Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur.Çünkü,kötü insanların türküleri yoktur↔Neşet Ertaş
Bir Ulusun türkülerini yapanlar,yasalarını yapanlardan daha güçlüdür↔Shakespeare
Sevdim insanlardan çok türkülerini.İnsansız yaşayabildim,türküsüz hiçbir zaman↔Nazım Hikmet
Türküler kırk bin yıl su altında kalmış,yıkanmış,cilalanmış çakıl taşı gibidir↔Yaşar Kemal
Ne zaman bir köy türküsü duysam,şairliğimden utanırım↔Bedri Rahmi
Türküz türkü çağırırız↔Veysel
(D. 1932 - Ö. 17 Nisan 1983) Asıl adı İsmail Aydın’dır. Önceleri Erzincan iline bağlı Tercan, daha sonra Çayırlı ilçesine bağlı Karahüseyin köyünde yetişmiştir. Sivas yöresinde Âşık Daimi'nin ailesine Alibabaoğulları denmektedir. Daimi daha dört beş yaşlarındayken ailesi, önce Tercan'a, sonra, Sivas'ın Kangal İlçesine, II. Dünya savaşı sıralarında da tekrar Tercan'a göç etmiştir. Asıl adı İsmail Aydın olan ozanımızın babası Musa Dede, annesi Selvi Ana’dır. Babasıyla annesi aynı zamanda amca çocuklarıdır. Aşık Daimi daha sonra ustası olacak olan Davut Sulari ile aynı ilçeden Tercan’ın Çayırlı ilçesindendir. Aşık Daimi’de Davut Sulari gibi Dede ocağından gelen bir ailenin çocuğudur. Davut Sulari ile tanışık olmaları da işte bu sebeptendir.
*
Asıl adı İsmail Aydın olan Aşık Daimi, , üçü erkek olan yedi çocuklu bir ailenin evladıdır. Annesi Selvi ile Babası Musa amca çocuklarıdır. 1932 yılında İstanbul'da doğdu aslen Erzincan'ın Tercan ilçesindendir. Ali Baba oğullarından Baba Daimi 1. dünya savaşı sıralarında İstanbul'a göç etmiştir. Asıl adı İsmail Aydın’dır. Her iki dedesinin de saz şairi olmasının etkisiyle küçük yaşta bağlama çalmayı ve âşıklık geleneğini öğrenmiştir. İlk derslerini dedesi olan Aşık Dursun Dede'den alır. Anılarından öğrendiğimize göre Âşık Daimi'yi dedesinden önce etkileyen iki halk ozanı olmuştur. Bunlardan birisi Potik Dede, diğeri, ise Eyüp Dede'dir.
*
Ailesi ocak olan ve Alevi dedelerinin geldi bir soydan yetişen Âşık Daimi’nin ilk hocaları Potik ve Eyüp Dedeler olmasına rağmen. Dede sülalesinden gelen Daimi’nin saz çalması ve şiirler söylemeye erken yaşta başlaması esasında geleneklerden gelen kutsi bi,r görevdir. Bu yüzden de bunları erken yaşta öğrenmiş, hatta geleneklerden gelen bir mecburiyet içinde öğretilmiştir.
*
Geleneklerden aldığı bu eğitimle beraber, Kendisi gibi Ocaktan gelen hatta Dede olmak vazifesini de taşıyan Davut Sulari onun asıl ustasıdır. Âşık Daimi, Davut Sulari’nin yanına çırak olarak verilmiş kaynakların ifadesine göre de yaklaşık iki buçuk sene ona çıraklık ederek âşıklık konusunda gerekli dersleri almıştır.
*
Aşık Daimi pir elinden bade içiriğini söyleyen Badeli aşıklarımızdan birisidir. O da ustası Davut Sulari gibi rüyasında bade içerek mest-i elestlere karışan bir halk ozanıdır.
*
Âşık Daimi'nin asıl ustası Âşık Davut Sulari ’dir. Yaklaşık 10 yaşında Davut Sulari’ nin yanında çıraklığa başlayan Daimi, 2.5 yıl kadar birlikte dolaşarak geleneğe, şiire ve türküye ilişkin bilgisini pekiştirmiştir. Daimi ile birlikte yöre yöre dolaşan aşığımız bu bakımdan Gezgin Halk Ozanları geleneğimizi sürdüren ozanlardan biri olmuştur. bu gezintileri esnasında çağdaşı olan çok sayıda ozanla tanışmak, tanışmak ve onlardan feyz almak olanağını bulmuş olmalıdır. Bununla birlikte Âşık Daimi'nin Aşık Veysel , Davut Sulari, Ali İzzet Özkan , Aşık Dursun Ceylani ile tanıştığını biliyoruz. Âşık Beyani, Mahzuni Şerif , Ekberi ondan yaşça küçük olduğu halde Âşık Daimi'nin beğendiği halk ozanlarıdır.
Aşık Daimi,1951 yılında sevdiği bir kız olan Gülsüm Hanımla evlenmiş, bu hanımından yedi çocuğu dünyaya gelmiştir. Askerlik görevini ise 1960 yılında Isparta da tamamlar. Askere gitmeden önce bir trafik kazasında babasını kaybeder. Bu olaydan sonra çocuklarının da eğitimini düşündüğü için Erzincan merkezine taşınırlar.
*
Özellikle bu yıllar, yörede duyulduğu ve sevildiği dönemdir. Aynı zamanda kendisinin de âşıklık geleneğini pekiştirmesini sağlamıştır. Erzincan’da iki yıl kaldıktan sonra İstanbul'a yerleşirler. 1962’den sonra yeniden İstanbul'a dönen Daimi ölümüne dek orada yaşamıştır. Geçmişi dolayısıyla Daimi Baba, Tercanlı Daimi gibi adlarla anıldı.
*
Önceleri usta malı türküler söyleyen Âşık Daimi daha sonra kendi deyişlerine ağırlık verdi. 1948 yılında "Bir seher vaktinde indim bağlara" dizesiyle başlayan ilk şiiriyle yüzlerce türkü kazandıran Âşık Daimi, TRT tarafından açılan sınavı kazanarak TRT belgeli halk sanatçısı olmuştur. İstanbul radyosunda sözleşmeli sanatçı olarak çalışırken aynı zamanda bir saz evşi açmış bu saz evinde çok sayıda öğrenciye saz ve âşıklık dersi vermiştir.
*
İstanbul'a gelmeden önce Alevilik inancına ve kırsal kesimin zevkine uygun deyişler söyleyen Aşık Daimi Kente göçtükten sonra şiirlerinde kentli konulara sosyal sorunları ele alan deyişlere yönelmiştir. Halkı dolandıran kişilerden, geri kalmışlıklar dan Doğunun sorunlarından köylülerin yoksulluğundan yurt dışında yaşayan göçmen Türklerin çektiği hasretlikten söz eden şiirlere ağırlık vermeye başlar.
*
Yurt içi ve yurt dışı çok sayıda konsere katılan sanatçının dokuz yüzden fazla şiir yazmış olduğu sanılmaktadır.
*
Özellikle yaşamının son 20 yılında birçok genç ozanı etkilemiştir. Uzun yıllar birçok sanatçı ve ozana bağlama dersleri vermiştir. Türkiye ve Avrupa’nın çeşitli kentlerinde konserler vermiş, onlarca kaset ve plak doldurmuştur. Şiirlerinde sevgi, doğa ve her türden ayrımcılığı eleştiren, insan öğesini öne çıkaran konuları işlemiştir. Kızı Yadigar Aydın Orhan tarafından hazırlanan Daimi’nin tüm şiirleri ve deyişlerinin toplandığı kitap "Aşık Daimi, Hayatı ve Eserleri" (1999) adıyla yayınlanmıştır. 17 Nisan 1983 tarihinde aramızdan ayrılmıştır. Mezarı İstanbul, Karacaahmet türbesi yanındadır.
*
Çok sayıda plak ve kaseti bulunan sanatçının çok sayıda radyo programı olmuştur.Aşık Daimi’nin hayatı hakkında : “ Süleyman Zaman CAN Derinliklerin Ozanı Aşık DaimiYaşamı, Felsefesi ve Şiirleri (ADİL ALİ ATALAY) YAYINLARI adlı bir eser yazılmış, Yadigar Aydın Orhan tarafından hazırlanan Daimi’nin tüm şiirleri/türkülerinin toplandığı kitap, Aşık Daimi, Hayatı ve Eserler (1999) adıyla yayımlanmştır.
Bir seher vaktinde indim bağlara Öter şeyda bülbül, dil yarelenir Bakmaz mısın sinemdeki dağlara Derdimi dökmeye dil yarelenir
Boş geçirmeyelim gel bu çağları Dolaşalım sahraları dağları Bir gün gazel döker ömrün bağları Eser sam yelleri dal yarelenir
Daimi'yim yanar aşkın çırağı Dostun muhabbeti cennet otağı Ancak şu dünyada derdim ortağı Sazım figan eder tel yarelenir
Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım
Ne ağlarsın benim zülfü siyahım Bu da gelir bu da geçer ağlama Göklere erişti figânım âhım Bu da gelir bu da geçer ağlama
Bir gülün çevresi dikendir, hardır Bülbül gül elinden âh ile zardır Ne de olsa kışın sonu bahardır Bu da gelir, bu da geçer, ağlama
Daimî'yim her can ermez bu sırra Gerçek âşık olan yeter o nûra Yusuf sabır ile vardı Mısır'a Bu da gelir bu da geçer ağlama
Gezip Şu Alemi Seyran Ederken
Gezip şu alemi seyran ederken Arayıp hemdemim buldu gönüller Makam-ı vuslatta cevlan ederken Muhabbet nuruyla doldu gönüller * Döndü pervanemiz nare dolaştı Öttü can bülbülü zare dolaştı Goncam biter iken hare dolaştı Engelli dikeni yoldu gönüller * İçtik dost elinden Abu Kevseri Mevlam çektirmesin gamı kederi Yarenden ahbaptan aldık haberi Hal hale aşina oldu gönüller * Hiç geçer mi ele böylesi bir gün Zannettik ederiz toy ile düğün Asla unutulmaz bu sohbet bu ün Anlatılmaz bilmem noldu gönüller * Dertli Dâimi'yim ne hale daldım Aşkın deryasında bunaldım kaldım Bir garip sevdayı serime aldım Dostun aşkı ile doldu gönüller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder