İzmir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İzmir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ocak 2019 Pazartesi

#ZübeydeHanım



Mustafa Kemal ATATÜRK' ün annesidir.
Zübeyde Hanım, 1857 yılında Selanik yakınlarındaki Langaza’ da doğmuştur. Konya Karaman'dan Rumeli’ye göçen ve Selanik yakınlarındaki Langaza’ ya yerleşen bir Türkmen ailesi olan Hacı Sofu ailesinden Feyzullah Ağa'nın kızıdır. Annesi, Molla Hanım olarak anılan Ayşe Hanım’dır. 
Selanik' te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur Ali Rıza Efendi ile 1871 yılında henüz 14 yaşında iken evlendi.
6 çocuğu oldu. Çocuklarından Ahmet (1874-1883), Ömer (1875-1883), Naciye (d.1889) ve Fatma (1872-1875),fazla yaşamadı. Sadece Mustafa (d.1881) ve Makbule Atadan (d.1885) hayatlarına devam edebildi. Naciye’byi de 1899 yılında küçük yaşta veremden kaybettiler.
Kocası Ali Rıza Efendi, 1889 yılında, tek oğlu Mustafa Kemal ilkokul üçüncü sınıfta okuduğu sırada, hastalanarak öldü.
Bunun üzerine Zübeyde hanım, çocukları Mustafa, Makbule ve Naciye’yi de alarak abisi Hüseyin Bey'in Langaza' daki çiftliğine gitti. Ağbisine daha fazla yük olmak istemeyen Zübeyde Hanım, ikinci evliliğini Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Bey ile yaptı. Balkan Savaşı’ ndan sonra Ragıp Bey’den boşandı. Birinci Dünya savaşından sonra Zübeyde hanım ile birlikte kızı Makbule Selanik' ten ayrılarak İstanbul' a Mustafa Kemal’in kendileri için Akaretler'de tuttuğu eve yerleşti.
1919’da Anadolu' ya çıktığından beri görmediği ve üstelik Osmanlı Padişahı tarafından hakkında ölüm emri verildiğini öğrendiği oğlu Mustafa Kemal ile ancak 14 Haziran 1922’de Adapazarı’nda tekrar buluşan Zübeyde, onun yanına Ankara’ ya yerleşti. Ancak bu şehrin sert iklim koşulları sağlığını olumsuz etkileyince tedavi amacıyla İzmir’ e gitti.
Zübeyde Hanım, 14 Ocak 1923 tarihinde İzmir’ de 66 yaşında ölmüştür.

Kaynak : Biyografi.info

HAKKINDA YAZILANLAR
Zübeyde Hanım’ ın Vasiyeti
Vahap MUNYAR
Hürriyet 15 mayıs 2009

Darüşşafaka’ nın arşiv ve müzesinde yapılan tarama sırasında Atatürk’ün annesi 
Zübeyde Hanım’ ın 1921 tarihli ve 20 bin kuruşluk bağışı içeren bir vasiyeti ortaya çıktı. Zübeyde Hanım’ ın Darüşşafaka’ ya 1921’de yaptığı 20 bin kuruşluk bağışın bugünkü değerinin 2 milyon liraya denk geldiği hesaplandı.

Zekeriya Yıldırım Başkanlığındaki Darüşşafaka Cemiyeti yönetimi, arşiv ve müzede yenilemeler yaparken, Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi 
Zübeyde Hanım’ ın 1921 yılında Darüşşafaka’ ya 20 bin kuruşluk bağış yaptığını içeren vasiyetini gün yüzüne çıkardı. Yıldırım, "Kuruluşu 1863’e uzanan Darüşşafaka, tarih boyunca bağışlarla yaşayan bir kurum. Darüşşafaka, Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’dan ablası Makbule Ata’ya, Sait Faik’e uzanan değişik kesimlerden bağış ve destek görmüştür" dedi. Darüşşafaka Cemiyeti Genel Sekreteri Adnan Dovan, İş Bankası hisselerinden yola çıkarak yaptıkları hesaplamayla, Zübeyde Hanım’ ın bağışladığı 20 bin kuruşun değerinin bugün 2 milyon liraya denk gelebileceği sonucunu çıkardıklarını bildirdi.

Çeviri 1968 tarihli

Zekeriya Yıldırım, 
Darüşşafaka Cemiyeti  Başkanvekilleri Talha Çamaş, Davuk Ökütçü, Beşir Özmen, Yönetim Kurulu Üyesi Fırat Tekin ve Darüşşafaka Eğitim Kurumları Genel Müdürü Nilgün Akalın’la birlikte düzenlediği sohbet toplantısında, Zübeyde Hanım’ın 20 bin kuruşluk vasiyetine nasıl ulaştıklarını şöyle anlattı: "Cemiyetimizin arşiv ve müzesinde yenileme-düzenleme çalışmaları başlattık. Bu çalışmalar sırasında Zübeyde Hanım’ın 1921 tarihli vasiyetnamesini gördük. Aslında vasiyetname 1968 yılında incelenmiş, noter tasdikli çevirisi de o günlerde yaptırılmış, yeniden arşive konulmuş. Zübeyde Hanım, vasiyetnamesinde okul öğrencilerine mevsim meyvelerinden yedirilmesini tavsiye ediyor."
Darüşşafaka Cemiyeti Genel Sekreteri Adnan Dovan, 1921’deki 20 bin kuruşun, 2 milyon liralık bir değere denk gelişini nasıl hesapladığını şöyle açıkladı: "Aslında enflasyona, altına, dövize göre de hesap yapılabilirdi. Ancak, bunların sağlıklı olamayacağını düşündük. Önümüzdeki en güzel örnek İş Bankası hisseleriydi. Zübeyde Hanım’ ın Darüşşafaka’ ya 20 bin kuruş bağışlamasından 3 yıl sonra Atatürk, İş Bankası’ nın kuruluşu için 200 bin lira vermiş. İş Bankası halka açık ve hisseleri borsada işlem görüyor. 20 bin kuruşu İş Bankası hisseleriyle değerlendirdiğimizde, bugünkü büyüklüğü 2 milyon liraya ulaşıyor."

Zekeriya Yıldırım, 
Darüşşafaka’ yı "Bitmeyen bir hikaye" olarak tanımladıklarını belirterek, şunları söyledi: "Darüşşafaka’ ya zaman zaman devlet de el uzatmış ama esas itibariyle bağışlarla 146 yılı geride bırakmışız. Zübeyde Hanım gibi, Sait Faik gibi toplumun önde gelen insanlarının yanısıra, ismi kamuoyunca bilinmeyen çok sayıda bağışçımız var. Son dönemlerdeki en büyük desteklerden biri de İş Bankası’nın 81 ilden 81 öğrenciyi Darüşşafaka’ da ve sonra da üniversite bitene kadar okutması projesi oldu. Herkesi ’bitmeyen hikaye’nin yeni sayfaları olmaya çağırıyoruz."
Darüşşafaka Cemiyeti Başkanı Zekeriya Yıldırım, Darüşşafaka Eğitim Kurumları’na sınavla, öncelikle babasız çocukları aldıklarını hatırlatarak, şunları dile getirdi: "Ancak, deprem gibi felaket dönemlerinde sınavsız öğrenci aldığımız da olmuş. Bunun ilk örneği 1939 Erzincan depremi sırasında yaşanmış. İş Bankası, o dönemde çocukları tek tek toplayıp, Darüşşafaka’ya getirmiş, eğitimlerine destek olmuş. O dönemdeki bu öğrencilere, ’Deprem çocukları’ denmiş. Benzeri bir uygulamayı şehitlerimizin çocukları için de yapıyoruz. Bugüne kadar 85 şehit çocuğu okulumuza sınavsız girdi. Şimdi Mardin’in Bilge Köyü’ nde yaşanan vahşet sonrası da çocuklar öksüz-yetim kaldı. Orada 4 üçüncü sınıf, 2 de dördüncü sınıf öğrencisi belirledik. Milli Eğitim Bakanlığı’na bu çocukları sınavsız olarak alabileceğimizi bildirdik. Bakanlık'tan gelecek yanıta göre, bu çocukların eğitimini üstleneceğiz."

Her yıl Kadir Gecesi’nde hatim ve dua şartı koydu
Zübeyde Hanım’ ın Darüşşafaka’ya bağış belgesinde çok ilginç bir şartı da bulunuyor. Dindar bir Müslüman olan Zübeyde Hanım, bağış belgesinde her yıl Kadir Gecesi’ nde bir Darüşşafaka öğrencisinin Hatmi Şerif (Kuran-ı Kerim’i baştan sona okumak) icra etmesini ve bundan hasıl olacak sevabı, başta Hazreti Muhammed ve ailesi olmak üzere enbiya ve evliyalara, kendi gelmiş geçmiş aile efradının ruhlarına bağışlanmasını şart koşmuş.

10 Ocak 2019 Perşembe

#NecatiCumalı


Necati Cumalı, kullandığı sade ama etkileyici dil ile hayatı ve insanları eserlerine olduğu gibi yansıtabilmeyi başarmış, 20. yüzyıl Türk edebiyatının en önemli yazarlarındandır. Eserlerinde, anlaşılır olmaya önem vermiştir ve bu konuda Stendha'ı örnek aldığını belirtmiştir. Garip akımı ile aynı yıllarda şiir yazmaya başlamış olmasına ve yakın arkadaşlarının pek çoğunun bu akımdan etkilenmiş olmasına rağmen Cumalı, eserlerinde farklı bir yol izlemeyi seçmiştir. 

13 Ocak 1921 tarihinde, şu anda Yunanistan sınırları içinde bulunan Makedon kasabası Florina'da dünyaya geldi. Doğduktan kısa süre sonra yapılan Türkiye - Yunanistan Nüfus Mübadelesi'nin ardından, o dönemdeki pek çok Türk ailenin yaptığı gibi Türkiye' ye göç eden ailesi, İzmir'in Urla kasabasına yerleşti. Florina' da yaşadığı dönemi hatırlayamamasına rağmen, ailesinden dinlediği Makedonya hikayeleri üzerine aldığı notlar ve yaptığı birkaç ziyaret sayesinde, yazdığı iki kitapta o dönemi anlattı. Bu kitaplardan ilki olan "Makedonya 1900"de yer alan Dila Hanım hikayesi daha sonra filmleştirildi. Dönemi anlatan diğer kitabı "Viran Dağlar"da ise, babasının dayısının oğlu Zülfikar Bey'in hikayesini anlattı.
Çiftçilikle uğraşan bir ailenin çocuğu olan Cumalı, ilkokul yıllarını Urla' da geçirdikten sonra, İzmir Atatürk Lisesi' ne yatılı olarak girdi. 1941 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi' nden mezun oldu ve Ankara Toprak Mahsülleri Ofisi' nde çalışmaya başladı. 1945 yılında Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü' nde çalışmaya başlayan Cumalı, 1948-1957 yılları arasında İzmir'de avukatlık yaptı. İzmir'de avukatlık yaptığı sıralarda, Ege Bölgesi' nin pek çok köy ve kasabasına ziyaretler gerçekleştiren Cumalı, edindiği izlenimlerden yola çıkarak, daha sonra film olarak uyarlanıp Metin Erksan tarafından çekilen ve Türkiye'ye ilk uluslararası sinema ödülünü kazandıran "Susuz Yaz" eserini yazdı. Bu kitap, Ege topraklarında yaşam mücadelesi veren halkın hayatını yansıtmaktadır.
1957-1959 yılları arasında, Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Basın Ateşesi olarak görev yaptı. 
1959-1963 yılları arasında da, İstanbul Radyosu' nda redaktör olarak çalıştı.
1963 yılından itibaren hayatını yazarak kazanmaya başlayan Necati Cumalı, 1970'te İstanbul' a taşınarak kendisini bütünüyle sanatına adadı. YugoslavyaBulgaristanABDSovyetler BirliğiİranYunanistan ve Çekoslovakya' dan davetler aldı ve bu ülkelere ziyaretler gerçekleştirdi.
Yazdığı şiirler 1940'lı yıllardan itibaren, Varlık, Servet-i Fünun, Yeni İnsanlık gibi dergilerde yayınlandı.
Necati Cumalı10 Ocak 2001 tarihinde, karaciğer kanseri sebebiyle İstanbul'da hayatını kaybetti. Çok sevdiği Urla kasabasındaki evi, Kültür Bakanlığı' nın çabaları ile müze haline getirildi.
Necati Cumalı' nın İstanbulBeşiktaş Vişnezade' deki Şairler Sofrası' nda bir heykeli bulunmaktadır.
Eserleri:
Hikayeleri:
1955 Yalnız Kadın
1956 Değişik Gözle
1962 Susuz Yaz1969 Ay Büyürken Uyuyamam
1976 Viran Dağlar: Makedonya 1900
1976 Kente İnen Kaplanlar
Şiirleri:
1943 Kızılçullu Yolu
1945 Harbe Gidenin Şarkıları
1947 Mayıs Ayı Notları
1951 Güzel Aydınlık
1954 Denizin İlk Yükselişi
1955 İmbatla Gelen
1957 Güneş Çizgisi
1968 Yağmurlu Deniz
1970 Başaklar Gebe
1974 Ceylan Ağıdı
1980 Aç Güneş
1981 Bozkırda Bir Atlı
1982 Yarasın Beyler
Roman
1959 Tütün Zamanı (Zeliş adıyla 1971)
1973 Yağmurlar ve Topraklar
1974 Acı Tütün
1975 Aşk da Gezer
Oyun
1959 Mine
1959 Oyunlar I (Boş Beşik, Ezik Otlar, Vur Emri)
1969 Oyunlar II (Susuz Yaz, Tehlikeli Güvercin, Yeni Çıkan Şarkılar)
1969 Oyunlar III (Nalınlar, Masallar, Kaynana Ciğeri)
1969 Oyunlar IV (Derya Gülü, Aşk Duvarı, Zorla İspanyol)
1973 Oyunlar V (Gömü, Bakanı Bekliyoruz, Kristof Kolomb'un Yumurtası)
1981 Oyunlar VI (Mine, Yürüyen Geceyi Dinle, İş Karar Vermekte, Yaralı Geyik)
Deneme
1971 Niçin Aşk
1976 Senin İçin Ey Demokrasi
1982 Etiler Mektupları
Günce
1987 Yeşil Bir At Sırtında
Ödülleri
1957 Sait Faik Hikaye Armağanı (Değişik Gözle )
1969 Türk Dili Kurumu Şiir Ödülü (Yağmurlu Deniz)
1984 Yeditepe Şiir Ödülü (Bütün Şiirleri I)
Kaynak : Biyografi.info

5 Ocak 2018 Cuma

Nazım Hikmet Ran : Duvar


DUVAR

İzmir'den Akdeniz'e dökülen
ve yakında Bombay'dan Hint Denizi'ne 
dökülecek olan Emperyalizm'in,
Şark'ı saran duvarı 
hakkında yazılmıştır.

Karataştan çerçeveye gömülen,
güneşi parça parça bölen
                          demir parmaklık… 

Dayadım
    alnımı
       demir parmaklığa;

parmaklık alnıma 
         gömüldü. 

Kemikli geniş alnımı parça parça böldü..

Alnım:
          parmaklığa dayalı.
Yüzüm:
                   kana boyalı.

Bu kan benim kanım.
Eşyayı bu kanlı perdeden görüyor gözüm.

Karataştan çerçeveye gömülen,
güneşi parça parça bölen
                          demir par-mak-lık 
*
Orda;
o duvarda,
o duvarın dibinde
bizimkilerin bağlandı kolları.

O duvarı
         bizim için yaptılar..

O duvar
darağaçlarının sabunlu ipi 
      gibi 
parlıyor.

O duvar;
o duvarda keskinliği var 
taze kanlı etleri parçalayan 
yosunlu, ıslak 
dişlerin…

O duvar;
         gözleri afyon dumanlı keşişlerin
bellerindeki kara kuşak gibi sarılmış
kürenin gırtlağında!.

O duvarın ilk temel taşı,
emperyalizmin ilk adımından geliyor.
O duvarın dibinde 
bizimkilerin
Eyfeller gibi kemikleri yükseliyor.


O duvarın bir ucu:
tahta sapanlı sarı Çin'de;
öbür ucu:
çelikleri elektrikli New-York'un içinde.
Her bankada hisse senetleri var 
onun.

O duvar
Lordlar kamarasından lord Gürzon'un 
         noktaları imparator armalı bir nutku gibi geçiriyor. 
Eyfel'in tepesinden avlarını seçiyor,
dayanarak Hinderburg'un altın çivili heykeline
topluyor Berlin sokaklarını eline.


O duvarın taşlarına sürterek dilini 
kara gömlekli Mussolini 
bekliyor nöbet.

İtalya'nın çizmesi 
yüzüyor kanda!!


O duvar 
İkinci bir Balkan gibi yükseliyor Balkan'da!
O duvar 
O duvar, o duvar…
O duvarın dibinde
bizimkiler kurşunlanıyorlar!..

O duvar 
kadar
uzun bir destanı var,
o duvarın dibindeki her bir karış yerin.

O duvarın dibinde ölenlerin 
koparıyorlar erkekliğini,
gençlik aşısı yapmak için
milyonerlerin
                   kibrit çöpünden frengili iskeletlerine!

Milyonerler
gömülüp orospuların etlerine
bir radyo-konser gibi dinliyorlar:
o duvarın dibinde yere serilen
    idam emirlerini!.


O duvar,
o duvarın dibinde seferberlik var.
1914 den daha büyük,
daha mel'un 
bir seferberlik…

Karanlıklar 
güneş altında nasıl kaçarsa bir deliğe, 
koşuyor emperyalistler 
bu seferberliğe:
Britanya dretnotlarının cemiyeti akvamı,
beyaz eldivenleri barut kokan diplomat,
çürümüş insan eti müstahsili
emperyalist Jeneral,

II nci Enternasyonal;
zehirli çiçeklerini toplamak için
"din"in
toprağını gübreleyen, kazan,
eserlerini banknotlara yazan
filozof,

permanganatın âşıkı şair,
ölüm şuaı satan kimyager,
hepsi  seferber
seferber
          o duvarın bayrağı altında.. 

O duvar 
o duvar, o duvar
O duvarın dibinde
   bizimkiler kurşunlanıyorlar…

CEVAP

O duvar 
o duvarınız,
vız gelir bize vız!.
Bizim kuvvetimizdeki hız,
ne bir din adamının dumanlı vadinden,
ne de bir hülyanın gönlü yakışındandır.
O yalnız
tarihin o durdurulmaz akışındandır.

Bize karşı koyanlar
karşı koymuş demektir:
maddede hareketin,
yürüyen cemiyetin
ezelî kanunlarına.

Sükûn yok, hareket var
Bugün yarına çıkar,
Yarın bugünü yıkar 
ve bu dumandan akar 
akar 
   akar.

Biz bugünün kahramanı,
yarının
münadisiyiz.

Bu durmadan akan,
     yıkıp yapan 
akışın 
çizgilenmiş sesiyiz.

Biz,
adımlarını tarihin akışına uyduran 
temelleri çöken emperyalizme vuran, 
yarını kuran
      larız.

O duvar
o duvarınız 
vız gelir bize vız!..

Nâzım Hikmet Ran

15 Mayıs 2017 Pazartesi

15 Mayıs 1919 İzmir'de Yunan Askerleri'ne İlk Kurşun Hasan Tahsin'den...


Mondros Ateşkes Anlaşması sonrası, ülkemizin işgalinin başladığı yıllarda, İzmirde düşmana ilk kurşunu atarak ölümsüzleşen, ardından da düşman askerlerince katledilen Hasan Tahsinin gerçek adı “Osman Nevres”tir. 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkartma yapan Yunan Efsun Alayı askerlerine, Kordonboyu mevkisinde ilk kurşunu atarak, Türk milli direnişini başlatan, sembol olmuş bir gazetecidir.
Hasan Tahsin, Selanikte doğmuştur. Eğitim aldığı Şemsi Efendi Okulu’nda, Mustafa Kemal Atatürk de öğrenim görmüştür. Ardından, Selanik Feyziye Mektebi’ne gitmiş ve burayı bitirmiştir. Hasan Tahsinin hayatındaki ilginç dönemlerden biri, bu zaman dilimine denk gelmiştir. Feyziye Mektebinin hemen ardından, İttihat ve Terakki tarafından burs verilerek Paris Sorbonne Üniversitesi’ne gönderilmiştir. Bu okulda siyasal bilimler öğrenimi görmüştür. Pariste okuduğu dönemde, Trablusgarp’ı işgal etmiş olan İtalya’yı protesto etmek amacıyla, Mısır’lı öğrenci lideri Şeyh Dayef ile beraber mitingler organize ederek, isyan seslerini yükseltmişlerdir.
Hasan Tahsin, kendisine burs sağlayan İttihat ve Terakki Fırkası adına Pariste görev yapmıştır. Aynı dönemde, Teşkilat-ı Mahsusa’da adına da bir takım görevler almıştır. İngilizler adına çalışan ve dönemin Osmanlı yönetimine karşı uygulamalarda bulunan Buxton kardeşlere, Bükreş’te bulunan bir tünelde suikast düzenleyen Hasan Tahsin, 10 yıl hapis cezasına mahkum edilmiştir. 1916 yılında Almanlar’ın Balkan ülkelerine girmesi sonucu, Bükreşten salıverilen Hasan Tahsin, İstanbula dönmüştür.
Ülkesine dönen Hasan Tahsin, verem tedavisi için İsviçreye gitmek zorunda kalmış, bu süreçte de tanınmak için, Osman Nevres yerine Hasan Tahsin ismini kullanmak durumunda kalmıştır. Zaten bu dönemden sonra da, ölümüne kadar adı bu şekilde kalmıştır. Anadolunun dış güçlerce işgalinin ardından, bölge bölge kurulan direniş cemiyetleri, İzmirde de kendini göstermekteydi. “Redd-i İlhak Heyeti Milliyesi” adının verildiği bir dernek, İzmiri Yunanlılara teslim etmek istemeyen İzmirlilerce kurulmuştu. 14 Mayıs 1919u, 15 Mayıs 1919’a bağlayan gece, çok sayıda İzmir’li, Maşatlık Meydanında toplanmıştı. İşin ilginç yanı ise, tam da bu sıralarda, işgal kuvvetlerinin bir çok zırhlısı İzmir Körfezi’nde demirlemekteydi. Meydanda toplanan binlerce insana hitap eden isimlerden biri, dönemin belediye başkanı Hacı Hasan Paşa; bir diğeri ise, “Hukuk-u Beşer” gazetesinin başyazarı olan, Hasan Tahsin’di. Bu iki önemli isim, İzmir halkını direnişe ve başkaldırıya davet ediyorlardı.
Hasan Tahsin, müthiş bir sertlik ve kararlılıkla konuşmasını yaptı ve tarihe geçen o sözlerini söyledi; “Burayı Yunan’a vermeyeceğiz. Vermek isteyen kuvvetle paylaşacak kozumuz var!”Konuşmalardan sonra, hemen o gece, Hasan Tahsinin önderliğinde hazırlanan direniş bildirilerinde, İzmir halkının düşmana karşı birlik olması, isyan etmesi ve kendini göstermesi gerekliliği vurgulanmaktaydı. Yoğun geçen gecenin sabahında, takvim yaprakları 15 Mayıs 1919 tarihini göstermekteyken, sabah saat 7.30 sıralarında, gazeteci Hasan Tahsin, Konak Meydanının Kordonboyu kısmında, koyu renkli takım elbisesini giymiş vaziyette bekliyordu. Sabah saat 9a doğru, Pasaport Limanına Yunan gemileri çıkarma yapmaya başlamıştı. Yerli Rumlar, ellerine Yunan bayraklarıyla orduları karşılıyor, gemilerden inen askerler işgal edecekleri mahallelere dağılmak üzere hazırlanıyorlardı.
Yunan askerlerinin yürüyüşleri başladığı esnada, Hasan Tahsin bir anda kalabalığın arasından sıyrılarak ön tarafa geçti. Hasan Tahsin’in yüksek ve gür bir sesle; “Olamaz, olamaz… Böyle ellerini sallaya sallaya giremezler!” şeklinde bağırdığı duyuldu. Hemen akabinde, Hasan Tahsin revolver silahı ile düşmana, o tarihi kurşunu sıktı. İlk anda, Basile Delaris ve Jorj Papakostos isimli, Efsun Alayından iki askeri yere sermişti. Bu konuda kimi kaynaklar, Hasan Tahsinin Yunan Efsun Alayının bayraktarını öldürdüğünü belirtmektedir. Bu ateşin ardından, Yunan askerleri tarafından süngülerle şehit edilen Hasan Tahsin, o sırada henüz 31 yaşındaydı. Cesur gazetecinin cesedi ise, Saat Kulesinin hemen altında bulunmuştu.
Hasan Tahsin’in düşmanlara karşı attığı bu ilk kurşun, Anadolunun genelinde büyük yankı uyandırmıştı. Aydın, Denizli ve Balıkesir yöresinde, işgale karşı direnişin fitilini ateşledi. Bir rivayete göre, Çerkez Ethem, efeleri işgale karşı topladığı bir gün, Demirci Efe yerinden fırlayarak şunu söylemiştir; “Bir genç düşmana ilk kurşunu sıkmış, bundan sonrası bize düşer!”
1973 yılında, Konak Meydanındaki İzmir Büyükşehir Belediye Binasının hemen yanına, “Hasan Tahsin, İlk Kurşun” anıtı ve heykeli yapılmıştır. Bu anıt, çoğu zaman ziyaretçilerinin akınına uğramaktadır. Genel kabul görmüş, ancak doğruluğu kanıtlanmamış bilgilere göre, Hasan Tahsin’in cenazesi, ailesi tarafından Harmandalı’ nda bir çiftliğe gömülmüştür ancak; gıyabi mezarı İstanbul’da yapılmıştır.
Kaynakça:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Hasan_Tahsin