19 Aralık 2020 Cumartesi

#MaraşKatliamı

 Ruhunu yitirmiş kenti 42 yıl sonra tekrar hatırlamak...


Bugün ülke tarihinin en kanlı sayfalarından birinin, Maraş Katliamı'nın 42. yılı...

ALİ MERT CANEL

''Der Mahzuni boyun eğme köpeğe

Döner kuzgun üleş, pislik yemeğe

Utanıyom Maraş’lıyım demeğe

Maraş halkı yine gamlı gamlısın” ( Aşık Mahzuni Şerif )

*

Birçok Maraşlı gibi benim de Maraşlıyım demeye dilim varmıyor. Maraş kelimesi geçtiğinde insanların sözcükleri boğazında düğümleniyor. Yıllar önce yaşanan acıları tekrar tekrar hatırlatmak gerekiyor. Fakat üzülmek için değil hesap sormak için... Yoksa katliama karşı olmamız hümanist bir çığlığın ötesine geçemez.

Katliamdan önce

Altı çeltik, üstü kekik kokan topraklarda 60'lardan başlayan solun etkisi ve 70'lerle beraber Maraş emekçileri politikleşip örgütlenir.

Aşık Mahzuni o yıllarda  Maraş'ın Alevileri, devrimcileri ile beraber Elbistan'da bir konser düzenlemek için hazırlık yaparlar. O dönem Elbistan'da faşist faaliyetler sürdüren ülkücüler, 6 Haziran 1967 günü konsere saldırdıktan sonra kitle dağılır.  Bir gün sonra ''pazar alışverişi'' için köylerden gelen Alevilere tekrar saldırırlar. Ülkücü faşistler, onlarca insanı yaralayıp işyerleri ve evleri yağmalarlar.

Bu saldırılar NATO ve CIA'nın desteği Türkeş'in egemen olduğu Özal Harp Dairesi, MİT ve kontrgerilla işbirliği ile gelişir.  6-7 Eylül saldırılarının ardından bu tür faşist saldırılar 1968 yılında Malatya'da, 1971'de Hatay-Kırıkhan'da, 1976-1977 yıllarında da Maraş'ın diğer ilçesi Pazarcık'da devam eder. 1977'de Taksim’de yüzbinlerce emekçinin katıldığı coşkulu 1 Mayıs kutlamasına The Marmara Oteli’nden sıkılan kurşunlar ile faşist saldırılar artmaya başlar. Hatta 1978'de o kadar çok katliam ve saldırı olduğundan 'katliam yılı' olarak adlandırılır.

Özellikle 1978 yılının Aralık ayında Kahramanmaraş’ta solculara ve Alevi yurttaşlara dönük olarak gerçekleştirilen katliam ve 1980 yılında Çorum’da yine solcu ve Alevi yurttaşlara dönük olarak ve yine devlet-MHP işbirliği ile gerçekleştirilen katliam darbe için gerekli 'atmosferi' yaratmak için atılan kanlı adımlar olmuştu. Kahramanmaraş ve Çorum’da gerçekleştirilen katliamlar günlerce sürmüş ancak devlet olaylara ısrarla müdahale etmemişti. Maraş katliamı sonrasında verilen sıkıyönetim kararı, katliamın 'amacına' ulaştığının bir kanıtıydı.

12 Eylül darbesinden iki yıl önce, 1978 yılının Aralık ayında tırmandırılan milliyetçi ve gerici hezeyan sonucu Maraş'ta yaşananlar, peşi sıra 11 kentte sıkıyönetim ilan edilmesine ve aynı senaryoların Sivas ve Çorum'da da sahnelenmesine bakılırsa, 12 Eylül'e giden yolu açmak amacı güdüldüğü anlaşılan provokasyonların öncüsü ve en kapsamlısıydı.

Maraş'ın tamamında katliamdan önce ETKO saldırıları sürüyordu. Bunun yanı sıra paket bomba eylemleri sürüyordu. Bu bombalardan biri Pazarcık CHP ilçe başkanı Memiş Özdal'a diğeri de Malatya belediye başkanı Hamit Fendoğlu'na gönderilmiş. Memiş Özdal şüphelenip paketi almayınca iki postane emekçisi paketi açmış, patlama sonrası biri ölmüş, diğeri de yaralanmıştı.

Ve katliam...

Maraş'ta 1978 Aralık ayında resmi kayıtlara göre en az 111 yurttaş, Alevi kaynaklarına göre 500'e yakın yurttaş vahşice öldürülmüştü. Binlerce kişi faşist çeteler ve dinci-gericiler tarafından yaralanmış, çocuklar katledilmiş, kadınlara tecavüz edilmişti.

19 Aralık 1978'de başlayan saldırılar 26 Aralık'a kadar iktidar, asker ve polis tarafından seyredildi. Seyretmek yetmezmiş gibi o gün Maraş'ta oturanların beşte biri bu katliama destek vermişti.

Maraş'ta yaşanan katliam sonrası aradan geçen 42 yılın ardından tüm katliamlarda olduğu gibi katiller cezalandırılmamış üstüne ödüllendirilmiş, katliam dosyası tozlu raflara kaldırılmıştı.

Maraş'ta katliam "Güneş Ne Zaman Doğacak" adlı Sovyetler Birliği karşıtı bir filmin ÜGD üyesi Ökkeş Şendiller ve Yunus İlhan tarafından bombalaması ve bu olayı Alevilerin, solcuların yaptığı söylentisini kentte yayması ile başladı. Daha sonrasında gerekçeli kararda bu iki sanığın suçlarının sabit görülmesine rağmen olayın üstü kapatıldı.

Patlamanın ardından sinemadan çıkan ülkücüler, PTT ve CHP binalarına saldırdı.

20 Aralık günü, yoğun olarak Alevilerin yaşadığı bir mahalledeki kıraathaneye bombalı saldırı düzenlendi. 21 Aralık'ta da Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu adlı TÖB-DER (Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği) üyesi iki solcu öğretmen, okul çıkışında katledildi. İki öğretmenin cenaze töreni günü de yine ülkücüler meydandadır. Maraş müftüsü, resmi araçla kent sokaklarında dolaşarak Alevilere karşı saldırıya geçilmesi yönünde kışkırtıcı çağrılar yaparken, çevre ilçe ve köylerden getirilen birtakım kişiler de cenaze alayına saldırır.

Alevilerin yoğun olarak yaşadığı mahallelere giren ülkücüler yaralama olaylarına karışırken ev ve iş yerlerine de saldırdılar. DİSK, TÖB-DER, POL-DER, CHP ve Tekstil Sendikası binaları özellikle hedef gözetilen yerler arasındaydı.

Yaşanan vahşetin son noktası 24 Aralık’ta Alevi mahallelerinin otomatik silahlarla taranmasıyla başladı. Maraş tecavüzler, çocukların kurşuna dizilmesi ve daha yüzlerce insanlık dışı olaya sahne oldu.

Dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı, olayların, solcuların tahrik etmesiyle ortaya çıktığını iddia edecek, bir yandan da jandarma ilk üç gün boyunca, olayların önüne geçecek herhangi bir girişimde bulunmayacaktı.

Katliamda devlet parmağı

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in ölümünün ardından, özel arşivinden çıkan 3 Ocak 1979 tarihli bir raporda, Maraş Katliamının MİT tarafından organize edildiğinin belirtildiği, katliamı örgütleyen dört MİT şefinin isimlerinin açıkça ifade edildiği ortaya çıktı. Bu raporda, MHP'nin ve Alparslan Türkeş'in katliamdaki sorumluluğu da açıkça belirtiliyordu. Katliamın ardından İçişleri Bakanlığı'nın gönderdiği özel araştırma ekibinin hazırladığı rapor ise kamuoyuna açıklanmadı.

CIA ajanı Paul Henze'nin Maraş Katliamı'ndan bir hafta önce Maraş'ta görüşmeler yaptığı, katliamın bu görüşmelerde planlandığı da iddialar arasında yer alıyor. Katliamda kullanılan bazı silahların İskenderun'daki NATO cephaneliğinin envanterinde yer aldığı belirtiliyor.

Maraş Katliamı anması yasaklandı

Dava...



1991 yılına dek süren Maraş Katliamı Davası'nda, 804 kişi yargılandı ve çeşitli cezalar verildi. Dosya, Yargıtay'ın bozma kararının ardından, 1991'de yeni çıkarılan Terörle Mücadele Yasası'na dayanarak kapatıldı.

Maraş'taki katliamda rol alanlar hiçbir zaman cezalandırılmadı... Yargılıyormuş gibi mahkemeye çıkarılıp ceza verilenlerin cezaları azaltıldı, sıkıyönetim mahkemesinin kararı Yargıtay tarafından bozuldu, yeniden yapılan yargılama sonucunda cezalar uygulanmadı. Ceza alanların cezaları da 1991'de çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle ertelendi ve daha sonra serbest bırakıldılar.

Katliamın ardında MİT ve MHP'nin yer aldığı birçok raporda yer aldı ancak tek bir adım dahi atılmadı.

Ölenleri anmak yasak, gerekçeli karara ulaşmak parayla

Dünün katliamcılarının bugünkü siyasal uzantıları Maraş katliamında katledilenleri her sene anmayı yasaklıyor, son yıllarda ise sadece katliamda katledilenlerinin ailelerine izin veriliyor.

2017 yılında da Maraş’ta 120 kişinin öldürüldüğü katliamın 39’uncu yıl dönümünde Meclis bünyesinde bir araştırma komisyonunun kurulması talebiyle önerge verildi. Ancak “katliam” ifadesi gerekçe gösterilerek önerge, Maraş'ın yıldönümünde iade edildi.

Dönemin CHP Dersim Milletvekili Hüseyin Aygün bilgi edinme yasası çerçevesinde TBMM’ye dilekçe vererek Maraş Katliamı ile ilgili görülen dava dosyasının bir kopyasını istedi. Fakat mahkemenin gönderdiği o cevapta Aygün’ün istediği belgelerin 41 bin TL ücret ödenmesi karşılığında gönderilebileceği belirtildi.

Ökkeş Şendiller

Türkiye’de adı cinayetler, provokasyonlar ve katliamlarla anılan kişiler son zamanlarda kendilerine medyada sıkça yer bulmaya başladı.  Bunlardan biri de Ökkeş Şendiller. 'Reisi' Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte TRT tarafından yapılan bir belgeselde Maraş katliamını anlatan katil Ökkeş Şendiller "aralarında Hrant Dink'in de bulunduğu komünist militanların gerçekleştirdiği"ni iddia edecek kadar ileri gitmişti.

Şendiller, katliamın üstünün kapatılmasından sonra Ökkeş Kenger soyadını Şendiller olarak değiştirdikten sonra aklanarak ANAP-BBP ittifakıyla Kahramanmaraş milletvekili seçildi. Bu yıllarda Menzilci tairkata bağlanan Şendiller,  trajik olarak Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyeliğine getirildi. AKP'nin 'Alevileri dönüştürmek adına yapılan "Alevi Açılımı" çalıştaylarına davet edildi. 

Maraş katliamının bir numaralı sanığı Ökkeş Şendiller, adeta bir katil soğukkanlılığıyla 2010 yılında utanmadan Maraş’a giderek sorumluların bulunmasını isteyen binlerce kişiye faşist çetelerle birlikte saldırmış, katledilen insanlara gövde gösterisi sunmuştu.

Yalan, çarpıtma ve nicesi...

Tercüman gazetesi, katliama ilişkin “Maraş’ı bahane eden komünistlerin, dinsizlerin, devlete meydan okuması” diye yazdı.

2013 yılında Sütçü İmam Üniversitesi'nde görev yapan Prof. Dr. Ahmet Eycil, Akit'e verdiği röportajda, Gezi ve Maraş katliamı arkasındaki zihniyetin aynı olduğunu, devletin istikrarını bozmaya çalıştıklarını ileri sürerek şu skandal ifadeleri kullandı:

“78 olaylarının (Maraş katliamı) içinde yer alan sol grubun içinde Alevi de var, Ermeni de var, diğer gruplar da var. Şimdiki Gezi olayları içinde de bunlar var. Yani nerede devletin istikrarına olumlu veya olumsuz etki eden bir musibet varsa bunlar hemen içinde yer alıyor.”

Ahmet Eycil aynı röportajda daha da ileri giderek Sünniler ve Aleviler arasındaki 'kardeşlik anlaşmasını bozan maalesef ki Aleviler' diyerek Maraş katliamının sorumlusu olarak Alevileri gösterdi.

İki dönem önceki Maraş Belediye Başkanı Mustafa Poyraz, "İki taraftan da garip insanlar zarar gördü. Bunu kimse tasvip etmiyor. Bir insan bir yerden bir defa ısırılır. Biz bir defa yara aldık. İkinci yaraya K.Maraş izin vermez. Aramıza nifak tohumları, fitne fesat tohumları ekemezler" dedi.

Zaman gazetesi, 2008 yılında katliamın yıldönümüne yakın bir tarihte yaptığı haberde ise bu defa katliamı Sovyetler Birliği'nin planladığını iddia etmişti.

2010 yılında anmaya yapılan saldırının ardından aralarında Maraş Sanayi ve Ticaret Odası'nın da bulunduğu altı örgüt bir açıklama yayınlamıştı. O açıklamada yüzlerce yurttaşın öldürüldüğü bir katliamdan "1978 Maraş Olayları" şeklinde bahsediliyordu. Katliamdan bugüne ülkücü ve islamcı güçlerin katliamdaki başat rolleri açıkken, açıklama "ülkemizi karanlığa sürüklemek isteyen menfur mihraklar" gibi ifadelerle katliamcılarla katledilenlerin aynı "derin bağlantılara" sahip olduğunu imâ ediyordu.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Çorum ve Maraş katliamlarına ilişkin 2018'de yaptığı açıklamada Alevi ve solcu yurttaşları hedef alarak iki katliamın "Tamamen tiyatro" olduğunu söyledi.  İşte o açıklama: "Yaşı müsait olanlar hatırlar, Çorum ve Maraş olaylarını yaşadık. Onlarca vatandaşımızı şehit verdik. Tamamen tiyatroydu, tamamen kurgulanmış bir fitneydi.''

Üzülmek yetmez

Bugün Maraş'ta ve Türkiye'de kime sorsak katliam için üzüldüğünü söyler.  Fakat Maraş Katliamı için sadece üzüldüğünüzü, olmaması gereken bir olay olduğunu söylemek yeterli değildir. Temenniden daha çok olayların açığa çıkarılması, sorumluların hesap verebilmesini dile getirmek önemlidir.

Ökkeş Şendiller hâlâ katliamın sanığı değil, tanığı olarak belletilmeye çalışılarak, ülke sağının aklanması operasyonunda önemli bir figür olarak varlığını koruyor. Bugün Maraş Katliamı dosyası sessizce kapatılmış bulunuyor. Tıpkı Sivas Katliamı davasının zamanaşımından düşürülmesi gibi...

Emperyalizmin ve sermaye diktatörlüğünün yarattığı bu gerici, piyasacı, vahşi düşünce, Maraş Katliamı sırasında da iktidardaydı, bugün de iktidarda... Türkiye tarihine kara lekeler olarak yapışan bu karanlık ve alçak katliamların gerçek failleri, aslında hepsi birbirinin devamı olan bu gerici ve sermaye yanlısı hükümetler... Yıllar içerisinde cumhuriyet düşüncesini kemiren, ülkeyi gericiliğin karanlığı ile piyasacılığın vahşetine teslim eden iktidarlar, aslında tüm bu katliamların asli sorumlusu. Bize düşen ise katliamın hesabını sormak...

Kaynak : sol.org.tr

18 Aralık 2020 Cuma

#NecipHablemitoğlu

Akademisyen, Prof. Dr, araştırmacı-yazar (D. 28 Kasım 1954, Ankara - Ö. 18 Aralık 2002, Ankara). 

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu (1977) mezunu. Uzun yıllar çeşitli kuruluşlarda basın müşaviri olarak çalıştıktan sonra AÜ Türk İnkılap Tarihi Enstitüsünde yüksek lisans ve doktora yaptı. Aynı yerde öğretim görevlisi olarak yirmi yıl Atatürk ilkeleri ve devrim tarihi dersleri verdi. Kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından, evinin önünde saldırıya uğrayarak öldürüldü.

Türkiye dışındaki Türk topluluklarının yakın tarihi konusunda çalışmalar yaptı. Orta Avrupa ve Balkanlar’da Türk eserleri, Türk azınlıkları ve şehitlikleri konusunda alan çalışmaları yürüttü. 1995-96 yılları arasında BM’nin UNDP projesinde görev alarak Moskova’da Gagauz Türklerinin Latin alfabesine geçiş çalışmalarına danışmanlık hizmeti verdi. Atatürk’ün yurtdışında görevlendirdiği öğretmenler hakkında yaptığı çalışmanın bir bölümünü "Kemal’in Öğretmenleri" başlığı ile yayımladı.

Türkiye dışında yaşayan Türk toplulukları, özellikle Kırım Türkleri konusunda çok sayıda makalesi yayımlanmıştır. Kendisi de bir Kırım Türkü olan Hablemitoğlu, Kırım Türklerinin tarihteki önde gelen isimlerinden İsmail Gaspiralı’ya ait geniş bir arşive sahipti. Ayrıca Türkiye’de ve yurtdışında faaliyet gösteren yasa dışı örgütler ve Alman vakıfları ile Avrupa Birliği Uyum Yasaları içinde yer alan vakıflar yasası konularında araştırmalar yaptı, bu konularda yurtiçi ve yurtdışındaki birçok panel ve açık oturuma katıldı. Eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu’dur, Kanije ve Uysar adlı iki kız çocuğu vardır.

“Ülkemiz son yıllarda Millî devlet ve Atatürk düşmanı cereyanların hücumuna maruz kalmıştı. Bir tarafta bölücüler, bir taraftan Cumhuriyet düşmanı Siyasal İslâm, diğer taraftan Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti beğenmeyen 2. Cumhuriyetçiler ve nihayet Lozan’ı içine bir türlü sindiremeyen Avrupa, bu karanlık tablo içinde boğulurken, karanlıkları delen birtakım yıldızlar belirdi. Bunların en kuvvetlisi kutup yıldızı gibi yol gösteren Necip Hablemitoğlu oldu. Necip Hablemitoğlu ne yaptı? Bize yabancıların oyunlarını anlattı. Yabancılarla işbirliği yapan yerli hainleri tanıttı. Tek ışıklı yolun Atatürk’ün yolu olduğunu gösterdi.” (Nuh Mete Yüksel, DGM Başsavcısı)

ESERLERİ:

Yüzbinlerin Sürgünü (1974), Çarlık Rusyası’nda Türk Kongreleri 1905-1997 (2. bas. 2003), Şefika Gaspiralı ve Rusya’da Türk Kadın Hareketi 1893-1970, Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası, Köstebek (2003).

KAYNAKÇA: Necip Hablemitoğlu / Köstebek (2003), Atilla Aşut / 2002 Yılında Kaybettiğimiz Gazeteci Yazar ve Yayıncılar (Çağdaş gazetesi, sayı: 54, Haziran 2003), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, 2007, 2009), Şengül Hablemitoğlu: Necip'i, MİT Müsteşarı yapılacağı söylentisi öldürmüş olabilir! (t24.com.tr, 25 Nisan 2011). 

Kaynak : biyografya.com

11 Aralık 2020 Cuma

#AdileNaşit

Asıl adı Adile Özcan olan Türk sinemasının ünlü oyuncusu.

Adile Naşit, 17 Haziran 1930’da İstanbul’da doğdu.

Tiyatro oyuncusu Amelya Hanım ile ünlü komedyen Naşit Özcan (Dede)’ın kızı olan Adile Naşit, babasının ölümü üzerine öğrenimini yarım bırakarak, 1944 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu - Çocuk Tiyatrosu’na girdi.

Abisi Selim Naşit (d.1928) ile babaları desteklemese de her iki kardeş de tiyatroya gönül verdiler ve ilk defa Cumhuriyetin 10. Yıl Kutlama Gecesi’nde aynı sahneyi paylaştılar.

"Herşeyden Biraz" oyunuyla sahnede olduğu yıl, Halide Pişkin’in grubuyla İstanbul’da turneye çıktı. Daha sonra Muammer Karaca’nın tiyatrosuna girdi ve 1948’de komedi oyuncuları Aziz Basmacı ve Vahi Öz’le birlikte kurdukları toplulukta 1951 yılına kadar çalıştı. Yine 1948 yılında "Lüküs Hayat" filmiyle sinema oyunculuğuna başladı.

1950’de, kendisi gibi tiyatrocu olan Ziya Keskiner ile evlendi. 1954’te yeniden Muammer Karaca Tiyatrosuna döndü ve 1960’a dek burada çalıştı.

1961’de, eşi Ziya Keskiner ve abisi Selim Naşit Özcan ile birlikte, Ankara’da Naşit Tiyatrosu’nu kurdular. Bu topluluğun dağılmasından sonra 1963’te girdiği Gazanfer Özcan - Gönül Ülkü Özcan tiyatrosunda, 1975’e kadar aralıksız olarak çalıştı.

Adile Naşit, sinemaya ikinci ve asıl girişini 1970’lerde yaptı. 1976’da "İşte Hayat" adlı filmdeki rolüyle, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı.

Tiyatro oyunlarının yanı sıra Hisseli Harikalar Kumpanyası, Neşe-i Muhabbet, Şen Sazın Bülbülleri gibi müzikallerde oynadı.

Rıfat Ilgaz’ın eserlerinden sinemaya aktarılan "Hababam Sınıfı" filmlerinin birçoğunda, müstahdem kadın rolüyle yeraldı ve buradaki oyunculuğuyla da büyük beğeni kazandı. Münir Özkul ile karşılıklı oynadığı filmlerdeki "Anne" rolleriyle de ünlendi. 1978’de Uluslararası Sanat Gösterileri’nin tiyatro ve müzikallerinde rol almaya başladı.

Adile Naşit, 1950 yılında kendisi gibi tiyatrocu olan Ziya Keskiner ile evlendi, bu evliliğinden Ahmet Keskiner (d.1951-ö.1966) adında bir oğlu oldu. Eşi Ziya Keskiner, 1982'de kalp krizi sonucu öldü.

1981 yılında TRT televizyonunda "Uykudan Önce" isimli bir çocuk programı yapmaya başladı. Bu programda anlattığı masallar ve öykülerle, çocukların gönlünde taht kurdu. Gerek sinema filmlerinde, gerekse oyunlarda, basit, saf, iyi yürekli kadın tiplemesini başarıyla oynadı ve kendine has bir üslûpla yenileyerek karakteristik hale getirdi.

Adile Naşit, daha sonra 16 Eylül 1983 tarihinde Cemal İnce ile evlendi.

Adile Naşit, 11 Aralık 1987’de İstanbul’da öldü.

Filmleri :
1987 - Aile Pansiyonu
1986 - Milyarder
1986 - Kuzucuklarım
1986 - Yaygara
1986 - Hayroş
1986 - Kiralık Ev
1986 - Ağa Bacı
1985 - Satmışım Anasını
1985 - Şaban Papuçu Yarım
1984 - Namuslu
1984 - Şabaniye
1984 - Gırgıriyede Büyük Seçim
1983 - Şaşkın Ördek
1982 - Şıngırdak Şadiye
1982 - Adile Teyze
1982 - Buyurun Cümbüşe
1982 - Görgüsüzler
1982 - Talih Kuşu
1981 - Deliler Koğuşu
1981 - Şabancık
1981 - Hababam Sınıfı Güle Güle
1981 - Bizim Sokak
1981 - Şaka Yapma
1981 - Gırgıriyede Şenlik Var
1981 - Gırgıriye
1981 - Davaro
1980 - Beş Parasız Adam
1980 - Huzurum Kalmadı
1980 - Renkli Dünya
1980 - İbişo
1979 - Ne Olacak Şimdi
1979 - Erkek Güzeli Sefil Bilo
1979 - Doktor
1979 - Vah Başımıza Gelenler
1979 - Köşe Kapmaca
1978 - Neşeli Günler
1978 - Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor
1978 - Sultan
1978 - Kibar Feyzo
1977 - Hababam Sınıfı Tatilde
1977 - Gülen Gözler
1977 - Sakar Şakir
1977 - Şabanoğlu Şaban
1976 - Tosun Paşa
1976 - Aile Şerefi
1976 - Ah Dede Vah Dede
1976 - Gel Barışalım
1976 - İşte Hayat
1976 - Hababam Sınıfı Uyanıyor
1976 - Ne Umduk Ne Bulduk
1976 - Süt Kardeşler
1975 - Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı
1975 - Hababam Sınıfı
1975 - Bizim Aile: Merhaba
1975 - Televizyon Çocuğu
1975 - Sevgili Halam
1975 - Pembe Panter
1975 - Haydi Gençlik Hop Hop
1975 - Plaj Horozu
1975 - Şehvet Kurbanı Şevket
1975 - Bitirimler Sınıfı
1975 - Delisin
1975 - İşte Hayat
1975 - Hanzo
1975 - Çapkın Hırsız
1975 - Ah Nerede
1975 - Minik Cadı
1975 - Gece Kuşu Zehra
1974 - Mavi Boncuk
1974 - Yüz Liraya Evlenilmez
1974 - Hasret
1974 - Gariban
1974 - Aç Gözünü Mehmet
1974 - Salak Milyoner
1973 - Canım Kardeşim
1973 - Oh Olsun
1972 - Sev Kardeşim
1971 - Beyoğlu Güzeli
1970 - Vur Patlasın Çal Oynasın
1959 - Abbas Yolcu
1957 - Kahpe Kurşun
1950 - Lüküs Hayat
1947 - Yara
*
Kaynak : Biyografi.info

10 Aralık 2020 Perşembe

#10AralıkDünyaİnsanHaklarıGünü

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin Türkiye'de Resmi Gazete ile yayınından sonra okullarda okutulması, yorumlanması, Bakanlar Kurulu'nun 6 Nisan 1949 tarihli toplantısında 3/9119 sayı ile kararlaştırılmıştır. 

    Aşağıdaki metin, 27 mayıs 1949 tarih ve 7217 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan resmi çeviridir.

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ 

      İnsanlık topluluğunun bütün bireyleriyle kuruluşlarının bu Bildirgeyi her zaman göz önünde tutarak eğitim ve öğretim yoluyla bu hak ve özgürlüklere saygıyı geliştirmeye, giderek artan ulusal ve uluslararası önlemlerle gerek üye devletlerin halkları ve gerekse bu devletlerin yönetimi altındaki ülkeler halkları arasında bu hakların dünyaca etkin olarak tanınmasını ve uygulanmasını sağlamaya çaba göstermeleri amacıyla tüm halklar ve uluslar için ortak ideal ölçüleri belirleyen bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilan eder.

Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar. 

Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir. 

Madde 3- Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır. 

Madde 4- Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz, kölelik ve köle ticareti her türlü biçimde yasaktır.

Madde 5- Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.

Madde 6- Herkesin, her nerede olursa olsun, hukuksal kişiliğinin tanınması hakkı vardır.

Madde 7- Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.

Madde 8- Herkesin anayasa yada yasayla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurma hakkı vardır.

Madde 9- Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez. 

Madde 10- Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır. 

Madde 11-1. Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır. 

2. Hiç kimse işlendiği sırada ulusal yada uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.

Madde 12- Kimsenin özel yaşamına, ailesine konutuna yada haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.

Madde 13-1. Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır. 

2. Herkes , kendi ülkesi de dahil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir.

Madde 14-1. Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.

2. Gerçekten siyasal nitelik taşımayan suçlardan veya Birleşmiş Milletlerin amaç ve ülkelerine aykırı eylemlerden doğan kovuşturma durumunda bu haktan yararlanılamaz.

Madde 15-1. Herkesin bir yurttaşlığa hakkı vardır. 

2. Hiç kimse keyfi olarak yurttaşlığından veya yurttaşlığını değiştirme hakkından yoksun bırakılamaz.

Madde 16-1.Yetişkin her erkeğin ve kadının , ırk, yurttaşlık veya din bakımlarından herhangi bir kısıtlamaya uğramaksızın evlenme ve aile kurmaya hakkı vardır. 

2. Evlenme sözleşmesi, ancak evleneceklerin özgür ve tam iradeleriyle yapılır. 

3. Aile, toplumun, doğal ve temel unsurudur, toplum ve devlet tarafından korunur.

Madde 17-1. Herkesin tek başına veya başkalarıyla ortaklaşa mülkiyet hakkı vardır.

2. Hiç kimse keyfi olarak mülkiyetinden yoksun bırakılamaz. 

Madde 18- Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açığa vurma özgürlüğünü içerir. 

Madde 19- Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar. 

Madde 20-1. Herkesin silahsız ve saldırısız toplanma, dernek kurma ve derneğe katılma özgürlüğü vardır. 

2. Hiç kimse bir derneğe girmeye zorlanamaz. 

Madde 21-1. Herkes, doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler aracılığı ile ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir. 

2. Herkesin ülkesinin kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkı vardır. 

3. Halkın iradesi hükümet otoritesinin temelidir. Bu irade, gizli veya serbestliği sağlayacak benzeri bir yöntemle genel ve eşit oy verme yoluyla yapılacak ve belirli aralıklarla tekrarlanacak dürüst seçimlerle belirlenir. 

Madde 22- Herkesin, toplumun bir üyesi olarak, sosyal güvenliğe hakkı vardır. Ulusal çabalarla ve uluslararası işbirliği yoluyla ve her devletin örgütlenmesine ve kaynaklarına göre, herkes onur ve kişiliğinin serbestçe gelişim için gerekli olan ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının gerçekleştirilmesi hakkına sahiptir. 

Madde 23-1. Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır. 

2. Herkesin, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, eşit iş için eşit ücrete hakkı vardır. 

3. Herkesin kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır ve gerekirse her türlü sosyal koruma önlemleriyle desteklenmiş bir yaşam sağlayacak adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır. 

4. Herkesin çıkarını korumak için sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkı vardır. 

Madde 24- Herkesin dinlenmeye, eğlenmeye, özellikle çalışma süresinin makul ölçüde sınırlandırılmasına ve belirli dönemlerde ücretli izne çıkmaya hakkı vardır. 

Madde 25-1. Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir. 

2. Anaların ve çocukların özel bakım ve yardım görme hakları vardır. Bütün çocuklar, evlilik içi veya evlilik dışı doğmuş olsunlar, aynı sosyal güvenceden yararlanırlar. 

Madde 26-1. Herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yüksek öğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır. 

2. Eğitim insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarıyla temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir. 

3. Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır. 

Madde 27-1. Herkes toplumun kültürel yaşamına serbestçe katılma, güzel sanatlardan yararlanma, bilimsel gelişmeye katılma ve bundan yararlanma hakkına sahiptir. 

2. Herkesin yaratıcısı olduğu bilim, edebiyat ve sanat ürünlerinden doğan maddi ve manevi çıkarlarının korunmasına hakkı vardır.

Madde 28- Herkesin bu Bildirgede öngörülen hak ve özgürlüklerin gerçekleşeceği bir toplumsal ve uluslararası düzene hakkı vardır.

Madde 29-1. Herkesin, kişiliğinin serbestçe ve tam gelişmesine olanak veren topluma karşı ödevleri vardır.

2. Herkes haklarını kullanırken ve özgürlüklerinden yararlanırken, başkalarının hak ve özgürlüklerinin tanınması ve bunlara saygı gösterilmesinin sağlanması ve demokratik bir toplumda genel ahlak ve kamu düzeniyle genel refahın gereklerinin karşılanması amacıyla yalnız yasayla belirlenmiş sınırlamalara bağlı olur. 

3. Bu hak ve özgürlükler hiçbir koşulda Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkelerine aykırı olarak kullanılamaz. 

Madde 30- Bu bildirgenin hiçbir kuralı, herhangi bir devlet, topluluk veya kişiye, burada açıklanan hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan bir girişimde veya eylemde bulunma hakkını verir biçimde yorumlanamaz.

5 Aralık 2020 Cumartesi

#SenAteşOlBenYanayım

 

Ferhat Tunç : Sen Ateş Ol Ben Yanayım

#SenAteşOlBenYanayım 

*

Gözlerin gözlerimde, ben sana kurban olayım

Uğruna yorulayım uğruna yanılayım

İçimde fırtınalar, rüzgarın olayım

Sesini sesime kat, sesinde boğulayım

*

Sen ateş ol ben yanayım

Sen yaz ol ben ayaz kalayım

Uzasın gölgeleri şu ışıkların

Sen tutukla ben hükümlü kalayım

*

Tenin tenimde ben sana haldaş olayım

Bir yaprak gibi dalına sarılayım

Ahını ahıma kat, sevdan olayım

Sesime bir düğüm at, sesine tutunayım

*

Sen ateş ol ben yanayım

Sen yaz ol ben ayaz kalayım

Uzasın gölgeleri şu ışıkların

Sen tutukla ben hükümlü kalayım

*

Söz    : Yılmaz Odabaşı

Müzik : Ferhat Tunç

*


#KadınHakları

Kadınlara seçme seçilme hakkı verilişinin 86.yılı kutlu olsun!..

#AtatürkDevrimleri → #KadınHakları

Toplumsal alanda yapılan en önemli yeniliklerden birisi de kadının toplumda hak ettiği yeri almasıdır.

Eski toplumsal yapıda kadına verilen değerin yanlış olduğunu ve Türk kadınının toplumda yer almasının gereğini ATATÜRK şu sözleriyle anlatmıştır:

"Bir toplum, bir millet; erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşur. Mümkün müdür ki, bir kitlenin bir parçasını ilerletelim diğerini görmezlikten gelelim de kitlenin tümü ilerlemeye imkân bulabilsin? Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok, ilerleme adımları, dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve ilerleme ve yenileşme sahasına birlikte kesin aşamalar yaptırmak lazımdır. Böyle olursa inkılap başarılı olur."

17 Şubat 1926'da Medeni Kanun'un kabul edilmesi kadın hakları alanındaki en büyük inkılâplardan biridir. Bu kanunla;

  • Ailede kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik çok önemli atılımlar gerçekleştirilmiştir.
  • Birden fazla kadınla evlenmeye son verilmiş ve boşanmalarda kadınlar da söz ve hak sahibi olmuşlardır.
  • Kız ve erkek çocukların mirastan alacakları paylar eşit duruma getirilmiştir.
  • Daha sonra tanınan siyasal haklarla Türk kadınları demokratik hayattaki yerlerini almaya başlamıştır.
  • 3 Nisan 1930'da belediye, 26 Ekim 1933'te köy muhtar ve heyetleri, 5 Aralık 1934'te milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.

Cumhuriyet ile birlikte her türlü eğitim ve öğretim, hatta iş hayatının kapıları kadınlara ardına kadar açılmıştır.

Yeni Türk Devleti'nde kadınlara sosyal, kültürel hakların yanında, siyasî haklar da birçok uygar ülkeden önce tanınmıştır. Örneğin Fransa ve İtalya'da kadınlara 1946'da seçme ve seçilme hakkı tanınırken Türk kadını bu hakları, ATATÜRK devrimleri sayesinde çok daha önceden 1934'te elde etmiştir. 1935 yılında yapılan genel seçimlerde TBMM'ye 18 kadın milletvekili girmiştir. Böylece Türk kadını asırlarca ihmal edilen haklarına kavuşmuştur.

Türk kadını, günümüzde siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatın her alanında aktif görev alabilmekte, bütün meslek dallarında (askerî okullar ve ordu dahil) görev yapabilmektedir. Kadınlarımızın çeşitli iş ve mesleklerden, Parlâmento Kürsüsü'ne, Üniversite Profesörlüğü, Dekanlığı ve Rektörlüğü'ne, Yargıtay, Danıştay Üyeliği'ne kadar her türlü yurt hizmetinde çalışmaları, ATATÜRK'ün gerçekleştirdiği devrimler sayesindedir. Dünyada Yargıtay Üyeliği'ne seçilen ilk kadın da bir Türk kadınıdır. Hatta kadınlarımız ATATÜRK'ün açtığı bu yol sayesinde başbakanlığa kadar yükselmişlerdir.

Kaynak: https://yildirimalkan.com/ataturk_inkilaplari.html

2 Aralık 2020 Çarşamba

#NamıkKemal