8 Kasım 2016 Salı

Güler Duman : Açma Zülüflerin Yar Yar Yellere Karşı

Açma Zülüflerin Yar Yar Yellere Karşı
Senin Zülfün Benim Telim Değil Mi
Bülbül Figan Eder Güllere Karşı
O Yar Benim Gülüm Değil Mi

Sallama Saçların Yar Yar Sen De Bulursun
Azrail Misali Yar Yar Canım Alırsın
Etme Bu Cefayı Yar Yar Kanlım Olursun
Bu Kul Senin Kulun Kulun Değil mi 

Kırşehir-Neşet Ertaş

Muharrem Temiz : Mektup Benden Selam Söyle Sılaya

Mektup selam söyle benden sılaya
Söyle benim için (de) dostlar ağlasın (oy oy)
Gözü yaşlı düştüm gurbet ellere
Uzaktır aramız (da) yollar ağlasın (oy)
Yollar ağlasın (oy) da zalım eller (oy oy)

Eledim buğdayı (da) seçtim daneyi
Bu gönül (de) sevdi o bir taneyi (oy oy)
Eğer gurbet ele gider gelmezsem
Bana saydırırlar (da) yedi seneyi (oy)
Yedi seneyi (oy) de be zalım gurbet (oy oy)

Bu nasıl guşumuş (da) yuva yapmamış
Yaptığı yuvayı (da) tamam etmemiş (oy oy)
Sanki benim derdim bana yetmemiş
Bir dert (de) sen bana ekledin felek (oy)
Ekledin felek (oy) de be zalım felek (oy oy)

Sivas-Kemal Demir

7 Kasım 2016 Pazartesi

İşte CHP PM bildirisi

CHP PM toplantısının ardından yayımlanan bildiride "Türkiye’yi böldürmeyeceğiz, 
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacağız" denildi.
CHP Parti Meclisi (PM), Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında dün 6,5 saat süren olağanüstü toplantısını gerçekleştirdi.
Bugün de "CHP Parti Meclisi'nden yurttaşlarımıza" başlıklı bir bildiri yayınlandı.
DİRENME HAKKI VURGUSU
Bildiride Cumhuriyet Gazetesi ve HDP'ye yönelik tutuklamalara ilişkin "Bu hukuk dışı uygulamaya son verilmelidir" denildi.
"FETÖ, PKK ve IŞİD terör örgütlerine yardım ve yataklık eden Saray ve AKP yöneticileri, demokrasimize ve ülkemizin bekasına yönelik en büyük tehdittir" ifadelerinin yer aldığı bildiride "Bu tehdit yurttaşlarımıza demokratik direnme hakkını da vermektedir" denildi.
VATANSEVERLERE ÇAĞRI
Bildiride "Vatanını seven, demokrasiye inanan, temel ve hak ve özgürlükleri savunan her yurttaşımız Cumhuriyetimize yönelen bu büyük tehdidi bertaraf etmek için bir araya gelmelidir" ifadeleri kullanıldı.
CHP PM bildirisi şöyle:
CHP Parti Meclisi'nden yurttaşlarımıza
Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi, 6 Kasım 2016 tarihinde olağanüstü gündemli olarak toplanmış ve ülkemizde son dönemde yaşanan gelişmeleri üzüntü ve kaygıyla izleyen tüm yurttaşlarımıza aşağıdaki çağrıyı yapma kararı almıştır:
Türkiye iyi yönetilmemektedir. Ülkemizi 14 yıldır yöneten AKP iktidarı, devlet yönetiminin her kademesine yerleştirdiği FETÖ elemanlarıyla Türkiye’yi bilinçli ve planlı bir şekilde darbe ortamına sürüklemiştir. Halkımız, Gazi Meclis’imiz ve darbeye karşı duran medyanın aldığı ortak tavır sonucunda darbe girişimi başarısız kılınmıştır. Parlamenter rejimimiz Türkiye’nin demokrasi güçleri tarafından başarıyla korunmuştur. Ancak AKP iktidarı 15 Temmuz’da yaşananlardan hiçbir ders almamıştır. Toplumsal uzlaşıyı dışlamış, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkeleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerine dönük saldırılarını arttırarak sürdürmüştür. Yargı siyasetin güdümü altına alınmıştır. Gelinen noktada Türkiye, FETÖ ile mücadele bahanesiyle ortaya konan karanlık ve otoriter Saray darbesini yaşamaktadır. Mevcut siyasi durum halkımızın özgürlüğüne ve ülkemizin bekasına yönelik büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Bu kapsamda,
1- FETÖ üyesi olmak suçlamasıyla yargılanan bir savcı tarafından başlatılan Cumhuriyet Gazetesi’ne yönelik hukuksuz ve akıl dışı dava bir an önce sona ermelidir. Bu dava, hükümetin yönlendirmesi ve desteğiyle açılan siyasi bir davadır. Siyasi iktidar yalnızca gazetecilik faaliyetleri nedeniyle Cumhuriyet’le yaşıt ve basınımızın simgesi olan Cumhuriyet Gazetesi’nden adeta öç almaktadır. Basına yönelik her türlü baskıya son verilmelidir. Düşünce, ifade ve haber alma özgürlüğünün kullanılmasını engelleyen tüm baskılar ortadan kaldırılmalıdır. Tutuklu gazetecilerin tamamı serbest bırakılmalıdır.
2- Darbe girişiminde yer alan, destek veren askeri, siyasi ve bürokratik tüm unsurlar en kısa sürede ortaya çıkartılmalı ve hukuk çerçevesinde yargılanmalıdır. Öte yandan, OHAL kapsamında tutuklanan, görevden uzaklaştırılan ve ihraç edilen tüm yurttaşlarımıza adil yargılanma hakkı tanınmalıdır. İnsan haklarına aykırı muamelede bulunan ve buna meşruiyet katan tüm sorumlular yargı önünde hesap vermelidir.
3- AKP, TBMM zemininde ve seçimle gelen temsilciler ile yürütülmesi gereken çözüm sürecini, TBMM’yi hiçe sayarak doğrudan PKK ile pazarlığa girerek yürütmüştür. Ülkemizin karşı karşıya getirildiği terör ve şiddet ortamı, parlamentoyu yok sayan bu yöntemin ne kadar yanlış olduğunu kanıtlamıştır. Aynı hatayı tekrarlayan AKP, bugün de Meclis’teki milletvekillerini tutuklatarak teröre hizmet etmektedir. Hukuki süreçler tamamlanıp hüküm kesinleşmeden milletvekillerinin tutuklanması anayasaya ve Anayasa Mahkemesi’nin içtihatlarına aykırıdır. Bu hukuk dışı uygulamaya son verilmelidir.
4- Otoriter rejim; yurttaşların ifade, toplantı, örgütlenme ve girişim özgürlüklerini kısıtlamakta, tüm toplum kesimlerini yoğun bir baskı altına almaktadır. Okullara, üniversitelere, emekçilere, kadınlara, sivil toplum kuruluşlarına, iş dünyasına ve yurttaşlarımızın can güvenliğine yönelik tehditler, saldırılar, baskılar derhal son bulmalıdır.
FETÖ, PKK ve IŞİD terör örgütlerine yardım ve yataklık eden Saray ve AKP yöneticileri, demokrasimize ve ülkemizin bekasına yönelik en büyük tehdittir. Bu tehdit yurttaşlarımıza demokratik direnme hakkını da vermektedir. Demokrasimize, birliğimize, huzur ve barış ortamına karşı yapılan bu tehdidi önlemek için yapılması gerekenler bellidir. Vatanını seven, demokrasiye inanan, temel ve hak ve özgürlükleri savunan her yurttaşımız Cumhuriyetimize yönelen bu büyük tehdidi bertaraf etmek için bir araya gelmelidir. CHP bu yaşamsal özgürlük, demokrasi, birlik ve bağımsızlık hareketinin öncülüğünü yapmaya hazırdır. Hiçbir yurttaşımızın kuşkusu olmasın ki CHP bu mücadelenin bütün gereklerini yerine getirecektir.
Diktatörlük kurma çabaları, çok geçmeden özgürlük, hukuk ve demokrasi sevdalısı halkımızın iradesi tarafından yenilgiye uğratılacaktır. Türkiye’yi uçuruma sürükleyenler mutlaka yargıya hesap verecektir.
Ne darbe, ne dikta, yaşasın tam demokrasi…
Güven ve umut, karanlık ve korkuyu yenecektir.
Türkiye Cumhuriyeti, daima ileriye gidecektir.
Türkiye’yi böldürmeyeceğiz, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacağız.

Vatansever halkımıza saygıyla duyurulur..
Kaynak : http://www.gercekgundem.com

Can Ataklı : En önemli soru; darbe bilindiği halde o kadar insan niye öldü?

7 Kasım 2016

Cemaatin dinci faşist darbe kalkışmasının yaşandığı andan itibaren içimizde hep bir kuşku vardı.
Bu darbe hiçbir mantığı olmayan bir kalkışmaydı.
Daha ilk andan dinci faşist cemaatin buna kalkıştığının anlaşılmasına rağmen “gerekçesi” ve “hedefi” hakkında elimizde en küçük bir bilgi bile yok.
Darbeden sonraki günlerde ulaşabildiğimiz bilgilere göre bu kalkışma gündüz saatlerinde başlamış, MİT-Genelkurmay ve istihbarat teşkilatları arasında gidip gelmeler olmuş, askerin kışlasından çıkmaması için bazı önlemler alınmıştı.
Buna rağmen küçük bir grup sokağa çıkmış, Boğaz Köprüsü ile Ankara ve İstanbul'un bazı noktaları tanklar tarafından tutulmuştu.
Bütün medya organları canlı yayınlar yaparken sadece 17 askerle girilen TRT'den “ne olduğu” anlaşılamayan bir bildiri okunmuştu. Bu bildiride ne Cumhurbaşkanı ne de hükümet üyeleri ile ilgili tek satır bilgi bile yoktu. O olmadığı gibi iktidarın akıbeti hakkında da elde hiçbir bilgi bulunmuyordu.
Gece yarısında Cumhurbaşkanı telefonla CNN Türk'e bağlandı, halkı sokağa çağırdı, darbe fiilen bitti.
Peki, ne olmuştu?
Kişisel kanaatim, bize ulaşan bilgi kırıntılarından edindiğim izlenim, darbenin henüz gündüz saatlerinde fark edildiği, gerekli önlemlerin alındığı ve bastırıldığı, buna karşı “halka anlatılmasındaki” zorluk düşünülerek küçük bir grubun sahaya çıkmasına izin verildiği, böylelikle darbenin hem açığa çıkarıldığı hem de Cumhurbaşkanı ve halk tarafından bastırılmış gibi gösterildiği yönündeydi.
Bu görüşlerimi daha önce bu köşede yazdığım gibi geçen hafta Habertürk'te Didem Arslan Yılmaz'ın “Türkiye'nin Nabzı” programında da açıkça söyledim.
Bu konuşmam daha sonra sayısız internet sitesi tarafından haberleştirildi ve izlemeyen milyonlara da ulaştı.
Dün Hürriyet'te Ertuğrul Özkök darbe gecesi Cumhurbaşkanı'nı telefonla canlı yayına bağlayan Hande Fırat'ın “24 saat- 15 Temmuz'un kamera arkası” adlı kitabından bazı bölümleri paylaştı.
Özkök'ün kitaba dayandırarak verdiği bilgilere göre bir helikopter pilotu binbaşı 15 Temmuz günü saat 14.45'de Ankara Yenimahalle'deki MİT merkezine gelerek “orduda hareketlenme olduğunu” ihbar ediyor ve gece bir darbeye kalkışılacağını anlatıyor.
Bunun üzerine MİT- Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlıkları arasında müthiş bir trafik başlıyor. Saat 18.00 itibarıyla Genelkurmay bütün askeri birliklere “Hiçbir uçağın kalkmaması, kışlalardan hiçbir askeri araç ve silahın çıkmaması” konusunda kesin emir veriyor.
Saat 21.00'de küçük bir grup asker Ankara ve İstanbul'da sokağa çıkıyor. 22.00'de Başbakan durumu öğreniyor. Gece yarısı da Cumhurbaşkanı halkı sokağa çağırarak darbenin resmen bitişini sağlıyor.
Bu bilgilere göre çok açık ki; darbe gündüz öğrenilmiş, gerekli önlemler alınmış, bir anlamda darbe zaten bastırılmış.
Ertuğrul Özkök yazısının sonunda çok can alıcı bir soruyu soruyor;
– KİMDİR o gün MİT'e gelip darbeyi önceden haber veren Binbaşı H.A…
– MİT görevlileri üzerlerine düşeni yapmışlar. Olay Genelkurmay'a kadar iletilmiş.
– Ve bu çok ciddi bilgiler niye Başbakan'a zamanında iletilmedi? Cumhurbaşkanı'nın koruma müdürü arandığı halde, niye bu hayati derecede önemli bilginin Cumhurbaşkanı'na zamanında iletilip gerekli önlemi alması sağlanamadı.
Ve geliyorum en hayati, en kritik soruya:
– Elde bu kadar bilgi varken bu darbe niye önlenemedi?
Niye bu kadar insanın hayatını kaybetmesine yol açıldı? Evet can alıcı soru bu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ısrarla “O gece verilen şehitlerin hesabını kimden soracağız” diyor.
Sahi; bütün ilgililer darbeyi bildiklerine ve hatta bastırmış olmalarına rağmen “o şehitlerin hesabını” kimden soracağız?
BUNU YAZMAK GEREK

9 SAAT 39 DAKİKANIN SANİYE SANİYE KRONOLOJİSİ

CNN Türk Ankara Haber Müdürü Hande Fırat'ın darbe gecesini anlatan “24 Saat 15 Temmuz'un kamera arkası” adlı kitabında o gece ile ilgili çok ilginç bilgiler var.
O gecenin kronolojisine bakınca insanın içindeki kuşkular ister istemez artıyor.
İşte 15 Temmuz günü hemen öğleden sonra başlayan olayların saniye saniye gelişmesi;
– Saat 14.45: Binbaşı H.A. MİT'e geliyor.
– Saat 16.00: Binbaşının verdiği bilgiler MİT Müsteşarı'na iletiliyor.
– Saat 16.21: Bu bilgiler Genelkurmay İkinci Başkanı'na iletiliyor.
– Saat 17.30: MİT Müsteşar Yardımcısı Genelkurmay'a gider.
– Saat 18.00: MİT Müsteşarı bizzat Genelkurmay'a gider.
– Saat 18.30: Genelkurmay Başkanı uçaklara kalkmayın, tanklara çıkmayın emri verir.
– Saat 22.00: Başbakan, MİT Müsteşarı ile konuşur.
– Saat 23.02: Başbakan NTV'ye çıkar ve “Bu bir kalkışmadır” der.
– Saat 00.24: Cumhurbaşkanı CNN Türk'e çıkar.
Yani Binbaşı H.A.nın MİT'e gelişi ile Cumhurbaşkanı'nın konuşması arasında tam 9 saat 39 dakika geçmiştir.
Bütün bunlar sizin içinizde de “darbe önceden bastırılmıştı” kuşkusu uyandırmıyor mu?
Bİ SORALIM BAKALIM

STANDART AND POOR'S KAÇ PARA ALDI?

Dinci faşist darbe girişiminin hemen ardından Standart and Poor's değerlendirme kuruluşu Türkiye'nin kredi notunu düşürmüştü.
BB+'dan BB-‘ye düşmüştük. Durağan olan durumumuz da riskliye dönüşmüştü.
S&P'nin bu kararı iktidar tarafından öfkeyle karşılanmıştı.
Cumhurbaşkanı defalarca bu kuruluşa arşı ağır sözler etmiş “Biz bunların nasıl parayla kredi notu dağıttığını biliyoruz. Onların kararı vız gelir tırıs gider, biz yolumuza bakarız” demişti.
S&P geçen hafta Türkiye'nin notundaki eksiyi kaldırdı ve durumumuzu da “durağan”a getirdi yine.
Çok harika bir şey olmasa da buna “notumuz arttı” diyebiliriz.
Ancak bakıyorum da bir süre önce ateş püskürenlerde hiç ses yok.
Eğer gerçekten Cumhurbaşkanı'nın dediği gibi S&P kredi notunu “para alarak” artırıyorsa veya yine bu kez “başkalarından para alarak” düşürüyorsa, Türkiye için verilen son kararda hangisi geçerli?
Türkiye notunun biraz yükselmesi için para mı verdi?
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

DÜNYAYA MÜLTECİLERLE ŞANTAJ YAPMAK TERS TEPER

İç kamuoyunun elbette hoşuna gider. Siz Avrupa ülkelerine “eeeyyy” diye bağırır sonra da “salarım üzerinize mültecileri görürsünüz dünyanın kaç bucak olduğunu” derseniz buna prim verecek çok insan vardır.
HDP milletvekillerinin, Cumhuriyet Gazetesi çalışanlarının tutuklanmasına Amerika ve Avrupa'dan gelen tepkilere karşı “dik durduğumuzu” göstermek için aklımıza geleni söylüyoruz.
Dün de yazdığım gibi iktidar muhtemelen yabancı ülkelerden gelen tepkilerin daha da artmasını istiyor.
Böylelikle Türk halkına “Bütün dünya bize karşı birleşti, amaç Türkiye'yi yok etmek, bizi kıskanıyorlar” demek kolaylaşıyor.
Aşağılık duygusu içindeki halkın bir bölümü de “Bugüne kadar yabancıların karşısında hep boynumuzu büktüğümüzü, her istenileni yaptığımızı” zannederek iktidarın arkasındaki saflarını sıklaştırıyor.
Kısa dönemlerde bu tür efelenmeler olumlu etkiler de yapabilir ama iş şantaja kadar ulaşırsa bu strateji bir anda ters teper.
Avrupa Bakanı tepkilerin artması üzerine yaptığı açıklamada “geri dönüş anlaşmasının” iptal edileceğini, Batı'nın bundan sonra başının çaresine bakmak zorunda kalabileceğini söyledi.
Türkçesi şudur; Açarım kapıları, salarım bütün Suriyeli mültecileri üzerinize, görürsünüz o zaman.
Acaba?
Bu kadar kolay mı bu?
Değil. Olmadığını daha önce de gösterdiler.
Yaz başlarında Cumhurbaşkanı benzer sözler söylemiş, “otobüslere doldurur sınır kapılarına göndeririz” demişti.
Sonra ne olmuştu biliyor musunuz? Avrupa Birliği üyelerinin ortak donanması Ege'de konuşlanmıştı. Türkiye'den bir kacak mülteci botu bile geçirmemişlerdi. Açıkçası Türkiye askeri bir abluka altına alınmıştı.
Kimsenin haberi bile olmadı. Çünkü medya bunu hiç yazmadı.
Benzeri şimdi de başımıza gelir.
Üstelik bu kez şantajı daha kararlı biçimde yerine getirmeye çalışabiliriz ve donanmamız askeri bir müdahale ile bile karşılaşabilir.
CANIMI SIKAN ŞEYLER

ELBETTE ÇOK ŞEY FARK EDER

Diyarbakır'da 11 kişinin ölümüne neden olan patlamayı kimin yaptığı konusundaki “muamma” sürüyor.
Valilik bombanın patlamasından hemen sonra “PKK'nın yaptığını düşünüyoruz” açıklaması yapmıştı. Zaten herkesin ortak kanaati de buydu.
Ancak ertesi gün Reuters Ajansı bomba olayını IŞİD'in üstlendiğini ileri sürdü.
Emniyet ise bunu reddetti ve bombacının adını vererek “Bu PKK işi” dedi.
“Ha PKK ha IŞİD, zaten bir o bir bu yapıyor” diyemeyiz.
O bomba HDP'li milletvekillerinin gözaltına alındığı sırada patlatıldı. Eğer bombayı PKK'nın patlattığı doğru değilse ve iktidar ısrarla bu açıklamayı yapıyorsa amaç bellidir. Tutuklamalar sırasında yapılan kanlı PKK saldırısı ile HDP'liler iyice köşeye sıkıştırılmış olur.
Türkiye ilk kez bir eylemin kim tarafından yapıldığı konusunda ikileme düştü.
Ve ilk kez “kimin yaptığı” çok önemli. Çünkü gerçek failin bilinmesi çok şeyi değiştirir.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

İFADE ALMAK TAMAM DA TUTUKLAMAYA GEREK YOKTU

İktidar ve yandaşları HDP'li milletvekillerinin tutuklanmalarını neredeyse bayram havası içinde kutlayacaklar.
Gazete köşelerden ihtiraslı zevk sesleri yükseliyor.
“Gördünüz mü devletin gücünü, hani ifade vermezdiniz, aldınız mı cevabınızı” türü başlıklar şen şakrak bir edayla sunuluyor.
Bu şımarıklığı ve hırtlığı bir kenara bırakalım ve şu soruyu soralım aslında; HDP milletvekilleri neden tutuklandı?
Elbette teröre bulaşan, yardım eden hiç kimse bu suçunun bedelini ödemeden elini kolunu sallayarak gezemez.
Ancak tutuklanan HDP'liler halk tarafından seçilmiş kişiler ve anayasa gereği dokunulmazlıkları var.
Meclis bu milletvekillerinin yargılanabilmelerinin önünü açmak için “mahkemelerin açtığı soruşturmalarla sınırlı” olarak dokunulmazlıklarını kaldırdı.
O halde yapılması gereken bu konularla ilgili ifadeleri almak, gerekiyorsa davaları açmaktır.
Mahkemeler tutuklama yaparak “dokunulmazlıkları olan seçilmiş kişilerin yasama görevlerine son verme” hakkını bulmuşlardır kendilerinde.
Türkiye'den ve dünyadan gelen tepkilerin asıl nedeni budur.
Ancak ne yazık ki iktidar halk içinde kin ve nefret söylemini en üst düzeye çıkararak ve kişileri “hain, terörist, alçak” diye yaftalayarak kamuoyu oluşturmuştur.
Bu da terörle hiç ilgisi olmayan, her türlü teröre şiddetle karşı çıkan ve bunu bir yaşam biçimi haline getiren, ancak iktidardan yana değil de muhalefette olan pek çok kişiyi paralize etmektedir.
Bir ülkedeki en tehlikeli gelişmelerden biri demokrasi ve hukuktan yana olanların yaratılan fiili durumun baskısı altında söz söyleyememeleridir.

Kaynak : http://www.sozcu.com.tr

6 Kasım 2016 Pazar

Bertolt Brecht : Faşizme Karşı Birleşmeyenler Faşizmin Zindanlarında Buluşur

FAŞİZME KARŞI BİRLEŞMEYENLER,
FAŞİZMİN ZİNDANLARINDA BULUŞUR.
BERTOLT BRECHT

Yıldıray Çınar : Helal Et Hakkını Helal Et Anam


Yıllarca sinende gezdirdin beni
Helal et hakkını helal et anam
Suçumu bağışla üzdüysem seni
Helal et hakkını helal et anam

Yalanmış anladım başka sevgiler
En güzel sevgiler sendeymiş meğer
Yüzünü görmeden ölürsem eğer
Helal et hakkını helal et anam

Gözlerin ne tatlı bakıyor bana
Sözlerin ne tatlı ne yakın cana
Bu yavrun her zaman muhtaçtır sana
Helal et hakkını helal et anam

Söz : Mehmet Erbulan
Müzik : Yıldıray Çınar

Yudum : Birgün (Bırak Gam Kederi Yaralı Gönlüm)


Bırak gam kederi yaralı gönlüm
Yüce dağdan duman çekilir bir gün
Çapa vurulmadık bu topraklara
İlkbaharda tohum ekilir bir gün

Unuttu dediğin dost seni anar
Alnının terini sofraya sunar
Sana kutsal gelen bin yıllık çınar
Fiske vuruşuyla yıkılır bir gün

Meyveye dönüşür kuruyan dallar
Kaplani giyinir yeşiller allar
Gelir bayram günü çalar davullar
Al ellere kına yakılır bir gün

Hasan Kaplani