Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur.Çünkü,kötü insanların türküleri yoktur↔Neşet Ertaş
Bir Ulusun türkülerini yapanlar,yasalarını yapanlardan daha güçlüdür↔Shakespeare
Sevdim insanlardan çok türkülerini.İnsansız yaşayabildim,türküsüz hiçbir zaman↔Nazım Hikmet
Türküler kırk bin yıl su altında kalmış,yıkanmış,cilalanmış çakıl taşı gibidir↔Yaşar Kemal
Ne zaman bir köy türküsü duysam,şairliğimden utanırım↔Bedri Rahmi
Türküz türkü çağırırız↔Veysel
Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır.
1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi.1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi'sini bitirip, İstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu.
Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı.
Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı.
Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı.
Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi.
Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı.
Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi.1914 yılında başlayan I.Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti.
18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler.
25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu.
Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti.
Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı.
Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti.
Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir.
Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir.
Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı. 1 Nisan 1916'da Tümgeneralliğe yükseldi.
Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü.
Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı.
Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi.
Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı.
22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı.23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı.
23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu.
Meclis ve Hükümet Başkanlığı'na Mustafa Kemal seçildi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.
Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi.
Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. 13 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu.
Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.
Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi.
29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi.Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi.
1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.
15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu.
10 Kasım 1938 saat 9.05'te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu.
Biz bu limanda kaç kişiyiz
Sabahın işçisiyiz, güzeliyiz
Demiyiz, demlik gibiyiz
On çaydanlık çay içtik, deliyiz
Kendi yelkenlimizin yeliyiz
Vallahi çiçeğiz, dağlarda biteriz
Bir türkü biliriz, söyler gideriz
Birazdan gün doğacak İstanbul Hanım
Birazdan gün doğacak
Zamanın padişahına bizden selam söyle
Bütün başkanlara hayır!
Hakkın gemisi bu limandan geçecek
Başları, boşları alıp gidecek
Doluyuz biz, bardak gibiyizHüsnü Arkan : Hayır
Haykır acını ey halk, baş eğme haykır! Bir yol kavşağındasın ve ancak yaraların haykırışlarla onarılır bir yol kavşağındasın ve senin değişmen için çırpınıyor kaderin. Kuşan anlında biriken o kara teri,sırtında şakırdayan o kırbacı kopar soluk al,ışıldat o mazlum yüreğini ; bak korlaştı acıların ,kozalandı ey halk, parçala şu nankör suskunluğunu baş kaldır artık Sevginin ve öfkenin uğultusunu bağrına vura vura taşırken sana karşılık gözetmiyor o gencecik insanlar; ne barbarın tehdidi ne dişleri kıran elektrik dalga dalga yayılan o rüzgarı durdurabilir Bu direniş senin için ey halk; bu çığlık, senin kollarınla yıkılsın şu köhne dünya ve çoşkuyla yeniden kurulsun diye çınlatıyor hayatı Bir yol kavşağındasın,fakat mutlaka değişecek kaderin. Bunu bekliyor ıslak çukurlarda üşüyen şu yoksul çoçuk, bunu bekliyor göz evleri kurutulmuş analar, bunu bekliyor zincirin oyduğu bilek, bunu bekliyor açlık,kuraklık,ılık ılık akan kan; Bunun için en genç yerimizi ölümle tanıştırdık Kuşan kendini artık, birazda gövdeni yüreğinle kırbaçla; Ey halk, haykır acını bu kara dumanı dağıt Nihat BEHRAM Nihat Behram : Haykır Acını Ey Halk
Nasıl böylesine rahatsın ki, Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Yıllar boyu ümitsizce, Seni bekledim, geldin miki? Bir gün olsun kapımı çalıp, Halim nedir, sordun muki? Çek ellerini ellerimden! Çek gözlerini gözlerimden! Bunca yıldır yokluluğunda, Alıştım ben yalnızlığa. İçimde bir çok şey kırıldı Çok geç artık, dönme bana! Hayır hayır boşuna yalvarma, İnanmıyorum Sana! Hayır hayır gözyaşına da hayır İnanmıyorum sana! Hayır, hayır, yüzbin kere hayır, Acı çektirme bana! Hayır, hayır, yüz bin kere hayır, İnanmıyorum sana! Sen hiçbir zaman dost olmadın. Hiç, hiçbir zaman destek olmadın. Yillarca hep sustum ama, Bir tek sey istiyorum senden: Onurlu bir yabancı gibi, Lütfen artık, çık git bu evden!
Bu kaçıncı bayram günü Anne babam dönmedi mi? Söylesene öldüğünü Anne babam dönmedi mi? Yavrum deyip özlemez mi? Hiç yüreği sızlamaz mı Bu bayrama da gelmez mi Anne babam dönmedi mi? Benden başka ağlayan yok Çağırıyorum duyan yok Saçlarımı okşayan yok Anne babam dönmedi mi? Gitti kayboldu mu deyim Ayrılık oldu mu deyim Askerde öldü mü deyim Anne babam dönmedi mi Gurbette öldü mü deyim Anne babam dönmedi mi? Bu bayrama gelir sandım Yoksa yine mi aldandım? Yine mi onsuz uyandım? Anne babam dönmedi mi? Aklım yetiyor kandırma Ağlıyorsun inandırma Gelmeyince uyandırma Anne babam dönmedi mi? Gitti kayboldu mu deyim? Ayrılık oldu mu deyim? Gurbette öldü mü deyim? Anne babam dönmedi mi? Emel Taşçıoğlu : Anadolu Yetim Türküsü
Kader torbasına elimi uzattım Tecelli kağıdım karalı çıktı Ölüm defterine bir yol göz attım Dertlerim içinde sıralı çıktı Vah beni beni Aman dağlar oy canım dağlar oy Neden benim iki gözüm durmaz ağlar oy Nereye gitsem pınar baştan kuruyor Kader lamba yakmış beni arıyor Kime iyilik eyesem bir daş vuruyor Dostum düşman oldu ileri çıktı Vah beni beni Aman dağlar oy canım dağlar oy Neden benim iki gözüm durmaz ağlar oy Kader böyle buna izzet ne yapsın Böyle gelmiş böyle gider ne yapsın Hasta can veriyor doktor ne yapsın Ciğer parça parça yaralı çıktı Vah beni beni Aman dağlar oy canım dağlar oy Neden benim iki gözüm durmaz ağlar oy Derleyen : Mahmut Erdal Yöre : Sivas Güler Duman : Kader Torbası
Uğur Mumcu'nun Hayatı 22 Ağustos'ta Kırşehir'de doğdu. Tapu kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey ile Nadire Hanımın dört çocuğunun üçüncüsü.
1949 - 54
Ankara Ulus'taki Devrim İlkokulunda başladığı ilköğrenimini Bahçelievler'deki Ulubatlı Hasan İlkokulunda tamamladı.
1957 - 61
Ankara Cumhuriyet Ortaokulunu ve Ankara Deneme Lisesini bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi.
1962
Yazmaya öğrencilik yıllarında başladı. Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülünü aldı.
1963
Fakültede Öğrenci Derneği Başkanı seçildi.
1965
Hukuk Fakültesini bitirdi ve Cemal Reşit Eyüpoğlu'nun yanında bir süre avukatlık yaptı.
1965 - 66
18 Haziran 1965'te "Biz Anayasayı Savunuyoruz. Ya Siz?" başlıklı makalesiyle Yön Dergisinde yazmaya başladı. 27 Mayıs Devriminin özgürlükçü ortamında "İnsanlar sadece konuştuklarından değil sustuklarından da sorumludurlar" diyerek Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön Dergisinde yazdığı makalelerle bir yandan Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke ve devrimlerini, tam bağımsız bir Türkiye'yi savundu.
Dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti. Yazılarına oradan devam etti. 25 Şubat'ta Akşam Gazetesindeki inceleme yazılarının sonuncusu yayımlandı.1 Mart'ta Kim Dergisindeki son yazısı, Londra'dan yolladığı "Yeter Artık Beyler" oldu. 25 Mart'tan itibaren aralıklarla Türk Solu Dergisinde yazmaya başladı.
1969
31 Ocak'ta Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı oldu. 15 Temmuz'dan sonra incelemeleri, Milliyet Gazetesinde yayımlanmaya başladı. Asistan olduktan sonra, 13 Kasım'da Ankara Barosu Levhasından kaydını sildirerek avukatlığı bıraktı.
1969 - 71
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi'nde yazıları yayımlandı.
1970
Ant Dergisi ile Cumhuriyet Gazetesinde makale ve incelemeleri yayımlandı. 24 Mart'tan itibaren Devrim Dergisinde yazmaya başladı.
1971
12 Mart'ta gerçekleşen darbenin aydınlara yönelik baskıcı tutumundan o da payına düşeni aldı. 17 Mayıs'ta gözaltına alındı. Ayrıntı "Kitaplarımı İsterim" . Bir ay sonra serbest bırakıldı.
12 Temmuz'da Ortam'da yazıları yayımlanmaya başladı. Dergi, 29 Kasım'da çıkan sayısından sonra kanun dışı baskıları protesto etmek amacıyla yayın hayatına son verdi. 27 Ekim'de Devrim Dergisine son kez yazdı.Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, orduya hakaret etme savıyla tutuklandı. Pek çok aydınla birlikte, Mamak Askeri Cezaevinde bir yıla yakın kalan Uğur Mumcu, açılan davada 7 yıl hapse mahkûm edildi ancak, kararın Yargıtay'ca bozulmasının ardından serbest bırakıldı.
1972
10 Ekim'de serbest bırakılmasının ardından hemen askere alındı.
1973
Tuzla Piyade Okulunda 10 Ocak'a kadar süren üç aylık eğitimden sonra, okul yönetimi tarafından "kötü hal ve düşünce sahibi" diye suçlanarak "er" çıkarıldı ve Patnos'a yollandı.
1974
31 Ocak'ta askerliğini sakıncalı piyade eri olarak, Ağrı'nın Patnos ilçesinde tamamladı. Bu yaşadıklarını "Evet, evet ne olursa olsun, ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, on binlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem!" diyerek, yedek subaylık hakkı ve aylıkları için sadece maddi tazminat isteğiyle açtığı davayı kazandı ve yedek subaylık hakkını elde etti.
Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrıldı ve gazeteciliğe profesyonel olarak, 25 Şubat'ta Yeni Ortam Gazetesinde "Anarşist!.." başlıklı yazısıyla başladı.
Yazılarında, hem sorunları dile getirdi hem de hukuka aykırı ve yasadışı uygulamaların üstüne gitti. "Tek bir tahrikçi ajan adı veremezsiniz" diyen Demirel'e "Bir Hikâyemiz Var" başlıklı yazısında, onlarca provokatörün adını belgeleriyle açıklayarak, tüm antilaik, antidemokratik oluşumları uygulamalarıyla belgeledi.
"Sormayalım mı?" yazısı için tıklayınız.
1975
12 Mart'ta "Ayrılırken" başlıklı yazısıyla Yeni Ortam Gazetesinden ayrıldı.
18 Mart'ta "Denklem" yazısıyla Cumhuriyet Gazetesindeki 'Gözlem' başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda da Anka Ajansında çalışmaktaydı.
Nisan ayında 12 Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler kitabı yayımlandı.
Ekim ayında, Anka Ajansında çalışırken Altan Öymen'le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel'in yeğeni Yahya Demirel'in hayali mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitap yayımlandı. Böylece "hayali ihracat" kavramı kamuoyunun gündemine girmiş oldu.
1976
Mayıs ayında Güldal Homan ile nişanlandı. 19 Temmuz'da evlendiler.
1977
Anka Ajansından ayrılarak Cumhuriyet Gazetesinin kadrolu yazarı oldu.
Terörün toplumu korkuya, karamsarlığa ittiği günlerde, kalemiyle teröre karşı durdu. Taksim'deki 1 Mayıs katliamının ardından, bu olayı ve bu tür olayları irdeleyen yazılar yazdı. Mayıs ayında oğlu Özgür dünyaya geldi.
Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları yayımlandı.
1978
12 Mart döneminde yaşadıkları, gülmece ustaları için bulunmaz bir malzemeydi. Kendisi de yazı ve konuşmalarında gülmece öğelerini sık sık kullanırdı. Bu dönemi anlattığı Sakıncalı Piyade adlı yapıtını, Rutkay Aziz ile birlikte, tiyatroya uyarladı. Sakıncalı Piyade Tiyatro ilk olarak Ankara Sanat Tiyatrosu'nca (AST) sahneye kondu ve700 kez sahnelendi
Aralık'ta, siyasal yaşamda adı duyulan, belli dönemlere damgasını vurmuş birçok ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı Büyüklerimiz yayımlandı.
1979
Terörün yeniden tırmandığı, gencecik insanların sokak ortasında kurşunlandığı, kahvelere, evlere bombaların atıldığı bir ortamda, tarihin boş yere tekrar etmesini önlemek ve ders alınmasını sağlamak amacıyla, 12 Mart öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak Temmuz ayında yayımlandı.
1980
1980'li yıllar başlarken 70'li ve 60'lı yılları da incelediği, yenilmeyen gücün, halkın örgütlü gücü olduğunu anlattığı yazıları Tüfek İcat Oldu başlığı altında Şubat ayında yayımlandı.
12 Eylül darbesi oldu. "Bundan Sonra".
12 Eylül'ü gerçekleştiren generaller tarafından partilerin, birçok kitle örgütünün kapatılması gibi sorunların yaşandığı bu dönemi ve uygulamalarını eleştirdi.
"Terörsüz Özgürlük"
1981
Kendi deyişiyle, "..terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak..." için yazdığı Silah Kaçakçılığı ve Terör adlı inceleme kitabı Mart ayında yayımlandı.
13 Mayıs'ta Mehmet Ali Ağca, Papayı öldürme girişiminde bulundu. "Yine Ağca" . Daha önce 1979 yılında Abdi İpekçi'nin katili olarak yakalanan Ağca üzerine çalışma ve araştırmalar yapmıştı, Papa olayı sonrasında irdemelerini yoğunlaştırdı.
Haziran ayında kızı Özge doğdu.
"Bu kitap ile yalnızca, parlamento çalışmalarını engelleyen, kürsülerde yurt ve dünya sorunlarının özgürce konuşulmasını engelleyen sorumsuz bir azınlığın sergilediği çirkinlikler eleştiri konusu yapılmıştır." dediği Söz Meclis'ten İçeri'nin ilk baskısı Ekim ayında yapıldı.
1982
Ağca Dosyası kitabının ardından Kasım'da Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı.
Barış Derneği kapatıldı. Yöneticileri ve üyeleri 141. ve 142. maddelerden suçlanarak tutuklandı. Barış Derneği Davası, 12 Eylül döneminde, Türk aydınlarına karşı topluma göz dağı vermek için açılmış bir davaydı. Mumcu pek çok yazısında bu konuyu ele aldı.
1983
Genel seçimler yapıldı. Birçok politikacının yasaklı olduğu bu dönemde, ekonomik ve toplumsal çarpıklıkları, hukuk dışı uygulamaları gözönüne seren araştırmalar yaptı. "Lozan ve Sevr" yazısı için tıklayınız.
Şubat'ta Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. Bu röportajın NBC'de yayımlanmasını isteyen NBC yöneticilerine, hazırladığı röportajı o sırada kapalı olan gazetesi Cumhuriyet'ten başka bir yerde yayımlamayı düşünmediğini söyledi.
1984
Mart ayında, ülkedeki olumsuzlukların dile getirildiği, yazar Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan ancak, Kenan Evren'in imzalayanları "vatan hainliği" ile suçlayarak dava açtığı "Aydınlar dilekçesi"nin hazırlanmasına katıldı.
Sakıncasız adlı oyunu yazdı. Basındaki yozlaşmanın ve döneklerin sergilendiği, 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkencelerin anlatıldığı oyun, 3 Nisan - 7 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Hodri Meydan Kültür Merkezi'nde ve 10 - 27 Mayıs tarihleri arasında da Ankara Sanat Evi'nde sahnelendi.
Uzun ve yorucu bir araştırmanın ürünü olan Papa-Mafya-Ağca kitabı Haziran ayında yayımlandı.
1985
Haziran'da Liberal Çiftlik ve Devrimci Demokrat adlı kitapları yayımlandı.
Roma'ya gitti. Papa davasında uzman tanık olarak bilgisine başvuruldu.
1986
Mehmet Ali Aybar'la Türkiye İşçi Partisi (TİP) olgusu ve Marksizm üzerine yaptığı Aybar ile Söyleşi kitabı Temmuz ayında yayımlandı.
1987
Şubat'ta, yakın tarihimize ışık tutacağını düşünerek, 27 Mayısçılardan Osman Köksal'ın anı ve mektuplarına yer verdiği kitabı İnkılap Mektupları yayımlandı.
Milliyet Gazetesinden Örsan Öymen ile birlikte, Federal Almanya'da, eski Adana Müftüsü Cemalettin Kaplan ile cemaati önünde görüştü. Bu görüşme, 10 Şubat'ta Cumhuriyet Gazetesinde yayımlandı.
Mayıs ayında araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve Kasım'da da 12 Eylül Adaleti adlı kitapları yayımlandı.
1988
Ağustos ayında Eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) Başkanı Behice Boran'la yaptığı söyleşiyi içeren Bir Uzun Yürüyüş yayımlandı. Yine Ağustos ayında, günümüzde de etkinliğini hiç yitirmediği görülen üçlü arasındaki ilişkileri belgeleriyle anlatan yazılarından derlediği Tarikat-Siyaset-Ticaret adlı kitabı yayımlandı.
1989
Özal hükümeti döneminde Milli Savunma Bakanlığına getirilen Ercan Vuralhan, Dışişleri Bakanlığı İdari ve Mali İşler Daire Başkan Yardımcısı iken, diplomatlar ve dış görevdeki personelin güvenliğini sağlamak için aldırılan zırhlı araçlar konusundaki yolsuzluklar üzerine yazılar yazdı.
1990
"Yakın tarihimizin pek aydınlanmayan bir bölümünü oluşturuyor.." diye düşündüğü 40'lı yılların siyasal çerçevesini çizmek ve koşullarını yansıtmak amacıyla yaptığı araştırma çalışmalarını 40'ların Cadı Kazanı adlı kitabında topladı. Ağustos'ta da diğer bir kitabı Kâzım Karabekir Anlatıyor yayımlandı.
1991
Temmuz ayında en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 yayımlandı.
6 Kasım'da onaylamadığı gelişmeler üzerine, 80 arkadaşı ile birlikte, Cumhuriyet Gazetesinden ayrıldı.
1992
1 Şubat - 3 Mayıs tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazdı. Buradaki yazılarında Kürt sorununu sıklıkla gündeme getirirken yurtdışındaki PKK yayınlarını yakından izledi. 3 Mayıs'ta Milliyet Gazetesindeki son yazısı "Gazeteci" ydi.
Şubat ayında, ilk kez yayımlanan belgelerin yer aldığı Gazi Paşa'ya Suikast adlı kitabı basıldı.
7 Mayıs'ta Cumhuriyet Gazetesi'nde yapılan yönetim değişikliği üzerine yeniden Gazetesine döndü.
Hizbullah, PKK ve kontrgerilla konularını irdeleyen makaleler yazdı.
"Hizbulkontra!.."
1993
13 Ocak'ta İstanbul'da Harp Akademilerinde gazetecilik üzerine bir konferans verdi. Konuşma metni için Gazetecilik.
Öldürülmeden önce, PKK ile Kürt sorunu birbirinden ayırdığı bir bakış açısıyla, konu üzerinde çalışmalar yapmaktaydı.
Detaylı bilgi için son çalışması: Kürt Dosyası
Son yazısı ise "Zeyilname" olmuştur.
24 Ocak 1993
Pazar günü arabasına yerleştirilen bomba ile öldürüldü.
1975 yılında yazdığı "Sesleniş" başlıklı yazısının tam metnini buradan okuyabilirsiniz.