Mustafa Kemal Atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mustafa Kemal Atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ocak 2019 Pazartesi

#ZübeydeHanım



Mustafa Kemal ATATÜRK' ün annesidir.
Zübeyde Hanım, 1857 yılında Selanik yakınlarındaki Langaza’ da doğmuştur. Konya Karaman'dan Rumeli’ye göçen ve Selanik yakınlarındaki Langaza’ ya yerleşen bir Türkmen ailesi olan Hacı Sofu ailesinden Feyzullah Ağa'nın kızıdır. Annesi, Molla Hanım olarak anılan Ayşe Hanım’dır. 
Selanik' te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur Ali Rıza Efendi ile 1871 yılında henüz 14 yaşında iken evlendi.
6 çocuğu oldu. Çocuklarından Ahmet (1874-1883), Ömer (1875-1883), Naciye (d.1889) ve Fatma (1872-1875),fazla yaşamadı. Sadece Mustafa (d.1881) ve Makbule Atadan (d.1885) hayatlarına devam edebildi. Naciye’byi de 1899 yılında küçük yaşta veremden kaybettiler.
Kocası Ali Rıza Efendi, 1889 yılında, tek oğlu Mustafa Kemal ilkokul üçüncü sınıfta okuduğu sırada, hastalanarak öldü.
Bunun üzerine Zübeyde hanım, çocukları Mustafa, Makbule ve Naciye’yi de alarak abisi Hüseyin Bey'in Langaza' daki çiftliğine gitti. Ağbisine daha fazla yük olmak istemeyen Zübeyde Hanım, ikinci evliliğini Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Bey ile yaptı. Balkan Savaşı’ ndan sonra Ragıp Bey’den boşandı. Birinci Dünya savaşından sonra Zübeyde hanım ile birlikte kızı Makbule Selanik' ten ayrılarak İstanbul' a Mustafa Kemal’in kendileri için Akaretler'de tuttuğu eve yerleşti.
1919’da Anadolu' ya çıktığından beri görmediği ve üstelik Osmanlı Padişahı tarafından hakkında ölüm emri verildiğini öğrendiği oğlu Mustafa Kemal ile ancak 14 Haziran 1922’de Adapazarı’nda tekrar buluşan Zübeyde, onun yanına Ankara’ ya yerleşti. Ancak bu şehrin sert iklim koşulları sağlığını olumsuz etkileyince tedavi amacıyla İzmir’ e gitti.
Zübeyde Hanım, 14 Ocak 1923 tarihinde İzmir’ de 66 yaşında ölmüştür.

Kaynak : Biyografi.info

HAKKINDA YAZILANLAR
Zübeyde Hanım’ ın Vasiyeti
Vahap MUNYAR
Hürriyet 15 mayıs 2009

Darüşşafaka’ nın arşiv ve müzesinde yapılan tarama sırasında Atatürk’ün annesi 
Zübeyde Hanım’ ın 1921 tarihli ve 20 bin kuruşluk bağışı içeren bir vasiyeti ortaya çıktı. Zübeyde Hanım’ ın Darüşşafaka’ ya 1921’de yaptığı 20 bin kuruşluk bağışın bugünkü değerinin 2 milyon liraya denk geldiği hesaplandı.

Zekeriya Yıldırım Başkanlığındaki Darüşşafaka Cemiyeti yönetimi, arşiv ve müzede yenilemeler yaparken, Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi 
Zübeyde Hanım’ ın 1921 yılında Darüşşafaka’ ya 20 bin kuruşluk bağış yaptığını içeren vasiyetini gün yüzüne çıkardı. Yıldırım, "Kuruluşu 1863’e uzanan Darüşşafaka, tarih boyunca bağışlarla yaşayan bir kurum. Darüşşafaka, Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’dan ablası Makbule Ata’ya, Sait Faik’e uzanan değişik kesimlerden bağış ve destek görmüştür" dedi. Darüşşafaka Cemiyeti Genel Sekreteri Adnan Dovan, İş Bankası hisselerinden yola çıkarak yaptıkları hesaplamayla, Zübeyde Hanım’ ın bağışladığı 20 bin kuruşun değerinin bugün 2 milyon liraya denk gelebileceği sonucunu çıkardıklarını bildirdi.

Çeviri 1968 tarihli

Zekeriya Yıldırım, 
Darüşşafaka Cemiyeti  Başkanvekilleri Talha Çamaş, Davuk Ökütçü, Beşir Özmen, Yönetim Kurulu Üyesi Fırat Tekin ve Darüşşafaka Eğitim Kurumları Genel Müdürü Nilgün Akalın’la birlikte düzenlediği sohbet toplantısında, Zübeyde Hanım’ın 20 bin kuruşluk vasiyetine nasıl ulaştıklarını şöyle anlattı: "Cemiyetimizin arşiv ve müzesinde yenileme-düzenleme çalışmaları başlattık. Bu çalışmalar sırasında Zübeyde Hanım’ın 1921 tarihli vasiyetnamesini gördük. Aslında vasiyetname 1968 yılında incelenmiş, noter tasdikli çevirisi de o günlerde yaptırılmış, yeniden arşive konulmuş. Zübeyde Hanım, vasiyetnamesinde okul öğrencilerine mevsim meyvelerinden yedirilmesini tavsiye ediyor."
Darüşşafaka Cemiyeti Genel Sekreteri Adnan Dovan, 1921’deki 20 bin kuruşun, 2 milyon liralık bir değere denk gelişini nasıl hesapladığını şöyle açıkladı: "Aslında enflasyona, altına, dövize göre de hesap yapılabilirdi. Ancak, bunların sağlıklı olamayacağını düşündük. Önümüzdeki en güzel örnek İş Bankası hisseleriydi. Zübeyde Hanım’ ın Darüşşafaka’ ya 20 bin kuruş bağışlamasından 3 yıl sonra Atatürk, İş Bankası’ nın kuruluşu için 200 bin lira vermiş. İş Bankası halka açık ve hisseleri borsada işlem görüyor. 20 bin kuruşu İş Bankası hisseleriyle değerlendirdiğimizde, bugünkü büyüklüğü 2 milyon liraya ulaşıyor."

Zekeriya Yıldırım, 
Darüşşafaka’ yı "Bitmeyen bir hikaye" olarak tanımladıklarını belirterek, şunları söyledi: "Darüşşafaka’ ya zaman zaman devlet de el uzatmış ama esas itibariyle bağışlarla 146 yılı geride bırakmışız. Zübeyde Hanım gibi, Sait Faik gibi toplumun önde gelen insanlarının yanısıra, ismi kamuoyunca bilinmeyen çok sayıda bağışçımız var. Son dönemlerdeki en büyük desteklerden biri de İş Bankası’nın 81 ilden 81 öğrenciyi Darüşşafaka’ da ve sonra da üniversite bitene kadar okutması projesi oldu. Herkesi ’bitmeyen hikaye’nin yeni sayfaları olmaya çağırıyoruz."
Darüşşafaka Cemiyeti Başkanı Zekeriya Yıldırım, Darüşşafaka Eğitim Kurumları’na sınavla, öncelikle babasız çocukları aldıklarını hatırlatarak, şunları dile getirdi: "Ancak, deprem gibi felaket dönemlerinde sınavsız öğrenci aldığımız da olmuş. Bunun ilk örneği 1939 Erzincan depremi sırasında yaşanmış. İş Bankası, o dönemde çocukları tek tek toplayıp, Darüşşafaka’ya getirmiş, eğitimlerine destek olmuş. O dönemdeki bu öğrencilere, ’Deprem çocukları’ denmiş. Benzeri bir uygulamayı şehitlerimizin çocukları için de yapıyoruz. Bugüne kadar 85 şehit çocuğu okulumuza sınavsız girdi. Şimdi Mardin’in Bilge Köyü’ nde yaşanan vahşet sonrası da çocuklar öksüz-yetim kaldı. Orada 4 üçüncü sınıf, 2 de dördüncü sınıf öğrencisi belirledik. Milli Eğitim Bakanlığı’na bu çocukları sınavsız olarak alabileceğimizi bildirdik. Bakanlık'tan gelecek yanıta göre, bu çocukların eğitimini üstleneceğiz."

Her yıl Kadir Gecesi’nde hatim ve dua şartı koydu
Zübeyde Hanım’ ın Darüşşafaka’ya bağış belgesinde çok ilginç bir şartı da bulunuyor. Dindar bir Müslüman olan Zübeyde Hanım, bağış belgesinde her yıl Kadir Gecesi’ nde bir Darüşşafaka öğrencisinin Hatmi Şerif (Kuran-ı Kerim’i baştan sona okumak) icra etmesini ve bundan hasıl olacak sevabı, başta Hazreti Muhammed ve ailesi olmak üzere enbiya ve evliyalara, kendi gelmiş geçmiş aile efradının ruhlarına bağışlanmasını şart koşmuş.

28 Ekim 2018 Pazar

#Cumhuriyetimizin95Yılı



#Cumhuriyetimizin95Yılı
Cumhuriyetimiz'in 95.Yılı
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!..

CUMHURİYETİN İLÂNI


24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanmış, yeni Türk Devleti’nin bağımsızlığı kabul edilmişti. İkinci dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasından 2 ay sonra 13 Ekim 1923’de Ankara Türkiye Devleti’nin Hükümet Merkezi oldu.
Artık, mevcut rejimin isminin de bütün açıklığı ile konulması, yeni devletin başkanının seçilmesi gerekiyordu. 
O güne kadar Devlet Başkanlığı görevi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak Atatürk tarafından yürütülmüştü. 
Diğer taraftan bazı yabancı ülkeler de Lozan Antlaşması’nı onay için Türkiye’deki yeni devlet rejiminin daha açık şekilde belirlenmesini istiyorlardı. 
Bu sıralarda, 27 Ekim 1923’te İcra Vekilleri Heyeti’nin istifası ve Meclis’in güvenini kazanacak bir kabine listesinin oluşturulamaması da bu soruna ivedi bir çözüm gerektirdi.
İşte, iç ve dış şartların doğurduğu bu gelişmeler sonucu 29 Ekim 1923 akşamı cumhuriyet ilân edildi. Bu suretle yeni devletin yönetim biçimi bütün açıklığı ile ismini almış oluyordu.
Cumhuriyetin ilânı ile "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir" kuralı, artık devlet yönetiminde, en belirgin şekliyle yerini alıyor; demokrasiye giden yol daha aydınlık olarak çiziliyordu.
Atatürk, cumhuriyeti ilân ederken demokrasinin bütün kurallarının zamanı geldikçe uygulanması görüşünde idi. Türk milletinin, siyasal haklarını dilediği gibi kullanması, memlekette çoğulcu demokrasinin işlerlik kazanması, onun baş amacı idi. 
Nitekim çok partili döneme geçme ile ilgili Atatürk döneminde yapılan iki büyük deneme, bu hususu göstermektedir; ancak çağdaşlaşmayı amaçlayan büyük devrimlerin yapıldığı bu dönemde, muhalefet partileri iyi niyetlerine rağmen kendilerine katılan gerici çevrelerin, cumhuriyet rejimini devirmek isteyen fırsatçıların da gizli faaliyet odakları haline geldi.
Bu suretle şartların henüz müsait olmadığı bir dönemde, çok partili rejim, ister istemez bir süre daha ileriye bırakıldı.
Bu bakımdan Atatürk dönemini ve bu döneme egemen olan tek parti rejimini, Türkiye’yi çoğulcu demokrasiye ulaştırma yolunda gelecek için engelleri ortadan kaldırmayı amaçlayan, bu nedenle halkın siyasal ve sosyal eğitime önem veren bir zaman aralığı olarak yorumlamak gerekir.
kaynak : http://www.atam.gov.tr/duyurular/cumhuriyetin-ilani


26 Ağustos 2018 Pazar

Nazım Hikmet Ran : Kuvayi Milliye Destanı




#YaşaMustafaKemalPaşaYaşa
Türk'ün Ulu Atası'na Bin Selam Olsun!..

30 Ağustos Gecesinde / Nazım Hikmet Ran/ Kuvayi Milliye/Destan

26 AĞUSTOS GECESİNDE SAATLER 
İKİ OTUZDAN BEŞ OTUZA KADAR 
VE 
İZMİR RIHTIMINDAN AKDENİZ'E BAKAN NEFER 

Saat 2.30. 

Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır, 
ne ağaç, ne kuş sesi, 
ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin, 
gece yıldızların altında kayalardır. 
Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim, 
daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan 
ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için 
kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi 
okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den 
dünyanın en yıldızlı karanlığını. 

Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa 
Afyonkarahisar şehrinin ışıklan gözükecek. 
Kuzeydoğuda Güzelim dağları ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor. 

Ovada Akarçay bir pırıltı halinde ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde 
şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var: 
Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir 
Akarçay Dereboğazı’ında değirmenlieri çevirip ve kılçıksız yılan balıklarıyla Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar. 
Ve kocaman çiçekten eflatun kırmızı beyaz ve sapları bir, 
bir buçuk adam boyundaki haşhaşların arasından akar. 

Ve Afyon önünde Altıgözler köprüsünün altından 
gündoğuya dönerek ve Konya tren hattına rastlayıp 
yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp, gider. 

Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve 
yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri. 

Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular? 
Birçoğunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan'dan önce 
ve Seferberlik'ten evvel Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken 
Manisa'da geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek. 

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. 
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam 
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu 
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, 
birdenbire beş adım sağında onu gördü. 

Paşalar onun arkasındaydılar. 
O, saati sordu 
Paşalar: 'Üç', dediler. 
Sarışın bir kurda benziyordu 
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. 
Yürüdü uçurumun başına kadar, 
eğildi, durdu. 
Bıraksalar 
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak 
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak 
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı. 

Saat 3.30. 

Halimur - Ayvalı hattı üzerinde manga mevziindedir. 

İzmirli Ali Onbaşı (Kendisi tornacıdır) karanlıkta göz yordamıyla 
sanki onları bir daha görmeyecekmiş gibi 
baktı manga efradına birer birer: 
Sağda birinci nefer sarışındı, ikinci esmer. 
Üçüncü kekemeydi fakat bölükte yoktu onun üstüne şarkı söyleyen. Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı. 
Beşinci, vuracaktı amcasını vuranı tezkere alıp Urfa'ya girdiği akşam. 
Altıncı, inanılmayacak kadar büyük ayaklı bir adam, 
memlekette toprağını ve tek öküzünü 
ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için kardeşleri onu 
mahkemeye verdiler ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için 
ona 'Deli Erzurumlu' derdiler. Yedinci Mehmet oğlu Osman'dı. 
Çanakkale'de, İnönü'nde, Sakarya'da yaralandı 
ve gözünü kırpmadan daha bir hayli yara alabilir, 
yine de dimdik ayakta kalabilir. 
Sekizinci İbrahim korkmayacaktı bu kadar 
bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp birbirine böyle vurmasalar. 
Ve İzmirli Ali Onbaşı biliyordu ki: 
tavşan korktuğu için kaçmaz kaçtığı için korkar. 

Saat: 4 

Ağzıkara-Söğütlüdere mıntıkası. 

On ikinci Piyade Fırkası. 
Gözler karanlıkta, uzakta. 
Eller yakında, mekanizmalar Üzerinde. 
Herkes yerli yerinde. 
Tabur imamı, mevzideki biricik silahsız adam: ölülerin adamı, 
kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru, durdu boyun büküp 
el kavuşturup sabah namazına, içi rahattır. 
Cennet, ebedî bir istirahattır. Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı, 
meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir 
Cenabı rabbülâlemîne şühedâyı. 

Saat: 4.45. 

Sandıklı civarı. 

Köyler. 

Sarkık, siyah bıyıklı süvari, 
çınar dibinde, beygirinin yanında duruyordu. 

Çukurova beygiri kuyruğunu karanlığa vuruyordu: 
dizkapaklarında kan, kantarmasında köpük... 

İkinci Süvari Fırkası'ndan Dördüncü Bölük, 
atları, kılıçları ve insanlarıyla havayı kokluyor. 
Geride, köylerde bir horoz öttü. Ve sarkık, siyah bıyıklı süvari 
ellerinin tersiyle yüzünü örttü. Karşı dağlar ardında, 
düşman elinde kalan bir başka horoz vardır: 
Baltaibik, sütbeyaz bir Denizli horozu. 
Düşmanlar her hal onu çoktan kesip çorbasını yapmışlardır. 

Saat beşe on var. 

Kırk dakka sonra şafak sökecek. 
'Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak' 
Tınaztepe'ye karşı Kömürtepe güneyinde. 
On beşinci Piyade Fırkası'ndan iki ihtiyat zabiti ve onların genci, 
uzunu, Darülmuallimin mezunu Nureddin Eşfak, 
mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak konuşuyor: 

— Bizim İstiklâl Marşı'nda aksıyan bir taraf var, 
bilmem ki, nasıl anlatsam, Akif, inanmış adam, 
fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum. 
Meselâ, bakın 'Gelecektir sana vadettiği günler Hakkın. 
'Hayır, gelecek günler için gökten âyet inmedi bize. 
Onu biz, kendimiz vadettik kendimize. 
Bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair. 
'Kim bilir belki yarın...' 

Saat beşe beş var. 

Dağlar aydınlanıyor. 
Bir yerlerde bir şeyler yanıyor. 
Gün ağardı ağaracak. 
Kokusu tütmeğe başladı: 
Anadolu toprağı uyanıyor. 
Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp 
ve pırıltılar görüp ve çok uzak 
çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak 
bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada, 
şahlanıp ölesi geliyordu insanın. 
Topçu evvel mülâzimi Hasan'ın yaşı yirmi birdi. 
Kumral başını gökyüzüne çevirdi, kalktı ayağa. 
Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa. 
Şimdi bir hamlede o kadar büyük. 
Öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki bütün ömrünü 
ve hâtırasını ve yedi buçukluk bataryasını 
ağlanacak kadar küçük buluyordu. 

Yüzbaşı sordu: 

— Saat kaç? 

— Beş. 

— Yarım saat sonra demek... 

98956 tüfek ve şoför Ahmet'in üç numrolu kamyonetinden 
yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar, 
bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için 
ölebilmek kabiliyetleriyle Birinci ve ikinci Ordu'lar baskına hazırdılar. 

Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık, 
siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına. 
Nureddin Eşfak baktı saatına: 

— Beş otuz... 
Ve başladı topçu ateşiyle 
ve fecirle birlikte büyük taarruz... 

Sonra. 
Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü. 
Bunlar: 
Karahisar güneyinde 50 
ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler. 

Sonra. 
Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihata ettik Aslıhanlar civarında 30 Ağustosa kadar. 

Sonra. 
Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyi külliyesi imha ve esir olundu. 

Esirler arasında General Trikopis: alaturka sopa yemiş bir temiz ve sırmaları kopuk firenk uşağı... 

Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nureddin Eşfak'ın ayağı. 
Nureddin dedi ki: 
'Teselyalı Çoban Mihail,' 

Nureddin dedi ki: 
'Seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni...' 

Sonra. 
Sonra, 31 Ağustos günü ordularımız İzmir'e doğru yürürken 
serseri bir kurşunla vurulan Deli Erzurumluydu. 
Devrildi. Kürek kemikleri altında toprağı duydu. 
Baktı yukarı, baktı karşıya. Gözleri hayretle yandılar: 
önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları 
her seferkinden kocamandılar. 
Ve bu postallar daha bir hayli zaman 
üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından 
seyredip güneşli gökyüzünü ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler. 

Sonra. 
Sonra, sarsılıp ayrıldılar birbirlerinden ve Deli Erzurumlu ölürken 
kederinden yüzlerini toprağa döndüler. 

Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı, 
Kan içindeydi yüzü gözü. 
Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala. 
Kaçanı kovalamıyordu yalnız ulaşmak da istiyordu bir yerlere 
ve sadece kahretmiyor yaratıyordu da. 
Ve kılıçların, nalların, ellerin ve gözlerin pırıltısı 
ardarda çakan aydınlık bir bütündü. 

Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu: 
'Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e 
bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. 

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak 
ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. 

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, 
yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim. 

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür 
Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim...' 

Sonra. 
Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik ve Kayserili bir nefer 
yanan şehrin kızıltısı içinde gelip öfkeden, sevinçten, 
Ümitten ağlıya ağlıya, 
Güneyden Kuzeye, 
Doğudan Batıya, 
Türk halkıyla beraber seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i. 

Ve biz de burda bitirdik destanımızı. 
Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap, 
Türk halkı bağışlasın bizi, 
onlar ki toprakta karınca, 
suda balık, havada kuş kadar çokturlar, 
korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar 
ve kahreden yaratan ki onlardır, 
kitabımızda yalnız onların maceraları vardır... 

Kuvayi Milliye/Destan 
Nazım Hikmet Ran
https://youtu.be/DxID9n2WRRU

27 Aralık 2017 Çarşamba

#HoşGelişlerOlaMustafaKemalPaşa



#HoşGelişlerOlaMustafaKemalPaşa
Ulu Önderimiz Ebedi Baş Komutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Ankara'ya gelişinin 98.yılı kutlu olsun!..
Ne Mutlu Türk'üm Diyene!..

Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa
Askerin Milletin Bayrağınla Çok Yaşa

 Arş Arş Arş İleri İleri Arş İleri
 Marş İleri Dönmez Geri, Türk'ün Askeri
 Sağdan Sola, Soldan Sağa 
 Al da Bayrağı Düşman Üstüne

Cephede Süngüler Ayna Gibi Parlıyor
Azeri Türkleri Bayrak Açmış Bekliyor

 Arş Arş Arş İleri İleri Arş İleri
 Marş İleri Dönmez Geri, Türk'ün Askeri
 Sağdan Sola, Soldan Sağa 
 Al da Bayrağı Düşman Üstüne

Parlayan Yıldızın Alemi Tenvir Eder
Cumhuriyet Bayrağın Semalar İçre Süzer

 Arş Arş Arş İleri İleri Arş İleri
 Marş İleri Dönmez Geri, Türk'ün Askeri
 Sağdan Sola, Soldan Sağa 
 Al da Bayrağı Düşman Üstüne

Kaynak Kişi : Mehmet Türkel
Derleyen : Muzaffer Sarısözen 
Yöre : Kars

Öyküsü : Azerbaycanlı besteci Mehmet Türkel Bey tarafından, Azerbaycan halkı adına bu eser büyük önder Atatürk'e ithaf edilmiştir. İlk kez 6 Ekim 1924 yılında Atatürk'ün Kars'a geldiği an, Kars tren garında karşılama töreninde okunmuş ve oyun olarak da oynanmıştır. 

Atatürk'ün Kars'a geleceğini öğrenen mahalli müzisyenler ve oyuncular bir araya gelerek karşılama töreninde O'na oynanmak üzere bir oyun hazırlarlar. Bunun üzerine oyunun sözlerini gazeteci Mehmet Türker yazar. Mahalli müzisyen Tağı Bey (Tağı Oşenyüzen)'de bu sözleri şimdi ki şekli ile besteler. Başta Tağı Bey olmak üzere o dönemin diğer folklorcuları Kars Garında ki karşılama töreninde ilk olarak Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya oynarlar. Paşa duygulanır. Oyunun söz yazarı ve bestecisini ödüllendirir.

Besteci Tağı Bey müthiş bir geçim sıkıntısı çekmekte buna fazla dayanamayarak intihar ettiği söylenir. Evinde Ata'nın verdiği 500 liralık çek bulunur. Ata'nın imzası olduğu için yaşadığı onca sıkıntıya rağmen o çeki bozdurmaya kıyamadığı söylenir.

Bu eser daha sonra Türkiye'nin her köşesinde sevgiyle benimsenerek okunduğu biliniyor. Muzaffer Sarısözen, Kars yöresi derlemeleri sırasında yöre ekibinden dinleyerek TRT arşivine kazandırmıştır.

25 Ekim 2017 Çarşamba

Aşık Veysel : Atatürk'e Ağıt (Ağlayalım Atatürk'e)



Ağlayalım Atatürk'e 
Bütün Dünya Kan Ağladı
Başbuğa Olmuştu Ülke 
Geldi Acem Can Ağladı

Şüphesiz Bu Dünya Fani 
Tanrının Aslanı Hani
İnsi Cinsi Cem'i Mahluk 
Hepisi Birden Ağladı

Doğu Batı Cenup Şimal
Aman Tanrı Bu Nasıl Hal
Atatürk'e Erdi Zeval
Amir Memur Altın Kürsü
Yas Çekip Mebusan Ağladı

İskenderi Zülgarneyin
Çalışmadı Buncaleyin
Her Millet Atatürk Deyin
Cemiyeti Akvam Ağladı

Atatürk'ün Eserleri 
Söylenecek Bundan Geri
Bütün Dünyanın Her Yeri
Ah Çektiler Tan Ağladı

Fabrikalar İcat Etti
Atalığın İspat Etti
Varlığın Türk'e Terketti
Döndü Çark Devran Ağladı

Bu Ne Kuvvet Bu Ne Kudret
Var İdi Bunda Bir Hikmet
Bütün Türkler İnönü İsmet
Gözlerinden Kan Ağladı

Tren Hattı Tayyareler 
Türkler Giydi Hep Karalar
Semerkantı Buharalar
İşitti Her Yan Ağladı

Siz Sağolun Türk Gençleri
Çalışanlar Kalmaz Geri
Mareşal Fevzi'nin Askerleri
Ordular Teğmen Ağladı

Zannetme Ağlayan Gülmez
Aslan Yatağı Boş Kalmaz
Yalınız Gidenler Gelmez 
Melek-ül Mevt'in Elinden
Her Gelen İnsan Ağladı

Uzatma Veysel Bu Sözü
Dayanmaz Herkesin Özü
Koruyalım Yurdumuzu 
Dost Değil Düşman Ağladı 

Yöre : Sivas/Şarkışla
Söz ve Müzik : Aşık Veysel Şatıroğlu

Aşık Veysel : Atatürk'e Ağıt (Ağlayalım Atatürk'e)

4 Eylül 2017 Pazartesi

Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919)




Sivas Kongresi, Amasya Genelgesi ile milli bir kongre olarak öngörülmüştü.
Erzurum Kongresi'nden sonra kongre ile ilgili çalışmalar yapılıyordu.
Bu arada, Fransızlar Sivas Kongresine karşı bazı önlemler alıyordu.
Fransız Binbaşı Brunot, kongrenin toplanması halinde Sivas Valisi Reşit Paşa'ya şehrin işgal edileceğini söylemişti.
Hatta, Elazığ Valisi Ali Galip, kongreyi basmakla görevlendirilmişti.
Tüm engellemelere rağmen, kongre 4 Eylül 1919'da bugün lise olarak kullanılan binada saat 15:00'de toplandı.
(Katılanlar) Mustafa Kemal'in Kongre başkanlığına seçilmesine kimi üyelerden itirazlar geldi.
Ancak yapılan seçimde kongre başkanlığına Mustafa Kemal Paşa getirildi.
Kongre ilk günlerinde, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkisi olup olmadığını tartıştı.
Daha sonra manda sorunu gündeme geldi.
Sivas Kongresi, ilk milli kongre niteliğinde olduğu için kararlar da bu doğrultuda alınmıştır.
Erzurum Kongresinde alınan kararların tümü kabul edilmiştir.
Yurtta ayrı ayrı bölgesel olarak çalışan tüm cemiyetlerin birleştirilmesi ve tek yönetim altına alınması sağlandı.
Yeni bir Temsil Heyeti oluşturuldu ve bu heyetin başına Mustafa Kemal getirildi.
Sivas Kongresi Kararları
1. Milli sınırları içinde vatan bölünmez bir bütündür; parçalanamaz. 
2. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet top yekün kendisini savunacak ve direnecektir. 
3. İstanbul Hükümeti, harici bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde
kalırsa, vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır.
4. Kuvay-ı Milliye'yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak temel esastır. 
5. Manda ve himaye kabul olunamaz. 
6. Milli iradeyi temsil etmek üzere, Meclis-i Mebusan'ın derhal toplanması mecburidir. 
7. Aynı gaye ile, milli vicdandan doğan cemiyetler, "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında
genel bir teşkilat olarak birleştirilmiştir. 
8. Genel teşkilatı idare ve alınan kararları yürütmek için kongre tarafından Temsil Heyeti seçilmiştir.

Kaynak : http://www.ataturk.net/mmuc/sivas.html

22 Haziran 2017 Perşembe

Amasya Genelgesi

  • 98 yıl Önce Bugün 22 Haziran 1919'da,
  • Amasya Genelgesi'ni Yazanlara ve Hayata Geçirerek Uygulayanlara Bin Selam Olsun!...
  • "Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir...
  • Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır..."


Amasya Genelgesi, Türkiye'nin temellerinin atıldığı, ulusal egemenliğin ve tam bağımsızlığın en büyük adımlarının atıldığı önemli bir bildiridir. Yeni devletin temellerini atmak için adım adım hareket eden Mustafa Kemal, Havza'daki  çalışmalarından sonra Amasya'ya geçerek silah arkadaşları olan Rauf Bey, Refet Bey ve Ali Fuat Paşa'yla bir araya gelerek Amasya Genelgesi'ni hazırlamışlardır. Hazırlanan bu genelge Kazım Karabekir ve Cemap Paşa'nın da onayıyla birlikte yayınlanmıştır.

Amasya Genelgesi'nin Hazırlanış Aşaması ve Temel Esasları

Amasya Genelgesi ulusal egemenlik hakkında ilk kez bahsi geçen bildiri olmuştur. Amasya Genelgesi bir anlamda İstanbul Hükümeti'ne karşı bir ihtilalin ilk adımı olmaktadır. Amasya Genelgesi'nde İstanbul Hükümeti hiçe sayılmış, hükümetin düşmanın elinde olduğu ve bu durumdan yalnızca milletin iradesi ve azmi kurtulunabileceği ifade edilmiştir. Amasya Genelgesi'nde Sivas'ta bir kongrenin toplanacağı konusunda bilgi vermiştir. 

Amasya Genelgesi'nin esasları Cevat Abbas Bey'e Mustafa Kemal tarafından yazdırılmıştır. Bu esaslar şunlardır:

  • Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir.
  • İstanbul hükümeti aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yol olmuş gösteriyor.
  • Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
  • Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve hakların gür sesle cihana duyurmak için, her türlü baskı ve kontrolden uzak milli bir heyetin varlığı zaruridir.
  • Anadolu'nun her bakımdan en güvenilir yeri olan Sivas'ta hemen milli bir kongre toplanması kararlaştırılmıştır.
  • Bunun için bütün illerin her sancağından milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olan en kısa zamanda yetişmek üzere yola çıkılması gerekmektedir.
  • Her ihtimalle karşı bu mesele milli bir sır olarak tutulmalı ve temsilciler gereğinde yolculuklarını kendilerini tanıtmadan yapmalıdırlar.
  • Doğu illeri adına 10 Temmuz'da Erzurum'da bir kongre toplanacaktır. O tarihe kadar öteki illerin temsilcileri de Sivas'a gelebilirlerse Erzurum Kongresi'nin üyeleri de Sivas genel kongresine katılmak üzere hareket ederler.
Amasya Genelgesi'nin bu genel taslak metni Kazım Karabekir, Mustafa Kemal, Rauf Bey ve Refet Bey'in yanı sıra birçok kişi imzalamıştır. Hazırlanan Amasya Genelgesi onaylandıktan hemen sonra tüm sivil ve askeri kurumlara dağıtılmıştır.

Amasya Genelgesi Sonrası Yaşananlar

Türkiye Tarihi'nde dönüm noktalarından birisi olan Amasya Genelgesi birçok anlamda önemli sonuçlara neden olmuştur. Bunlar;

  • Amasya Genelgesi ile Türk inkılabı adına ihtilal aşaması başlamıştır..
  • Kurtuluş Savaşı için gerekçe, amaç ve yöntem ortaya koyulmuştur.
  • İlk defa milli egemenliğe dayalı bir yönetimin oluşturulması gerektiğine dair bir fikirden bahsedilmiştir.
  • İstanbul Hükümeti artık yok sayılmıştır.
  • Türk Milletine İstanbul ve Anadolu'daki işgalcilere karşı mücadele için çağrı yapılmıştır.
  • Amasya Genelgesi ile birlikte artık padişah, halifelik manda - himaye fikirlerinin yerini milliyetçilik ve millet fikirleri almıştır.
  • Temsil Heyeti'nin oluşturulması konusunda fikir belirtilmiştir.
  • Amasya Genelgesi ile birlikte ilk defa kurtuluş direnişi yazılı hale getirilmiştir.
  • Müdafayi Hukuk Cemiyetleri'nin birleştirilmesi için Sivas'ta bir kongre toplanması kararı alınmıştır.
  • Ordunun terhis edilmemesi kararı alınmıştır.
  • Amasya Genelgesi ile birlikte Kurtuluş Savaşı resmen ilan edilmiştir.
Amasya Genelgesi ülkenin içinde bulunduğu durumdan kurtulabilmesi adına atılmış olan büyük bir adım olmuştur. Bu durum sadece milletin harekete geçmesini sağlamakla kalmamış, aynı zamanda işgalcilerin de tepkisini çekmiştir. Bu doğrultuda Amasya Genelgesi doğru şekilde atılan bir adım olmuştur.
Kaynak : http://www.kurtulussavasi.gen.tr/amasya-genelgesi.html

19 Mayıs 2017 Cuma

Ayna : Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa



Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa
Askerin Milletin Bayrağınla Çok Yaşa

 Arş Arş Arş İleri İleri Arş İleri
 Marş İleri Dönmez Geri, Türk'ün Askeri
 Sağdan Sola, Soldan Sağa 
 Al Da Bayrağı Düşman Üstüne

Cephede Süngüler Ayna Gibi Parlıyor
Azeri Türkleri Bayrak Açmış Bekliyor

 Arş Arş Arş İleri İleri Arş İleri
 Marş İleri Dönmez Geri, Türk'ün Askeri
 Sağdan Sola, Soldan Sağa 
 Al Da Bayrağı Düşman Üstüne

Parlayan Yıldızın Alemi Tenvir Eder
Cumhuriyet Bayrağın Semalar İçre Süzer

 Arş Arş Arş İleri İleri Arş İleri
 Marş İleri Dönmez Geri, Türk'ün Askeri
 Sağdan Sola, Soldan Sağa 
 Al Da Bayrağı Düşman Üstüne

Kars-Yöre Ekibi-Muzaffer Sarısözen 

Ayna : Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa