4 Eylül 2017 Pazartesi

Düz Dünya Komplosu


Dünya’mızın düz olmadığı yüzyıllar boyunca bilinen bir gerçektir. Buna rağmen günümüzde “Düz Dünyacılar” (İng: Flat Earthers) denilen bir kesim görülebilmektedir. Bu kişilerin bazıları Dünya’nın düz olduğuna inanmadıkları halde insanlarla alay edebilmek amacıyla bu tarz iddiaları yaydıkları görülebilir (diğer adıyla Trollük), ancak bunların haricinde uzun yazılar, hesaplamalar ve videolar hazırlayıp ortada bir NASA komplosu olduğuna inanan ve sanki hepimiz adeta Jim Carrey’nin başrolde oynadığı The Truman Show (1998) filmindeki karaktermişiz gibi iddialarında ciddi olan insanlar da bulunmaktadır. İddialarını desteklemek amacıyla komplo teorilerine dikkat çekmeleri haricinde dini referanslara da dayandıkları görülebilir, yani kutsal kitapların (Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerim gibi) Dünya’nın düz olduğunu belirten ayetlere sahip olduklarını iddia ederler.
Old Bedford Nehrinde Yapılan Gözlem
Yazar Samuel B. Rowbotham, 1838 yılında İngiltere’de bulunan Old Bedford nehrinde “Bedford Level Experiment” olarak bilinen gözlemde suyun 20cm üzerinde bir teleskop tutarak 6 mil (9.7km) boyunca ilerleyen ve sudan 0.91m yükseklikte olan direkteki bayrağı taşıyan bir botu izlemiş ve Welney köprüsüne kadar giden botu hep görebildiğini belirtmiştir, ancak Dünya küresel olsaydı bu direğin en üst kısmı 3.4m daha aşağıda olması beklenirdi, böylece Dünya’nın aslında düz olduğu sonucunu çıkartmıştı.
Açıklama: Samuel’in deneyine dair kitabında içerdiği illüstrasyon (Kaynak: Wikimedia Commons, George Davey, 1881).
Bu deneyleri seneler içerisinde tekrarladı, ancak asıl ilgiyi 1870 yılında görmüştü, çünkü Düz Dünya fikrini savunan John Hampden bu deneyi tekrarlayıp Dünya’nın düz olduğunu kanıtlayabileceğine dair bahse girmişti. Biyolog Alfred R. Wallace bu bahsi kabul ederek, Samuel’in ölçüm metoduna atmosferik kırınımı da hesaba katıp deneyi tekrarladığında Dünya’nın küresel olduğu sonucuna ulaşmıştı ve böylece bahsi kazanmıştı, ancak yöntemini kabul etmeyen John, Alfred’in burada hile yaptığını söyleyerek parayı geri alabilmek için kendisine dava açmıştı. John, uzun seneler boyunca Alfred’e yönelik karalamalar düzenlemesiyle birlikte öldürmekle tehdit ettiği için hapse atılmıştı. Alfred’in karısına gönderdiği bir mektupta kocasının başındaki bütün kemiklerinin bir gün kırılmasına şaşılmamasını, onun bir yalancı ile hırsız olduğunu, birlikte onunla birlikte yaşadığı için sefil bir kadın olduğunu ve henüz kocasıyla işinin bitmediğini yazmıştı. Bu durum, iki zıt görüşlü insanın arasında olmaması gereken bir davranış stilidir. Elbette günümüzdeki Düz Dünyacılar böylesine tehditkar ve saldırgan bir kişiliğe sahip değillerdir ancak yine de bilinmesi gerekir ki tartışmalar hiçbir zaman böyle olmamalıdır.
Demin bahsettiğimiz Alfred’in hesaba kattığı kırınımı şu şekilde düşünün: Suyla dolu bir kaba bir çubuk koydunuz, suyun içinde çubuğun “kırınımını” görebileceksiniz. Aynı kırınım Güneş ışınları atmosfere girdikten sonra da görülmektedir ve bu olay demin de belirttiğimiz gibi "Atmosfer Kırınım" (İng: Atmospheric Refraction) olarak bilinmektedir. Bu sebeple teleskopla bakıp uzaktaki cisim bu ışığın kırınımdan dolayı görülebilir.
Açıklama: Atmosferik Kırınım olayı
Samuel B. Rowbotham bütün bunlara rağmen elde ettiğini düşündüğü sözde sonuçlara dayanarak “Zetetik Astronomi” adını verdiği bir görüşü icat edip ilerleyen yıllarda Earth Not a Globe (1873) adlı bir kitap yazdı, hatta bununla da kalmayıp Zetetik Topluluğu’nu kurdu. İddiasına göre Dünya’nın düz olmasıyla birlikte Kuzey Kutup, Dünya’nın merkezinde yer alıyor ve Antarktika da Dünya’yı çevrelemekle birlikte kenarları aşılamaz olan yüksek (iddialara göre 45 metre yüksekliğinde) buz duvarları bulunuyor ancak bunların ötesinde ne olduğu bilinmediği söyleniyor. Bazıları sonsuza dek gittiğini bazıları da asla bilinemeyeceğini iddia ediyor. Güneş ve Ay yüzeyden neredeyse 4800 kilometre yüksekliktedir (bu durumda Güneş’in gezegenimizden çok daha küçük olduğu iddia edilir, tıpkı bu makalenin en başındaki görsel gibi) ve Evren’in kendisi de 5000 kilometre yüksekliktedir (kısacası “Kozmos” olarak bildiğiniz o devasa yapı üzerimizi örten bir gökkubesinden ibaretmiş). Bu iddiaların yanında Modern Astronomi’nin Hıristiyanların Kutsal İncil’iyle çeliştiği öne sürülmüştür.
Samuel’ın ölümünün ardından Elizabeth Blount, Evrensel Zetetik Topluluğu’nu kurarak 1901 ila 1904 yılları arasında aylık olan bir dergi çıkartmıştır. Dini referanslara daha az odaklanıp, bilimsel (sözde bilimsel) yönlerine daha çok ilgi duyarak 1956 yılında Samuel Shenton, IFERS’i (Uluslararası Düz Dünya Araştırma Topluluğu) kurmuştur. 1971 yılında başına Charles K. Johnson geçtikten sonra 2001 yılında topluluk dağılmıştır. Ancak 2004 yılında Daniel Shenton (Samuel ile akrabalığı yoktur) topluluğu bir site üzerinden yeniden canlandırmıştır. İlginç olan şudur ki Daniel, Dünya’nın düz olduğuna inansa bile, Evrim Kuramı’nı ve insan-kaynaklı İklim Değişikliğini kabul etmektedir (İklim Değişikliğine dair verilerin çoğu bizzat eleştirdikleri NASA’dan gelmiş olması biraz çelişkili gibi duruyor).
Evren’in şekli üzerinde durabildiğimiz bu çağda hala kendi gezegenimizin şekli üzerinde tartışmamız biraz akılları kurcalamaktadır. Ve sadece Dünya’nın şekliyle kalmayıp farklı komploların da eşlik ettiklerini görebiliyoruz: NASA’nın Dünya’ya dair fotoğrafların hepsi meğer Photoshop ile oluşturulmuş, insanlar hiçbir zaman Alçak Dünya Yörüngesini aşamamış (bu durumda Apollo Görevlerinin aslında birer yalan olduğu söyleniyor, o konuya dair yazdığımız makaleyi şuradan okuyabilirsiniz: Ay Görevleri - 1: Yolculuk Başlıyor) ve gezegenimizin altında gizli üsler kuruluyormuş. Bazı insanlar ikna olabilir, ancak sanıyoruz ki bunların doğru olmadığını göstermek için görüşlerinde biraz daha katı olan Düz Dünyacılar için uzay turizmin yaygınlaşmasını beklemeliyiz. Uzun bir zamandır var olmasına karşın bu iddiaların tekrar patlak vermesine sebep olan kişilerden biri B.o.B. lakaplı ünlü rapçinin bir Düz Dünyacı olduğunu söylemesiyle gerçekleşmişti ve sonradan astrofizikçi Neil deGrasse Tyson’ı hedef alarak “Flatline” (Tr: Düz Çizgi) adlı bir şarkı çıkarttı.
Açıklama: Azimutal eşit uzaklıklı harita izdüşümü. Çoğu Düz Dünyacı bu haritayı bir kanıt olarak göstermektedirler (Kaynak: Wikimedia Commons, Strebe, 2011).
Dünya'nın Ay Üzerindeki Gölgesi
Antik Yunan zamanlarında gezegenimizle yakından ilgilenen Aristo (MÖ 384-322), Ay tutulmaları sırasında ilginç bir şeyle karşılaşmıştı. Bildiğiniz üzere Ay tutulmalarında Dünya'mız Güneş ile Ay'ın arasında yer aldığı durumda yaşanan bir fenomendir. Ay'ın yüzeyindeki karanlık yüzey aslında Dünya'mızın Ay'ın üzerindeki gölgesidir. Bu da Dünya'mızın eğriliğini güzelce ortaya koyan nice kanıtlardan sadece bir tanesidir. Eğer ki Dünya düz olsaydı, söz konusu gölge eğrili olamazdı. Ayrıca Ay, Dünya'nın erken evrelerinde Theia isimli bir ön-gezegen ile çarpışmamız sonucunda Dünya'dan koparak oluşmuş bir gök cismidir. Gök cisimlerinin küresel veya küresele yakın yapılar oluşturması temel fizik yasalarınca belirlenen, evrensel kurallardır. Dünya da bundan bağımsız değildir. Günümüzde Dünya’nın şekli konusunda en uygun tanımı “Kutupları Yassılaşmış Küremsi” (İng: Oblate Spheroid) şeklidir.
Açıklama: “Kanlı Ay” ile sonuçlanan Ay tutulmasının evreleri (Kaynak: Pixabay sitesi).
Denizdeki Gemiler ve Ufuk
Eğer denize yakın bir yerde, ufka dikkatli bir şekilde baktıysanız, ufuktaki geminin birdenbire, bir bütün olarak ortaya çıkmadığını ve sanki denizin içinden yükseliyormuş gibi görürsünüz. Düz bir Dünya'da ise uzaktaki bir obje birden görünür olurdu. Bunu şöyle düşünün: Uçsuz bucaksız bir çölde, ufuktaki bir aracın size yaklaştığına bakacak olsaydınız, görüşünüz netleştikçe aracın bir bütün olarak görüş alanına girdiğinizi görürdünüz. Ancak eğer ki araç azıcık bir tepeyi bile tırmanıyorsa, uzak bir mesafeden bu sanki Dünya düzmüş izlenimi verebilirdi. Gemilerde de aynı durum geçerli mi? Hayır, çünkü karasal gözlemler, deniz suyu gibi akışkanlar üzerinde yaptığınız gözlemlerden farklıdır. Su, bulunduğu kabın şeklini kusursuz bir şekilde alır. Karalarda ise girinti çıkıntılar olabilir. Dolayısıyla ufukta görülen bir araba, yüzey şekillerinden etkilenir. Gemi içinse aynı durum geçerli değildir. İstisnasız olarak bütün gemilerin önce bacalarının, sonra gövdelerinin görüş alanına giriyor olması, denizlerin Dünya'nın şekline uygun bir biçimde kıvrımlı olmasındandır. Düz Dünyacıların iddialarında bu yüzden çoğunlukla suyu ilgilendiren şeyler görebilmektesiniz, sonuçta Bedford Deneyi de bir nehrin üzerinde yapılmıştı.
Açıklama: Ufukta görüş hizası. Görsel, Arsel B. Acar tarafından Evrim Ağacı için oluşturulmuştur.
Değişen Yıldız Takımları
Bu gözlemi ilk kez Aristo yapmıştı. Ekvator'dan uzaklaştıkça takım yıldızların değiştiğine bakarak Dünya'nın küresel olduğu çıkarımında bulunmuştu. Mısır'a olan yolculuğundan dönüş yaparken, Aristo "Mısır ve Kıbrıs'ta kuzey bölgelerde görülmeyen yıldızlar görülmektedir" demişti. Bu fenomen ancak insanlar yuvarlak bir yüzeyde yaşıyorlar ise görülebilecek bir şeydir. Ekvator’dan giderek uzaklaştığınızda, bilinen takımyıldızları da bir o kadar ufuk çizgisine doğru gidecektir ve yerlerine yeni yıldızlar görülecektir. Eğer ki Dünya düz olsaydı, Dünya üzerindeki her bir noktadan birebir aynı gökyüzünü görürdük. Çünkü yıldızlar, Dünya'nın genişliğine göre çok ama çok uzaktadır.
Açıklama: Takımyıldızlarının görüş alanı. Soldaki düz bir Dünya’yı, sağdaki ise küresel bir Dünya’yı temsil etmektedir. Görsel, Arsel B. Acar tarafından Evrim Ağacı için oluşturulmuştur.
Çubuklar ve Gölgeler
Güneşli bir günde yere iki benzer çubuk yerleştirdiğinizi bir düşünün. Eğer Dünya düz olsaydı o zaman iki farklı yerde bulunan çubukların, birbirlerinden ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, gölgeleri birebir aynı uzunlukta olurlardı. Aksine, birbirinden birkaç kilometre uzaklıkta, birebir aynı şekil, doğrultu ve yönelimdeki iki çubuk arasında bile birbirinden farklı uzunluklarda iki gölgeyle karşılaşıyoruz. Dünya düz olsaydı, Güneş ile Dünya arasındaki mesafe, iki çubuk arasındaki mesafeden yüz binlerce kat fazla olacağı için herhangi bir gölge uzunluğu farkı göremezdik. Matematikçi, coğrafyacı ve gökbilimci olan Eratosthenes (MÖ 276-194) aynı prensibi gezegenimizin çevresini hesaplayabilmek için kullanmıştı.
Açıklama: Düz ve küresel Dünya’larda çubukların oluşturacakları gölgeler. Görsel, Moriel Schottlender tarafından oluşturulmuştur.
Daha Yüksekten, Daha Ötesini Görmek
Bir arazide durduğunuzu hayal edin. Elinize bir dürbün aldınız ve ileriye baktınız. Daha ötesini görebilmek için daha da yükseklere tırmanırsınız. Ufuktaki gemi aklınıza gelsin, ancak bu sefer gün-batımını bir düşünün. Sahilde uzanırken Güneş batıyor ve birden kayboluyor. O esnada doğru yüksekliğe, zamanında çıkarsanız, gün-batımını tekrar izleyebilirsiniz! Düz bir Dünya'da böyle bir şey mümkün bile değildir.
Diğer Gezegenler
Dünya'mız, Güneş sistemindeki diğer gezegenlerden yaşama elverişli olması bakımından farklı olabilir, ancak bir gezegendeki özellikler bakımından gezegenimiz bir istisna değildir. Diğer gezegenlerin şekilleri, izledikleri yörünge, çekim kuvvetinin etkileri, kısacası "davranışları" her ne kadar farklı şekillerde oluşup farklı maddeleri barındırsalar bile hepsi birbiriyle aynıdır. Gezegenlere dair tüm anlayışlarımızı yaptığımız gözlemlerden anlayabiliyoruz. Bu sebeple gördüğümüz tüm gezegenlerin düz olmayıp Dünya'mızı bu şekilde görmek, hiçbir bilimsel temele dayanmayan bir zorlamadır. Ayrıca böyle bir iddia, bugüne kadar geliştirdiğimiz ve çalıştığını tekrar tekrar ispatladığımız sayısız astronomi ve jeoloji bilgimizin hatalı olduğunu ispatlamayı gerektirirdi. Hatta GPS (Küresel Konumlama Sistemi) ve koordinat sistemi gibi sayısız teknolojinin de aslında çalışmadıklarını iddia etmemiz ve mevsimler ile rüzgar yönleriyle ilgili bildiklerimizi değiştirmemiz gerekirdi.
Gezegen ve sistemlerin formasyonları kütleçekimi tarafından belirlenmektedir. Evren'in dokusu ve kütleçekimi bildiğimiz şekliyle çalıştığı müddetçe bırakın Dünya'nın düz bir gezegen olmasını, Evren'de (bildiğimiz kadarıyla) düz bir gezegenin oluşması bile imkansızdır.
Farklı Saat-Dilimlerinin Var Olması
Size basit bir soru: Çin'de, ABD'de ve Türkiye'de şu an saat aynı mıdır? New York'ta saat 12:00 iken Güneş gökyüzünün tam ortasında bulunurken, Beijing'de saat 24:00'ı göstermektedir ve Güneş hiçbir yerde görülmemektedir. Farklı zaman dilimlerin var olma sebebi Güneş'in Dünya'nın bir tarafını aydınlatırken diğer tarafın karanlık kalmasından dolayıdır, bu da şekli yüzündendir. Düz bir Dünya'da Güneş bir spot ışığı gibi görünürdü ve doğup batana kadar Doğudan Batıya kadar herkes onu görebilirdi. Bir tabağı alıp, aydınlık bir odanın içerisinde nereye götürürseniz götürün, üstte kalan ve tavandaki avizeye bakan tarafı her zaman aydınlık, öteki tarafı her zaman karanlık olurdu.
Çekim Kuvvetinin Merkezi ve Çeşitli İddialar
Bir kürenin kütle merkezi, kürenin tam merkezinde bulunmaktadır. Bu da kütleçekimin sizi yüzeyin neresinde olursanız olun kürenin merkezine doğru çekeceği anlamına gelmektedir. Ancak düz bir Dünya'da yaşasaydık ve kütle merkezi yine merkezde olmak zorunda olduğu için, kenarlara doğru gittikçe üzerinizdeki kütleçekimi giderek artacaktır. Düz bir yolda hiç durmadan Dünya'nın kenarına ulaşana kadar koştuğunuzu hayal edin. Üzerinizdeki çekim kuvveti öyle artacaktır ki, düz bir yolda koştuğunuz halde sanki eğimi giderek artan bir yokuşu çıkıyormuş gibi hissedeceksiniz. Ancak gerçekte işlerin böyle olmadığını biliyoruz. Bir elma Türkiye'de nasıl düşüyorsa, Avustralya'da da aynı şekilde düşmektedir. Bunun tek açıklaması Dünya'nın küresel olmasıdır.
Düz Dünyacıların en büyük argümanları sıklıkla çekim kuvvetine dair eksik görüşlerinden kaynaklanmaktadır, bununla birlikte astronomi ile ilgili bazı yanlış anlaşılmalar üzerinde odaklanmaktadırlar. Özetle temel fizik konusunda bilgisiz olabilmektedirler ve bu bilgisizliğin NASA’ya güvenip güvenmemekle bir ilgisi yoktur. Hatta bazı Düz Dünyacılar dürüstçe kütleçekim kuvvetine inanmadıklarını, bazıları da bu kuramın eksik olduğunu iddia etmektedirler. Diğer iddiaların arasında bunlar da bulunmaktadır:
(1) “Dünya küresel olsaydı uçaklar birkaç dakikada bir durmadan aşağıya doğru manevra yapmaları gerekirdi yolculuk boyunca”: Yapılan da odur zaten, uçuş eğitimleri alan herhangi bir deneyimli pilota bu bilgiyi teyit ettirebilirsiniz.
(2) “Dünya küresel olsaydı uçaklardaki jiroskopların eğilmesi gerekirdi”Bu, çekim kuvvetin tek yönlü çalıştığını varsaymaktır, ancak bu yanlıştır, tam aksine çekim kuvveti Dünya’nın merkezine doğru olduğu için jiroskop görevini düzgün yapmaktadır (uçaklarda bunlar elektroniktir). Eğer uçak Dünya’nın atmosferinden dışarı çıkıp uzaya gitseydi işte o zaman jiroskopun eğildiğini görebilirdiniz. 2017’de Dünya’nın düz olduğunu kanıtlamak isteyen bir adam uçağa bir su terazisi almıştı ve kayda alıp hiçbir değişimin olmadığını göstermek istemişti, ancak bu değişim küresel bir Dünya’nın neresine uçulursa uçulsun görülemezdi zaten çünkü su terazisi görevini yapmaktadır, o da çekim kuvvetine uymaktır! Çekim kuvvetine dair o kadar çok yanlış anlaşılma var ki, örneğin Dünya’nın dönüş hızını hesaba kattığınızda neden havaya zıpladıktan sonra tekrar aynı yere düştüğünüzün yanıtı fiziksel olarak açıklanabilir, ancak Dünya birkaç saniyeliğine durmuş olsaydı, işte o zaman bir felaketle karşılaşabilirdiniz çünkü eylemsizlik durumunda hepiniz olduğunuz yerden fırlardınız. Aniden arabanızla bir kaza yaptığınızı varsayın, işte o zaman hava yastığını aracınıza entegre eden mühendislere şükredeceksiniz çünkü hızla öne doğru yerinizden fırlayacaksınızdır.
(3) “Gece yıldızların hareketlerine dair çekim yaptığınızda ve tüm görüntüleri birleştirdiğinizde mükemmel birer daire çizmektedirler, ancak Dünya hareket ediyorsa ve Güneş’in etrafında dönüyorsa o zaman bu yıldızların rastgele yönlere gittiklerini görmeniz gerekirdi”: “Jeosantrizm” (yani Dünya-Merkeziyetçi) görüşüyle benzerlikler taşıyan “Hareketsiz Dünya” (İng: Stationary Earth) görüşü günümüz bilimsel araştırmarlarla tutarlı ve geçerli bir görüş değildir. Foucault Sarkacı, Dünya’nın döndüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Burada şu gerçek gözardı edilmektedir, o da yıldızların uzaklığıdır. Gökyüzünde Ay’ı gördüğünüzü düşünün, ardından şehrin bir ucundan diğer ucuna yürüdüğünüzü düşünün. Ay ne kadar yer değiştirmiş olacaktır baktığınızda? Fark edilemeyecek kadar az bir oranda, hatta o kadar az ki hareket etmediğini bile düşünebilirsiniz. Yıldızlar ise milyarlarca kilometre uzaklıkta olan gök cisimleridir, Güneş’ten sonra bize en yakını 4.6 ışık-yılı uzaklıktadır (4.6 x 9500 milyar kilometre). Eğer kameralı teleskobunuzu alıp tek bir noktadan gökyüzüne doğrultup bir sene boyunca kayıt yapsaydınız, o zaman o herbir “mükemmel daire”nin bilgisayar ölçümleri yaparak kaydıklarını görebilirdiniz, ancak bunu çıplak gözle yapabileceğinizi sanmayın.
(4) “Dünya’dan görüntülenen Ay ile Ay’dan görüntülenen Dünya’nın boyutları arasında fark var, biri diğerinden daha yakın gözüküyor, öyleyse bu fotoğraflar sahtedir”: Bu çekimle ilgili bir durumdur. Örneğin kameranız ile yakınlaşırsanız (Zoom In) o zaman Ay’ı olduğundan daha büyük gösterebilirsiniz fotoğrafta. Eğer Dünya’dan ve Ay’dan çekilen fotoğrafları görülen eğriliklerine gore orantılayıp kıyaslarsanız, boyutsal olarak farksız olduklarını görürdünüz.
(5) “Dünya’yı gösteren videolarda bulutlar hareketsizdir”: Eğer daha yakından incelenirse bulutlar hareket etmektedir, sadece dışarıdan bakıldığında Dünya’nın dönüş hızına oranla oldukça yavaş hareket ettikleri görülür.
(6) “Bütün bu tartışmaları Hubble Uzay Teleskobunu Dünya’ya döndürüp iyice yakınlaşarak canlı çekimle bizim haksız olduğumuzu kanıtlayabilirlerdi ama bunu yapmıyorlar”Benzer bir iddia Apollo Görevleri için de söylenmektedir, ancak Hubble yakında olana değil uzakta olanı görüntülemek için tasarlanmıştır, üstelik canlı yayın yapmamakta, fotoğraf çekmektedir. Her iki gözünüz de şu an burnunuzu görebilmektedir, peki burnunuz bu kadar yakın iken üzerindeki bütün detayları görebiliyor musunuz, yoksa bulanık mı görünüyor? Burada “odaklanma” söz konusudur, Hubble’ın odağı da bizi görüntülemek için değil Evren’deki büyük yapıları görüntülemek içindir.
(7) “NASA, çektiği fotoğrafların üzerinde Photoshop ile oynamalar yapmaktadır”: Bu hiç kimse için yeni bir haber değildir. Birçok fotoğrafın üzerinde oynamalar yapılmaktadır, ama bir şeyler saklandığından dolayı değil, oradaki detayların daha iyi görünebilmesi içindir. NASA’da bu işlerle uğraşanlar bile gerekli detayları vermektedirler. Gizleyecekleri bir şey olsaydı bu detayları paylaşmazlardı. Örneğin, Cassini uzay aracı Satürn gezegeninin ayları olan Titan ile Dione’nin görüntülerini çekmişti. Bunu yaparken üç farklı lensten (yeşil, kırmızı ve mavi) çekilen görüntüler daha sonra birleştirilerek (kompozit), gerçek renkleri (true-color) yansıtan bir görüntü elde edilmişti.
(8) “Bir NASA çalışanı fotoğrafların sahte olduğunu ve Dünya’nın aslında düz olduğunu itiraf etti”: Burada Düz Dünyacılar en çok veri görselleştirici ve tasarımcı Robert Simmon’ın 2012’de yaptığı röportajda “Goddard’da (Uçuş Hava Merkezi) işinizin bir parçası olarak yaptığınız en havalı şey nedir?”sorusuna karşılık verdiği cevabı paylaşırlar (Düz Dünyacılara göre “itiraftır”):
“Alçak Dünya yörüngesinin üzerinden bütün yarım küreyi (kürenin bir tarafını) gösteren bir fotoğraf en son 1972’de Apollo 17 görevi sırasında çekilmişti (Fotoğraf Nu: AS17-148-22727). NASA’nın EOS (Dünya Gözlem Sistemi) uyduları Dünya’nın sağlığını kontrol etmek için tasarlanmışlardı. 2002’de nihayet bütün Dünya’yı gösterebilecek kadar veri elde etmiştik. Ve böylece iş koyulduk. İşin en zor kısmı dört aylık uydu verileriyle Dünya yüzeyinin düz haritasını yaratmak olmuştu. Artık İsviçre Federal Meteoroloji ve Klimatoloji bölümünde olan Reto Stockli işin çoğuna üstlenmişti. Ondan sonra düz haritayı bir topun etrafına sardık. Benim görevim yüzeyi, bulutları, denizleri ve insanların Dünya’nın uzaydan nasıl görünmesi gerektiğine dair beklentilerini entegre etmekti. Bu top daha sonra ünlü Mavi Misket olarak tanınmıştı. Bununla mutluluk duymuştum ama ne kadar yaygın olacağına dair hiç fikrim yoktu. Hiçbir zaman bir ikon haline geleceğini düşünmemiştik. Hiçbir zaman “Bay Mavi Misket” (İng: Mr. Blue Marble) olarak tanınacağımı düşünmemiştim. O zamandan beri temel haritaları çözünürlüğü arttırarak güncelleştirdik ve 2004 için aylık olarak haritalar dizisi hazırladık.”
Kısacası Robert burada “Mavi Misket” öyküsünün nereden kaynaklandığını anlatıyor. Yaptığı mesleğine dair kısa bilgiler de veriyor, aynı röportajda “Goddard’daki rolünüz hakkında en ilginç olan şey nedir? Goddard’ın görevine nasıl yardımcı oldunuz?” sorusuna şu cevabı vermişti:
“Benim rolüm Dünya bilimleri verilerinden görseller oluşturmaktır. Verileri resimlere çeviririm. NASA’nın eşsiz yeteneklerini gösterecek şekilde NASA’nın uyduları tarafından görülen ya da en son verilerin içerisinde gizlenen yeni ve ilginç olayları arıyorum.Bir şeyler bulmak en eğlenceli kısımdır. Verileri oluşturmak için mühendislere ve bilim insanlarına güveniyorum. Onlarn güvenilir, gerçek-zamanlı, bir günde 1.7 terabaytlık akışı inanılmazdır- bu günde 3000 CD üretmek gibidir. İlginç şeyleri nerede arayacağımızı biliyoruz çünkü her bir araç özelleştirilmiş bir tür veri sunmaktadır. Böylece belirli bir şey arıyorsam, nereye bakacağımı biliyorum. Örneğin, yakın zamanda Kızıl Deniz’de bir volkan patlaması yaşandı. Buna dair en güvenilir görüntü NASA’nın uydularından gelmişti. Basitçe yeni bir adanın yaratıldığını doğrulayabilmiştik. Ekibimiz sırf iletişim üzerinedir. Veriyi kullanılabilir ve anlaşılabilir bir şekle dönüştürüyoruz. Yazarlarımız ve görselleştiricelerimiz bizlere neler gördüklerimizi açıklarlar ve ağ (Web) geliştiricilerimiz de tüm dünyayla bunları paylaşmaktadır.”
(9) “Antarktika’da uçuş yasağı (İng: No fly-zone) var” ya da “Antarktika’ya gitmek yasaktır, bir şey saklıyorlar çünkü”: Bu iddialar doğru değildir. Örneğin 2013-2014 seneleri arasında Antarktika’ya yolculuk yapan kişilerin sayısı IAAO (Uluslararası Antarktika Birliği ve Tur Operasyonları) verilerine göre 37,045 kişiydi. Bu yolculuk genellikle gemilerle yapılmaktadır, ancak ticari uçaklarla da yapılabileceğini göstermek için 26 Kasım 2015 tarihinde ALE (Antarktik Lojistik ve Seferleri) tarafından organize edilen yolculukta bir Boeing 757 yolcu uçağı ilk kez Antarktika’ya bir iniş gerçekleştirdi. Bununla beraber Antarktika’da Amundsen-Scott Güney Kutup İstasyonu gibi pek çok ülkeye ait sayısız araştırma istasyonlarının kurulmasıyla birlikte yapılan birçok sayıda seferler de olmuştur. Bunların konumları bellidir ve birçok sayıda fotoğraf da paylaşılmıştır. Peki iki Türk akademisyenin Antarktika’ya yeni üs için gidip incelemeler yaptıklarını ya da TAKBAM’ı (Türkiye Antarktika Kutup Bilimsel Araştırmalar Merkezi) daha önce duymuş muydunuz? Peki İstanbul Teknik Üniversitesi’nin PolRec (Kutup Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi) ekibinin Antarktika’da Türkiye Bilimsel Araştırma Üssü çalışmalarından haberiniz var mıydı? Bazı şeyleri iddia etmeden önce araştırmak bu yüzden önemlidir...
(10) “Küresel bir Dünya’da farklı noktalarda dönüş hızı da farklıdır, yani Ekvator’daki dönüş hızı saatte yaklaşık 1670 kilometredir, kutuplara gidildikçe ise bu hız azalır. Bu durumda daha yavaş dönüş hızı olan bir yerde yaşayan insan uçakla daha hızlı dönüş hızı olan bir yere gittiğinde bunu hissetmez mi? Uçağın kendisi de Dünya’nın dönüş yönünde saatte 800 kilometre hızla gidince aslında gitmesi gereken yere dönüş hızıyla beraber saatte 2470 kilometre hızla gitmesi gerekmez mi?”: Bu çok sık yanlış anlaşılan bir durumdur. “Neden uzaya fırlamıyoruz birden? Öyleyse Dünya dönmüyor” şeklindeki argümanla birlikte kurulur, oysa sizi uzaya fırlatmak isteyen kuvvetin kendisi ekvatorda size uygulanan çekim kuvvetin sadece %0.3’ü kadardır, bu etki kutuplara doğru gittikçe azalır. Yani Dünya dursaydı, %0.3 oranında daha ağır hissederdiniz sadece. Bir diğer nokta da şudur: Ekvatorun tam üzerinde sabit durduğunuzda, Dünya’nın dönüşüyle aynı noktaya ulaşmanız 24 saat sürecektir. Güney Kutbun birkaç adım gerisinde bekleyip sabit durduğunuzda, yine aynı noktaya gelmeniz 24 saat sürecektir (Açısal Hız konusudur). Ekvatorda Dünya’nın çevresi kadar dönmüş iken Güney Kutup’ta küçük bir daire kadar dönmüş oluyorsunuz, işte hız farkı genel olarak bundan dolayıdır. Tepede yazılan iddiada “atmosferin” kendisi unutulmaktadır, çünkü bahsi geçen hız sadece Dünya’nın yüzeyi için geçerli değildir (Açısal Momentumun Korunumu konusudur). Kısacası pistte bekleyen bir uçağın hızı 0 km/s değildir, bulunduğu yerde Dünya’nın hızıyla aynıdır. Bu durumda ekvatordan kalkan bir uçağın hızı zaten saatte 1670 kilometreyle başlamaktadır ve batı ya da doğu yönüne göre hızı değişmektedir, bu durumda uçağın “kendisi” saatte 800 kilometre hızla giderken toplamda saatte 1670 + 800 = 2470 kilometre hızla gitmektedir zaten (aklınıza Görelilik Kuramı ile fizik derslerindeki vektörler konusu gelsin), bu durumda uçağın “kendisi” saatte 2470 kilometre hızla gitmesine gerek yoktur. Uçak, Dünya’nın dönüş yönüne ters istikamette gitseydi bu sefer saatte 1670 – 800 = 870 kilometre hıza sahip olurdu (elbette işin içinde hava sürtünmesi, rüzgar yönleri gibi birçok etki de bulunmaktadır. Ayrıca “Coriolis Etkisi”ne de bakınız). Uçaktaki hostes gelip size bir kahve koyduğunda, sabit gibi görünen o kahve uçakla beraber havada saatte 800 kilometre hızla gitmektedir. Siz de içinde yer alan bir yolcu olarak uçakla aynı hızda gitmektesiniz. Bulutları bir referans noktası olarak seçerek bir yöne doğru gittiğinizi anlayabilirsiniz, ancak referans noktanız yoksa yerinizde sabit olduğunuzu düşünebilirsiniz. Bu durumda Vuçak = Vyolcu > Vbulut olurdu (V = Velocity, yani Hız), yani siz uçakla aynı hızla gidiyorsunuz ve bulutlardan daha hızlısınız. Lakin bulutlarla aynı hızda gidiyor olsaydınız, yine havada öylece asılı kaldığınızı sanırdınız. Siz aracınızda sabit bir hızla sürerken de yerinizde sabit hissetmektesiniz. Ancak aniden kaza yaptığınızda ya da hızlandığınızda bu değişimi hissedersiniz (Newton’un Hareket Yasasındaki F = m.a formülü aklınıza gelsin). “Hissettiğiniz” şey hızın kendisi değil, ivmenin kendisi olmaktadır. Havanın (hatta denizin ve neredeyse her şeyin) kendisi de yüzeyle birlikte döndüğü için, bu yüzden kutuplara gittiğinizde “yavaşlıyoruz gibi hissediyorum” demiyorsunuz. Ancak Dünya birden ivmelenseydi ya da dursaydı bunu hissederdiniz, hatta birden hızının 25 katına çıksaydı işte ancak o zaman uzaya fırlardınız. Düz Dünyacılar bu gibi temel fizik kurallarını hesaba katmadıklarından dolayı da “Neden denizler hızdan dolayı ekvatorda toplanmıyor, neden nehirler yukarıya doğru akmıyor?” gibi hatalı iddialarda bulunabiliyorlar. Dünya’nın dönüş hızıyla ilgili bu temel bilgiler uzaya roket fırlatımını kolaylaştırmak için bilim insanları için faydalı bilgilerdir bu sebeple fırlatma noktaları atmosferden çıkış hızlarına göre özenle seçilmişlerdir. Fizik kuralları hayatımızın her yerinde işlemektedir, örneğin bir motorsikletçi kontra tekniğini (İng: Countersteering) bilmeden sağ dönen bir viraja girdiğinde panikleyip sağ doğru çevirdiğinde motorsiklet merkezkaç kuvveti (İng: Centrifugal force) sebebiyle karşı koyacak ve motorsikletçi de sol şeride fırlayacaktır. Bunu şu şekilde daha iyi düşünebilirsiniz: Arabadasınız ve kullanan arkadaşınız aniden direksyonu çevirip keskin bir sağ dönüşü yaptı. İster istemez siz ne tarafa doğru eğilmiş olursunuz? Sola.
Açıklama: Bulunduğunuz enleme bakarak ne kadar hızla döndüğünüzü (tıpkı mavi çizgiyle yapıldığı gibi) bulabilirsiniz (Kaynak: Wikimedia Commons, John Harvey et al, 2008).
Uzaydan Fotoğraflar
Son 60 senedir uzaya birçok sayıda uydu ve insan gönderdik (Photoshop programını 1988'den sonra görüyoruz, bu bilgi üzerinde biraz düşünün). Bu insansız uzay araçların bazıları geri döndü ve bazıları hala Güneş sistemimizin bir yerlerinde geziniyor. Uzaya dair birbirinden muhteşem fotoğraflar iletiyorlar ve özellikle gezegenimize dair nefes kesici görüntülerinde şunu bariz bir şekilde görebiliyoruz ki, Dünya düz değildir. Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan çekilen görüntülere bakmanız bile yeterli olacaktır. Belki sırf ABD’de yer aldığı için NASA’ya güvenmeyebilirsiniz, peki ama ya onlarla çelişmeyen Avrupa’daki ESA, Hindistan’daki ISRO, Japonya’daki JAXA, Çin’deki CNSA, Rusya’daki Roscosmos, İtalya’daki ASI ve Kanada’daki CSA gibi ulusal ve uluslararası uzay ajanslarına veya Juno, Curiosity vb. uzay araçlarına, hatta Göktürk ile Türksat uydularına da mı güvenmiyorsunuz? Ne var ki şahsi güvensizliğiniz, bilimsel bir ispat yöntemi değildir.
Açıklama: Dünya’nın uzaydan bir görüntüsü. ESA’dan astronot Samantha Cristoforetti tarafından ISS’te iken 9 Aralık 2014 tarihinde çekilmiştir (Kaynak: NASA, Nu: ISS042-E-034845).
Yüksek İrtifa Balonları
Bazı iddiacılar yüksek irtifa balonlarına kameralar bağlayıp Dünya'nın düz olduğunu göstermeyi amaçlamışlardır. Ancak burada bir göz yanılgısı mevcuttur. CERN’deki (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi) LHC’yi (Büyük Hadron Çarpıştırıcısı) bir düşünün, yaklaşık olarak 27 kilometrelik bir tünelin çevresinde dönmektedir. Eğer ki bu çarpıştırıcıya ait fotoğraflara bakacak olursanız, ne kadar uzağa bakarsanız bakın çarpıştırıcı sanki tamamen düzmüş gibi görünecektir. Fakat yeterince dikkatli bakacak olursanız, tünelin ucunda bir yerlerde, bir noktadan sonra bir yöne doğru kıvrılmaya başladığını algılayabileceksinizdir. Bu göz yanılgısının sebebi, kıvrılma yarıçapının, sizinle cisim arasındaki mesafeye göre aşırı büyük olmasındandır. Bir diğer deyişle, kıvrılan devasa cisme çok yakınsınızdır! Bunu çözmenin yolu, ondan yeterince uzaklaşmaktır (veya daha önceden izah ettiğimiz dolaylı yöntemlere başvurmaktır).
Açıklama: Büyük Hadron Çarpıştırıcısı, Dünya’nın en büyük ve en güçlü parçacık hızlandırıcısıdır (Kaynak: CERN).
Yüksek irtifa balonuyla gözlemlenen Dünya'nın çevresi LHC gibi 27 kilometre değil, tam olarak 40,075 kilometredir, yani çarpıştırıcının 1484 katıdır! Dolayısıyla Dünya'nın yuvarlaklığını tam olarak fotoğraflayabilmek için, yüksek irtifa balonundan çok daha fazlasına ihtiyacınız vardır. Bu yüzden Dünya'nın küresel oluşunu yakın bir yükseklikten belli bir açıya kadar çekebilen bir kameradan anlayabilmeniz zordur. Ancak basit bir hesapla bile kayıtlardan her iki taraftan iki nokta seçip aralarındaki farkı hesaplayarak Dünya'nın eğriliğini hesaplayabilirsiniz. Videoyu çeken kişiler ise size sadece "Bakın! Size düz olduğunu söylemiştim." demekle kalırlar.
Düz Dünya komplocuların bazılarını ikna etmek oldukça güçtür çünkü bütün sorularınıza karşılık bir cevap üretmeye hazırdırlar. Bununla beraber tepedeki listelenen şeylere verilen onca bilgiye rağmen sıkça “Peki bir de buna ne diyorsun?” şeklinde argümanlarına devam etmektedirler. Eğer Dünya gerçekten düz olsaydı, Güney Amerika’dan Avustralya’ya yapılan 12 saatlik bir uçuş Düz Dünya haritasına göre (tepedeki Azimutal harita görseline dikkatle bakarsanız her iki kıta birbirlerine göre ters uçlardadır) uçakların ses hızının iki katı hızında (yani 1 saatte yaklaşık 2450 kilometre hızla) gitmesi gerekirdi. Aralarındaki en hızlı olan ticari uçakların hızı saatte 800-950 kilometre arasında olduğunu düşündüğünüzde, Düz Dünyanın neden geçerli olmadığını daha iyi kavrayabileceksinizdir. Düz Dünya görüşünü kabul etmek, fizik bilimine dair bildiğimiz her şeyi (tüm alt dalları dahil) çöpe atmamız gerekirdi. Ne Evren'in yapısı hakkında konuşulabilir, ne parçacıklar hakkında konuşulabilir, ne fizik kuvvetleri hakkında yorum yapılabilir ne de ışık, ses, hareket ve nice kavramlar açıklanabilirdi.
Not: Buradaki yazı Evrim Ağacı yazarları (Arsel B. Acar ve Çağrı M. Bakırcı) tarafından hazırlanan bir çalışmaya aittir. Daha sonra yeni bilgilerle ve görsellerle güncellenecektir.
Kaynaklar ve İleri Okuma:
  1. RationalWiki "Flat Earth" Makalesi
  2. The Guardian "The Earth is flat? What planet is he on?" Makalesi
  3. Live Science "Are Flat-Earthers Being Serious?" Makalesi
  4. Popular Science "10 Easy Ways You Can Tell For Yourself That The Earth Is Not Flat" Makalesi
  5. Skeptoid "The Flat Earth Theory" Makalesi
  6. Nerdist "8 Reasons We Know The Earth Isn't Flat" Makalesi
  7. ALMA "Star and Planet Formation" Makalesi
  8. Space.com "Conspiracy Debunked: NASA Photoshop Images for Good Reason" Makalesi
  9. Universe Today "How Fast Does The Earth Rotate?" Makalesi
  10. Cornell University, Ask an Astronomer "Can we feel the Earth spin?" Makalesi
  11. EarthSky "Why can't we feel the Earth's spin?" Makalesi
  12. Popular Mechanics "First Commercial Airliner Lands On Antarctica" Makalesi
  13. Scientific American "Wallace's Woeful Wager: How a Founder of Moder Biology Got Suckered by Flat-Earthers" Makalesi
  14. IAAO "Tourism Statistics" Listesi
  15. NASA, Goddard Space Flight Center "Robert Simmon - AKA Mr. Blue Marble" Röportajı
  16. İTÜ "İTÜ PolReC, 'Türkiye Bilimsel Araştırma Üssü' İçin Yola Çıktı" Haberi
  17. TAKBAM Sitesi
  18. The Flat Earth Society Sitesi

Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919)




Sivas Kongresi, Amasya Genelgesi ile milli bir kongre olarak öngörülmüştü.
Erzurum Kongresi'nden sonra kongre ile ilgili çalışmalar yapılıyordu.
Bu arada, Fransızlar Sivas Kongresine karşı bazı önlemler alıyordu.
Fransız Binbaşı Brunot, kongrenin toplanması halinde Sivas Valisi Reşit Paşa'ya şehrin işgal edileceğini söylemişti.
Hatta, Elazığ Valisi Ali Galip, kongreyi basmakla görevlendirilmişti.
Tüm engellemelere rağmen, kongre 4 Eylül 1919'da bugün lise olarak kullanılan binada saat 15:00'de toplandı.
(Katılanlar) Mustafa Kemal'in Kongre başkanlığına seçilmesine kimi üyelerden itirazlar geldi.
Ancak yapılan seçimde kongre başkanlığına Mustafa Kemal Paşa getirildi.
Kongre ilk günlerinde, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkisi olup olmadığını tartıştı.
Daha sonra manda sorunu gündeme geldi.
Sivas Kongresi, ilk milli kongre niteliğinde olduğu için kararlar da bu doğrultuda alınmıştır.
Erzurum Kongresinde alınan kararların tümü kabul edilmiştir.
Yurtta ayrı ayrı bölgesel olarak çalışan tüm cemiyetlerin birleştirilmesi ve tek yönetim altına alınması sağlandı.
Yeni bir Temsil Heyeti oluşturuldu ve bu heyetin başına Mustafa Kemal getirildi.
Sivas Kongresi Kararları
1. Milli sınırları içinde vatan bölünmez bir bütündür; parçalanamaz. 
2. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet top yekün kendisini savunacak ve direnecektir. 
3. İstanbul Hükümeti, harici bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde
kalırsa, vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır.
4. Kuvay-ı Milliye'yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak temel esastır. 
5. Manda ve himaye kabul olunamaz. 
6. Milli iradeyi temsil etmek üzere, Meclis-i Mebusan'ın derhal toplanması mecburidir. 
7. Aynı gaye ile, milli vicdandan doğan cemiyetler, "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında
genel bir teşkilat olarak birleştirilmiştir. 
8. Genel teşkilatı idare ve alınan kararları yürütmek için kongre tarafından Temsil Heyeti seçilmiştir.

Kaynak : http://www.ataturk.net/mmuc/sivas.html

2 Eylül 2017 Cumartesi

Yıldıray Çınar: Bölemedim Felek ile Kozumu-Olura Olmaza Minnet Etmezken-Yare Pazen Seçemedim



Bölemedim Felek İle Kozumu

Bölemedim Felek İle Kozumu
Güldürmedi Şu Cihanda Yüzümü
Süre Süre Gelir Düşman İzimi
Kalk Gidelim Sevdiğim Bu El Bize Yaramaz

Felek Merhametsiz Taştan Yürekli
Gönlümüz Efkarlı Gamlı Meraklı
Düşman Peşimizde Eli Silahlı
Kalk Gidelim Sevdiğim Bu El Bize Yaramaz

Daha Ne Gelecek Garip Başıma
Felek Zehir Kattı Tatlı Aşıma
Düşmanlar Silahlı Düştü Peşime
Kalk Gidelim Sevdiğim Bu El Bize Yaramaz

Söz : Mehmet Erbulan
Müzik : Yıldıray Çınar


Olura Olmaza Mihnet Etmezken

Olura Olmaza Mihnet Etmezken
Alemde Herşeye Kul Ettin Felek
Eder Kıymetime Paha Yetmezken
Şimdi Kıymetimi  Pul Ettin Felek

Sırmalı Tel Takın Çalim Sazımı
Mevlam Kara Yazmış Benim Yazımı
Anadan Gülmedik Körpe Kuzumu
Yaktın Yüreğimi Kül Ettin Felek

Daim Bilmem Neden Gelmez Yanıma
Bu Hasretlik Kar Eyledi Canıma
Yandım Ateşlere Bak Şu Zalime
Hısım Akrabayı El Ettin Felek

Derleyen : Mahmut Erdal

Yare Pazen Seçemedim

Yare Pazen Seçemedim
Yar Çok Nazlı Sezemediim
Bana Yardan Geç Diyorlar
Gönüldür Bu Geçemedim

Al Sana Fındık Fıstık Yiyemedim
Aşk Şarabından İçemedim

Doğmuş Sabah Güneşi
Koşar Gelir Kardeşi
Öyle Bir Yar Sevmişem Ki
Cihanda Yoktur Eşi

Al Sana Fındık Fıstık Yiyemedim
Aşk Şarabından İçemedim

Bülbüller Gülden Geçer
Gönül Gönülden Geçer
Sanma Ki Kolay Kolay
Seven Sevdiğinden Geçer

Al Sana Fındık Fıstık Yiyemedim
Aşk Şarabından İçemedim

Söz ve Müzik : Yıldıray Çınar

Yöre : Samsun - Çarşamba

1 Eylül 2017 Cuma

Şenay : Hayat Bayram Olsa



Şu dünyadaki en mutlu kişi
Mutluluk verendir
Şu dünyadaki sevilen kişi
Sevmeyi bilendir

Şu dünyadaki en güçlü kişi
Güçlükten gelendir
Şu dünyadaki en bilgin kişi
Kendini bilendir

Bütün dünya buna inansa
Bir inansa
Hayat bayram olsa
İnsanlar el ele tutuşsa
Birlik olsa
Uzansak sonsuza

Bütün dünya buna inansa
Bir inansa
Hayat bayram olsa
İnsanlar el ele tutuşsa
Birlik olsa
Uzansak sonsuza

Şu dünyadaki en olgun kişi
Acıya gülendir
Şu dünyadaki en soylu kişi
İnsafa gelendir

Şu dünyadaki en zengin kişi
Gönül fethedendir
Şu dünyadaki en üstün kişi
İnsanı sevendir

Bütün dünya buna inansa
Bir inansa
Hayat bayram olsa
İnsanlar el ele tutuşsa
Birlik olsa
Uzansak sonsuza

Şenay : Hayat Bayram Olsa

Gülay : Sen Gelmez Oldun



Deyiptin baharda görüşelim
Bahar geldi geçti sen gelmez oldun
Yaradan eşkine ne olur dön
Kuşlar kondu göçtü sen gelmez oldun
Sen gelmez oldun, sen gelmez oldun
Sen gelmez oldun

Yarim gözleyirem, isteyirem
Sen gelmez oldun

Biz bu sonbaharda buluşacaktık
Bahar geldi geçti sen gelmez oldun
Taşlara mı döndü kalbin gelmedin
Aylar geldi geçti sen gelmez oldun
Sen gelmez oldun, sen gelmez oldun
Sen gelmez oldun

Yarim gözlerim yolda
Beklerim ama sen gelmez oldun

Demiştin kapına gelirim diye
Kulağım kapıda ses vermez oldun
Boşyere mi yemin ettik ikimiz
Kuşlar yuva kurdu sen gelmez oldun
Sen gelmez oldun, sen gelmez oldun
Sen gelmez oldun

Yarim gözlerim yolda
Beklerim ama sen gelmez oldun

Gülay : Sen Gelmez Oldun

31 Ağustos 2017 Perşembe

Aynur Haşhaş : Meyhaneci



Doldur meyhaneci bir daha doldur 
Beş lira borç aldım paralıyım ben 
Dolusunu getir boşunu galdır 
Bugün sabahçıyım buralıyım ben 

İçip içip serhoş olmak istiyom 
Sızıp bir köşede kalmak istiyom
Yaşamayı degil ölmek istiyom 
Bir yarin elinden yaralıyım ben 

Aman meyhaneci doldur ver bana 
Bugün içecegim ben kana kana 
İsmim kaçırandır söyliyeyim sana 
Bütün serhoşların kıralıyım ben

Aynur Haşhaş : Meyhaneci

30 Ağustos 2017 Çarşamba

Nazım Hikmet Ran : Büyük Taarruz


Büyük Taarruz-1

Saat 2.30
Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
ne ağaç, ne kuş sesi,
                  ne toprak kokusu vardır.
Gündüz güneşin,
                     gece yıldızların altında kayalardır.
Ve şimdi gece olduğu için
ve dünya karanlıkta daha bizim,
                        daha yakın,
                                daha küçük kaldığı için
ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten
                 evimize, aşkımıza ve kendimize dair
                                       sesler geldiği için
kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
okşayarak gülümseyen bıyığını
                seyrediyordu Kocatepe'den
                        dünyanın en yıldızlı karanlığını.
Düşman üç saatlik yerdedir
ve Hıdırlık-tepesi olmasa
        Afyonkarahisar şehrinin ışıkları gözükecek.
Küzeydoğuda Güzelim-dağları
ve dağlarda tek
                        tek
                            ateşler yanıyor.
Ovada Akarçay bir pırıltı halinde
ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde
                   şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var :
Akarçay belki bir akar su,
                        belki bir ırmak,
                               belki küçücük bir nehirdir.
Akarçay Dereboğazı'nda değirmenleri çevirip
                            ve kılçıksız yılan balıklarıyla
                                    Yedişehitler kayasının gölgesine girip
                                                                                   çıkar.
Ve kocaman çiçekleri eflâtun
                                       kırmızı
                                               beyaz
ve sapları bir, bir buçuk adam boyundaki
                              haşhaşların arasından akar.
Ve Afyon önünde
                       Altıgözler Köprüsü'nün altından
                                         gündoğuya dönerek
ve Konya tren hattına rastlayıp yolda
Büyükçobanlar Köyü'nü solda
                        ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp
                                                           gider.
Düşündü birdenbire kayalardaki adam
kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri.
Kim bilir onlar ne kadar büyük,
                      ne kadar uzundular?
Birçoğunun adını bilmiyordu,
yalnız, Yunan'dan önce ve Seferberlik'ten evvel
Selimşahlar Çiftliği'nde ırgatlık ederken Manisa'da
                  geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek.
Dağlarda tek
                    tek
                         ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
        güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saatı sordu.
Paşalar : «Üç,» dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlıyacaktı.


Saat Üç Buçuk
Kılamuz - Ayvalı hattı üzerinde
manga mevziindedir.
İzmirli Ali Onbaşı
(kendisi tornacıdır)
karanlıkta gözyordamıyla
sanki onları bir daha görmiyecekmiş gibi
baktı manga efradına birer birer :
Sağda birinci nefer
sarışındı.
İkinci esmer.
Üçüncü kekemeydi
fakat bölükte
yoktu onun üstüne şarkı söyliyen.
Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı.
Beşinci, vuracaktı amcasını vuranı
tezkere alıp Urfa'ya girdiği akşam.
Altıncı,
inanılmıyacak kadar büyük ayaklı bir adam,
memlekette toprağını ve tek öküzünü
ihtıyar bir muhacir karısına bıraktığı için
kardeşleri onu mahkemeye verdiler
ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için
ona «Deli Erzurumlu» derdiler.
Yedinci, Mehmet oğlu Osman'dı.
Çanakkale'de, İnönü'nde, Sakarya'da yaralandı
ve gözünü kırpmadan
daha bir hayli yara alabilir,
yine de dimdik ayakta kalabilir.
Sekizinci,
İbrahim,
korkmıyacaktı bu kadar
bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp
birbirine böyle vurmasalar.
Ve İzmirli Ali Onbaşı biliyordu ki :
tavşan korktuğu için kaçmaz


kaçtığı için korkar.

Büyük Taarruz-3

Saat 4.
Ağzıkara - Söğütlüdere mıntıkası.
On ikinci Piyade Fırkası.
Gözler karanlıkta, uzakta.
Eller yakında, makanizmalar üzerinde.
Herkes yerli yerinde.
Tabur imamı
mevzideki biricik silâhsız adam :
                                   ölülerin adamı,
kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru,
durdu boyun büküp
                            el kavuşturup
                                                sabah namazına.
İçi rahattır.
Cennet, ebedî bir istirahattır.
Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı,
meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir
                        Cenâbı rabbülâlemîne şühedâyı.
Saat 4.45.
Sandıklı civarı.
Köyler.
Sarkık, siyah bıyıklı süvari,
çınar dibinde, beygirinin yanında duruyordu.
Çukurova beygiri
                      kuyruğunu karanlığa vuruyordu :
                                      dizkapaklarında kan,
                                      kantarmasında köpük...
İkinci Süvari Fırkası'ndan Dördüncü Bölük,
atları, kılıçları ve insanlarıyla havayı kokluyor.
Geride, köylerde bir horoz öttü.
Ve sarkık, siyah bıyıklı süvari
                     ellerinin tersiyle yüzünü örttü.
Karşı dağlar ardında, düşman elinde kalan
                           bir başka horoz vardır :
baltaibik, sütbeyaz bir Denizli horozu.
Düşmanlar herhal onu çoktan kesip
                                   çorbasını yapmışlardır...
Saat beşe on var.
Kırk dakka sonra şafak
                                 sökecek.
«Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak».
Tınaztepe'ye karşı Kömürtepe güneyinde,
On beşinci Piyade Fırkası'ndan iki ihtiyat zabiti
ve onların genci, uzunu,
Darülmuallimin mezunu
                                  Nurettin Eşfak,
mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak
                                                    konuşuyor :
        -Bizim İstiklâl Marşı'nda aksıyan bir taraf var,
        bilmem ki, nasıl anlatsam,
        Âkif, inanmış adam,
        fakat onun, ben,
                 inandıklarının hepsine inanmıyorum.
        Meselâ, bakın :
        «Gelecektir sana vaadettiği günler Hakkın.»
        Hayır,
        gelecek günler için
                            gökten âyet inmedi bize.
        Onu biz, kendimiz
                           vaadettik kendimize.
        Bir şarkı istiyorum
                             zaferden sonrasına dair.
        «Kim bilir belki yarın...»
Saat beşe beş var.
Dağlar aydınlanıyor.
Bir yerlerde bir şeyler yanıyor.
Gün ağardı ağaracak.
Kokusu tütmeğe başladı :
                      Anadolu toprağı uyanıyor.
Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp
ve pırıltılar görüp
ve çok uzak
çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak
bir müthiş ve mukaddes mâcereda,
ön safta, en ön sırada,
şahlanıp ölesi geliyordu insanın.
Topçu evvel mülâzımı Hasan'ın
                                           yaşı yirmi birdi.
Kumral başını gökyüzüne çevirdi,
                                            kalktı ayağa.
Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa.
Şimdi bir hamlede o kadar büyük,
                               öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki
bütün ömrünü ve hâtırasını
                      ve yedi buçukluk bataryasını
                                       ağlanacak kadar küçük buluyordu.
Yüzbaşı sordu :
- Saat kaç?
- Beş.
- Yarım saat sonra demek...
98956 tüfek
ve şoför Ahmet'in üç numrolu kamyonetinden
yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar,
bütün âletleriyle
ve vatan uğrunda,
yani, toprak ve hürriyet için ölebilmek kabiliyetleriyle
Birinci ve İkinci ordular
                            baskına hazırdılar.
Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde,
                                beygirinin yanında duran
                                sarkık, siyah bıyıklı süvari
                                kısa çizmeleriyle atladı atına.
Nurettin Eşfak
                baktı saatına :
- Beş otuz...
Ve başladı topçu ateşiyle
                 ve fecirle birlikte büyük taarruz...
Sonra.
Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü.
Bunlar :
           Karahisar güneyinde 50
                              ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler.
Sonra.
Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihâta ettik
                                                    Aslıhanlar civarında
                                                             30 Ağustosa kadar.
Sonra.
Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyı külliyesi imha ve esir olundu.
Esirler arasında General Trikopis :
Alaturka sopa yemiş bir temiz
ve sırmaları kopuk frenk uşağı...
Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nurettin Eşfak'ın ayağı.
Nurettin dedi ki : «Teselyalı Çoban Mihail,»
Nurettin dedi ki : «Seni biz değil,
                            buraya gönderenler öldürdü seni...»
Sonra.
Sonra, 31 Ağustos günü
                    ordularımız İzmir'e doğru yürürken
serseri bir kurşunla vurulan
                          Deli Erzurumluydu.
Devrildi.
Kürek kemikleri altında toprağı duydu.
Baktı yukarı,
baktı karşıya.
Gözler hayretle yandılar :
önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları
                            her seferkinden kocamandılar.
Ve bu postallar daha bir hayli zaman
üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından
seyredip güneşli gökyüzünü
ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler.
Sonra...
Sonra, sarsılıp ayrıldılar birbirlerinden
ve Deli Erzurumlu ölürken kederinden
                       yüzlerini toprağa döndüler...
Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı.
Kan içindeydi yüzü gözü.
Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala.
Kaçanı kovalamıyordu yalnız
                      ulaşmak da istiyordu bir yerlere
ve sadece kahretmiyor
                      yaratıyordu da.
Ve kılıçların,
                  nalların,
                             ellerin
                                      ve gözlerin pırıltısı
                ardarda çakan aydınlık bir bütündü.
Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü
ve şu türküyü duydu :
        «Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
          Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
                                      bu memleket bizim.
          Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
          ve ipek bir halıya benziyen toprak,
                                      bu cehennem, bu cennet bizim.
          Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
          yok edin insanın insana kulluğunu,
                                      bu dâvet bizim...
          Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
          ve bir orman gibi kardeşçesine,
          bu hasret bizim...»>
Sonra.
Sonra, 9 Eylülde İzmir'e girdik
ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlıya,
Güneyden Kuzeye,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber
seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i.
Ve biz de burda bitirdik destanımızı.
Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap,
Türk halkı bağışlasın bizi,
onlar ki toprakta karınca,
                                    suda balık,
                                                    havada kuş kadar
                                                                  çokturlar;
korkak,
            cesur,
                     câhil,
                             hakîm
                                      ve çocukturlar
ve kahreden
                 yaratan ki onlardır,
kitabımızda yalnız onların mâcereları vardır...


  Nâzım HİKMET RAN
  939 İstanbul Tevkifanesi,
  940 Çankırı Hapisanesi,
  941 Bursa Hapisanesi.