14 Kasım 2016 Pazartesi

Türküler ile dostça ve sevgi ile kalın... Atatürk ile kalın, Cumhuriyet ile kalın...

Türküler ile dostça ve sevgi ile kalın...
Atatürk ile kalın, Cumhuriyet ile kalın...

Orhan Veli Kanık : Kuyruklu Şiir

Aramızdan ayrılışının 66.yılında saygı,sevgi,özlem ve rahmet ile anıyoruz..

Kuyruklu Şiir

Uyuşamayız seninle yollarımız ayrı;
Sen ciğercinin kedisi ben sokak kedisi;
Senin yiyeceğin kalaylı kapta;
Benimki aslan ağzında;
Sen aşk rüyaları görürsün, ben kemik
Ama seninki de kolay değil, kardeşim;
Kolay değil hani;
Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü.

Cevap
-Ciğercinin kedisinden sokak kedisine-
Açlıktan bahsediyorsun;
Demek ki sen komünistsin.
Demek bütün binaları yakan sensin.
İstanbul'dakileri sen
Ankara'dakileri sen...
Sen ne domuzsun, sen!

Orhan Veli Kanık

Yıldıray Çınar : Bad-ı Sabah


Bad-ı sabah selam selam söyle o yare
Mübarek hatırı hoş mudur nedir
Nideyim yitirdim yar bulamam çare
Mestane gözlerinde yaş mıdır nedir

O nazlı canana uğrasa yollar
Bize mesken oldu kahveler hanlar
Yarin meclisinde oturan canlar
Hesap etsin aylar yıllar beş midir nedir

Emrah eder gam bülbülüm kafeste
Benim arzuhalim bildirin yare
Kendim gurbet elde gönlüm sılada
Gitmiyor kervanım kış mıdır nedir 

Yöre : Sivas
Kaynak kişi : Ali Coşkun
Derleyen : Yıldıray Çınar

Zara : Şafak Söktü Yine Sunam Uyanmaz



Öykünün Suna'sı, Fahri Kayhan'ın eşidir. Fahri Bey, eşi Suna'yı çok sevmektedir. Sevmelerin dile getirilmesinin ayıplandığı dönemlerde Fahri Bey daima eşine olan sevdasını dile getirir. Suna da, büyük bir aşkla bağlıdır Fahri Bey'e.

Hamam sefaları, o dönemlerde kadınların en büyük eğlencesidir. Kadınlar kararlaştırdıkları bir günde toplanıp hep beraber hamama giderler. Kadınların arasındaki Neriman Hanım, Suna'nın kimselerin bilmediği sırtındaki beni farkeder. Kıyafetlerinden varlığı anlaşılmamaktadır bu benin. Neriman Hanım, Suna'nın yakın arkadaşıdır aynı zamanda.

Neriman Hanım eve döndüğünde Suna'nın sırtındaki beni kocası Mustafa Bey'e anlatır. Aradan günler geçer. Fahri Bey bir gün, evlerinin civarındaki kahvehanede Mustafa Bey'e denk gelir. Bir dizi diyalogdan sonra aralarında münakaşa başlar, karşılıklı küfürleşmeye gider mesele. Fahri Bey'in tehdidine karşı Mustafa Bey:

- "Sen benimle kavga edeceğine, karına sahip çık. Ben senin karının sırtındaki beni dahi bilirim" diye çıkışıverir.

Fahri Bey, duyduklarına inanamaz. Tek sevdiceği Suna'sının kendisine ihanet ettiği fikrine kapılır. Yabancı bir adam, eşinin sırtındaki beni nereden bilecektir!

Eve vardığında, Suna'sı anlatır kendini Fahri Bey'e. Gözünün ondan başka kimseyi görmediğine ikna olur Fahri Bey.

İkna olmuştur olmasına ama, kafasındaki şüphe hiç gitmez Fahri Bey'in. Suna'sına kötü davranmaya başlar o meseleden sonra.

Bir akşam yemek esnasında sudan bir sebeple başlayan münakaşa sonrasında Fahri Bey alır ceketini, atar kendini sokaklara.

Sabaha karşı eve gelir. Eve girdiğinde gördükleri karşısında donakalır. Tek sevdiceği Suna'sı kendini asmıştır. Başucunda bir mektup bırakmıştır, Suna.

Son dizeleri şunlar olmuştur:

- "Kusura bakma beyim. Uzun zamandır kafandaki soru işaretlerinin sebebini bilmekteyim. Kendi adımı temize çıkarmak için başka yol bulamadım. Şunu unutma ki, ben sana hiç ihanet etmedim."

Fahri Bey, sevgilisinin cansız bedenini ipten ayırır, yere yatırır. İçi yangın yeridir artık Fahri Bey'in. Sözün tükendiği yerde, kelimelerin küllerinden o meşhur türküyü yakmıştır:

Şafak söktü gine sunam uyanmaz
Hasret çeken gönül derde dayanmaz
Çağırırım sunam sesim duyulmaz
Uyan sunam uyan derin uykudan

Çektiğim gönül elinden
Usandım gurbet elinden
Hiç kimse bilmez halinden
Uyan sunam uyan derin uykudan

Bunca diyar gezdim gözlerin için
Niye küstün bana el sözü için
Dilerim Allah'tan sızlasın için
Uyan sunam uyan derin uykudan

Çektiğim gönül elinden
Usandım gurbet elinden
Hiç kimse bilmez halinden
Uyan sunam uyan derin uykudan

Haydar Telhüner
Erzurum

Semra Algül : El Çek Tabip


El çek tabip el çek sinem üstünden
Sen benim derdimi bilebilmezsin
Yarem yürektendir yoktur ilacın
Sen benim yaremi sarabilmezsin

Yüzün güleçtir içerin hayın
Çeken bilir bu sevdanın yayın
Yıktın viran ettin ömrüm sarayın
Sen onun bir taşın örebilmezsin

13 Kasım 2016 Pazar

Selda : Ağladım Anne


Hedefim insandı, vur emri geldi 
Ellerim titredi, ağladım anne 
Bir sağıma baktım bir de sol yanıma 
Yüreğim sızladı, ağladım anne 

Gecenin yarısı, dağın başında 
Siperde beklerken, ayışığında 
Hedef oldu, durdu karşımda 
Yüzümü çevirdim, ağladım anne 

Yolun karşısında, yakın yerdeydi 
Gördüğüm kadar, genç de biriydi
Bir taşın dibinden, kalktı yürüdü 
Ardı sıra baktım, ağladım anne 

Onun da yolunu, bekleyen vardır 
Anası babası, sevdiği vardır 
Belki de yubvası, yavrusu vardır 
Kıymadım vurmaya, ağladım anne 

O da benim gibi, emir kuluydu 
Belli memleketi, güney doğuydu 
Bilmem ki oda beni,vururmuydu 
Ben ona kıymadım ,ağladım anne

12 Kasım 2016 Cumartesi

Yıldıray Çınar : Yalancı Dünyadan Konup Göçenler


Yalancı dünyadan konup göçenler 
Ne söylerler ne bir haber verirler 
Üzerinde türlü otlar bitenler 
Ne söylerler ne bir haber verirler 

Kiminin başında biter ağaçlar 
Kiminin başında sararır otlar 
Kimi masum kimi güzel yiğitler 
Ne söylerler ne bir haber verirler 

Toprağa gark olmuş nazik tenleri 
Söylemeden kalmış tatlı dilleri 
Gelin duadan unutman bunları 
Ne söylerler ne bir haber verirler

Kimisi dördünde kimi beşinde 
Kimisinin tacı yoktur başında 
Kimi altı kimi yedi yaşında 
Ne söylerler ne bir haber verirler 

Kimisi bezirgan kimisi hoca 
Ecel şerbetini içmek de güç a 
Kimi ak sakallı kimi pir koca 
Ne söylerler ne bir haber verirler 

Yunus der ki gör takdirin işleri 
Dökülmüştür kirpikleri kaşları 
Başları ucunda hece taşları 
Ne söylerler ne bir haber verirler

Söz : Yunus Emre
Derleyen : Yıldıray Çınar