Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur.Çünkü,kötü insanların türküleri yoktur↔Neşet Ertaş
Bir Ulusun türkülerini yapanlar,yasalarını yapanlardan daha güçlüdür↔Shakespeare
Sevdim insanlardan çok türkülerini.İnsansız yaşayabildim,türküsüz hiçbir zaman↔Nazım Hikmet
Türküler kırk bin yıl su altında kalmış,yıkanmış,cilalanmış çakıl taşı gibidir↔Yaşar Kemal
Ne zaman bir köy türküsü duysam,şairliğimden utanırım↔Bedri Rahmi
Türküz türkü çağırırız↔Veysel
Nasip olsa gine gitsem yaylaya Doya doya baksam suna boyluya Senin için yalvarayım Mevla’ya Belki seni bana yazar yaradan Seni gördüm evvel bahar yaz iken O güzellik sende ilvan naz iken Güller taze iken teller saz iken Belki seni bana yazar yaradan Yüce dağ başında pınar gözüsün Sürüden seçilmiş körpe kuzusun Güzeller güzeli yayla kızısın Belki seni bana yazar yaradan Ela göz üstüne eğmedir kaşı Başına bağlamış telli bir poşu Talibi Coşkun der bulunmaz eşi Belki seni bana yazar yaradan Aşık Talibi Coşkun
Mihrican mı Deydi Gülün mü Soldu Gel Ağlama Garip Bülbül Ağlama Felek Baştan Başa Kimi Güldürdü Gel Ağlama Garip Bülbül Ağlama Şakı Benim Şeyda Bülbülüm Şakı Bu Dünya Kimseye Kalır mı Baki Sana da mı Deydi Feleğin Oku Gel Ağlama Garip Bülbül Ağlama Gonca Gül Açılır Har İle Geçer Dertlilerin Ömrü Zar İle Geçer Turabi Biçare Serinden Geçer Gel Ağlama Garip Bülbül Ağlama Yöre : Deremumlu Köyü/Yozgat Kaynak Kişi : İbrahim Bakır Derleyen : Muzaffer Sarısözen
Seyyah oldum şu alemi gezerim Bir dost bulamadım gün akşam oldu Kendi efkarımla okur yazarım Bir dost bulamadım gün akşam oldu Bilmem amelimden yoksa özümden Ah ettikçe yaşlar gelir gözümden İki elim kalkmaz oldu dizimden Bir dost bulamadım gün akşam oldu Bozuk şu dünyanın düzeni bozuk Tükendi daneler kalmadı azık Yazıktır şu geçen ömrüme yazık Bir dost bulamadım gün akşam oldu Kul Himmet Üstadım ummana daldım Gelenden geçenden haberin aldım Mecnun oldum şallar geydim dolandım Bir dost bulamadım gün akşam oldu Kul Himmet Üstadım Aysun Gültekin ve Belkıs Akkale : Bir Dost Bulamadım Gün Akşam Oldu
Taşa verdim yanımı Toprak emdi kanımı (oy dağlar oy dağlar) Ezraile can vermezdim Canan aldı canımı (oy dağlar oy dağlar) Dağları duman aldı Bülbülü figan aldı (oy dağlar oy dağlar) Ezraile borçlu kaldım Bir canım var yar aldı (oy dağlar oy dağlar) Elinde altın şamdan Perdeyi kaldır camdan (oy dağlar oy dağlar) Al hançeri vur beni Ben usandım bu candan (oy dağlar oy dağlar) Kaynak Kişi : Salih Dündar Derleyen : Muzaffer Sarısözen Yöre : Erzincan Aysun Gültekin : Taşa Verdim Yanımı
Revan, bugünkü adıyla Erivan, yani günümüzde Ermenistan'ın başkenti... Türkümüze konu olan olayın geçtiği zaman ise, büyük ihtimalle 17. yüzyıl sonrası... Neden derseniz, Revan Osmanlı ’nın önemli bir ticaret merkezi o zamanlar. Ama bir ara elden çıkmış, Safeviler işgal etmiş.
Yıl 1635. Dördüncü Murat 250 bin kişilik bir orduyla Revan seferini düzenlemiş. Sekiz ay, yirmi dokuz günlük kuşatma sonunda, Revan yeniden Osmanlı topraklarına katılmış. Eskisi gibi kervanlar gider gelir olmuş. Mal götürüp, mal getirmişler...
Mehmet de gidip gelen kervancılardan birisi... Anasının da tek 'balası'... Tek oğlu! Erzurum yöresinde üç beş dönümlük tarlalarını ekip dikiyorlar... Yetiştirdikleri ürünü de kervana katıp, Revan 'da satıyor Mehmet... Bir de alışkanlığı var Mehmet'in. Her akşam tarla dönüşü, bahçelerden derlediği demet demet gülleri getiriyor anasına…
Anayla oğul arasında bir simge gibi kırmızı gül demeti... Sevgi, saygı simgesi. Gülleri evinin duvarına asıp kurutuyor ana... Onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor... Hele Mehmet kervandaysa. Gözü gönlü kırmızı gülün kurumuş, gazelleşmiş demetinde ananın. Rüyaları hep Mehmet üstüne... Mehmet’in anası her defasında kervanın dönüşünü dört gözle bekliyor.
Bazen kışın yola saldığı oğlu yazın dönüyor. Bazen de tersi oluyor. Kervanın dönüşü, bayram gibi! Kimi kocasını, kimi yavuklusunu karşılıyor. Kimi analar da oğlunu. Sarılıp, ağlayanlar, sevinç gözyaşı dökenler.
Veba hastalığı kırıp geçiriyor ortalığı. İlkin bir ateş sarıyor bünyeyi. Kusma, iltihap, baş dönmesi. En sonunda da sayıklama. Artık kurtuluşu yok. Sayıklaya sayıklaya götürüyor insanı. En erken üç gün. En geç yedi gün içinde başlıyor sayıklama... Kurduğu tüm dünya yok oluyor bir anda insanın. Sevgiliye özlem, alınan armağanlar. Söylenecek güzel sözler…
Ecel bu! Kimini sele, kimini yele verir. Mehmet'i de Revan'da vebayla yakalıyor. Sayıklaya sayıklaya gidiyor Mehmet. Kucak dolusu kırmızı güller elinde kalıyor. Sevgiliye özlemi de dilinde!. Artık bir çalıdır mezar taşı Mehmet'in!. Bir tek Mehmet değil vebaya teslim olan. Kervanın çoğu kırılıyor. Sahipsiz mezar oluyor Revan'da. Kalanlar perişan. Utangaç. Yaşıyor olmaktan utanıyorlar sanki... Sanki ölenlerin sorumlusu ölmeyenlermiş gibi...
Ağır ağır Erzurum'a giriyor kervan. Analar, bacılar, sevgililer, oğullar, eşler... Meraklı gözlerle karşılıyor kervanı. Aradığını bulan sarmaş dolaş. Gözyaşları hıçkırıklara karışıyor. Aradığını bulamayanlar, ilk rastladığına soruyor. ''Oğlum Mehmet'im nerede. Birlikte çıktınız kervana. Nerede kaldı''. Sen sen ol da gel cevapla. "İlkin kusma başladı. Sonra da bir ateş. En son sayıklama başladı. Tüm sevdiklerini bir bir sıraladı. Titreye titreye sayıkladı. Yedi gün dayandı Mehmet. Sonra... Sonra bir çalının dibine gömdük onu''.
Gel de söyle bunu. Söyleyebilirsen!. Hem de anasına... O ana deli olup dağlara düşmez mi?. Avuçlarını göğe açıp, Rabbinden medet dilemez mi?. Kırmızı gülün merhem olmasını istemez mi?. Karayağızın güzeli oğlunu, canından parçayı alıp götüren ölüme, ilenmez mi? Anadır, alıyor veriyor, veriyor alıyor. Oluru yok. Diline kırmızı gülleri doluyor. Ol tabipten medet diliyor. Olmuyor. Ver elini dağ yolları. Dilinde türküsü. Gönlünde oğlunun hayali. Deli olup dağlara düşüyor. O'nu son görenler elinde bir demet kırmızı gül, dilinde ''Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet Şol Revan'da balam kaldı. Yavrum kaldı''... diye diye haykırdığını söylediler.
Kırmızı gül demet demet Sevda değil bir alamet Gitti gelmez o muhannet Şol revanda balam kaldı Kırmızı gül her dem olsa Yaralara merhem olsa Ol tabipten derman gelse Şol revanda balam kaldı Kırmızı gülün hazanı Ağaçlar döker gazeli Kara yağızın güzeli Şol revanda balam kaldı Muharrem Akkuş "Kırmızı Gül Demet Demet Türküsü'nün Hikayesi"
Revan, bugünkü adıyla Erivan, yani günümüzde Ermenistan'ın başkenti... Türkümüze konu olan olayın geçtiği zaman ise, büyük ihtimalle 17. yüzyıl sonrası... Neden derseniz, Revan Osmanlı’nın önemli bir ticaret merkezi o zamanlar. Ama bir ara elden çıkmış, Safeviler işgal etmiş.
Yıl 1635. Dördüncü Murat 250 bin kişilik bir orduyla Revan seferini düzenlemiş. Sekiz ay, yirmi dokuz günlük kuşatma sonunda, Revan yeniden Osmanlı topraklarına katılmış. Eskisi gibi kervanlar gider gelir olmuş. Mal götürüp, mal getirmişler...
Mehmet de gidip gelen kervancılardan birisi... Anasının da tek 'balası'... Tek oğlu! Erzurum yöresinde üç beş dönümlük tarlalarını ekip dikiyorlar... Yetiştirdikleri ürünü de kervana katıp, Revan 'da satıyor Mehmet... Bir de alışkanlığı var Mehmet'in. Her akşam tarla dönüşü, bahçelerden derlediği demet demet gülleri getiriyor anasına…
Anayla oğul arasında bir simge gibi kırmızı gül demeti... Sevgi, saygı simgesi. Gülleri evinin duvarına asıp kurutuyor ana... Onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor... Hele Mehmet kervandaysa. Gözü gönlü kırmızı gülün kurumuş, gazelleşmiş demetinde ananın. Rüyaları hep Mehmet üstüne... Mehmet’in anası her defasında kervanın dönüşünü dört gözle bekliyor.
Bazen kışın yola saldığı oğlu yazın dönüyor. Bazen de tersi oluyor. Kervanın dönüşü, bayram gibi! Kimi kocasını, kimi yavuklusunu karşılıyor. Kimi analar da oğlunu. Sarılıp, ağlayanlar, sevinç gözyaşı dökenler.
Veba hastalığı kırıp geçiriyor ortalığı. İlkin bir ateş sarıyor bünyeyi. Kusma, iltihap, baş dönmesi. En sonunda da sayıklama. Artık kurtuluşu yok. Sayıklaya sayıklaya götürüyor insanı. En erken üç gün. En geç yedi gün içinde başlıyor sayıklama... Kurduğu tüm dünya yok oluyor bir anda insanın. Sevgiliye özlem, alınan armağanlar. Söylenecek güzel sözler…
Ecel bu! Kimini sele, kimini yele verir. Mehmet'i de Revan'da vebayla yakalıyor. Sayıklaya sayıklaya gidiyor Mehmet. Kucak dolusu kırmızı güller elinde kalıyor. Sevgiliye özlemi de dilinde!. Artık bir çalıdır mezar taşı Mehmet'in!. Bir tek Mehmet değil vebaya teslim olan. Kervanın çoğu kırılıyor. Sahipsiz mezar oluyor Revan'da. Kalanlar perişan. Utangaç. Yaşıyor olmaktan utanıyorlar sanki... Sanki ölenlerin sorumlusu ölmeyenlermiş gibi...
Ağır ağır Erzurum'a giriyor kervan. Analar, bacılar, sevgililer, oğullar, eşler... Meraklı gözlerle karşılıyor kervanı. Aradığını bulan sarmaş dolaş. Gözyaşları hıçkırıklara karışıyor. Aradığını bulamayanlar, ilk rastladığına soruyor. ''Oğlum Mehmet'im nerede. Birlikte çıktınız kervana. Nerede kaldı''. Sen sen ol da gel cevapla. "İlkin kusma başladı. Sonra da bir ateş. En son sayıklama başladı. Tüm sevdiklerini bir bir sıraladı. Titreye titreye sayıkladı. Yedi gün dayandı Mehmet. Sonra... Sonra bir çalının dibine gömdük onu''.
Gel de söyle bunu. Söyleyebilirsen!. Hem de anasına... O ana deli olup dağlara düşmez mi?. Avuçlarını göğe açıp, Rabbinden medet dilemez mi?. Kırmızı gülün merhem olmasını istemez mi?. Karayağızın güzeli oğlunu, canından parçayı alıp götüren ölüme, ilenmez mi? Anadır, alıyor veriyor, veriyor alıyor. Oluru yok. Diline kırmızı gülleri doluyor. Ol tabipten medet diliyor. Olmuyor. Ver elini dağ yolları. Dilinde türküsü. Gönlünde oğlunun hayali. Deli olup dağlara düşüyor. O'nu son görenler elinde bir demet kırmızı gül, dilinde ''Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet Şol Revan'da balam kaldı. Yavrum kaldı''... diye diye haykırdığını söylediler.
Sabah Semt Polikliniğinde tahlillerimi yaptırdım işe gidiyorum... Güzelyalı sahil yolundan Konak istikametine seyir halindeyim... Saat 09:03 suları... TRT Türkü Radyosu anons edilen ve çalınan türkü: Aysun Gültekin : Huma Kuşu Yükseklerden Seslenir Emeğine,nefesine, yüreğine sağlık Aysun Gültekin... Huma Kuşu Yükseklerden Seslenir (yavru yavru) Huma kuşu yükseklerden seslenir (oğul) yar koynunda bir çift suna beslenir beslenir (yavru yavru) Sen ağlama kirpiklerin (kömür gözler) ıslanır (oğul) ben ağlim ki belki gönül uslanır uslanır (ah) ben ağlim ki gülüm Eğlen eğlen eğlen eğlen belki gönül uslanır (yavru yavru) Sen bağ ol ki ben bahçanda gül olim (oğul) layık mıdır yanim yanim kül olim kül olim (yavru yavru) Sen efendim ben kapında kul olim (oğul) koy desinler bu da bunun kuludur kuludur (ah) koy desinler gülüm Eğlen eğlen eğlen eğlen bu da bunun kuludur Hulusi Seven Erzurum
Erzurum'un İspir ilçesine bağlı Çamlıkaya beldesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı.Lise öğrenimini Ağrı Kız Meslek Lisesi'nde tamamladı.
Ağrı Halk Eğitim Korosundayken katıldığı TRT'nin açmış olduğu
Radyo sınavlarını kazanarak 1982 yılında TRT Erzurum Radyosu'nda alaylı olarak göreve başladı.
Esat Kabaklı'dan müzik eğitimi alan Gültekin, 1992 yılında TRT İstanbul Radyosu'na tayin oldu.
2008 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Türk müziği dalında yılın sanatçısı seçildi.
Sanatçı Sakarya Fırat, Pars: Narkoterör, Yabancı Damat, Köprü, Kurtlar Vadisi Irak, Kurtlar Vadisi Pusu dizilerinde türküler seslendirmiştir.
2008 yılında Anadolu Ninnileri isimli albüm projesinde yer almış, TRT stüdyolarında gerçekleştirdiği bazı türkü kayıtları da Bala Sarhoş adıyla TRT tarafından albüm olarak yayımlanmıştır.
16 Aralık 2011 tarihinde TRT Harbiye stüdyosunda verdiği konserle TRT'deki görevinden ayrılmıştır.
Kaynakça :
^ Meftun Şengün (10 Şubat 2010). "THM Sanatçılarımızdan Aysun GÜLTEKİN ile Söyleşi". Serander.net. 27 Mart 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi.
^ "TYB yılın yazar, fikir adamı ve sanatçılarını açıkladı". Zaman. 1 Ocak 2009. Erişim tarihi: 5 Nisan 2010.
^ "İşte Kurtlar Vadisi'nin gizemli sesi". Samanyolu Haber. 21 Aralık 2008. 19 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Nisan 2010.