31 Ocak 2021 Pazar

#MuammerAksoy

1961 Anayasası’nı hazırlayan komisyonun sözcüsü olan hukukçu, siyaset adamı ve yazar. Türk Hukuk Kurumu’nun başkanlığını yapmış, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucu kadrosunda yer almış olan Aksoy, 31 Ocak 1990 tarihinde, Ankara’daki evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucunda hayatını kaybetti.
Muammer Aksoy 1917 yılında, Hacı Musazade Numan Aksoy ve Nadire Aksoy çiftinin oğlu olarak, İbradı, Antalya’da dünyaya geldi. Türk tıp tarihinin en değerli hekimlerinden birisi olarak gösterilen Prof. Dr. Muzaffer Aksoy’un ve Dr. Fikret Aksoy’un abisi olan Muammer Aksoy’un babası Numan Aksoy ise uzun yıllar T.B.M.M.’ye milletvekili olarak hizmet vermişti.

1939 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden en yüksek dereceyle mezun olan Muammer Aksoy, doktora öğrenimi için Almanya’da bulunan Zürih Üniversitesi’ni tercih etti. Doktorasını bitirip yurda dönmesinin akabinde İstanbul Üniversitesi’ne asistan olarak giren başarılı hukuk adamı, daha sonra ise Ankara Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.

Muammer Aksoy üniversite yasalarında gerçekleştirilen değişikliklerin kurumların özerk yapılarına zarar verdiği gerekçesiyle 1957 tarihinde üniversitedeki görevinden ayrılarak Cumhuriyet Halk Partisi’ne katıldı. Aksoy ancak 27 Mayıs 1960 sonrasında üniversiteye dönüş yaptı. Profesörlüğünü Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden aldı.

1961 Anayasası hazırlanırken görevli komisyonun başkanı olarak görev yapan Aksoy, ayrıca C.H.P.’den İstanbul Milletvekili olarak mecliste görev aldı. 12 Mart 1971 Muhtırası sonrasında tutuklansa da herhangi bir cezaya maruz kalmadan aklandı.

Avrupa Konseyi Türkiye Temsilciliği ve Türk Hukuk Kurumu başkanlığı görevlerini yürüten Aksoy, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından Ankara Barosu başkanlığına seçildi ve Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucu kadrosunda yer aldı.

Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990 tarihinde, BahçelievlerAnkara’da bulunan evinden üniversitedeki işine doğru yola çıktığı sırada kimliği belirsiz kişilerce silahlı saldırıya uğradı. Saldırı sonucunda hayatını kaybeden Aksoy, 3 Şubat 1990 tarihinde, Cebeci Asri Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Polis tarafından yapılan araştırmalar sonuç vermeyince faili meçhul olarak tanımlanan cinayetin dosyası kapandı. Cinayetin ardından İslami Hareket adına kimliği bilinmeyen bir şahıs gazeteleri arayarak eylemi üstlendi; fakat kendisi bulunamadı.
*
Kaynak : Biyografi.info

29 Ocak 2021 Cuma

#BadıSabah

 

Yıldıray Çınar : Badı Sabah

#BadıSabah

*

Bad-ı sabah selam selam söyle o yare

Mübarek hatırı hoş mudur nedir

Nideyim yitirdim yar  bulamam çare

Mestane gözlerinde yaş mıdır nedir

*

O nazlı canana uğrasa yollar

Bize mesken oldu kahveler hanlar

Yarin meclisinde oturan canlar

Hesap etsin aylar yıllar beş midir nedir

*

Emrah eder gam bülbülüm kafeste

Benim arzuhalim bildirin yare

Kendim gurbet elde gönlüm sılada

Gitmiyor kervanım kış mıdır nedir 

*

Derleyen      : Yıldıray Çınar

Kaynak kişi  : Ali Coşkun

Yöre : Sivas

28 Ocak 2021 Perşembe

#ÖzdemirAsaf

    Özdemir Asaf11 Haziran 1923'te Ankara'da doğdu. Gerçek adı Halit Özdemir Arun'dur. İlk ve orta öğreniminin bir bölümünü Galatasaray Lisesi'nde yaptı. 1942 yılında Kabataş Erkek Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi'nde, önce Hukuk Fakültesi'ne, sonra İktisat Fakültesi ve Gazetecilik Enstitüsü'ne devam ettiyse de 1947'de yüksek öğrenimini yarıda bıraktı. Bir süre sigorta prodüktörlüğü yaptı. "Zaman" ve "Tanin" gazetelerinde çevirmen olarak çalıştı. İlk yazısı 1939'da "Servet-i Fünun Uyanış" dergisinde çıktı. 1951'de kendi şiir kitaplarını bastığı Sanat Basımevi'ni kurarak matbaacılık yaşamına girdi.1955'te Yuvarlak Masa Yayınları'nı kurdu.
    Şiirleri genelde ikililikler ve dörtlüklerden oluşur. Kısa fakat yoğun bir söyleyiş özelliği dikkati çeker. Duygu ve düşünce yoğunluğuyla birlikte, alay ve taşlama şiirine egemen olan öğelerdir. Çok kullandığı sevgi, ayrılık, ölüm temaları, son dönem şiirlerinde giderek yerini kaçış ve umutsuzluğun tedirginliğine bırakmıştır. Şiirde bir anlam ve bir görüşün yansıtılması gerektiğine inanmıştır. Batı şiiri ve geleneksel Türk şiirinden yararlanarak verdiği bileşim sanatını zenginleştirip geliştirmiştir.
    Günümüz müzisyenlerinden Feridun Düzağaç "Lavinya" adlı şiirini bestelemiştir. Birçok müzisyene ilham kaynağı olmuştur. Duman grubu da onu şiirlerinden etkilenmiştir.
    Özdemir Asaf'ın ilk eşi Sabahat Selma Tezakın'dan Seda isimli bir kızı; 1962 yılında evlendiği ikinci eşi Yıldız Moran'dan ise Gün, Olgun ve Etkin adında üç oğlu vardır.
    Özdemir Asaf, 28 Ocak 1981 tarihinde İstanbul'da 58 yaşında öldü.
Şiir Kitapları:
Dünya Kaçtı Gözüme (1955),
Sen Sen Sen (1956),
Bir Kapı Önünde (1957),
Yuvarlağın Köşeleri (1961),
Yumuşaklıklar Değil (1967),
Nasılsın (1970),
Çiçekleri Yemeyin (1975),
Yalnızlık Paylaşılmaz (1978),
Benden Sonra Mutluluk (1983)
Kitapları:
Özdemir Asaf'ça (Denemeler-1988),
Dün Yağmur Yağacak (Öyküler-1987),
Oscar Wilde- Reading Zindanı Baladı (Çeviri-1968)
İşte, en güzel Özdemir Asaf şiirleri:
Aşk
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
***
Adalet
İnsansız adalet olmaz
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu!
Ama, olmaz olsun
***
Sana Yeniden Başlamak İsterim
Seni bulmaktan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Sana hep yeniden başlamak isterim.
***
Bekle Dedi
Bekle dedi gitti
Ben beklemedim, o da gelmedi...
Ölüm gibi bir şey oldu
Ama kimse ölmedi...
***
Yalnızlık Paylaşılmaz
Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan..
Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.
Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
***
Seni Saklayacağım
Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.
Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.
Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.
Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.
Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.
Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.
Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.
***
Özlem
Bir gece,
Gecede bir uyku.
Uykunun içinde bene.
Uyuyorum,
Uykudayım,
Yanımda sen.
Uykunun içinde bir rüya,
Rüyamda bir gece,
Gecede ben.
Bir yere gidiyorum,
Delice.
aklımda sen.
Ben seni seviyorum,
Gizlice..
El-pençe duruyorum,
Yüzüne bakıyorum,
Söylemeden,
Tek hece.
Seni yitiriyorum
Çok karanlık bir andan.
Birden uyanıyorum,
Bakıyorum aydınlık;
Uyuyorsun yanımda..
Güzelce.
***
Duygusal
Sen ona bir gemisin, yönü senin yönündür
Bir sancısın geçerken denizlerini özgür
O da bir ada olsun, sana çevrili dursun
Dağının dalgalarla, yüzünün rüzgarlarla
Bağlandığı kendini sende çözülmüş görür.
Gemiler göründükçe adalar da düş görür
İnsanlar nerede olsa bir orayı düşünür
Derler adadakiler, şu gemi bir gün gelse
Gitsek buradan öte, nereye gideceksek
Bilseler gemiler de bir adayı düşünür.
***
Seni Seyrederdim
Saçların uçuşurdu rüzgardan.
Yanından seni seyrederdim.
Güneş yakardı,deniz yanardı..
Sen konuşurdun,dinlerdim.
Gülerdin..
Susardın,düşünürdün.
Benimle el-ele yürüdün..
Yol biterdi.
Görmezdim seni..
Zaman yıl yıl geçerdi.
Uzaktan,çok uzaklardan
Seni seyrederdim.
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
***
Lavinia
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim.
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim,
Sen de bilme Lavinia
En Güzel Özdemir Asaf Sözleri :
- İyi geceler canım derdin. Gecenin iyiliğinden çok, canın olma düşüncesi yeşerir dururdu içimde. Ben yürümeye başlayınca denizlerin üstünde karalarda koşanlar durup bana baktılar.
- Benim en sevdiğim söz, senden duyduğum bendir.
- Sil ağzının kenarını, yine gülüşünden cennet akıyor.
- Herkes fazlasıyla sevmiş, ben eksikleriyle de sevdim oysa.
- İnsan parasını kaybedince fakir, özgürlüğünü kaybedince esir, aşkını kaybedince şair olurmuş.
- Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz.
- İnsanın büyüdükçe mi artıyor dertleri, yoksa insan büyüdükçe mi anlıyor gerçekleri?
- Düşümde aşk ile karşılaştım. İnsanı arıyordu. Uyandım, insan ile karşılaştım. Aşkı arıyordu.
- Bekle dedi, bekle dedi gitti ben beklemedim, o da gelmedi. Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi.
- Yaşamak, ilkin sevgi ile sevmek ile başlar, doğumla, doğmakla değil. Yaşam da sevgisizlikle biter, ölümle, ölmekle değil…
- Onun güzelliğini herkes görüyorsa o bence az güzeldir. Herkes biliyorsa o bence hiç güzel değildir.
- Dünyanın nüfusu ikiye bölünüyor. Yarısı sen oluyorsun, yarısı ben. Sonra ikimiz bir bütün oluyoruz, kimseye sezdirmeden…
- Mutlu edemeyeceksen, meşgul de etmeyeceksin.
- İnsanı bedenen ameliyat etmek için bayıltmak gerekir, ruhen ameliyat etmek için ise ayıltmak.
- İnsanlar gelmeleriyle boşluk dolduranları severler, gitmeleriyle boşluk yaratanlara aşık olurlar. Dün sabaha karşı kendimle konuştum. Ben hep kendime çıkan bir yokuştum. Yokuşun başında bir düşman vardı. Onu vurmaya gittim ve kendimle vuruştum.
- Aşk; iki kişinin sokak kavgasına benzer, çünkü ayıran hep bir yabancıdır.
- Artık benim mutluluk denen bir kavramım olmayacak. Daha mutsuz olmamak için…
- Onun güzelliğini yalnız ben görüyorsam bu sevgidir. Yalnız ben biliyorsam bu aşktır. Hiç kimse görmüyorsa bu yalnızlıktır.
- Bekle deseydin, gelmeyeceğini bilsem bile beklerdim.
- Kaçmak istedikçe sana yakalanıyorum. Söndürmek istedikçe sana yanıyorum. Yenildim işte! Yine de seviyorum.
- Aşk; görmekten çok özlemeyi sever, dokunmaktan çok düşlemeyi. Ve aşk öyle haindir ki; nerede imkansız varsa gider onu sever.
- Gerçek değer; gelmesi boşluk dolduran değil gitmesi boşluk yaratan.
- Gelecekse beklenen, beklemek güzeldir. Özleyecekse özlenen, özlemek güzeldir. Ve sevecekse sevilen; o hayat her şeye bedeldir.
- Aynı günde dört mevsime şahit olmak gibi bir şey bu. Önce özlüyor, sonra ağlıyor. Akşamları küsüyor, geceleri çok seviyorum.
- Bana yaşadığın şehrin kapılarını aç. Başka şehirleri özleyelim orada seninle. Bu evler, bu sokaklar, bu meydanlar ikimize yetmez...
- Kendini bir şeye bölmesini bil. Bilmezsen, bir şeyi bilmesini bil. Onu da bilmezsen, anlatıyorum olan oluvermez, ölmesini bil.
- Ne zaman nereye gitmedimse, hiç kimseyi de incitmesem de, konular birikti kendiliğinden; ben ne kadar biriktirmesem de.
- Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın. Bu yılan doğadaki yılandır, toplumdaki değil. Yanlış anlaşılıyor.
- Önce büyük büyük düşündüm sonra büyük büyük yaşadım ne varsa onlar aldı şimdi bana küçük bir ölüm kaldı.
- Ben sevmekten hiç borçlu çıkmadım.
- Kirli ellerimiz daha temiz, temiz elli kirli gönüllerden. Ne dersiniz?
- İki tür nokta var; biri önüne ve ardına bakar, biri ardına bakmaz ardını noktalar.
- Bir sevgiyi anlamak, bir yaşam harcamaktır. Harcayacaksın!
- Yazarın dilini sevmesi yeter. Şairin dilini sevmesi yetmez, ona saygılı olmalıdır ve de tutkun.
- Ağlamak unutmak kadar kolaydır inan. Sevin ağlayabiliyorsan. Sevin ağlıyorsan. Gül ağlayabiliyorum diye, gül ağlıyorum diye sana bir şey yapamam ağlayamıyorsan.
- Şu hayvan o kadar vahşî ki. Onun üstesinden ancak insan gelebilir..
- Dost gerçekleri, düşman işine geleni. Deli ağzına geleni. Aşık içinden geçeni söylermiş.
- Kolay mıdır bir anda her şeyden vazgeçip gitmek, Yoksa her şeye rağmen gitmekten vazgeçip sevmek mi gerek ?
- Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler.
- Ağzında yalan varken konuşma!
- Bir gün benden şikâyet ettiğin ne varsa, özleyeceksin!
- Yanına kadar koştuktan sonra, bir adım daha atamayacaksan eğer; oraya kadar sakın koşma. Sana değil, bekleyene yazık olur.
- Boşuna yorulma gönül, sadece sevmek yetmiyor.
- Bir kadının alnı dudaklarından daha değerlidir çünkü dudaklarından dökülecek olan ‘seni seviyorum’ sözü, önceden alnına yazılmıştır.
- Son isteğin nedir? Sorusu çok çok kolaydır, ilk isteğin nedir? Sorusundan. Çünkü o soruyu kimse kimseye soramadı korkusundan.
- Gelmen bir iyiliktir diyecektim. Kapıyı hep başkaları açtı.
- Beni benden çıkardınız beni benden aldınız. Göz görmeye görmeye bir uzağa bıraktınız. Kendime dönmeye artık çok geç.
- Ölünceye kadar seni bekleyecekmiş, sersem. Ben seni beklerken ölmem ki. Beklersem.
- İyi geceler canım derdin. Gecenin iyiliğinden çok, canın olma düşüncesi yeşerir dururdu içimde. Ben yürümeye başlayınca denizlerin üstünde karalarda koşanlar durup bana baktılar. Ben de gittim sığınacağım adaları birer birer batırdım.
- Tek kişilik miydi ki bu şehir? Sen gidince bomboş kaldı.
- Konuşmak susmanın kokusudur. Ya sus-git, ya konuş-gel, ortalarda kalma. Yalan korkaklığın tortusudur. Dürüst kaba ol, eğreti saygılı olma.
- İmkânsızları yaşamak mıdır sevmek, yoksa severken imkânsız mıdır yaşayabilmek?
- Küçükken hayvanlarla konuşabilsem ne ilginç olurdu diye düşünürdüm. Meğer yıllardır iletişim kurabildiğim bir sürü hayvan varmış.
- Beni öyle bir yalana inandır ki ömrümce sürsün doğruluğu.
- Madem yalandı her şey, bıraksaydın öyle kalsaydı. Bana son yalanın “bende sevdim” olsaydı.
- Benim sevdam ulu çam gibidir. Ne güzde yaprak döker, nede kışta boyun büker.
- İyi geceler canım derdin. Gecenin iyiliğinden çok, canın olma düşüncesi yeşerir dururdu içimde.
- Oysa ne çok ağladım ben bir damla yaş dökmeden.
- Kim bilir kaç kişi ayrı yataklarda, birbirine sarılarak uyuyordur.
- Aşk; iki kişinin sokak kavgasına benzer, çünkü ayıran hep bir yabancıdır.
- Ne zaman nereye gitmedimse, hiç kimseyi de incitmesem de, konular birikti kendiliğinden; ben ne kadar biriktirmesem de.
- Ölebilirim bu genç yaşımda, en güzel şiirlerimi söylemeden götürebilirim. Şimdi kavak yelleri esiyorken başımda, sevgilim, seni bir akşamüstü düşündürebilirim.
- Bazen dayanmaktır sevmek; hayat nereden vurursa vursun ayakta durabilmek. Bazen yaşamaktır sevmek; soluksuz ciğer gibi sevgisiz kalbin duracağını bilmek. Bazen ağırdır sevmek; sevdiğine layık olabilmek. Ve bazen hayattır sevmek; birini çok uzaktayken bile, yüreğinde taşıyabilmek.
- Aşk; görmekten çok özlemeyi sever, dokunmaktan çok düşlemeyi ve aşk öyle haindir ki; nerde imkansız varsa gider onu sever.
- Adının üstüne anılar koyma sen mezar değilsin. Anılar adının ardından gelsin sen duvar değilsin.
- Ne para istiyorum ne de pul. Tek bir istediğim var, o da yalansız bir kul.
- Gelecekse beklenen, beklemek güzeldir. Özleyecekse özlenen, özlemek güzeldir. Ve sevecekse sevilen; o hayat her şeye bedeldir.
- Ne an yaklaştımsa ittiniz ve ne zaman geldimse gittiniz. Siz hep büyük ve önce idiniz gerçekten öyle oldu önce siz bittiniz.
- Kime sorsam, “Ben senin mutluluğunu istiyorum” dedi. Ne kastınız vardı mutluluğuma, anlamadım gitti.
- Kolay mıdır bir anda her şeyden vazgeçip gitmek, yoksa her şeye rağmen gitmekten vazgeçip sevmek mi gerek?
- Madem yalandı her şey, bıraksaydın öyle kalsaydı. Bana son yalanın “ben de sevdim” olsaydı.
- Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın. Bu yılan doğadaki yılandır, toplumdaki değil. Yanlış anlaşılıyor.
- Bir sevgiyi anlamak, bir yaşam harcamaktır. Harcayacaksın!
    Kaynak : Biyografi.info

#NeyzenTevfik


    Şair ve neyzen (D. 24 Mart 1879, Bodrum / Muğla - Ö. 28 Ocak 1953, İstanbul). Soyadı yasası çıktıktan sonra Kolaylı soyadını aldı. Kolay (Bafra / Samsun) bucağından Hafız Hasan Fehmi Efendi ile Müstahkimler (Bolu) bucağından Hatipoğulları’nın kızı Emine Hanım’ın oğludur. İlk ve ortaöğrenimini Bodrum’da yaptı. Öğretmen olan babasının yeni bir göreve atanması üzerine ailesi Urla’ya taşındı. Neyzen Tevfik burada bir sinir hastalığına yakalanarak İzmir İdadisi (Lisesi)’ndeki öğrenimini yarım bıraktı. Ünlü hiciv ustası Şair Eşref ve Tokadizade Şekip’le tanıştıktan sonra şiirle ilgilenmeye başladı. Urla’da bir berber dükkânından işittiği ney sesi hayatına yön veren rastlandı oldu. İlk ney derslerini de aldığı ve Mevlevî olan berber Kâzım Efendi onu İzmir Mevlevîhane’si Neyzenbaşısı Cemâl Bey’e gönderdi. Şiir ve ney merakı, onun disipline sığmayan ruhuna elverişli bir zemin hazırlamış oldu. Öğrenimini tamamlamak üzere gönderildiği İstanbul’da (1899) Fatih semti civarındaki Fethiye Medresesi’ne girdi. Burada Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi, Hersekli Arif Hikmet, Halil Edip ve İbnülemin Mahmut Kemâl ile tanıştı. Mehmet Akif Ersoy’la bir süre dostluk ederek ondan yararlandıysa da derbeder hayatını düzene sokamadı. Mehmet Âkif’ten Arapça, Farsça ve Fransızca öğrendi, kendisi de Âkif’e de ney üflemesini gösterdi.
    Mehmet Âkif’in aracılığıyla gelişen müzik yeteneği, müzikli toplantıların yapıldığı konaklara, hattâ saraya kadar uzandı, ney çalmadaki ünü gittikçe genişledi. Ardından Ahmet Rasim, Tamburî Cemil Bey, Hacı Arif Bey, Udî Nevres Hanım gibi daha rint meşrep insanlarla tanıştı. O zamanın siyaset toplantılarının yapıldığı Güneş Kıraathanesi’ndeki bir dost sohbetinde söylediği sözler nedeniyle, arkadaşı olan Ziya Şakir tarafından Saray’a ihbar edildi. Bahriye Nazırı (Deniz Kuvvetleri Komutanı) için yazdığı hicivler ile Zaptiye Nazırı’nın yüzüne karşı istibdat yönetimine sövmesi üzerine tutuklandı. Hapishanede esrar kullanmaya başladı. Bu durum, onun hayatını daha da disiplinsiz bir duruma getirdi. Sonra kendisini içkiye verdi. “Aksedince gönlüme şems-i hakikat pertevi / Meyde Bektâşî göründüm, neyde oldum Mevlevî  beytiyle özetlenebilecek bir hayat felsefesi geliştirdi.
    Neyzen; cübbe ile şalvar giymemesi ve disiplinsiz davranışları yüzünden medreseden, namaz kılmadığı için de Yenikapı Mevlevîhanesinden atıldı. 1903 yılında gittiği Mısır’da beş yıl kaldı. Burada zengin konaklarında da bulundu ve yine rasgele bir yaşam sürdü. Camiü’l-Ezher’de derslere devam etti. Mısır’ın zengin müzikseverlerine ney dersleri verdi. Meşrutiyet’in ilanı üzerine (1908) İstanbul’a döndü. Ney çalarak geçimini sağlamaya çalıştıysa da, hayatını sonuna kadar derbeder bir biçimde geçirdi. Hiçbir zaman düzenli bir işi olmadı. “Sabah-ı Hürriyet” adlı tiyatro eserini yasaklayan İttihatçılara doğaçlama söylediği bir şiir yüzünden yeniden hapse girdi. 1910 yılında kısa süren bir evlilikten Leman adında bir kızı dünyaya geldi. 1920-25 yılları arasında sürekli olarak alkol komasına girip ardından beş altı ay ağzına içki koymadığı dönemler geçirdi. 1927’den itibaren Toptaşı Tımarhanesi ve Zeynep Kâmil Hastanesi ile Beyoğlu’ndaki evi arasında sürüp giden bir yaşamı oldu. 1940 yılında Fatih semtine yerleşti. Daha sonra Dr. Mazhar Osman’ın girişimi ve valiliğin emriyle Bakırköy Akıl Hastanesi’nin bir koğuşu ona ayrıldı. 1930’lardan sonra İstanbul Belediyesi yardım amacıyla kendisine maaş bağladı. 1951 yılında “O’nu Affettim” adlı bir filmde rol aldı. Müzmin bronşitten kurtulamayarak öldü ve Kartal’daki aile mezarlığında toprağa verildi.  
    Neyzen Tevfik’in ilk şiiri, 13 Mayıs 1898 tarihli “Muktebes” dergisinde İbn-ül Fehmi Mehmed Tevfik adıyla yayımlanmıştı. 1913 yılında “Eşek gazetesinde düzenli olarak “Azgın” takma adıyla şiirleri yayımlandı. Edebiyat tarihimizin en büyük hiciv şairlerinden olan Neyzen Tevfik, aynı zamanda değerli bir besteciydi. Çok renkli geçen hayatı ile ilgili fıkralar yaygın olarak anlatılır. Hastalığı ve mizacı nedeniyle hep çevresinin ilgisini çektiyse de sonuç olarak bundan da memnun olmadı. Yaşamı gibi, müzisyenliği ve şairliği de hayatın akışı içinde hiçbir disipline girmeyen bir gelişme gösterdi. Neyzenliği, bütün müzikseverler arasında her zaman büyük takdir ve ilgi gördü. Şiirlerinde yer yer halk şiirinin izleri vardır. Bektaşî nefeslerinden esinlenmeler taşıyan şiirleri başarılı örneklerdir. Zamanla şiirde hicvi yeğledi ve müstehcen bir tarza kadar kaydı. Sözcük ve zekâ oyunlarına dayanan başarılı dörtlükler (kıta) yazdı. Ney icraları de kasete alınarak yayımlandı.
    Her sınıftan insanın ilgisini çekmiş bir kişi olan Neyzen Tevfik; para, mal, ün gibi büyük çoğunlukça önemsenen şeyleri bir yana itelemiş; ayağına dolanan ve çoklarının düşlerini dolduran şeyler için tüm güçlerini seferber ettikleri olanakları ezerek geçmişti. Bilinçli ya da sezgisel olarak yakınılan düzen, disiplin, otorite, kural gibi ölçü ve ölçütlere sırtını dönerek kendince yaşamıştı.
    Sadrazam Talat Paşa, günün birinde Neyzen Tevfik’e devlet dairelerinin birinde kâtiplik önerisinde bulunmuş. Neyzen Tevfik; “Kâtip olacağım da ne olacak?” diye sormuş. Teşekkür beklerken böyle bir soru ile karşılaşınca şaşıran Talat Paşa, memurluk katlarını alttan üste doğru; “Önce şu, sonra bu...” diye sıralamış. Tevfik Paşa, Neyzen’in hâlâ hoşnut olmadığını sezince de, şöyle sürdürür: “Daha sonra vekil, nazır, kim bilir belki de sadrazam...” Neyzen’in yanıtı yine bir soru olur: “Ya sonra ?” Talat Paşa, bir an duraksar, padişah olamayacağına göre ister istemez; “Hiç!..” der. Neyzen Tevfik bu yanıt karşısında güler ve şöyle der: “Ben bugün de ‘hiç’im! Sonu ‘hiç’ olduktan sonra, onca zahmete katlanmaya ne gerek var ?
    “Neyzen, Osmanlının son döneminden Cumhuriyete kök salmış bir klasik Türk edebiyatı tasavvufçusudur. Şiirleri ilk defa okunduğunda, fikirsel olarak çok çeşitli yalpalamalar olduğu zannedilebilir. Halbuki bu tasavvuf felsefesinin Neyzence yorumudur.

Çoğu zaman dergâhlarına ters düşse de, o kapıların yetiştirdiği ender ve değerli örneklerdendir. Bir yandan ‘sırr-ı vâhidim’, ‘sıfır-ı mutlak olmuşum’, ‘yokluğunda aşikârım’ gibi sözlerle ağır tasavvuf edebiyatının kendi üzerindeki etkisini gösterirken, kendi yetiştiği dergâhlara ve tekkelere hakaret etmeden de duramaz.

Devirden devre değişen görüşlerinde bazen İslâmiyeti ‘Arap açmazı’ diye niteler, bazense derin bir Tanrı inancına kapılır.

Her zaman memnun olduğu içkili, neyli berduş hayat onun için felsefî bir tercihtir.” (Mehmet Cemil Ozansü)

ESERLERİ (Hiciv şiirleri):

Hiç (1919), Azâb-ı Mukaddes (1924).

KAYNAKÇA: Hilmi Yücebaş / Neyzen Tevfik: Hayatı Hatıraları Şiirleri (1958), Seyit Kemal Karaalioğlu / Neyzen Tevfik, Hayatı ve Şiirleri (1984), Mehmet Alpay Kabacalı / Çeşitli Yönleriyle Neyzen Tevfik (1987), Muzaffer Uyguner / Neyzen Tevfik (2000), Mehmet Cemil Ozansü / Neyzen Tevfik (Virgül, sayı: 32, Temmuz-Ağustos 2000), Mehmet Nuri Yardım / Edebiyatımızın Güleryüzü (2002), Yüksel Baştunç / Yangın Adam: Neyzen Tevfik (2001), Orhan Okay / Büyük Türk Klâsikleri (c. 11, 2004), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).

    Kaynak : biyografya.com


25 Ocak 2021 Pazartesi

#ŞuYüceDağlarıDumanKaplamış


Ali Ekber Çiçek : Şu Yüce Dağları Duman Kaplamış

Şu yüce dağları duman kaplamış

Yine mi gurbette kara haber var

Seher vakti bu yerde kimler ağlamış

Çimenler üstünde göz yaşları var

*

Gönlümüz gamlanır böyle günlerde

Önüme çektiler bir siyah perde

Yar senin aşkınla tutuldum derde

Yine mi gurbetten kara haber var

*

Ali Ekber Çiçek


24 Ocak 2021 Pazar

#UğurlarOlsun


Selda Bağcan : Uğurlar Olsun

Bir pazar sabahıydı Ankara kar altında 

Zemheri ayazıydı yaz güneşi koynunda 

Ucuz can pazarıydı kalemim düştü kana 

Zalımlar pusudaydı bedenim paramparça 

Ucuz can pazarıydı kalemim düştü kana 

*

Uğurlar olsun uğurlar olsun 

Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun 

Bir keskin kalem bir kırık gözlük 

Yürekli yiğitlere hatıran olsun 

*

Çevirdim anahtarı apansız bir ölüme 

Şarapnel parçaları saplandı ciğerime 

Ucuz can pazarıydı kan doldu gözlerime 

İsimsiz korkuları katmadım yüreğime 

Bembeyaz doğruları yaşadım ölümüne 

*

Uğurlar olsun uğurlar olsun 

Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun 

Bir keskin kalem bir kırık gözlük 

Yürekli yiğitlere hatıran olsun