#AhmetKaya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#AhmetKaya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Aralık 2024 Salı

#TutuşurDizelerim


Xecê Herdem : Tutuşur Dizelerim

#TutuşurDizelerim

*

Yiğidim yiğit olmasına yar 

Yanık türkülere vurmayın beni 

Tutuşur dizelerim sonra 

Her biri yıldız kendi halinde 

*

Şiir

Biz daha seninle Amed`de on gözlü köprüye karşı

acı dolu melodiler eşliğinde duygulanacaktık

İshak Paşa Sarayında Ağrı Dağı eteklerine karşı kaçak çay içecektik

En Önemlisi sana kaçak türküler söyleyecektim

Sana dedim ki gitme...

Hatırlıyor musun ?

Sana sen benim özgün müziğimsin diyordum.

Çünkü özgün müzik; sevdayı, acıyı, aşkı barındırır

ilk dinlediğinde hangi duyguyu veriyorsa en son dinlediğinde de

o duyguyu verir, hiç tadı değişmez. Senin bende ki olan sevdan gibi, acın gibi

Çok şey söylemek isterdim, çok şarkı söylemek isterdim veya yazmak isterdim ama şimdiki söylediğim şarkıdaki sözlerden ibarettir her şey...

Tutuşur Dizelerim..!

*

Geceleri inen sessizlik 

Umarsız açan eski yaradır 

İşte yine yükseldi duvarlar 

Etme gözlerin koru kendini 

*

Söz     : Nevzat Çelik

Müzik : Ahmet Kaya

Şiir      : Xecê Herdem

17 Kasım 2024 Pazar

#AhmetKaya


Ahmet Kaya, Malatya'da beş çocuklu bir ailenin en küçüğü olarak 1957 yılında dünyaya geldi.

Mensucat işçisi bir baba, çocuklarını yetiştirmekle yükümlü bir anne ve diğer dört kardeşle birlikte geçen çocukluk...

Babası, neredeyse onun boyu kadar olan bir bağlama ile eve geldiğinde mutluluğun bu olduğunu düşünür. Dokuz yaşındadır daha.

24 Temmuz İşçi Bayramı'nda sahneye çıkarırlar onu, bir daha unutmaz bunu... 

Yaz tatillerinde, ya plakçıda ya da tanıdıkların minibüsünde çalışır. Çalıştığı plakçı dükkanına gelerek Ruhi Su'nun plaklarını satın alan , bol paçalı pantolonlar giyen uzun saçlı 68'lilerden etkilenen bir gençtir artık...

Mensucat fabrikasından emekli olan babası, daha iyi bir yaşam için İstanbul'a göç eder. İstanbul / Kocamustafapaşa'ya yerleşirler.Ahmet Kaya'nın ilk izlenimi 'korku'dur. Bu devasa kentin içinde tutunup-tutunamayacağı korkusudur bu..

Ahmet Kaya, ortaöğrenimini tamamlamaya çalışırken yetmişli yılların toplumsal akışının içinde bulur kendini ve kendisi gibi olanlarla buluşur.Oradan, gelmiş olmanın, 'öteki' olmanın farklılığını, bu yeni kültür ve yaşam biçimi ile iç içe yaşar. Türküler, devrimci marşlar, Ruhi Su dinlemeye başlar.

Daha sonraki yıllarda da bu müzikal yapıdan etkilendiğini inkar etmez, ama kendisini ve kendi sesini arama çabası hiç bitmez.Bütün boş zamanlarda bağlama çalıp şarkılar söyler. İlk bestelerini tam da bugünlerde yapar.
Boğaziçi Üniversitesi'nde bir panelde Ruhi Su'yla karşılaşır.
Ustayı çok sevse de yetmeyen birşeyler vardır Ahmet Kaya için, bunu ifade etmeye çalışır Ruhi Su'ya ve onun talebi üzerine de, 'Mahsus Mahal' türküsünü kendince yorumlar.
Bağlamanın sapını tutan Ruhi Su, 'Böyle bağlama çalınmaz! Böyle döver gibi çalınmaz' der.
Oysa Ahmet Kaya'daki sadece 'kendisi gibi olma' çabasıdır. Farklı arayışlar içersindedir ve o yıllarda yaptığı müziği bile 'Arayış Müziği' diye ifade eder.
Ondaki yapısal muhaliflik, yıllar sonra verdiği ilk resitalde, 'Bağlama Böyle De Çalınır' başlığıyla konser afişlerine yansır.
Bir yandan müzikal arayışlarını sürdüren Ahmet Kaya, diğer yandan da, inanmanın, sıra dışı olmanın, hayatı değiştirme idealizminin ve gençliğinin dinamizmiyle toplumsal muhalefet içersindeki yerini de belirler.
Seksenli yıllar onun hayatını da kalın çizgilerle belirleyecektir.
Seksenli yılların başı talihsizliklerle geçer. Evliliği biter, bebeği ondan ayrı büyüyecektir ve bu yeni duyguyu yenmek çok zordur.
Bu dönem, bestelerinin de giderek olgunlaştığı dönemlerdir. Sadece müzikle kendini ifade eden Ahmet Kaya, 1985 yılına geldiğinde kararını verir.
'Zamanıdır' deyip, koltuğunun altına şarkılarını alıp, Unkapanı'nın yolunu tutar.
Dinleyenlerin hiçbir kategoriye koyamadığı bu müziğe kimse başlangıçta yüz vermez.
Sonraki günlerde arkadaş yardımları ve kendi olanakları ile ilk albümünü yapar. Ama albüm o yılların tahammülsüzlüğü ile hemen toplatılır.
Yapılan itiraz sonuç verir. Olay gazetelere yansır, Ahmet Kaya'nın 'Ağlama Bebeğim' adlı ilk albümü Danıştay kararıyla 'serbestir' artık!
Bu arada Üniversite öğrencileri, dar gelirliler, 12 Eylül darbesinden nasibini almış-çeşitli kesimlerden tutuklu yakınları,
Türkiye'de demokrasiyi yeniden inşa etmeye kararlı kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları yavaş yavaş
Ahmet Kaya'nın dinleyici profilini oluşturmaya başlar.
Kısa bir süre sonra ikinci albümü "Acılara Tutunmak" ı yapar Ahmet Kaya..
Onu sarsan bütün toplumsal-siyasal duyarlılığını üretimine yansıtmakta, bütün insani birikimini şarkılarına taşımaktadır artık.
Ahmed Arif, Enver Gökçe, Hasan Hüseyin Korkmazgil gibi, aynı duyarlılığın şiirdeki taşıyıcılarıyla buluşmakta ve şiir bestelemektedir.
Bu albümün repertuar çalışması sırasında, sürecin ortak acılarından nasibini almış ve yüreği onunla aynı yerde kesişen Gülten Hayaloğlu ile tanışır.
Stüdyo kayıtlarında birliktedirler artık.Üçüncü albümde Gülten, o sıralar tutuklu olan ve idamla yargılanan Nevzat Çelik'in 'Şafak Türküsü'
isimli şiirini getirir ve "bunun mutlaka bestelenip, en geniş kesimlere dinletilmesi gerektiğini' söyleyerek Ahmet Kaya'nın önüne koyar.
Başlangıçta bu 'serbest' şiirin bestelenmesinin zorluğundan söz etse de, bu şiiri kısmen besteler ve albüme de aynı adı verir, 'Şafak Türküsü' !
Gülten'le birlikte 'içerden' esen bu rüzgarı almış, Ülkenin gündemindeki idam cezaları ve hapishanelerde bulunan binlerce insanın ve onların ailelerinin içinde bulunduğu durumu şarkılaştırmıştır..
12 Eylül yılları, kendi anayasası ve bütün karanlığı ile hüküm sürmektedir hayat üzerinde.
Ahmet Kaya'nın sesi ve şarkıları, örgütsüz ve dağınık muhalefetin sesiyle buluşmakta ve neredeyse ve giderek bir 'İtiraz Müziği' şekillenmektedir artık.
'An Gelir' isimli dördüncü albümünde Attila İlhan, Hasan Hüseyin Korkmazgil ve Ülkü Tamer'in şiirlerini besteleyen Ahmet Kaya, yeni arayışlar içerisine girmiş, besteciliği ile ilgili kendisini epeyce geliştirmiştir.
İlk üç albümde aranjör olarak kendi çabalarının yanı sıra Sezer Bağcan, Oğuz Abadan gibi isimlerle çalışan Ahmet Kaya,
dördüncü albümde Osman İşmen ile çalışmaya başlar ve bu beraberlik uzun yıllar sürer...
Beşinci albüm, 'Yorgun Demokrat' ta, ünlü şairlerin yanı sıra yeni bir isimle, Yusuf Hayaloğlu'yla çalışmaya başlar.
Bu doğru buluşma, aynı kültürün çocuklarının buluşmasıdır.
Gülten, uzun yıllardır şiir yazan ağabeyi ile eşini tanıştırmış ve ikisinin baskısı sonucunda Hayaloğlu şarkı sözleri yazmaya başlamıştır.
'Yorgun Demokrat'la başlayan bu üretim ortaklığı, Ahmet Kaya müziğinde Yusuf Hayaloğlu ile sonuna kadar sürecek
uzun ve verimli bir çalışmanın başlangıcını oluşturur.
'Yorgun Demokrat' isimli bu albüm, gerek dönemi gerekse içeriği bakımından yine Türkiye'nin toplumsal gidişatına denk düşmüş ve 12 Eylül döneminin etkisini üzerinden atmaya çalışan milyonlarca demokratın durumunu dile getirmiştir.
Albüm çalışmalarına paralel olarak halk konserleri de yapar Ahmet Kaya. Gösterilen ilgi, katılım ve çoşkuya rağmen,
ülkenin birçok yerinde 'sakıncalı' bir şarkıcıdır artık O. Dinleyicisiyle buluşamamak onu üzmektedir..
Altıncı albümünde "Başkaldırıyorum" der. Yeni bir Yusuf Hayaloğlu-Ahmet Kaya çalışmasıdır bu ve dönemle çok örtüşür.
Ülke çok yavaş ta olsa Eylül karanlığından çıkma çabası içersindedir. Çok ağır seyreden bu 'sivilleşme' sürecine, 'içerden' yeni yeni çıkanlar katılmakta ve bu şarkılar, sesi susturulmaya çalışılmış kalabalıklara bütün heyecanıyla ulaşmaktadır.
Konserlere binlerce insan gelmekte ve bu geçiş sürecini Ahmet Kaya ile birlikte yaşamaktadırlar.
Bu arada yeniden baba olur ve sevgili kuşu Melis dünyaya gözlerini açar.
Kısa bir süre sonra, 'Resitaller 1 ' ismiyle, canlı konser kayıtlarının da olduğu albüm ulaşmıştır dinleyiciye.
Ahmet Kaya bütün üretkenliği ve bütün dinamizmi ile bir yandan yeni şarkılar yaparken, diğer yandan da soluklanmaya çalışmaktadır.
Yaşadığı topraklardaki hiçbir acıya kayıtsız kalmayan ve bu acıların tamamına şarkılarıyla deva olmaya çalışan Ahmet Kaya, ülkesinin bir bölgesinde başlamış olan ve nasıl süreceğine ilişkin ip uçlarını da içinde barındıran süreci "İyimser Bir Gül" le, diğer adıyla "Kod Adı Bahtiyar"la karşılar. Resitaller 1 adlı albümden sonra, bu onun 8. albümüdür ve 90'lı yılları böyle karşılar Ahmet Kaya.
Yasaklanmayan konserlerinde okuduğu türkülerin bir çoğuyla "Resitaller 2" isimli albümü yapar.
Halk müziğine olan tutkusu ve türküleri yorumlayış biçimi ve geleneksel müzikteki performansını da bu albümle sunmuştur.
Onun müziğini besleyen asıl kaynak halk müziğidir ve türkülerden en çok kendisi etkilenmektedir.
Artık alıştığı satış rekorlarından birini daha yakalar bu albümle.
Konserlerinin bir çoğunda kendisine bağlamasıyla eşlik eden Ahmet Koç'la, onuncu albümü olan 'Sevgi Duvarı" nın hazırlıklarına başlar.
Can Yücel'in aynı isimli şiirini bestelemiş olan Ahmet Kaya, bu albümü 'vazgeçilmezlerim' dediği Yusuf Hayaloğlu ve Osman İşmen'siz hazırlayarak, genç bir aranjöre de şans vermek istemiştir. Yine ilk defa bu albümde, gazeteci Ali Çınar'ın şiir ve şarkı sözlerine yer veren Ahmet Kaya, arkasına bakmadan yürümektedir yolunu.Olgunluk çağında ülkesinin içinde bulunduğu olumsuzluklara, mevcut gidişata ve sistemin hoşnut olmadığı her yanına şarkılarla müdahale etmeye çalışan bir 'muhaliftir' o ve şarkıları her yerdedir artık.
Giderek başı, sıklıkla derde girer, birçok yerde konser verememenin yanı sıra albümleri 'sakıncalı' bulunup kısmen de olsa toplatılır.
Bu sürecin şarkılarına yansıması kaçınılmazdır. Yeni albümün adı 'Başım Belada'dır o yüzden.
Ahmed Arif, Attila İlhan ve Yusuf Hayaloğlu'nun şiirleri ve şarkı sözleri Ahmet Kaya müziği ile bir araya gelir.
11. albüm yine inanılmaz satışlara doğru giderken, artık tam olarak şekillenmiş olan Ahmet Kaya müziğinin taklitleri de giderek çoğalmaya başlar.
Farklı siyasal kesimlerden müzisyenler onun müziğinden esinlenmekte ve sürecin başında ad konamayan bu müzik,  listelerde de yerini alıp, kendine bilboardlar açmaya başlar.
Medya, aranan tanımı bulmuştur ve Ahmet Kaya'nın bütün itirazına rağmen, bu tür 'Özgün' olarak tanımlanmaya başlanır.
12. albümü 'Dokunma Yanarsın' ile birlikte hayatında da bir takım değişiklikler gündeme gelir.
Yeni firmalar ve yeni prodüktörlerle emeğinin karşılığını alma çabasına girer.
Yine ağırlıkta Yusuf Hayaloğlu sözleri vardır ve giderek özdeşleşen bu ortak üretim süreci aynı verimlilikte hızla yol almaktadır.
Bu yeni süreçte de milyonluk satışlara imza atar Ahmet Kaya. Türkiye'yi şarkılarına fon yapmış, ne istediğini bilen olgun bir Ahmet Kaya müziği vardır artık.
13. Albüm olan "Tedirgin", sesinin rengini ve olgunluğunu günün teknik imkanlarıyla buluşturduğu bir çalışmadır.
Yeni ve müziğine daha profesyonel bir destek sunacağına inandığı bir firmaya transfer olur bu albümle.
90'lı yıllar, beklenen ve özlenen özgürlükleri sunmak yerine, Türkiye üzerindeki gri havanın devam ettiği yıllardır.
Ve ülkenin önünü açması gereken sanat yine hep tehdit altında, aydınlar yine 'tedirgin' dirler.
Ahmet Kaya, hayata şarkılarıyla ve muhalif duruşuyla müdahale etmeye devam etmektedir.
Ve 14. albüm "Şarkılarım Dağlara" hazırlanır. Kendi söz ve müziklerinin ağırlıkta olduğu bu albümde,
ilk defa Gülten Kaya'da bir şarkı sözü yazmış ve yol arkadaşını yine yalnız bırakmamıştır.
Ahmet Kaya dinleyicisini yeni ve güçlü bir isimle daha tanıştırır; Orhan Kotan.
Uzun yıllar bir Kuzey Avrupa ülkesinde sürgün yaşayan bu Kürt şairi ile buluşması tesadüfi değildir Ahmet Kaya'nın..
Ve şarkılarını dağlara söylemesi de..90'lı yılların ikinci yarısına doğru ülkenin bir tarafı ciddi bir savaşın bütün sonuçlarını ve acılarını yaşarken ve dağlarda genç insanlar ölürken, Ahmet Kaya bu gerçeği de şarkılarına taşımış ve toplumcu yanını bir kez daha koymuştur dinleyicisinin önüne.
Albüm çok büyük satış rakamlarına ulaşır.
Umutla beklenen ve özellikle Ahmet Kaya'nın ifade ediş biçimiyle 'Tam bağımsız ve Gerçekten Demokratik bir Ülke"
özlemi her geçen yıl biraz daha ertelenmekte, hem savaşın sonuçları hem 'kayıplar' gibi bir gerçekle karşı karşıya olmak onun duygularını bir kez daha ayaklandırmaktadır. 15. albümün adı bile Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu sembolize etmektedir; "Beni Bul"..
Ahmet Kaya gerçeğini artık herkes kabul etmektedir.
Çıktığı her televizyon programı reyting yapmakta, onunla yapılan röportajlar yazılı basında satış artırmakta, Ahmet Kaya dergi kapaklarındaki haklı yerini almaktadır artık.
Eşi Gülten'le birlikte kendi isimlerinin baş harflerini taşıyan bir prodüksiyon şirketi kurup (GAK PRODUCTION), iyi ve nitelikli müzik yapan herkese kapılarını sonuna kadar açmışlardır. Şimdi bütün birikimlerini paylaşma zamanıdır onlara göre. Ahmet Kaya, üretkenliğini başka bir alanda daha deneyip, bir ulusal TV kanalında "Ahmet Abi'nin Vapuru" isimli bir program yapmaya başlamış, yine 'vazgeçilmezi' Yusuf Hayaloğlu ve eşi Gülten'le yoğun ve yorucu bir performans için kollarını sıvamıştır.
'Gak Production'da, Kent Ozanları isimli çağdaş halk müziği yapan bir grup ve on yıldır asistanlığını yapan Çetin Oraner'in albümlerine de yapımcı olarak imza atan Ahmet Kaya, bu arada kendi sürecini de devam ettirmekte ve hep amaçladığı bir şeyi gerçekleştirmek istemektedir.
Yıllar öncesinin teknik imkanlarıyla az kanallı stüdyolarında kaydettiği şarkılara yeniden düzenlemeler yaptırmak ve giderek oturan ses rengiyle o şarkıları yeniden okumak istemektedir. "Yıldızlar ve Yakamoz" isimli 16. albüm fikri de böyle olgunlaşır.
Yaptığı her albümde, haftalarca-aylarca müzik listelerinin en üst sırasına yerleşen ve başarı grafiğini her defasında,
her yeni ürünüyle yükselten Ahmet Kaya, her yıl düzenlenen ve neredeyse gelenekselleşen ödül törenlerinde birinciliği kendi dalında hiç kimseye bırakmadan onlarca ödül almaya devam eder. Bu başarıyı "Dosta Düşmana Karşı" adlı 17. albümü izler.
Artık alıştığı başarılardan birinin daha keyfini yaşarken,
Magazin Gazetecileri Derneği'nin düzenlediği 'Yılın Müzik Yıldızı' ödül töreninde de yerini alır.
Bütün müzikal süreci boyunca, onu rahatsız eden ve çağa ve çok sevdiği ülkesine yakıştıramadığı her şeye müziğiyle cevap veren Ahmet Kaya,
tam da o sıralar yeni bir albüm çalışması için kolları sıvamış, repertuarını oluşturmuş ve yanı başımızda yok sayılan bir kültürün ve bir dilin acısını, alıştığımız biçimde şarkılarına taşıma çabası içine girmiştir.
Yeni albümünde, hiç bilmediği halde bu dile bir selam göndermek ve bu kardeş halkın yüreğine seslenmek istemiştir.
Ödülünü alırken yaptığı teşekkür konuşmasında yeni çalışmasından ve bunun gerçekleşeceğine dair inancından söz etmek istemiştir.
Masum bir türkü söylemek isteğinin, hazin bir öykünün başlangıcını oluşturduğu o ödül gecesi, Ahmet Kaya sürecinde bir milata dönüşecektir.
Akıl almaz bir linç girişimi ile hukuki savunmasını yapmış ve turnesini gerçekleştirmek üzere Avrupa'ya gitmiştir.
Bu, onun çok sevdiği ülkesine bir daha ve asla dönemeyeceği bir yolculuktur.
Kayıtlarını ve okumalarını bitirdiği son albümü "Hoşçakalın Gözüm" tam bir veda albümüdür ve onun sevgili yol arkadaşı Gülten Kaya'ya emanettir artık..
Paris'te yaşadığı fiili sürgün süreci ve köklerinden koparılmış olmanın acısıyla, 16 Kasım 2000 yılında, arkasında inanılmaz bir duruş, dosdoğru bir imaj, hayran olunacak bir onur ve hayatlarımızın üzerine serpilmiş güller gibi duran yüzlerce şarkı bırakarak gitmiştir..
Bütün acısını içine gizleyerek, birkaç ay içersinde bu son albümün mıx, editing-mastering çalışmasını tamamlayan Gülten Kaya, büyük bir kararlılıkla Ahmet Kaya'yı hayata taşımaya. yola devam etmeye karar vermiştir.Bu çalışmanın arkasından, 20 sanatçı ile, belki dünyada bile ilk kez denenen bir saygı albümü yapmaya karar vermiş ve ön hazırlığı 1 yıl süren bu çalışmayı DİNLE SEVGİLİ ÜLKEM adıyla sunmuştur Ahmet Kaya sevenlerine.
Albüm çok büyük ilgi görmüş ve yıllardır sesi kısılmaya çılışılan Ahmet Kaya,yollarda,meydanlarda,alanlarda yeniden şarkı söylemeye başlamıştır.
Yokluğunun her yıl dönümünde Ahmet Kaya'yı yine onun şarkılarıyla selamlamak isteyen Gülten Kaya, bu defa arşivde kalmış ve henüz hiç gün ışığına çıkarılmamış Ahmet Kaya şarkılarının teknik olarak hazırlayıp, BİRAZ DA SEN AĞLA ismiyle sunmuştur.
Bu album kapağında Ahmet Kaya'nın, Taksim Meydanında, aynı isimli albümünün kapağına bakarken görülmesi, onun varlığının ve yaşadığının bir simgesi olarak tasarlanmıştır.GAM PRODUCTION olarak yola devam eden Gülten Kaya, bu çalışmanın arkasından BAŞIM BELADA ismiyle yayınlanan Ahmet Kaya ile ilgili kitabı Türkçe ve Kürtçe olarak yeniden yayımlayıp,
GAM YAYINCILIK olarak, Ahmet Kaya geleceğe taşıma mücadelesini devam ettirmektedir.
Profesyonel süreci boyunca onun müziğinde çeşitli isimler bulunmuşsa da Ahmet Kaya, kendisini hep toplumcu-gerçekçi sanat kategorisinde görmüştür.
Dünyada 'protest müzik' olarak tanımlanan bu türün ülkemizdeki önemli temsilcilerinden olan Ahmet Kaya'nın en belirgin ve ayırdedici tarafı, müziğinde geleneksel motiflerle ulusal kültür değerlerinden yola çıkması ve müzikalite açısından evrensele yaklaşmasıdır.
Ahmet Kaya, toplumsal süreçten hiç kopmadan müziğini yapmış, hep Türkiye'nin siyasal ve toplumsal gidişatına paralel bir seyir izlemiştir.
Türkiye'de her söylediği söz ve şarkısı olay olan Ahmet Kaya hakkında birçok dava açıldı ve kendi deyimiyle Emniyet Müdürlükleri ve
Devlet Güvenlik Mahkemeleri onun ikinci adresi oldu.
Bu baskılara rağmen, ulusal kimliğinin kabul görmesi uğruna son yolculuğuna çıkan Ahmet Kaya hakkında,
yurtdışında verdiği konserlerde, genel içeriği 'vatana ihanet' olan suçlamalarla çeşitli davalar açıldı.
Bu davalardan biri Kaya' nın 3 yıl 9 ay hapis cezası almasıyla sonuçlandı.
Bu dava, bir üst Mahkeme olan Yargıtay tarafından sonuçlandırılmadan aramızdan ayrılan Ahmet Kaya'ya,
diğer davalardan ise, duruşmalara katılmadığı ve ifade vermediği gerekçesiyle gıyabi tutuklama kararları verildi.
MGD ödül gecesinde yaptığı konuşmadan dolayı açılan dava beraatle sonuçlandı.
Adını tarihin koyacağı bu sürgün yıllarında, ülkesinden tecrit edilmenin acısını ve vatan hasretini sadece kendi koynuna gizleyerek yaşamanın ve kocaman bir haksızlığın sonucunda, 'Memleket Hasreti'yle ayrıldı aramızdan.
Ahmet Kaya gerek yaşamıyla ve şarkılarıyla ve gerekse de muhalif duruşuyla Türkiye'nin yakın tarihine önemli bir not düşerek ölümsüzleşti.
16 Kasım 2000 günü Paris' te sonsuza ışık oldu...
"Masum bir türkü ve hazin bir öyküydü" koca bir hayattan onun payına düşen...
Şimdilerde ise 'Yıldızlar ve Çicekler" ülkesinde..
O, Paris Komünarlarıyla ve dünyanın en önemli muhalifleri ve aydınlarıyla birlikte Pere- Lachaise mezarlıgında yatarken, bize duruşu ve sesi kaldı.

Albümleri:

2006
Gözlerim Bin Yaşında
2005
Kalsın Benim Davam... Divana Kalsın...
2003
Biraz Da Sen Ağla
2001
Hoşçakalın Gözüm
1996
Şah-ı Huban
1993
Yorgun Demokrat
An Gelir
Şafak Türküsü
Acılara Tutunmak
Ağlama Bebeğim
Resitaller 1
1992
Dokunma Yanarsın
1990
Resitaller 2
Kaynak :muziksarkici.blogspot.com.tr/search/label/Ahmet%20Kaya

5 Mayıs 2021 Çarşamba

#Amenna

#Amenna
*
'Yaşayanlar bir gün ölür'
                          elbette
ağaçlarla
balıklarla
kuşlarla ben
             âmenna
*
'ağlayanlar bir gün güler'
                        elbette
uyanmakla
anlamakla
bilmekle ben
             âmenna
*
'kısa çöp uzun çöpten hakkını alır'
                      elbette
direnmekle
kurtulmakla
barışla ben
          âmenna
*
öyle bir yerdeyim ki
                 ne karanfil
                 ne kurbağa
öyle bir yerdeyim ki
biryanım maviyosun
           dalgalanır sularda
biryanım çocuk parkı
                 çığlıkçığlığa
öyle bir yerdeyim ki
            anam gider allah allah
            dölüm düşmüş sokağa
*
dostum dostum güzel dostum
bu ne beter çizgidir bu
         bu ne çıldırtan denge
yaprak döker biryanımız
                 bir yanımız bahar bahçe
*

#20liyaslarchallenge

 

Ahmet Kaya : Hani Benim Gençliğim Nerde

3 Mart 2021 Çarşamba

#YusufHayaloğlu

 

1953'te Tunceli'de doğan Yusuf Hayaloğlu, evli ve 3 çocuk babasıydı. 16 Kasım 2000 tarihinde hayatını kaybeden sanatçı Ahmet Kaya'nın eşi Gülten Kaya'nın ağabeyiydi. Flash TV ve Kral TV 'de programlar yapan Yusuf Hayaloğlu' nun cenazesi 4 Mart 2009 tarihinde önce Armutlu Cemevi'nden daha sonra ikindi namazının ardından Yeniköy mezarlığına defnedilmiştir.

Gözleri İntihar Mavi adlı şiir kitabı bulunan Hayaloğlu'nun, Hani Benim Gençliğim, Başım Belada, Adı Bahtiyar, Başkaldırıyorum, Ayrılığın Hediyesi, Yüreğim Kanıyor gibi şiirleri başta Ahmet Kaya olmak üzere birçok sanatçı tarafından bestelenmiş ve yorumlanmıştı.

Kardeşi Gülten Hayaloğlu Ahmet Kaya ile evlendikten sonra şiirleri Ahmet Kaya müziğiyle birlikte popülerleşir. Sözlerinin çoğunluğunun Yusuf Hayaloğlu'na ait olduğu Yorgun Demokrat isimli Ahmet Kaya albümü 1987 yılında yayımlanır. Ahmet Kaya'nın 1988 yılında yayınlanan Başkaldırıyorum adlı albümünde yer alan iki şarkının söz yazarı yine Yusuf Hayaloğlu'dur. Hayaloğlu, Ahmet Kaya'nın ölümünün ardından Ahmet Kaya'ya hitaben İşte Gidiyorum adlı şiiri yazmıştır.

Akciğerindeki tümör nedeniyle uzun süredir kanser tedavisi gören Yusuf Hayaloğlu 3 Mart 2009 tarihinde 56 yaşında hayata gözlerini yumdu. Akciğerinde oluşan ödem nedeniyle son 24 saatini yoğun bakım ünitesinde geçirdi.

Yusuf Hayaloğlu'nun Eserleri

Kitapları

  • Gözleri İntihar Mavi

Şiir Albümleri

  • Ah Ulan Rıza
  • Bir Acayip Adam

Şiirleri

  • İstanbul Acılar Kraliçesi
  • Demek Şimdi Gidiyorsun*Ah Ulan Rıza
  • Merhaba Nalan
  • İşte Gidiyorum
  • Asi Bir Küheylan
  • Topal Sevda
  • Beni Düşün,Unutma
  • Biz Üç Kişiydik
  • Bir Veda Havası
  • Ayrılığın Hediyesi
  • Başım Belada
  • Bir Anka Kuşu
  • Ceylan Seni Vuramam
  • İncinen Gurur
  • Dağlarda Kar Olsaydım
  • Adı Bahtiyar
  • Hani Benim Gençliğim
  • Hangi Ayrılık
  • Hayat Nedir Anne
  • Can Dostum
  • Mezarcı kardeş

Yusuf Hayaloğlu Şiirlerinden Örnekler

HANİ BENİM GENÇLİĞİM

Hani benim sevincim nerede;
Bilyelerim, topacım,
Kiraz ağacında yırtılan gömleğim?
Çaldılar çocukluğumu habersiz..

Penceresiz kaldım anne,
Uçurtmam tel örgülere takıldı..
Hani benim gençliğim nerede?

Ne varsa buğusu genzi yakan,
Ekmek gibi, aşk gibi,
Ah, ne varsa güzellikten yana,
Bölüştüm, büyümüştüm.
İçime sığmıyordu insanlar..

Bu ne yaman çelişki anne,
"Kurtlar sofrasına" düştüm..
Hani benim direncim nerede?

Hani benim övüncüm nerede;
Akvaryumum, kanaryam,
Üstüne titrediğim kaktüs çiçeği?
Aldılar kitaplarımı sorgusuz..

Duvarlar konuşmuyor anne,
Ve açık kalmıyor hiçbir kapı..
Hani benim gençliğim nerede?

Daha kapılmamışken rüzgara,
Tatmamışken rakıyı,
Şiire yeni-yeni başlamışken,
Koştum, dağlara koştum;
Daha öpmemişken hiçbir kızı..

Yağmurları biriktir anne,
"Çağ yangınında" tutuştum..
Hani benim bilincim nerede?

İYİMSER BİR GÜL

Uyandım, seni düşündüm
Birdenbire duvar
Birdenbire gece yarısı

Sonra devriye parolası
Ve rüzgar
Ve birdenbire kalp ağrısı...

Uyandım, seni düşündüm
Ey yar
Ey göğsümün sol yarısı!

Su bulanınca
Meydanlarda sesin yırtılınca
Hiç dostun kalmayınca
Sarsılmış bir ömrün
Basamaklarında
Görüşüme gel ne olur
İyimser bir gül olsun
Dudaklarında...

Dert etme, iyiyim ben
Ara sıra mahşer
Ara sıra yaşama hırsı...

Sonra mazgal altı zulası
Ve mektuplar
Ve ara sıra hasret belası...

Dert etme, iyiyim ben
Ey yar
Ey hüznümün tütün sarısı...

Kan bulaşınca
Yangınlarda yüzün harlaşınca
Saçların tutuşunca
Zorlanmış bir hükmün
Tutanaklarından
Görüşüme gel ne olur
İyimser bir gül açsın
Yanaklarımda...

KOD ADI : BAHTİYAR

Geçiyor önümden, sirenler içinde,
Ah eller üstünde,
Çiçekler içinde.
Tabutunda mor dağların büyüsü,
Dudağında yarım bir sevdanın hüznü;
Aslan gibi göğsü, türküler içinde.

Rastlardım avluda, hep volta atarken,
Cıgara içerken
Yahut coplanırken.
Sırtını duvara verip öyle tünerdi.
Kimseyle konuşmaz, dal gibi titrerdi;
Çocukça sevdiği çiçeğini sularken.

Diyarbakır'lıymış, kod adı: Bahtiyar.
Suçu saz çalmakmış, öğrendiğim kadar.

Beni tez saldılar, o kaldı içerde.
Çok sonra duydum ki
Yozgat'ta sürgünde.
Ne yapsa, ne etse, üstüne gitmişler;
Mavi gökyüzünü ona dar etmişler.
İki dişi de kırıkmış öldüğünde.

Gazetede çıktı, üç satır yazıyla;
Uzamış sakalı,
Ve çatlamış sazıyla.
Birileri ona "ölmedin" diyordu,
Ölüm ilanında kan gülüyordu,
Yüz-yüzeydim, bir devrim enkazıyla.

Geçiyor önümden, gül yüzlü Bahtiyar.
Yaralıyım, yerde kalan sazı kadar.

YÜREĞİM KANIYOR

Sakin göllerin kuğusuyduk,
Salınarak suyun yanağında.
Ve okşayarak nilüfer saçlarını gecenin.
Sonumuzun adım-adım
Yaklaştığını görürdük...

Yarılan ekmeğin buğusuyduk;
Paylaşılan zeytin tanesinin,
Yüzümüze saldıran yağmur avanesinin.
Biz hep üşüyen burnumuzu
Avucumuzda hohlayarak yürürdük.

Hiçbir hesabımız yoktu kimseyle.
Hiçbir aykırı yanımız,
Hiçbir yalanımız...
Gözüm yaşarıyor,
Yüreğim kanıyor...
Olmasaydı sonumuz böyle!..

Biri, saksımızı çiğneyip gitti.
Biri, duvarları yıktı,
Camları kırdı.
Fırtına gelip aramıza serildi.
Biri, milyon kere çoğaltıp hüzünleri
Her şeyi kötüledi,
Bizi yaraladı...

Biri şarabımızı döktü,
Soğanımızı çaldı.
Biri, hiç yoktan vurdu,
Kafeste garip kuşumuzu!
Ciğerim yanıyor,
Yüreğim kanıyor...
Solmasaydı gülümüz böyle!.

Dağlarda çoban ateşiydik,
Sarmalayarak acı bir sevda masalını
Ve hıçkırarak
Hırçın rüzgârların kavalını...
Namlunun, bağrımıza
Sinsice sokulduğunu bilirdik...

Ceylanın pınara inişiydik,
Vedalaşan birkaç damla gözyaşının;
Tenine kan bulaşan
O masum çakıl taşının...
Oysa biz dualarımızda hep
Birbirimizden daha önce
Ölmeyi dilerdik...

Bazı sorumluluklarımız vardı,
Hayata ilişkin.
Bazı basit sorularımız,
Anlaşılır bazı sorunlarımız...
Göğsüm daralıyor,
Yüreğim kanıyor...
İncinmeseydi gençliğimiz böyle...

Birer yolcuyduk,
Aynı ormanda kaybolmuş.
Aynı çıtırtıyla ürperen birer serçe.
Hep aynı kaderde buluşurduk
Sevmeye tutuklu gibi...

Birer tomurcuktuk hayatın kollarında.
Birer çiğ damlasıydık,
Bahar sabahında,
Gül yaprağında...
Dedim ya,
Hiç yoktan susturuldu şarkımız!
Yüreğim kanıyor,
Yüreğim kanıyor...
Bitmeseydi öykümüz böyle!..

BAŞIM BELADA

Bugün, düşünemeyeceğin kadar
Başım belada!
Köşe başları tutulmuş,
Üstelik yağmur yağmada..
İler-tutar yanı yok!
Fişlenmişim, adım-eşkalim bilinmekte.
Üstelik, göğsümde, yani tam şuramda,
Kirli sakalıyla
Bir eşkıya gezinmekte..

Başım belada!
Adamın biri vurulmuş sokakta,
Cebinde adresim bulunmuş..
Başım belada!
Tabancamı unutmuşum helada.
Nerden baksan tutarsızlık,
Nerden baksan ahmakça!

Sevdim, inanamayacağın kadar,
Sevdim seni esmer kız..
Kirpiklerimde çırpınan
Şu tuzlu gözyaşımda
İhanetin adı yok!
Neylersin ki çember daralmakta..
Şimdilik hoşça kal yaban çiçeğim.
Yasal mermisiyle,
Bir komiser yaklaşmakta..

Başım belada!
Üzerime kan sıçramış doğarken.
Uykularım yarıda kalmış.
Başım belada!
Senelerce kuralsız yaşamışım,
Nere gitsem çaresi yok,
Nere gitsem yanmışım..

TEZGAHTAR NEBAHAT

Tezgahtar bir kızdı o,
Perma kırığı saçlarıyla.
Kime baksa gülümserdi,
Prova ettiği bakışlarıyla.
Haftalığından ne düşerse,
Koparıp anasının elinden,
Konserlere giderdi,
Çılgın haykırışlarıyla.
Kır çiçekli bluzuyla
Poz-poz resimler çektirirdi.
Keşfedilmek için belki de,
Hep Beyoğlu'nda gezerdi.
Her akşam o pop şarkıcı,
Duvardaki posterden,
Uzanıp bir rüya gibi,
Dudağından öperdi.

Ah Nebahat, hiç görmedi rahat.
Düşünür, bulamazdı;
Kimdeydi bu kabahat?

Tezgahtar bir kızdı o,
Evi, bir kenar mahallede.
Altı kardeş, bir de ana-baba.
Babası, bir iş kazasından
Kötürüm kalmış bir usta.
Karı-kumar peşinde,
Boş vermiş abisi.
Devlete karşı gelmiş,
Diğer abisi mahpusta.

O kır çiçekli bluzuyla,
Artık resim çektirmese de
Zaman her şeyi eskitti.
Duvardan söküp posteri,
Rüyasını sandığa kilitledi.
Derken, mahalleden biriyle
Heveslendi evlenmeye;
Hayırsız çıktı oğlan,
Zengin bir dula gitti.

Ah Nebahat, ona gülmedi hayar.
Sonunda anladı ki,
Kendindeydi kabahat.

BİR VEDA HAVASI

Vakit tamam!.. seni terk ediyorum.
O bütün alışkanlıklardan
Ve bütün sıradanlıklardan öteye,
Yorumsuz bir hayatı seçiyorum.
Doyamadım inan,
Kanamadım sevgiye...

Korkulu geceleri sayar gibi,
Deprem gecesinde bir yıldız,
Birdenbire kayar gibi;
Ellerim kurtulacak ellerinden,
Bir kuru dal, ağacından
Çatırdayıp kopar gibi...

Aşksa bitti...
Gülse, hiç dermedik.
Bul kendini kuytularda, hadi dal!
Seninle bir bütün olabilirdik...
Hoşça kal gözümün nuru,
Hoşça kal...

Vakit tamam!.. seni terk ediyorum.
Bu, kırık ve incecik
Bir veda havasıdır.
Tutuşan ellerimden
Parmak uçlarına değen sıcaklık,
İncinen bir hayatın yarasıdır...

Kalacak tüm izlerin hayatımda.
Gözümden bir damla yaş,
Sızlayıp resmine aktığında;
Bir yer bulabilsem keşke
Bir yer, seni hatırlatmayan;
Kan tarlası gelincik şafağında...

Ölümse, korktun.
Savaşsa, hep kaçtın...
Vur kendini kuşkularda, hadi al!
Sen bir suydun oysa,
Sen bir ilaçtın...
Hoşça kal canımın içi,
Hoşça kal...

BİR ACAYİP ADAM

Fırtınadan arta kalmış bir teknede,
Tevekkül içinde;
Görkemli sakalı ve iğreti parkasıyla,
Gizlediği macerasıyla,
Bir acayip adam yaşardı.
Akşamları susardı,
Ben konuşsam kızardı...

Bir sürgün kasabasıydı,
Bir eski zamandı, Haziran'dı.
Çocuktum, evden kaçmıştım,
Gelip ona sığınmıştım...

Küçücük bir koydu, sığdı,
Burayı keşfeden belki de oydu.
Uzaktan, kasabanın ışıkları yanardı,
İçim anneyle dolardı, ağlardım..
Suphi şöyle bir göz atardı,
Gizli bir cıgara sarardı, ağlardı.
Sonra barışırdık,
Ben flüt çalardım, cıgara sönerdi,
Ağlardık...

Nereden geldiğini bilmezdim,
Kimsesizdi,
Belki kimliksizdi...
Onun macerası onu ilgilendirirdi;
Kimseye ilişmezdi...

Bir şeylere küfrederdi hep,
Tedirgin bir balık gibi uyurdu.
Bazen kaybolurdu, aradım,
Yağmurun altında dururdu.

Bir kalın kitabı vardı,
Cebinde olurdu, her gün okurdu.
Ben bir şey anlamazdım,
Kapağını seyreder, duymazdım.
Sakallı bir resimdi, kimdi;
Ne kadar mütebessimdi!
Sordum bir gün Suphi'ye:
Söylediklerini niye anlamıyorum, diye.
Bildiklerini, dedi, yüzleştir hayatla,
Ve sınamaktan korkma!.
Doğru ile yanlışı,
ancak o zaman ayırabilirsin
Ve O'nu anlayabilirsin...
Sonra gülerdi.
Günlerim, yüzlerce ayrıntıyı
Merak etmekle geçerdi.
Sonra yine akşam olurdu, Suphi susardı,
Ben konuşsam kızardı.
Tekneye martılar konardı,
Yüreğim Suphi'ye yanardı, ağlardım.
Suphi denize tükürürdü,
Gökyüzünü tarardı, ağlardı.
Sonra barışırdık,
Ben flüt çalardım, yıldız kayardı,
Ağlardık...
Bir sahil kasabasıydı,
Bir eski zamandı, Haziran'dı.
Çocuktum, evden kaçmıştım,
Gelip ona sığınmıştım...

Bir gün bir aksilik oldu,
Annem beni buldu!
Suphi kaçıp kayboldu.
Kasaba çalkalandı, olay oldu;
Ben sustum, kanım dondu!..

Polisler onu bulduğunda tekti,
Felâketti..
Herkes meydanda birikti.
Karakoldan içeri girerken
Sanki mağrur bir tüfekti!..
Ansızın dönüp bana baktı,
Anladın mı? dedi
Anladım, dedim; anladım...
Ve o günden sonra
Hiç bir zaman,
Hiç bir yerde,
Hiç ağlamadım...

DOKUNMA YANARSIN

Çocukluğum çıraklıkta geçti,
Kir-pas içinde.
Gençliğim korsan yürüyüşlerde, mitinglerde.
Hapse erken düştüm,
Copla erken tanıştım,
Küçük voltalardan bıktım usandım!

Şimdi uçsuz bucaksız ovalarda,
Adımlarımı saymadan,
Geriye dönüp bakmadan,
Usanmadan, bıkmadan,
Deli taylar gibi koşmak istiyorum!
Ve görüyorsun ki;
Aşkı beceremiyorum...
Beni kendi halime bırak, yavrucuğum,
Ben yolumu nasıl olsa bulurum...
Upuzun çayırlarda,
Yalınayak koşmak istiyorum.
Saçlarım rüzgâra konuk,
Yüzüm dağlara dönük...
Göğsümün çeperini,
Ölümle sınayan esaret,
Ve yüreğimi yararcasına zorlayan cesaret;
Kıyasıya vuruşsun istiyorum!
Koşmak... koşmak istiyorum, sevgilim
Dönemezsem, affet...

Firari gecelerin azmanı olmuşum,
Bütün istasyonlarda afişim durur.
Beni bir çocuk bile bulur...
Dokunma bana, çıldırırsın!
Dokunma bana, ellerin tutuşur!
Koşmak istiyorum;
Eksozların, molozların,
Yağmaların kıyısından.
Onca insafsızlıkların,
Onca haksızlıkların,
Manzarasızlıkların, parasızlıkların,
Allahsızlıkların kıyısından...
Kimseye ve hiçbir şeye değmeden,
Ciğerlerimi yok edercesine koşmak istiyorum!

Koşmak istiyorum;
Şiirimin ve yumruğumun namusuyla...
Kavgaya karışmadan, tutuklanmadan
Ve küfür etmeden
Kafamı kırarcasına koşmak istiyorum!.
Avucunu son bir defa,
Ağlamadan tutmak istiyorum;
Gözlerim yüzüne küskün,
Sazım sevgine suskun...

Saati ayrılığa kurmuşum,
Olmaz teslimiyet!
Ziyan aklımı senle bozmuşum,
İçerim felâket!.
Kurşunlara geleyim istiyorum,
Ölmek... ölmek istiyorum, sevgilim
Sağ kalırsam, affet!..

Firari acıların uzmanı olmuşum,
Bütün telsizlerde adım okunur;
Beni bir korkak bile vurur...
Dokunma bana, fişlenirsin!.
Dokunma bana, sen de yanarsın!..

AH ULAN RIZA

Neden halâ gelmedi, yoksa
Saati mi şaşırdı hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.

Cebimde bir lira desen yok,
Madara olduk meyhaneye!
Ah eşşek kafam benim,
Nasıl da güvendim bu hergeleye!

Gelse, balığa çıkacaktık,
Ne çekersek kızartıp birayla yutacaktık.
Kafamız tam olunca, şarkılar döktürüp
Enteresan hayâllere dalacaktık.

Bu sandalı geçen hafta denk getirip
Çalıntıdan düşürdük.
Arkadaşlar ısrar etti,
Biz de, iyi olur, bize uyar diye düşündük.

Saat sekizde gelecekti,
Bana birkaç milyon borç verecekti.
Yoksa o nemrut karısı kaçtı da
Onun peşinden mi gitti?

Eğer öyleyse yandık,
Gudubet gene yaptı yapacağını!
Geçen sene de merdivenden itip
Kırmıştı Rıza'nın bacağını.

Abi, kadında boy şu kadar;
Kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak!
Korkuyorum, bir gün ya kendini asacak,
Ya horlarken Rıza'yı boğacak!

Bak, şimdi acıdım, aşkolsun adama,
Ben olsam, vallahi baş edemem!..
Hele beş tane velet var ki boy-boy,
Allah'tan düşmanıma dilemem!

Aslında iyi çocuktur Rıza, efendi huyludur,
Herkesin suyuna gider.
Yoksa, kalıba vursan hani,
Tek başına on tane adam eder!

Bir keresinde, hiç unutmam
Üç-beş zibidi haraca dadandı;
Rıza, sandalyeyi kaptığı gibi
Herifleri hastaneye kadar kovaladı!

Aynı mahallede büyüdük, aynı kızları sevdik,
Aynı kafadaydık.
Orta ikiden bıraktık, matematik ağır geliyordu,
Biz, başka havadaydık.

Aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır,
Aynı takımı tutardık.
Fener'in her maçına iddialaşıp
Millete az mı yemek ısmarladık!..

Bir tek askerde ayrıldık,
Bana Bornova düştü, ona Gelibolu.
Döner dönmez evlendirdiler,
En büyük salaklığı da bu oldu!..

Bense hiç düşünmedim, zaten param yoktu.
Hep tek tabanca gezdim.
Benim beğendiğimi anam istemedi,
Onun gösterdiğini ben sevmedim.

Neyse, bunlar derin mevzu...
Anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek.
Ufaktan yol alayım
Anam evde yalnız, şimdi merağından ölecek!..

Gittim, vurup kafayı yattım;
Rüyamda gördüm, gülümseyerek geldiğini.
Ne bilirdim, yolda kamyon çarpıp
Hastaneye kavuşmadan can verdiğini!..

Vay be Rıza!..
Sonunda sen de düşüp gittin Azrail'in peşine!
Dün, boşuna günahını almışım,
Ne olur, kızma bu kardeşine!

Öğlen kahvede söylediler, Rıza öldü, dediler
Ne kolay söylediler!
Sanki dev bir taş ocağını
Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler!

Ah dostum... o kocaman gövdene
O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler?
O zalim tabutun tahtalarını
Senin üstüne nasıl böyle çivilediler?

Yani sen şimdi gittin, yani yoksun,
Yani bir daha olmayacak mısın?
Yani bir daha borç vermeyecek,
Bir daha bira ısmarlamayacak mısın?

Peki, beni kim kızdıracak,
Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak?
Peki, beni bu köhne dünyada
Senin anladığın kadar kim anlayacak?

Ulan Rıza... ne hayâllerimiz vardı oysa,
Ne acayip şeyler yapacaktık...
Totoyu bulunca dükkân açacak,
Adını Dostlar Meyhanesi koyacaktık.

Talih yüzümüze gülecekti be!..
Karıyı boşayıp sıfır mersedes alacaktık.
Hafta sonu iki yavru kapıp
Boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık!

Ah ulan Rıza... bu mahallenin,
Nesini beğenmedin de öte yere taşındın?
Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki,
Benim en kıral arkadaşımdın!..

Ah ulan Rıza... ben şimdi,
Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?
Senden ayrılacağımı sanma,
Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim!..

Kaynak : turkedebiyati.org