24 Kasım 2020 Salı

#DünyanınBütünÇiçekleriniGetirinBana

 

Selda Bağcan : Dünyanın Bütün Çiçeklerini Getirin Bana

#DünyanınBütünÇiçekleriniGetirinBana * "Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin!" Köy öğretmeni Şefik Sınığ'ın son sözleri. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin...ve sonra öleceğim.
*
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kir ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
*
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Koy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.
*
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
*
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kop dağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.
*
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencileri istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatimin çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu essiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.
*
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yasamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
*
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yasadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Simdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
*
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya

*

Ceyhun Atuf Kansu

*

17 Kasım 2020 Salı

#YıldızKenter


#YıldızKenter

#Tutku
*
söylenmemiş sevgilerde
açılmamış şarapların tadı var
geceler senden önceydi
şafağı gördüm sende
tutkulu duyguların yansıyan ışığıydı
parlayan gözlerinde
*
yasaklar davet gibi çağırdı olmazlara
her zaman hep sana yöneldi duygularım
aklımın dur dediği yerlerde duramadım
yasaklar davet gibi çağırdı olmazlara
*
çıkmazlar sokağında hep seni sabahladım
olmazı olur sandım
yoruldu umutlarım
*
tutku, duygularımın yansıyan ışığıdır
parlayan gözlerimde…
*
*
Önceleri devlet tiyatrolarında oynamış, sonraları Müşfik Kenter ve eşi Şükran Güngör'le birlikte kurduğu "Kent Oyuncuları"nda sahneye çıkmış, sinema oyunculuğuyla üç defa Altın Portakal ödülüne layık görülmüş tiyatro oyuncusu.Yıldız Kenter11 Ekim 1928'de İstanbul'da dünyaya geldi. Masalları anımsatan bir çocukluk geçiren Kenter'in annesi Olga Cynthia, çocukluk yıllarının kahramanıydı. Olga Cynthia, iki evlilik yapmış, Yıldız Kenter, Ahmet Naci Bey ile olan evliliğinden dünyaya gelmişti. Ablası Güner, abileri Nedim, ve Mahmut adındadır. En küçük kardeş ise Müşfik Kenter’dir. İlkokulu Ankara’da İltekin İlkokulu'nda okudu.
*
Kapısı herkese açık, dost canlısı bir ailede büyüdü. Gönül zenginliğine rağmen, maddi güçlükler içinde yaşadılar. Kenter, bu durumu:
Babam, Lozan Konferansı'nda İsmet İnönü'nün özel kalem müdürlüğünü yapmış, iyi paralar kazanabilecek parlak bir diplomattı. Ancak bir İngilizle evlendiği için dışişlerindeki görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Sonra moral çöküntüsü yaşadı ve içkinin dozunu artırdı. Beş çocukla işsiz kalmış bir adamın halini tahmin edersiniz. Benim doğduğum yıllar, yoksulluğumuzun dibe vurduğu yıllarmış. Annem, ‘seni saracak bez bulamazdım, çarşafları yırtıp onlara sarardım' derdi.
şeklinde dile getiriyordu.
*
Naci bey, Ziraat Bankasında iş bulunca, aile Ankara'ya taşındı. Bütün sorun ve sıkıntılara rağmen çocukluk günleri mutluluk içinde geçti. İlkokula Ankara'da devam ederken, annesi, zengin çocuklarına İngilizce dersler veriyordu. Evdeki yaşamında, insana ait komedi ve trajedileri öğrenen Kenter, Ankara çocuk kulübünde tiyatroya başladı. O dönem, konservatuvarla ilgili yapılan kötü söylencelere rağmen devlet konservatuvarına kayıdını yaptırdı. Ankara konservatuvarını sınıf atlayarak 1948 yılında bitirdi. Rockefeller bursu kazanarak, American Theatre Winng, Neighbourhood Play House ve Actor’s Studio’da oyunculuk ve oyunculuk öğretiminde yeni teknikler üzerine çalışmalar yaptı. Ankara Devlet Konservatuarına hoca olarak atandı. 1959 yılına kadar 11 yıl Ankara Devlet Tiyatrosunda oyunculuk, sahne öğretmenliği yaptı. 1959 yılında. Muhsin Ertuğrul, Devlet tiyatrosundan uzaklaştırılınca, O da kurumdan ayrıldı.
*
Profesyonel tiyatro yaşantısına, 1948 yılında William Shakespeare'in "12. Gece" oyunuyla başladı. Önce Devlet tiyatrolarında sonra, 1961 yılında kardeşi Müşfik Kenter ve ikinci eşi Şükran Güngör'le birlikte kurduğu "Kent Oyuncuları"nda sahneye çıktı. Daha sonraki yıllarda sürekli olarak Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de “ Değişen Eğitim Metotları ” ve “ Oyunculuk Metotları ” üzerine çalışmalar yaptı. Bir röpörtajında, üzerinde derin izleri bulunan çocukluk günlerini;
Annem daima sokakta bulduğu kedi köpekleri, hatta insanları eve getirirdi. Evimizde devamlı bir yabancı kalabalığı vardı. Zerzevat satan dede diye bir adam, İskoçyalı bir Fransız, askerliğini yapan bir genç bir dönem bizimle yaşadı. Bir ara kaçak bir Fransız kaldı evimizde. Sonra bir gün sokakta doğurmuş ve yedi günlük bebeği ile ortada kalmış bir kadını getirdi annem. Çocukluğumuzda bu insanlardan bitlendiğimizi hatırlıyorum.
sözleriyle anımsıyordu.
*
Sonraki yıllarında ABD'de ve İngiltere'de, "Değişen eğitim metodları", "Oyunculuk metodları" üstüne çalıştı. 1962'de tiyatroda yılın kadını seçildi. Sovyetler BirliğiAmerika Birleşik DevletleriİngiltereAlmanyaHollandaDanimarkaKanadaYugoslavya ve Kıbrıs’ta İngilizce ve Türkçe oyunlar sergiledi. 1968’de İstanbul’da Kenter Tiyatrosunun binasının inşaatını tamamladı.
1981'de Devlet Sanatçısı ünvanına layık görüldü. 1980- 1983 yılları arasında İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nde öğretim üyeliği yaptı. 1984'de Roma kentinde İtalyan Kültür Birliği"nce verilen, "Adalaide Ristori Ödülü"ne sahip oldu.1986 yılında Güngör Dilmen’in yazdığı Ben Anadolu adlı oyunu Londra ve New York’ta İngilizce sahneledi ve oynadı. 1989'da Korsika-Bastia film festivalinde, "Hanım" filmindeki rolüyle en iyi kadın oyuncu ödülünü aldı. 1991'de sanat hizmetlerinden dolayı, uluslararası Lions Klübünün "Melvin Jones Ödülü"ne layık görüldü. 1994'de "Konken Partisi" oyunundaki fonsla rolüyle, "Olağanüstü Yorum Ödülü"nü kazandı. Finlandiya Kadın Kuruluşu tarafından, "Yüzyılın En Başarılı Yüz Kadınından Biri" olarak ödüllendirildi.
*
1995'de tiyatro sanatına katkılarından dolayı "Onur" ödülüne layık görüldü. 1996'da Magazin Gazetecileri Derneği tarafından, "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünün sahibi oldu. 1998'de Ankara Sanat Kurumu, “Yılın Kadın Sanatçısı” ödülünü aldı. 1998, Muhsin Ertuğrul yaşam boyu tiyatro sanatına katkılarından dolayı onur ödülü, 1998 Cumhurbaşkanlığı Büyük Kültür ve Sanat Ödülü, “Martı” adlı oyunda Madam Arcadina rolüyle 1999, Afife tiyatro ödülleri en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandı.
*
Yıldız Kenter, 1951 yılında Nesrin Sipahi’nin kardeşi Nihat Akçan’la evlendi. Yıldız Kenter’in ilk evliliğinden 29 Mart 1952 tarihinde Leyla adında bir kızı oldu. 1965 yılında evlendiği Tiyatrocu Şükran Güngör ikinci eşidir.
*
Yıldız Kenter, 16 Kasım 2019 tarihinde akciğer rahatsızlığı sebebiyle İstanbul’da Amerikan Hastanesi’de yoğun bakıma kaldırıldı. 17 Kasım 2019 tarihinde 91 yaşında vefat etti.
*
Rol Aldığı Tiyatro Oyunları:
2007 - Ben Anadolu : Güngör Dilmen - Kent Oyuncuları
2006 - Anna Karenina : Lev Tolstoy/Helen Edmundson - Kent Oyuncuları
2005 - Gece Mevsimi : Rebecca Linkievicz - Kent Oyuncuları
2004 - Oscar ve Pembeli Meleği : Eric Emmanuel Schmitt - Kent Oyuncuları
2002 - Sırça Kümes : Tennessee Williams - Kent Oyuncuları
2001 - Hep Aşk Vardı : Yıldız Kenter - Kent Oyuncuları
2000 - Nükte : Marget Edson - Kent Oyuncuları
1998 - Martı : Anton Çehov - Kent Oyuncuları
1990 - Harold ve Maude : Colin Higgıns - Kent Oyuncuları
1969 - Salıncakta iki kişi : William Gibson - Ankara Devlet Tiyatrosu
1959 - Hamlet : William Shakespeare - İstanbul Şehir Tiyatrosu
1958 - Öfke : John Osborne - Ankara Devlet Tiyatrosu
1957 - Ümitsiz Saatler : Joseph Hayes - Ankara Devlet Tiyatrosu
1957 - Çöl Faresi : Ladislas Fodor - Ankara Devlet Tiyatrosu
1956 - Yağmurcu : N. Richard Nash - Ankara Devlet Tiyatrosu
1956 - Misafir (oyun) : Fritz Schweiger - Ankara Devlet Tiyatrosu
1956 - Finten : Abdülhak Hamit Tarhan - Ankara Devlet Tiyatrosu
1954 - Tanrılar ve İnsanlar (Gılgameş) : Orhan Asena - Ankara Devlet Tiyatrosu
1954 - Maria Stuart : Friedrich Schiller - Ankara Devlet Tiyatrosu
1954 - Şatoya Davet : Jean Anouilh - Ankara Devlet Tiyatrosu
1954 - 1957 - Onunikinci Gece : William Shakespeare - Ankara Devlet Tiyatrosu
1953 - Lady Frederick : W. Somerset Maugham - Ankara Devlet Tiyatrosu
1953 - Gelin (oyun) : Emile Zola Marcelle Maurette - Ankara Devlet Tiyatrosu
1952 - Yanlış Yanlış Üstüne : Oliver Goldsmith - Ankara Devlet Tiyatrosu
1952 - Sahne Dışındaki Oyun : Refik Ahmet Sevengi - Ankara Devlet Tiyatrosu
1952 - Ölü Kraliçe : Henry de Montherlant - Ankara Devlet Tiyatrosu
1952 - Fatih (oyun) : Nazım kurşunlu - Ankara Devlet Tiyatrosu
1952 - Ramak Kaldı : Thornton Wilder - Ankara Devlet Tiyatrosu
1952 - Gölgeler) : Ahmet Muhip Dranas - Ankara Devlet Tiyatrosu
1952 - Elektra : Sofokles - Ankara Devlet Tiyatrosu
1951 - Öteye Doğru : Sutton Vane - Ankara Devlet Tiyatrosu
1951 - Miras (oyun) : Augustus Goetz - Ankara Devlet Tiyatrosu
1950 - Hile ve Sevgi : Schiller - Ankara Devlet Tiyatrosu
1949 - Yalancı : Carlo Goldoni - Ankara Devlet Tiyatrosu
1949 - Kıskançlar : Oktay RıfatMelih Cevdet Anday - Ankara Devlet Tiyatrosu
1949 - Peer Gynt : Henrik Ibsen - Ankara Devlet Tiyatrosu
1949 - Scapin'in Dolapları : Moliere - Ankara Devlet Tiyatrosu
1949 - Antigone : Sofokles - Ankara Devlet Tiyatrosu
*
Rol Aldığı Filmler ve Diziler:
2008 - Mevlana Aşkı Dansı
2007 - Beyaz Melek
2005 - Sen Ne Dilersen
2005 - Saklambaç(dizi)
2002 - Aşk ve Gurur(dizi)
2001 - Büyük Adam Küçük Aşk
1999 - Güle Güle
1996 - Ablam
1990 - Uğurlugiller (dizi)
1988 - Hanım
1983 - Zulüm
1974 - Kartal Yuvası
1974 - Kızım Ayşe
1974 - Bir Ana Bir Kız
1972 - Fatma Bacı
1971 - Anneler ve Kızları
1971 - Elmacı Kadın
1967 - Yaşlı Gözler
1966 - Pembe Kadın
1965 - İsyancılar
1964 - Ağaçlar Ayakta Ölür
1951 - Vatan İçin

*
Kaynak : Biyografi.info

16 Kasım 2020 Pazartesi

#ŞafakTürküsü



#ŞafakTürküsü
*
1
Beni burada arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne
Ağlama
*
Kaç zamandır yüzüm tıraşlı
Gözlerim şafak bekledim
Uzarken ellerim
Kulağım kirişte
Ölümü özledim anne
Yaşamak isterken delice
*
2
Bugün görüş günü
Günlerden salı
Islak
Sarı bir yağmur
Ülkemin neresine bakarsa ay
Orada yitik bir anne ağlıyor
Sen aralıyorsun yağmuru
Acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini
Sonra bir umut koşuyorsun
Yüreğin avcunda
ısırırken
çırpıntı gözlerini
(ah verebilseydim keşke
yüreği avcunda koşan
herbir anneye
tepeden tırnağa oğula
ve kıza kesmiş
bir ülkeyi armağan
koşma anne
birdenbire batacak olan
düş denizinde yarattığın umut sandalıdır
oysa benim için gece
ışık hızıyla koşan
kısa ve soğuk bir zamandır
bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak
uykusuz
yorgun
ve korkak
*
3
sanırım baytardı
yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken
ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor
boşver hipokrat amca
üzülme ne olur
sen de anne
sen de üzülme
hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi
ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim
ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim
korkak kahraman gecelerimi
düşlerimle sınırsız
diretmişliğimle genç
şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine
usulca açılıverdi
yanağımda tomurcuk
*
pir sultan`ı düşün anne
şeyh bedrettin`i
börklüce`yi
torlak kemal`i düşün anne
hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde
utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının
onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen
ince bilekli çıplak ayaklı tanya`nın
deniz`i düşün anne
her mayıs şafağında uzun
uzun döverken darağaçlarını
ve o şafaktan doğma
onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları
insanları düşün anne
düşün ki yüreğin sallansın
düşün ki o an
güneşli güzel günlere inanan
mutlu bir yusufçuk havalansın
*
4
sıcak omuzlar değerken omzuma
buz üstünde yürüdüm yıllar boyu
bayraklar ve türkülerle
kopunca memelerinden o mükemmel yaşama

kurşunlar sıktılar alnıma
açık alanlarda ağır
kartalların konup kalktığı
yalçın kayalardan biriydim
ölüp dirildim yeniden
güneşli güneşsiz akşamlarda
*
mutlu yarınlar adına
özgürlük adına ekmek adına
üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin
dirilip dönmesin diye hiroşimalar
tahtadan atların boynuna çıplak
ölümlerle yatmasın diye çocuklar
aç gözlerle bakmasın diye çocuklar
kardeşlik adına
havadaki kuş denizdeki balık adına
yürüdüm yıllar boyu
*
dönüp bakmadım arkama
ıraktı gözlerim cok ırak
izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda
kalsa da silinir gider
yalnızca bir ağıt gibi çakılır
ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer
*
5
tören adımlarıyla ölmek
ne garip şey anne
kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum
bütün gözler üstümde
*
sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun
masa üstünde üşüyen bir sigara
yanında küçücük bir cam bardak
içinde rengi bu gecenin
cılız titrek bir kibrit
kağıt kalem
sandalye
geride flu
yağlı
büküm büküm bir ip
ve çingene kuralına uygun
değişmez dekoru mudur
idam mahkumunun
*
6
kırılacak cammışım gibi davranıyorlar
yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün
oysa birazdan boynumu kıracaklar
pul pul dökülecek yaz sivası eylül`ün
*
ben ölümü asıl az ötede titreyen
çingenenin kara kıllı ellerinde gördüm
anladım ki küllenen sigaradır
soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm
*
yani benim güzel annem
alacaşafağında ülkemin
yıldız uçurmak varken
oturup yıldızlar içinde
kendi buruk kanımı içtim
*
7
ne garip duygu şu ölmek
öptüğüm kızlar geliyor aklıma
bir açıklaması vardır elbet
giderken darağacına
*
8
geride
masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
bağışla beni güzel annem
oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
elleri değsin istemedim
gözleri değsin istemedim
ağlayıp koklayacaktın
belki bir ömür taşıyacaktın koynunda
*
usul adımlarla yürüdüm ömrümü
karşımda kurum kurum-laşan darağacı
(tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan
ökse de olsa dört bir yanı)
birdenbire acıdı boynum
gelecekler var birbiri ardınca genç
yakışıklı
*
ne olur işçi kadınım
az yumuşak dik
şu kefenin yakasını
*
9
yaşamak ağrısı asıldı boynuma
oysa türkü tadında yaşamak isterdim
çiçekleri kokmak ırmakları akmak
yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak
su başlarında aylak sektirmek kavalımı
sonra bir çocuğun afacan bacaklarında
anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim
o güzel günleri görenler arasında
bir soluk ben de yaşamak isterdim
bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden
öperken siya-u jakond`u tebessümünden
işte o an saçlarından yakalamak dolunayı
bir de yirmibeş kilometreden görebilmek
nazım`in gözleriyle pırıl pırıl moskova`yı
*
ölmek ne garip şey anne
bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
sedef kakmalı bir kutu içinde
vermek isterdim çocukların ellerine
sonra
sonra benim güzel annem
damdan düşer gibi
vurulmak isterdim bir kıza
*
10
künyemi okudular
suçumuz malum
*
gecenin kıyısında durmuşum
kefenin cebi yok
koynuma yıldız doldurmuşum
koşun çocuklar çocuklar koşun
sabah üstüme
üstüme geliyor
yanlış mı duydum yoksa
erkenci bir horoz mu ötüyor
keskin bir acı bilenmiş
gitgide yaklaşıyor sonum
*
iri sözlerim yoktu söyleyecek
usulca baktım yüzlerine
bin yıllık iskeletleri çatırdayarak
göçtü ayaklarının dibine
*
korkutamadılar beni anne
avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran
darağacı
bir zaman rüzgarda
saçını tarayan telli kavak değil mi
boynumdaki kemendi bir oğle sonu bükerken o kız
sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi
söyle anne
o çingene
bir çicek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan
bağıra çağıra geçen bohçacı kadını
sevmedi mi çılgınca
*
11
kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda
işkenceler zindanlar hücreler
savunmak yok mutlu tok bir yaşamı
açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren
mideme karşı
kısacası
bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
gülmek umut etmek özlemek
ya da mektup beklemek
gözleri yatırıp ıraklara
*
ölmek ne garip şey anne
artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
baba olamayacağım örneğin
toprak olmak ne garip şey anne
ceplerimde el yerine balyoz taşırken
korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini
ve yüreğimin ırmakları taştı
taşacakken
ölmek ne garip şey anne
*
uçurumlar ki sende büyür
dağdır ki sende göçer
ben yaprak derim çiçek derim
cam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim
gül yanaklı çocuğa benzer
yine de
oğlunu yitirmek kimbilir
ne garip şey anne
*
12
beni burada arama anne
kapıda adımı sorma
saçlarına yıldız düşmüş
koparma anne
ağlama
kırıldıysa düş evinin kapısı
bütün kırık kapıların çağrılısıyım
kızların yanaklarında çukurlaşan
biten başlayan aşkların ortasındayım
her kavgada ölen benim
bayrak tutan çarpışan
her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni
özlem benim kavga benim aşk benim
bekle beni anne
bir sabah çıkagelirim
*
bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur
cam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar
o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak
öylece kalkar uykudan salterler
dişleyip tükürmeden sigaralarını
türkü tadında giyinirken işçiler
*
bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
adı başka sesi başka nice yaşıtım
koynunda çicekler
çicekler içinde bir ülke getirirler
başlarını koymak için yoğun dizine
sen hazır tut dizini anne
o mükemmel güne
*
Ağustos-Ekim 1983
Şafak Türküsü, 1984) 
*
Söz     : Nevzat Çelik
Müzik : Ahmet Kaya
*

14 Kasım 2020 Cumartesi

#OrhanVeliKanık


 #OrhanVeliKanık

1914-1950

Aramızdan ayrılışının 60.yılında;

Saygı, sevgi, özlem ve rahmetle anıyoruz...

Işıklarda uyusun, yıldızlar yoldaşı olsun...

*

KUYRUKLU ŞİİR

Uyuşamayız yollarımız ayrı;

Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;

Senin yiyeceğin, kalaylı kapta;

Benimki aslan ağzında;

Sen aşk rüyaları görürsün, ben kemik.

*

Ama seninki de kolay değil, kardeşim;

Kolay değil hani,

Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü.

*

CEVAP

Açlıktan bahsediyorsun;

Demek ki sen komünistsin.

Demek bütün binaları yakan sensin.

İstanbul'dakileri sen,

Ankara'dakileri sen...

Sen ne domuzsun, sen!

*

Orhan Veli Kanık

10 Kasım 2020 Salı

#10Kasım

 

1881-193∞
. ' 12 '
9 _/ 3'
' . 6 . '
#MustafaKemalAtatürk 'ü sonsuza ışık oluşunun 82.yılında;
sonsuz saygı, sevgi, özlem ve rahmetle anıyoruz...
Toprağı bol,ruhu şad, mekanı cennet olsun...
Işıklarda uyusun, yıldızlar yoldaşı olsun...

5 Kasım 2020 Perşembe

#QR

 


QR kodumuzu oluşturduk...
QR kodunu taratarak bize ulaşabilirsiniz...
Türkü tadında; türküler ile, dostca, sağlıcakla ve sevgi ile kalın...