20 Eylül 2020 Pazar

#RuhiSu

#MahsusMahal
*
Mahsus mahal derler kalırım zindanda
Kalırım kalırım dostlar yandadır
İk'elleri kızıl kandadır kanda
Ölürüm kardeş aklım sendedir
Artar eksilmeyiz zindanlarda
Kolay değil derdin ucu derinde
*
Kumhan ırmağında Karaburun'da
Bulurum bulurum kardeş öfkem kındadır
Dirliğim düzenim dermanım canım
Solum sol tarafım imanım dinim
Benim beyaz unum ak güvercinim
Bilirim bilirim kardeş gelen gündedir
*
*
Biyografisi:
*
Halk müziği yorumcusu, besteci, bas bariton ve şair olan Ruhi Su, Zülfü Livaneli,Rahmi Saltuk ve Sümeyra Çakır gibi birçok sanatçıyı önemli ölçüde etkilemiştir.
Ruhi Su, tam adı tam adı Mehmet Ruhi Su’dur.
1912 yılında van’da doğmuştur.
Daha küçükken I.Dünya Savaşı sırasında babasını ve kısa zaman sonra da annesini kaybetti.
10 yaşına kadar yoksul bir ailenin yanında yaşadı. Daha sonra Adana’daki Öksüzler Yurduna yatılı olarak yerleştirilerek orada okudu.
Müzik öğretmeni Mehmet Tahir’in okula keman aldırması üzerine İlkokul 4. sınıfta keman çalmaya başladı.
1925 yılında İstanbul’da bir askeri okula gönderildi. Askeri okula giderken adı sadece Mehmet iken Ruhi adını ekledi ismine.
Askerlik yapmaya elverişli olmadığı gerekçesiyle okuldan ayrıldı.
Askeri Liseden Adana Öksüzler Yurdu’na dönüp, oradan da Adana Öğretmen Okuluna geçtikten sonra, aşık olduğu ebe–hemşire olarak çalışan bir hanımla evlenir.
Bir oğulları olur, adını Güngör koyarlar. Daha sonra kemanıyla katıldığı sınavla son sınıfın bir altından Ankara Musiki Muallim Mektebi’ne alındı.
Okulun son senesine geldiğinde 1934 yılında “Su” soyadını aldı, ve adı Mehmet Ruhi Su oldu.
1935-36 yıllarında Cumhurbaşkanda görev aldı. 1936 yılında Musiki Muallim Mektebi’ni bitirdi ve kemanı bırakarak şana geçti.
Ankara Devlet Konservatuarışan bölümüne girdi ve konservatuarın opera yüksek bölümünü 1942 yılında bitirdi.
Aynı yıllarda sırasıyla Ankara Cebeci İkinci Ortaokulu`nda sonra Hasanoğlan Köy Enstitüsü`nde müzik öğretmenliği yaptı.
1942’de Ankara Devlet Operası’na girdi ve Maskeli Balo, Figaro’nun Düğünü, Madam Butterfly, Tosca, Satılmış Nişanlı, Bastien-Bastienne, Fidelio gibi operalarda sahneye çıktı. Operada çalışmaya başladığı yıllarda ilk evliliği de anlaşmazlık sonucu sona erdi.
Opera çalışmaları sırasında Türk halk müziğine ilgi duydu.1943-1945 yılları arasında Ankara Radyosu’nda türküler söyledi
1944’te Ankara Halkevinde başlattığı ilk türküler resitalini 1983’e kadar sürdürdü.
12 Kasım 1952’de tutuklandığından operadan ayrılmak zorunda kaldı. Ruhi Su, sosyalist dünya görüşü nedeniyle Türkiye Komünist Partisi üyesi olmaktan 1952-1957 yılları arasında Beş yıl hapiste, 20 ayda Konya Çumra’da emniyet gözetiminde kaldı. 1957'de hapisteyken söylediği Mahsusmahal adlı türküsüyle ünlendi.
Opera yaşamı, 1952’de son bulunca, türkülere ağırlık verdi. Çocukluğunda başladığı türkü söyleme işine Öksüzler Yurdu’nda, Öğretmen Okulu’nda, Müzik Öğretmen Okulu’nda, Askeri Lise’de, Konservatuar’da ve Opera’dayken de hep devam etmişti.
Operayı çok seviyordu ama türkü söylemekten de hiçbir zaman vazgeçmedi.
Bu istenmeyen suskunluk döneminden sonra cezanın bitiminde yönetmen Atıf Yılmaz sayesinde Karacaoğlan,
Barbaros ve Lale Devri adlı filmlerde türkü söyledi.
1960’da İstanbul’da Taksim Belediye Gazinosu'nda sahneye çıktı. Türk halk edebiyatının çok sayıda şiirini besteledi.
Bu arada radyoda da 'Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor' anonsuyla sunulan bir radyo programı yaptı.
1975'te Dostlar Korosu’nu kurdu
1978'den sonra ürettiği kasetlerle halk müziğinin, yaygınlaşmasına büyük katkıda bulundu.
Aydınlara türkü dinlemeyi öğreten kişi olarak da bilinir.
Çağrıldığı Almanya, Hollanda, İsveç ve Bulgaristan’da şenliklere katılarak konserler verdi.
Birçok ülkenin radyolarında bantlarda ve plaklarda geniş yığınlara sanatını dinletti.
Son dinletisini 6 Şubat 1983’te Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Haftası’nda sundu.
Yaşamı boyunca 16 tane 45’lik plak, 12 tane de uzunçalar yapan Ruhi Su, ölümünden önce “Dadaloğlu” uzunçaları üzerinde çalışıyordu.
1978 yılında romatizma şikayeti ile gittiği hastanede kemik iliği kanseri başlangıcında olduğunu öğrendi.
Askeri yönetim zamanı uzun süre yurt dışına tedavi için gitmesine izin verilmedi. Bir defaya mahsus olmak üzere pasaport çıkarıldı.
Almanya'ya gittiğinde yapılan tedavi sonuç vermedi.
Kendi şiirlerinin yanı sıra Nazım Hikmet‘ten, Türk halk ozanlarından ve diğer şairlerden çeşitli şiirleri besteledi.
Şiir, yazı ve konuşmalarını “Ezgili Yürek” (1985) adlı kitapta toplandı.”Ruhi Su’ya Saygı” adlı kitap 1988’de yayımlandı.
Ruhi Su, 1952 yılında Sıdıka Su ile evlendi, “Ilgın Ruhi Su” (d.1959) adında oğlu vardır.
Ruhi Su, 20 Eylül 1985 yılında 73 yaşında vefat etti.
*

Eserleri:

*
Seferberlik Türküleri,
Kuvayi Milliye Destanı,
Yunus Emre,Karacaoğlan,
Pir Sultan Abdal,
Şiirler Türküler,
Köroğlu, El Kapıları,
Sabahın Sahibi Var,
Semahlar.


13 Eylül 2020 Pazar

#MetinOktay

#MetinOktay
#TaçsızKral 
Metin Oktay, “Taçsız Kral” lakaplı, efsanevi Galatasaraylı futbolcu.
*
2 Şubat 1936'da, İzmir'de doğan Metin Oktay, futbola, 15 yaşında, Damlacıkspor’da başladı. 1954 yılında Yün Mensucat takımında oynarken, dikkatleri üstüne çeken Oktay, genç milli takıma çağırıldı. 
*
İlk milli maçına, 11 Nisan 1954'de, Belçika karşısında çıkan Oktay, bu maçta 2 gol attı. 
*
Daha sonra, İzmirspor'a transfer olan Oktay, aynı sezon 17 gole imza atarak, İzmir Profesyonel Ligi'nde gol krallığını ilan etti. Böylece Metin Oktay'ın gol krallığı dönemi başlamış oldu. 
*
1955 yılında, Gündüz Kılıç, Oktay'ı, 5 yıllık sözleşme karşılığında, Chevrolet marka bir otomobil vererek, Galatasaray’a transfer etti. 
*
28 Ağustos 1955’de, ilk kez Galatasaray formasıyla sahaya çıktığında, henüz 19 yaşında olan Oktay, genç yaşına rağmen Sarı - Kırmızılı camiaya çabuk ısındı ve daha ilk sezonunda 19 gol atarak, gol kralı oldu. O sezon Galatasaray, İstanbul Ligi şampiyonu oldu. 
*
1961 Temmuz’unda, İtalya'nın Palermo takımına transfer olan Oktay, orada bir sezon top koşturduktan sonra, Türkiye’ye dönerek, 1969 yılına kadar Galatasaray forması giydi. 
*
Futbol hayatı boyunca 6 kez gol kralı olan ve 217 gollük bir rekora imza atan Oktay’ın, bu rekoru, 1988 yılında, Tanju Çolak tarafından kırıldı. 
*
Metin Oktay, derbi maçlarının büyük golcüsüydü. 10 Haziran 1959'da, Fenerbahçe kalesinin ağlarını yırtan golü, Türk futbol tarihinin, önemli olaylarından biri olarak anılan Oktay, o golle beraber, Fenerbahçe'ye 18, Beşiktaş'a da 13 gol attı. 
*
4 kez A Genç Milli olan ve 36 kez de, A Milli Takım formasını terleten Oktay, bu forma altında, 7 kez kaptanlık yaparken, 22 gol attı. Türk futbolunun 'Taçsız Kral'ı, 11 golle, birkaç sezon aralıksız en çok gol atan oyuncu, 38 golle, tek sezonda en çok gol atan oyuncu ve 19 golle, uluslararası bir müsabakada en çok gol atan Türk oyuncusu olmak üzere, çeşitli rekorlara imzasını attı. 
*
Futbol yaşamı boyunca rakip fileleri tam 608 kez havalandıran Oktay. 1 kez İzmirspor'da, 10 kez de Galatasaray'da şampiyonluk yaşadı. 
*
1965 yılında, Safa Önal’ın senaryosunu yazdığı , Atıf Yılmaz’ın yönettiği, Gönül Yazar, Ajda Pekkan, Ayten Gökçer, Turgay Şeren ve o zamanki Galatasaray Başkanı, Gündüz Kılıç’ın rol aldığı, ''Taçsız Kral'' adlı, kendi hayatını konu alan bir filmde oynayan Oktay, “Top ve Ben” adlı anılarını ve hayatını anlattığı bir kitap yazdı. 
*
Futbol hayatı boyunca, sadece 1 kez oyundan atılan, 6 kez gol kralı olan ve 217 gollük bir rekora imza atan, büyük bir golcü olmasının yanı sıra, iyi ahlakı ve sportmen kişiliğiyle de her takımdan taraftarın sevgisini kazanan Oktay, ayrıca 1960 yılında, 8 gün eksik askerlik yapmasından ötürü, (maç izinleri karnesine işlenmediğinden) ToptaşıCezaevi’nde, 45 gün hapis yatmıştır. Oktay, jübilesini futbola ilk defa başladığı İzmir’de ve futbolu noktaladığı İstanbul’da olmak üzere iki kez yaptı. İstanbul'da, Galatasaray – Fenerbahçe arasında yapılan jübile maçı, 1-1 berabere biterken, İzmir'deki maçta Göztepe, Galatasaray'ı 1-0 yendi. 
*
Fenerbahçe’yle oynanan jübile maçının son dakikalarında, Can Bartu ’yla formalarını değiştirerek kısa bir süre kendisi Fenerbahçe, Can Bartu ise Galatasaray için oynayarak bu maçı ölümsüzleştirdiler. Oktay, 1969 sezonunda sahalara veda etmesinin ardından, futboldan kopmayarak, bu alanda çeşitli görevler üstlendi. 
*
Sarı - Kırmızılı kulüpte, yönetici ve menajer olarak görev yapan ve bir süre Galatasaray ve Bursaspor'da teknik adam olarak çalışmasından sonra, Metin Oktay'ın son görevi, Milliyet Gazetesi spor yazarlığı idi. 
*
13 Eylül 1991'de bir trafik kazası sonucu vefat eden Metin Oktay, Galatasaray Spor Kulübü 'nün efsaneleşmiş golcülerinden biridir. 
*
29 Ocak 1959'da, İzmir'de, Oya Sarı ile evlenen, ancak daha sonra boşanan Oktay, 1965 yılında, ikinci evliliğini Servet Kardıçalı ile gerçekleştirdi.
*

12 Eylül 2020 Cumartesi

#12Eylül1980FaşistDarbesi

#12Eylül1980

#KahrolsunFaşizm

YOK ASLINDA BİRBİRLERİNDEN FARKLARI...

İKİSİ DE AMERİKAN KUKLALARI... 

FAŞİZME KARŞI OMUZ OMUZA DİRENENLERE BİN SELAM OLSUN!.. 

Türkiye'de solun yükselişini engellemek, 1960'larda başlayan Cumhuriyetten sonra ve onun devamı niteliğindeki aydınlanma hamlesini bastırmak için; Amerika'nın   “Bizim Çocuklar”  diye nitelendirdiği  Faşist Kenan Evren ve faşist cuntası tarafından yapılan askeri  faşist darbenin 40. Yılı.

Gerçi bugünkü sivil faşist darbe de pek aratmıyor 12 Eylül faşizmini, al birini vur ötekine…

Türkiye 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin 40. yılında yeni bir karanlığı yaşıyor.

ABD ve Batılı emperyalist güçlerin küresel ve bölgesel çıkarlarını korumak, ülke içinde işbirlikçi sermayenin servet (sermaye) birikimini garanti altına almak ve toplumsal uyanışı ezmek için yapılan 12 Eylül darbesi, bugünleri hazırladı. Solun önünü kesmek ve toplumsal uyanışı engellemek için siyasal islamcılığın önünü açan, tarikatları destekleyen, ülkede imam hatip liselerini yaygınlaştıran "Türk-İslam sentezi" adı verilen gerici-faşist bir ideolojik anlayışı resmi görüş haline getiren 12 Eylül darbecileri, Türkiye'nin karşı devrimci AKP-Cemaat yobazlığına teslim edilmesinin de yolunu açtı. Bu nedenle, bugün darbelere karşı olduklarını söyleyen iki yüzlü bir tutum içindeki islamcıların neredeyse tamamı 12 Eylül darbesini destekledi.

Türkiye'yi AKP gericiliğine teslim eden, 15 Temmuz islamcı faşist darbesinin zeminini hazırlayan12 Eylül askeri faşist darbesinin 37.yıl dönümünde Haziran Hareketi'nin yayınladığı bildiri aşağıdaki gibidir:

HAZİRAN HAREKETİ'NİN BİLDİRİSİ

"12 Eylül'de sabaha karşı saat dörtte, cunta şefi Kenan Evren'in okuduğu bildiri ile sökün eden karanlığın 37. yılındayız.

"12 Eylül askeri faşist darbesi, başını ABD'nin çektiği emperyalist haydutların ve TÜSİAD'da temsil edilen işbirlikçi sermayenin onayıyla, halka karşı yapılmıştı. Amaç sendikaları, dernekleri, parti ve örgütleriyle yüzünü özgürlük ve bağımsızlık mücadelesine dönmüş bir halkın en örgütlü, en dinamik kesimlerinin tasfiyesi olmakla birlikte, uzun vadede biat eden, itaatkar bir toplum yaratılmak istenmişti

"12 Eylül cuntacılarının yaptıkları ilk iş, "Yeşil Kuşak" projesiyle uyumlu bir şekilde "Türk İslam Sentezi"ni uygulamaya sokmak oldu. "Şeriatın parmağı acımaz" diyerek on binlerce insanın tutuklanmasının, yüzlercesinin işkencelerde sakat kalmasının, onlarcasının ölümünün sorumlusu olan Evren'in imzasıyla din dersi zorunlu hale getirildi, kula kulluk etmeyi kolaylaştıracak her türlü tarikat örgütlenmesinin önü açıldı.

"Hiç kuşku yok ki, bugünkü karanlığın mimarı 12 Eylül'dür. Siyasal İslam, 12 Eylül'ün yaratmış olduğu siyasi, hukuki ve kültürel iklim içinde serpilip boy atmıştır. Erdoğan'ın şahsında cisimleşen otoriter faşist anlayışla 12 Eylül, aynı siyasi genetiğin ürünüdür. AKP Saray faşizmi, 12 Eylül faşizminin devamıdır.

"Siyasal İslam'ın iki blok örgütlenmesi olarak Cemaat ve AKP, baştan itibaren bir büyük gerici projenin ortakları olarak hareket etmişlerdir. 15 Temmuz Darbe Girişimi ile birlikte aralarındaki çelişkinin ölümcül bir hale gelmiş olması bu gerçeği değiştirmez; Cemaat ve AKP'nin rejimi değiştirebilecek bir güç haline gelmesini sağlayan 12 Eylül'dür.

"Bugün AKP, eski ortağı Cemaatle hesaplaşma adına OHAL altında 12 Eylülcülerden öğrendiği ne varsa bir bir hayata geçiriyor.

"12 Eylül’de ‘artık gülme sırası bizde’ demişti patronlar; AKP'nin 14 yıllık iktidarı süresince de hep gülmüşlerdi. Şimdi, 15 Temmuz sonrası uygulamaya sokulan OHAL'le birlikte AKP, sermayeye dikensiz gül bahçesi vaad ediyor. KHK'ler aracılığıyla emeğin tüm birikimlerine el koyuyor, doğanın sorgusuz sualsiz  talan edilebilmesi için tüm hukuksuzlukların önünü ardına kadar açıyor.

"Cemaat tasfiyesi adı altında başlatılan uygulamalar, tüm muhalefet ve toplumu sindirmeye yönelik operasyona dönüştürülmüş durumda. 12 Eylül uygulamalarını aratmayacak şekilde ilerici, demokrat kesimler kamudan tasfiye ediliyor. Bilimsel ve laik eğitimin kalan son kırıntılarını ortadan kaldırmak için eğitim emekçileri türlü bahanelerle açığa alınıyor, üniversitelerden atılıyor. AKP’li olmayan herkes tıpkı 12 Eylül'de olduğu gibi teröristlikle yaftalanarak hedef tahtasına oturtuluyor.

"12 Eylül’ün Meclis’i kapatmasına benzer şekilde Meclis kapatılıyor. OHAL yetkileri de aşılarak anayasa devre dışı bırakılıyor. Belediyelere kayyum atama hazırlıklarıyla birlikte kısmi demokratik haklar, kendini "milli irade"nin yerine geçirmiş bir diktacı zihniyet tarafından ortadan kaldırılıyor.

"Karanlığın, örgütlenmiş kötülüğün iktidarı hükmünü sürdürüyor. AKP, kendi 12 Eylül'ünü örgütlüyor!

"Bu bir kavga! Karanlıkla aydınlığın kavgası! Bu  böyle gitmez, gitmeyecek! Biliyoruz! 12 Eylül karanlığını; her yanıyla çürümüş, yolsuzlukları, hırsızlıkları, zorbalıkları ayyuka çıkmış AKP Diktası'nı yeneceğiz! Gelecek güzel günlere olan inancımız tamdır. / Haziran Hareketi"

12 EYLÜL DARBESİNİN BİLANÇOSU:

Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve kuvvet komutanlarının liderliğindeki cuntanın 12 Eylül'de hayata geçirdiği kanlı darbenin üzerinden 40 yıl geçti. Darbenin lideri Kenan Evren geçtiğimiz yıl ölürken, 40 yıl sonra da 12 Eylül'ün ruhu iktidara tutunmaya devam ediyor.

Darbenin 40. yılında 12 Eylül'ün bilançosunu genel hatlarıyla şöyle:

- 650 bin kişi gözaltına alındı.

- 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

- Açılan 210 bin tutuklandı ve açılan çeşitli davalarda yargılandı.

- 7 bin kişi için idam cezası istendi.

- 517 kişiye idam cezası verildi.

- Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı.

- İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.

- 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.

- 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.

- 388 bin kişiye pasaport verilmedi.

- 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.

- 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

- 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti.

- 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

- 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı.

- 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

- 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.

- 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.

- Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

- 31 gazeteci cezaevine girdi.

- 300 gazeteci saldırıya uğradı.

- 3 gazeteci silahla öldürüldü.

- Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

- 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

- 39 ton gazete ve dergi imha edildi.

- Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

- 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

- 14 kişi açlık grevinde öldü.

- 16 kişi “kaçarken” vuruldu.

- 95 kişi “çatışmada” öldü.

- 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi.

- 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi.

*

Kaynak: abcgazetesi.com


9 Eylül 2020 Çarşamba

#9EylülİleİlgiliGüzelBirAnektod

 

9 Eylül'le ilgili okuduğum en etkileyici olaylardan biri, İzmir'de yaşanan bu olaydır ve gerçektir. Basına da yansımıştır. Kaçırmayın...
*
Başkumandan, düşmandan kurtardığı İzmir’de geçireceği ilk geceyi yaşıyordu. Zengin bir sofra hazırlandığı halde ufak tefekle karnını doyurdu ve geç vakitlere kadar çalıştı. Ertesi sabah erkenden uyandık. Hafif bir kahvaltıdan sonra vilayet konağına gittik. Vali, İngiliz konsolosuyla konuşuyordu. Biz gelince, ayağa kalktı ve konsolos ile Mustafa Kemal Paşa’yı tanıştırdı. Konsolos iyi Türkçe biliyordu. Paşa, valiye sordu:
-Konu nedir?
Vali anlattı:
-Sayın konsolos, İngiliz tebası vatandaşlarla Rum ve Ermeni azınlığın güven altında olup olmadığından endişeleniyorlar. Kendilerine herkesin güven altında olduğunu bildirdim.
Mustafa Kemâl Paşa, konsolosun Türkçe bildiğini biliyordu. Buna rağmen kendisine valiyi muhatap aldı:
-Ee, peki daha ne istiyormuş?
Bu soruya konsolos Türkçe cevap verdi:
-Tebamız için Hükümetinizden yazılı teminat istiyorum.
Mustafa Kemâl Paşa:
-Ne yani, Yunanlılar zamanında siz, tebanızı daha mı emniyette görüyordunuz?
Konsolos kasılarak:
-Evet, dedi. Yunanlılar buradayken tebamızı daha emniyette görüyorduk.
-O halde buyurun tebanız ile birlikte Yunanistan’a gidin efendim.
Konsolos:
-Yani majestelerinin hükümetine savaş mı açıyorsunuz?
Mustafa Kemâl Paşa:
-Siz kiminle neyi konuştuğunuzu biliyor musunuz? Ben, Millet Meclisi'nin başkanı ve Türk orduları başkumandanıyım. Savaş açmaya da barış yapmaya da tam yetkiliyim. Peki siz kimsiniz? Hükümetiniz adına savaş ve barış görüşmelerini yapmaya yetkili misiniz? Böyle bir yetkiniz varsa görüşelim. Yoksa (eliyle kapıyı gösterdi) buyurunuz dışarıya!
Konsolos, Mustafa Kemâl Paşa’nın son sözü üzerine sapsarı kesildi ve tek kelime söylemeden kapıdan çıktı, gitti.
Mustafa Kemâl Paşa, adamın arkasından Vali’ye döndü:
-Bunlara yüz vermeyin Vali bey! Bir donanma önünde pısacak, bir blöf karşısında yelkenleri suya indirecek bir devletçik sanıyorlar bizi. Küstahlık derecesine bakın, Barut kokan bir odada adamın sorduğu şeye bak! Savaş halinde değiliz sanki. Bana savaş mı açıyorsunuz, diye soruyor!
Birkaç saat sonra, İngiliz donanma kumandanı hükümet konağının kapısından girerek, Mustafa Kemâl Paşa’nın odasına yöneldi. Nazik fakat öfkeli bir hali vardı. Ruşen Eşref kendisine ne istediğini sordu.
-Başkumandan Mustafa Kemâl Paşa ile görüşmek istiyorum.
Birlikte odaya girdiler, kapı kapandı.
Amiral:
-Çok güç koşullar altında bir savaş kazandınız, sizi asker olarak içtenlikle kutlarım. Çanakkale’deki başarınızın rastlantıya borçlu olmadığınızı kanıtladınız. Büyük bir askerle tanıştığım için memnunum, diyerek övgüler yağdırmaya başladı.
Paşa, bıkkın bir sesle:
"Bunları geçin amiral. Çok işimiz var. Asıl konuya gelin..." dedi.
Amiral bu tavır karşısında bocalıyarak konuya girdi:
-İzmir’de tebamız ve sizin azınlıklarınız. Ermeniler, Rumlar var. Yeni askeri yönetim altında bu insanların statüsü nedir. Güvende midirler?
Paşa :
-Hiç kuşkunuz olmasın amiral, tebanız ve azınlıklar Hükümetimizin koruması altındadır. Suç işlemeyenler, kendilerini güvende sayabilirler.
-Peki suç işleyenler?
Paşa:
-Suç işleyenler sayın amiral, muhtemelen ülkenizde olduğu gibi adaletin huzuruna çıkarılır. Suçlu olanlar cezalarını çeker.
-Fakat Paşa Hazretleri, fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan Rumlar, şımarıklık yapmış ola-bilir. Bugün bu insanlar yerli halkın düşmanlığıyla yüz yüzedir. Ermenileri biliyorsunuz büyük bir toplumu göçe zorlandı ve önemli bölümü hayatlarını kaybetti. Bu ruh haliyle Yunan ordusu ile işbirliği yapmış bazı Türklere zor günler geçirtmiş olabilirler. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır, bağışlanması, hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kişiler halkın husumetine bırakılırsa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır.
Son cümleye kadar amirali sakince dinleyen Mustafa Kemâl Paşa “dünyanın koparacağı gürültü” ile tehdit edilince amiralin sözünü kesti:
-Üstünlük pozunuzu derhal bir yana koyunuz. Tehdit etmekten de vazgeçiniz. İngiltere ve müttefiklerin kıyamet koparıp koparmayacağını düşünmem bile. Bunlar memleketin dahili işleri ve de sizin bu işlere karışmanıza müsaade etmem. Majestelerinin devleti bizim azınlıklarımızla uğraşmaktan vazgeçsin. Kim ki bize saygı beslemez, bizden de saygı beklemeye hakkı olmaz.
Amiralin yüzü bembeyaz oldu.
-İngiliz Hükümetinin tebasını her yerde koruma hakkı devletler hukuku teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz.
Paşa:
-Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen cesetlerini herhalde görmüş olmalısınız. Ordumuz asayişi sağlamıştır. İzmir limanını donanmanıza kapatıyorum. İsterseniz tebanızı gemilerinize doldurabilirsiniz. Donanmanızın en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum.
Sert sözler karşısında amiral ne yapacağını şaşırdı:
-İngiltere’ye savaş mı açıyorsunuz?
Paşa:
Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr antlaşmasının halen yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırtıp attık. Karşımda serbestçe oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz. Fakat, nezaketimizi kötüye kullanmanıza müsaade etmem. Şu anda hukuken barış antlaşması yapmamış iki devletiz. Savaş hukuku halen yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal karasularımızdan çekmenizi size tekrar ve son defa ihtar ediyorum.
Bir balmumu heykeline döndü amiral. Sert adımlarla girdiği Mustafa Kemâl Paşa’nın odasında oturduğu sandalyede küçüldükçe küçüldü ve sonunda kekeleyerek:
“Affedersiniz” dedi. Yerlere kadar eğilerek geri geri gidip dışarı çıktı.
İngiliz ve Fransızlar kendi uyruklarını gemilere bindirmeye başladılar. Birkaç saat sonra da sessizce çekilip gittiler.
Salih Bozok
*
Not: Gazi Paşa'nın konsolosu kovması ve amirale bu davranışı o hafta basında yer edinmiş, "Küstah Kemal" diye başlıklar atılmıştı. (Ertürk Özel)

1 Eylül 2020 Salı

#BarışGüverciniUçsunDünyada

 

Aşık Nesimi Çimen : Barış Güvecini Uçsun Dünyada

#BarışGüverciniUçsunDünyada

*

Dostluklar kurulsun insanlar gülsün

Barış güvercini uçsun Dünya'da

Yok olsun kötülük düşmanlık ölsün

Barış güvercini uçsun Dünya'da

Dostluklar kurulsun insanlar gülsün

Son bulsun savaşlar kimse ölmesin

*

Dünya cennet olsun yaşasın insan

Gelin barışalım dökülmesin kan

Son bulsun savaşlar kesilsin figan

Barış güvercini uçsun Dünya'da

Dostluklar kurulsun insanlar gülsün

Son bulsun savaşlar kimse ölmesin

*

İnsancıl insanlar barıştan yana

Ancak zalim olan kıyar insana

Barış aşkı yayılmalı cihana

Barış güvercini uçsun Dünya'da

Dostluklar kurulsun insanlar gülsün

Son bulsun savaşlar kimse ölmesin

*

Nesimi der ki ey füze yapanlar

Acımasız zalim cana kıyanlar

Bırak ey yaşasın bütün insanlar

Barış güvercini uçsun Dünya'da

Dostluklar kurulsun insanlar gülsün

Son bulsun savaşlar kimse ölmesin

*

#NesimiÇimen

*


#1EylülDünyaBarışGünü

 


"Yurtta sulh, cihanda sulh" diyerek barışın õnemini hepimize öğreten
Ulu Önderimiz Ebedi Baş Komutanımız
#MustafaKemalAtatürk'e Bin Selam Olsun!..
1 Eylül Dünya Barış günü kutlu olsun!..

22 Ağustos 2020 Cumartesi

#Anadolu

 

Ahmed Arif : Anadolu

#Anadolu

*

Beşikler vermişim Nuh`a

Salıncaklar, hamaklar,

Havva Ana`n dünkü çocuk sayılır,

Anadolu`yum ben,

Tanıyor musun ?

*

Utanırım,

Utanırım fıkaralıktan,

Ele, güne karşı çıplak...

Üşür fidelerim,

Harmanım kesat.

Kardeşliğin, çalışmanın,

Beraberliğin,

Atom güllerinin katmer açtığı,

Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,

Kalmışım bir başıma,

Bir başıma ve uzak.

Biliyor musun ?

*

Binlerce yıl sağılmışım,

Korkunç atlılarıyla parçalamışlar

Nazlı, seher-sabah uykularımı

Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,

Haraç salmışlar üstüme.

Ne İskender takmışım,

Ne şah ne sultan

Göçüp gitmişler, gölgesiz !

Selam etmişim dostuma

Ve dayatmışım...

Görüyor musun ?

*

Nasıl severim bir bilsen.

Köroğlu`yu,

Karayılan`ı,

Meçhul Asker`i...

Sonra Pir Sultan`ı ve Bedrettin`i.

Sonra kalem yazmaz,

Bir nice sevda...

Bir bilsen,

Onlar beni nasıl severdi.

Bir bilsen, Urfa`da kurşun atanı

Minareden, barikattan,

Selvi dalından,

Ölüme nasıl gülerdi.

Bilmeni mutlak isterim,

Duyuyor musun ?

*

Öyle yıkma kendini,

Öyle mahzun, öyle garip...

Nerede olursan ol,

İçerde, dışarda, derste, sırada,

Yürü üstüne üstüne,

Tükür yüzüne celladın,

Fırsatcının, fesatcının, hayinin...

Dayan kitap ile

Dayan iş ile.

Tırnak ile, diş ile,

Umut ile, sevda ile, duş ile

Dayan rüsva etme beni.

*

Gör, nasıl yaratılırım.

Namuslu,  genç ellerinle.

Kızlarım,

Oğullarım var gelecekte,

Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.

Kaç bin yıllık hasretimin koncası,

Gözlerinden,

Gözlerinden öperim,

Bir umudum sende,

Anlıyor musun ?

*

#AhmedArif

*