı kapandı.
Amiral:
-Çok güç koşullar altında bir savaş kazandınız, sizi asker olarak içtenlikle kutlarım. Çanakkale’deki başarınızın rastlantıya borçlu olmadığınızı kanıtladınız. Büyük bir askerle tanıştığım için memnunum, diyerek övgüler yağdırmaya başladı.
Paşa, bıkkın bir sesle:
"Bunları geçin amiral. Çok işimiz var. Asıl konuya gelin..." dedi.
Amiral bu tavır karşısında bocalıyarak konuya girdi:
-İzmir’de tebamız ve sizin azınlıklarınız. Ermeniler, Rumlar var. Yeni askeri yönetim altında bu insanların statüsü nedir. Güvende midirler?
Paşa :
-Hiç kuşkunuz olmasın amiral, tebanız ve azınlıklar Hükümetimizin koruması altındadır. Suç işlemeyenler, kendilerini güvende sayabilirler.
-Peki suç işleyenler?
Paşa:
-Suç işleyenler sayın amiral, muhtemelen ülkenizde olduğu gibi adaletin huzuruna çıkarılır. Suçlu olanlar cezalarını çeker.
-Fakat Paşa Hazretleri, fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan Rumlar, şımarıklık yapmış ola-bilir. Bugün bu insanlar yerli halkın düşmanlığıyla yüz yüzedir. Ermenileri biliyorsunuz büyük bir toplumu göçe zorlandı ve önemli bölümü hayatlarını kaybetti. Bu ruh haliyle Yunan ordusu ile işbirliği yapmış bazı Türklere zor günler geçirtmiş olabilirler. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır, bağışlanması, hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kişiler halkın husumetine bırakılırsa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır.
Son cümleye kadar amirali sakince dinleyen Mustafa Kemâl Paşa “dünyanın koparacağı gürültü” ile tehdit edilince amiralin sözünü kesti:
-Üstünlük pozunuzu derhal bir yana koyunuz. Tehdit etmekten de vazgeçiniz. İngiltere ve müttefiklerin kıyamet koparıp koparmayacağını düşünmem bile. Bunlar memleketin dahili işleri ve de sizin bu işlere karışmanıza müsaade etmem. Majestelerinin devleti bizim azınlıklarımızla uğraşmaktan vazgeçsin. Kim ki bize saygı beslemez, bizden de saygı beklemeye hakkı olmaz.
Amiralin yüzü bembeyaz oldu.
-İngiliz Hükümetinin tebasını her yerde koruma hakkı devletler hukuku teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz.
Paşa:
-Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen cesetlerini herhalde görmüş olmalısınız. Ordumuz asayişi sağlamıştır. İzmir limanını donanmanıza kapatıyorum. İsterseniz tebanızı gemilerinize doldurabilirsiniz. Donanmanızın en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum.
Sert sözler karşısında amiral ne yapacağını şaşırdı:
-İngiltere’ye savaş mı açıyorsunuz?
Paşa:
Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr antlaşmasının halen yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırtıp attık. Karşımda serbestçe oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz. Fakat, nezaketimizi kötüye kullanmanıza müsaade etmem. Şu anda hukuken barış antlaşması yapmamış iki devletiz. Savaş hukuku halen yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal karasularımızdan çekmenizi size tekrar ve son defa ihtar ediyorum.
Bir balmumu heykeline döndü amiral. Sert adımlarla girdiği Mustafa Kemâl Paşa’nın odasında oturduğu sandalyede küçüldükçe küçüldü ve sonunda kekeleyerek:
“Affedersiniz” dedi. Yerlere kadar eğilerek geri geri gidip dışarı çıktı.
İngiliz ve Fransızlar kendi uyruklarını gemilere bindirmeye başladılar. Birkaç saat sonra da sessizce çekilip gittiler.
Salih Bozok
*
Not: Gazi Paşa'nın konsolosu kovması ve amirale bu davranışı o hafta basında yer edinmiş, "Küstah Kemal" diye başlıklar atılmıştı. (Ertürk Özel)

23 Nisan 2020 Perşembe

#23Nisan

#23NisanUlusalEgemenlikVeÇocukBayramı
*
Ulusumuzun, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu Olsun!
Bu bayramı çocuklara armağan eden Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'e Bin Selam Olsun!
"Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur." 
"Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar."
"Sakın Unutma Çocuk! Özgürlüğün de, Eşitliğin de, Adaletin de dayanağı Ulusal Egemenliktir."
"Bir çocuğu eğitmek o ülkenin kaderini belirler."
"Ben çocuk haftasını, çocuklara hürmet edilmesini temin için meydana getirdim" 
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir."
Mustafa Kemal ATATÜRK
*
Padişah ve yancılarının başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,
bütün silah arkadaşları hakkında idam fermanı çıkarmasına rağmen onlar,
"Ya İstiklal Ya Ölüm" diyerek çıktıkları yoldan dönmemeye kararlıydılar.
Tarih 23 Nisan 1920 'yi gösterdiğinde Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindi.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız'ın 100. Yılı Kutlu Olsun!
*
#100YıllıkEgemenlik
#EvimizdeBayramVar
#23NisanKutluOlsun 
 #Meclis100Yaşında
#MustafaKemalAtatürk
#YaşaMustafaKemalPaşaYaşa
#NeMutluTürkümDiyene
#EgemenlikKayıtsızŞartsızMilletindir
*
İstiklal Marşımız
*

10 Eylül 2018 Pazartesi

Haluk Levent : İzmir Marşı




#9Eylül
#İzmirinKurtuluşu
#İzmirinDağlarındaAtatürkAçar
#YaşaMustafaKemalPaşaYaşa
#KurtuluştanKuruluşaİzmir

Ülkemizin aydınlık yüzü güzel İzmirimiz'in,düşman işgalinden kurtuluşunun 96.yılı kutlu olsun!
Kurtuluştan Kuruluşa giden yolda canları pahasına mücadele eden başta Ulu Önderimiz
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere aziz şehit ve gazilerimiz ile
tüm Kuvay-ı Milliye Kahramanları'na BİN SELAM OLSUN!..
Toprakları bol, ruhları şad, mekanları CENNET OLSUN!..

İzmir’in dağlarında çiçekler açar.
Altın güneş ordu sırmalar saçar.
Bozulmuş düşmanlar hep yel gibi kaçar.
Adın yazılacak mücevher taşa.

İzmir dağlarına bomba koydular
Türk’ün sancağını öne koydular.
Şanlı zaferlerle düşmanı boğdular.
Kader böyle imiş ey garip ana
Kanım feda olsun güzel vatana.

İzmir’in dağlarında oturdum kaldım
Şehit olanları deftere yazdım.
Öksüz yavruları bağrıma bastım.
Kader böyle imiş ey garip ana 
Kanım feda olsun güzel vatana

Türk oğluyum ben ölmek isterim.
Toprak diken olsa yatağım yerim.
Allahından utansın dönenler geri
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa

Haluk Levent : İzmir Marşı 

26 Ağustos 2018 Pazar

#BüyükTaarruz


#BüyükTaarruz
#YaşaMustafaKemalPaşaYaşa
Türk'ün Ulu Atası'na Bin Selam Olsun!..
Kuvayı Milliye Destanı
...
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. 

Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu
Paşalar: 'Üç', dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı...
Nazım Hikmet Ran