Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur.Çünkü,kötü insanların türküleri yoktur↔Neşet Ertaş
Bir Ulusun türkülerini yapanlar,yasalarını yapanlardan daha güçlüdür↔Shakespeare
Sevdim insanlardan çok türkülerini.İnsansız yaşayabildim,türküsüz hiçbir zaman↔Nazım Hikmet
Türküler kırk bin yıl su altında kalmış,yıkanmış,cilalanmış çakıl taşı gibidir↔Yaşar Kemal
Ne zaman bir köy türküsü duysam,şairliğimden utanırım↔Bedri Rahmi
Türküz türkü çağırırız↔Veysel
26 Ocak 2023 Perşembe
#ErdoğanCumhurbaşkanıAdayıOlamaz
24 Ocak 2023 Salı
#UğurMumcu
Uğur Mumcu, 1942 doğumlu gazeteci ve yazar. 1993’de uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybeden Mumcu’nun, “Gazeteci Kimdir?” sorusuna verdiği yanıt şöyledir: Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan ve bu kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okurlara sunan insan demektir. Gazetecinin bu görevini yapabilmesi için habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun için de gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir.
Uğur Mumcu 1965’de avukat olarak mezun oldu. Doğan Avcıoğlu, Mümtaz Soysal ve İlhami Soysal’la birlikte Yön hareketini başlatanlardan biri olan Cemal Reşit Eyüpoğlu'nun yanında avukatlık yapmaya başladı. Aynı yıl 18 Haziran’da "Biz Anayasayı Savunuyoruz. Ya Siz?" başlıklı makalesi Yön Dergisi’nde yayımlandı. 30 Haziran 1967’den itibaren "Kitap Toplatmak Anayasaya Aykırıdır" başlıklı yazısıyla Kim Dergisi’nde de yazıları yayımlanmaya başlayan Mumcu’nun, 18 Ağustos'taki "Anayasaya Saygı" başlıklı yazısıyla birlikte Akşam Gazetesi’nde de incelemeleri yayımlanmaya başlandı.
1968’de gittiği İngiltere’de bir yıl gibi bir süre kalan Mumcu burada yabancı dilini geliştirdi ve yazılarına Londra’dan devam etti. Akşam Gazetesi’ndeki inceleme yazılarının sonuncusu 25 Şubat’ta yayımlanırken, Kim Dergisi’ndeki son yazısı da 1 Mart tarihli "Yeter Artık Beyler" başlıklı yazı oldu. Mumcu, 25 Mart'tan itibaren yazılarını aralıklarla Türk Solu Dergisi’nde yayımlatmaya başladı.
31 Ocak 1969’dan itibaren mezun olduğu fakültenin İdare Hukuku Profesörü olan Tahsin Bekir Balta'nın asistanlığını yapmaya başlayan Mumcu, 13 Kasım'da Ankara Barosu Levhasından kaydını sildirerek avukatlığı bıraktı. 1969-1971 yılları boyunca Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi'nde yazılarını yayımlamaya devam etti. 15 Temmuz 1969 itibariyle Milliyet Gazetesi’nde de incelemeleri yayımlanmaya başlandı. Aynı dönemde Ant Dergisi’nde ve Cumhuriyet Gazetesi’nde de makale ve incelemeleri yayımlanan Mumcu, 1970 yılı 24 Mart’ından 27 Ekim 1971’e kadar Devrim Dergisi’nde yazdı.
12 Mart 1971 tarihinde gerçekleşen darbenin ardından 17 Mayıs’ta gözaltına alınan Mumcu, Mamak Askeri Cezaevi'nde yaklaşık bir yıl boyunca kaldı. Yedi yıl hapse mahkûm edildi fakat Yargıtay bu kararı bozdu. 10 Ekim 1972'de serbest bırakıldı ve hemen askerlik görevine alındı. Tuzla Piyade Okulu’nda verilen 3 aylık eğitimden sonra, okul yönetimi tarafından "kötü hal ve düşünce sahibi" şeklinde suçlandı ve "er" çıkarıldı. Ardından da Ağrı’nın Patnos ilçesine gönderilen Mumcu, 31 Ocak 1974’te askerliğini sakıncalı piyade eri olarak tamamladı.
Bu konuyla ilgili olarak "Evet, evet ne olursa olsun, ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, on binlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem." diyen Mumcu, yedek subaylık hakkı ve aylıkları için açtığı açtığı maddi tazminat davasını kazandı.
Askerliğini tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi’ndeki asistanlık görevinden ayrılan Uğur Mumcu, profesyonel olarak gazeteciliğe başladı. 25 Şubat 1974'te "Anarşist!.." başlıklı yazısıYeni Ortam Gazetesi’nde yayınlandı ve burada çalışmayı 12 Mart 1975’e kadar sürdürdü.
1975’te Cumhuriyet Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapmaya başladı. Anka Ajansı'nda da çalışmaya devam eden Mumcu, 1975’te Suçlular ve Güçlüler adındaki, Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan kitabı yayımlandı. Altan Öymen'le birlikte hazırladıkları ve Yahya Demirel'in “hayali mobilya ihracatını” konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitabı yine aynı yıl yayımlandı.
1977’den itibaren yanlızca Cumhuriyet Gazetesi’ndeki Gözlem adlı köşesinde yazmaya devam eden Mumcu, bunu 1991 yılının Kasım ayına kadar sürdürdü. Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe adlı kitapları 1977’de yayımlanan Mumcu, 1978’de Sakıncalı Piyade’yi Rutkay Aziz’le birlikte tiyatroya uyarladı. Bu oyun Ankara Sanat Tiyatrosu’nda 700 kere sahnelendi.
1978’de Büyüklerimiz adlı kitabını yayımlayan Mumcu, 1979’da Çıkmaz Sokak ve 1981’de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak" amacıyla yazdığı “Silah Kaçakçılığı ve Terör” adlı kitapları yayımlandı.
Papa’yı öldürme girişiminde bulunan Mehmet Ali Ağca’yı inceleyen Mumcu’nun çalışmaları 1982’de Ağca Dosyası adıyla yayımlandı. 1983’de onunla cezaevinde röportaj yapan Mumcu, daha sora Papa-Mafya-Ağca adlı kitabını yayımladı. 1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları yayımlanan Mumcu’nun, 1991’de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 adlı kitabı yayımlandı.
İlhan Selçuk dahil birçok Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve çalışanıyla birlikte 1991’de gazeteden ayrılan Mumcu, 1992 yılında 1 Şubat gününden 3 Mayıs’a kadar Milliyet Gazetesi'nde yazdıktan sonra, yönetim değişikliği yapılmasıyla 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet Gazetesi’ne döndü.
Uğur Mumcu, 1993’de kendisine düzenlenen bir saldırı sonucu hayatını kaybetti. 24 Ocak günü, arabasına kurulan ve patlama gücü yüksek C-4 plastik patlayıcısından oluşan harekete duyarlı bombanın patlamasıyla katledilen Mumcu’nun cinayet failleri hala bulunamadı.
Uğur Mumcu, 19 Temmuz 1976’da Güldal Homan ile evlendi ve çift Özgür ve Özge isimli iki çocuk sahibi oldu. Ailesi 1994 Ekim ayında Mumcu’nun anısı için Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nı kurdu.
Tüm Eserleri:
Mobilya Dosyası (1975)
Suçlular Ve Güçlüler (1975)
Sakıncalı Piyade (1977)
Bir Pulsuz Dilekçe (1977)
Büyüklerimiz (1978)
Çıkmaz Sokak
Tüfek İcad Oldu
Silah Kaçakçılığı Ve Terör (1981)
Söz Meclisten İçeri (1981)
Ağca Dosyası (1983)
Terörsüz Özgürlük
Papa - Mafya - Ağca
Liberal Çiftlik
Devrimci Ve Demokrat
Aybar İle Söyleşi
İnkılap Mektupları
Rabıta
12 Eylül Adaleti
Bir Uzun Yürüyüş
Tarikat - Siyaset - Ticaret
Kazım Karabekir Anlatıyor
40'ların Cadı Kazanı
Kürt İslam Ayaklanması 1919-1925
Gazi Paşa'ya Suikast
Sakıncalı Piyade (Tiyatro)
Söze Nereden Başlasam
Bu Düzen Böyle Mi Gidecek?
Bomba Davası Ve İlaç Dosyası
Sakıncasız
Eğilmeden Bükülmeden
Kürt Dosyası (1993)
Ödülleri:
1962 "Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülünü aldı.
1979 Türk Hukuk Kurumunca "Yılın Hukukçusu", aynı yıl Çağdaş Gazeteciler Derneğince "Yılın Gazetecisi" seçildi.
1980 Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülünü Cüneyt Arcayürek ile paylaştı.
İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin inceleme dalında verdiği ödülü aldı.
1982 İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin inceleme dalında verdiği ödülü aldı.
1983 Balıkesir Barosundan "Cumhuriyet Döneminin Anıtlaşmış Hukukçusu" ödülü verildi.
İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin röportaj ve seri röportaj dalında verdiği ödülü aldı.
1984 Nokta Dergisinin "Yılın Doruktaki Gazetecisi" ödülünü aldı.
1985 Nokta Dergisinin "Yılın Doruktaki Gazetecisi" ödülünü aldı.
1987 İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin güncel yazılar dalında verdiği ödülü aldı.
Nokta Dergisinin "Yılın Doruktaki Gazetecisi" ödülünü aldı.
Cumhuriyet Gazetesinden "Rabıta Olayı dolayısıyla Örnek Gazeteci" ödülünü aldı.
1988 Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülünü aldı.
Cumhuriyet Gazetesi "Bülent Dikmener Haber Ödülü"nü aldı.
Ankara Tabipler Odasından "Basın Sağlık Ödülü" aldı.
Boğaziçi Üniversitesinden "En Çok Okunan Gazeteci Ödülü"nü aldı.
1992 Ankara Sanat Kurumundan "Onur Ödülü" aldı.
Öldürülmesinden Sonra Verilen Ödüller:
1993
İzmir Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu "Basın Şehidi" Plaketi "İnandığı doğruları yaşamı boyunca savunduğu, yazdığı, ödün vermediği için"
Orhan Apaydın "Demokrasi ve Barış Vakfı" Gümüş Kupa
Nokta Dergisi "Doruktakiler Basın Onur Ödülü"
Gazeteciler Cemiyeti "Basın Özgürlüğü Ödülü"
SHP İstanbul İl Örgütü Kadın Komisyonu "Güldal Mumcu'ya"
Kiraz Belediyesi "Mumcu Anısına" Plaket
Eczacı Odaları 2. Kamu Eczacıları Ulusal Kurultayı'nda "İlaç Dosyası" ile insan sağlığına ve eczacılık mesleğine katkılarından dolayı
İstanbul SBF Mezunları Derneği "Uğur Mumcu anısına demokrasi ve insan hakları" Ödülü
Ulusal Birlik ve Dayanışma Derneği "Derneğin onur üyesi Mumcu anısına" Plaket
Türkiye Ziraatçiler Derneği "Mumcu anısına" Plaket
Kırşehir Valiliği - Vali Neşet Kanyılmaz "Mumcu Anısına" Pirinç Tabak
Söke Belediyesi Başkanı Mehmet Semerci "Mumcu anısına plaket ve imza defteri"
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur "Mumcu anısına"
1995
Evrensel Kardeşlikler Dünya Barışına Çağrı Vakfı "Örnek Çalışmaları Nedeniyle"
Kadıköy Belediye Başkanı Av. Selami Öztürk "Cumhuriyetin 72. yılında Cumhuriyet ilkelerinin yaşatılmasındaki katkılarından dolayı"
Mülkiyeliler Birliği Seyfi Oktay, Nuri Alan, Prof.Dr. Taner Timur, Emin Çölaşan, Prof.Dr. Alparslan Işıklı, Salih Er "Ülkede temiz toplum oluşturma yolunda düşünce, yapıt ve eylemleriyle katkılarından dolayı"
Uluslararası Lions Yönetim Çevresi 118-T Plaket Güneysınır Belediye Başkanı Mehmet Yakıcı "Mumcu Anısına" Plaket1997 1996 yılı Başarılı Gazeteciler Ödülü Bugünü dünden haber verdiği için" Jüri Özel Ödülü
2003
Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi Atatürkçü Düşün Sistemine unutulmaz katkıları anısına" Plaket
Kaynak: Biyografi.info
22 Ocak 2023 Pazar
#Günaydın
17 Ocak 2023 Salı
#Günaydın
Bütün arkadaşlarımıza;
Türkü tadında, sağlıklı, huzurlu, mutlu, sevgi, dostluk, barış, kardeşlik ve umut dolu, korkunun, baskının, zulmün ve faşizmin olmadığı, dinbazların din sömürüsü yapmadığı, musmutlu, güpgüzel bir salı günü dileğim ile günaydınlar olsun!..
Türküler ile dostca, sağlıcakla, sevgi ile ve 🇹🇷 #Atatürk 🇹🇷 ile kalın!..
🌺🌹🌷🌹💐🎶🎶🎶🙋♂️
12 Ocak 2023 Perşembe
#SevdadanGelir
Burcu Yıldız : Ne Gelirse Sevdadan Gelir
#SevdadanGelir
*
Deli gönül Abdal olmuş gezer deryada
Bir nefeslik yolum kalmış varamam sana
Düştüm bir deli sevdaya
Gönül sana bu dert yetmez mi sandın
*
Ne gelirse benim de başa sevdadan gelir
Gelir ise ölüm de inan az gelir
*
Savruluyor ömrüm benim tozlu yollarda
Avareyim dolanırım gurbet bağında
Kapılmışım bir hain rüzgara
Gönül sana fırtınalar yetmez mi sandın
*
Ne gelirse benim de başa sevdadan gelir
Gelir ise ölüm de inan az gelir
*
Söz ve Müzik : Kadir Demirel
13 Aralık 2022 Salı
#ErdalEren
Dinmez yüreğimde sızım
Erdal Eren'i asmışlar
Ağıdını söyler sazım
*
Deli sevdalar başımda
Sevdalı yürek peşinde
Çektiler darağacına
Daha gencecik yaşında
*
Ankara adı kara
Bu yara başka yara
Onyedi yaşındaydı
Kıyılır mı Erdal'a
*
Gökyüzünden bize der ki
Durmasın kavgamın çarkı
Sen ağlama anacığım
Çoğalırız türkü türkü
*
Başı dimdik yürüyordu
Ölümüne gülüyordu
Halkım unutmasın beni
Mutlak gelirim diyordu.
*
Zulüm kurbanını seçti
Bütün dünya buna şaştı
İşkencede Hasan Özmen
Sesi denize ulaştı.
*
Ben her zaman halkı sevdim
Onun için işte öldüm
İnsanlık utansın buna
Dağlarıma selam saldım.
*
Ankara adı kara
Bu yara başka yara
On yedi yaşındaydı
Kıyılır mı Erdal'a
24 Kasım 2022 Perşembe
Dünya'nın Bütün Çiçeklerini Getirin Bana
*
Ceyhun Atuf Kansu'nun "Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirine konu olan öğretmen Şefik Sınığ’ın öyküsü
Çivril, Denizli'nin şirin bir ilçesidir. Öğretmen Şefik Sınıg'ın mezarı, şehir mezarlığında bir tepenin üzerindedir. Nüfus kayıtlarına göre, asıl adı ve soyadı Şefık Eren Şınıg' dır. Ancak, "Şınığ" yerine, "Sınıg" soyadını kullanmıştır.
Şefık Sınığ, 1925 yılında Konya-Seydişehir' de dünyaya geldi. Babasının adı Hulusi, annesinin adı Nazife'dir. Küçük yaşta annesini ve babasını kaybeden küçük Şefık, hem yetim. hem de öksüz kalır. Kimsesiz kalınca; o yıllarda Denizli'nin Çivril ilçesinde PTT müdürü olan eniştesinin yanına gelir. Burada, ilçenin tek ilkokulu olan 30 Ağustos İlkokulu'nda öğrenime başlar.
Çivrilli Osman Gürkan, Isparta-Gönen Köy Enstitüsü'nde tarım ögretmenidir. Çevresinde; zeki, çalışkan, yardıma muhtaç çocukları teşvik ederek, çoğunlukla, okula kendisi götürerek, o çocuklann öğrenim görmelerini sağlar. Şefık de, bu çocuklardan biridir.
Öğretmen Osman Gürkan, Şefik'i Isparta-Gönen Köy Enstitüsü'ne götürür, Orada, parasız yatılı okumasını sağlar. Ona bir baba şefkati gösterir. Ona sahip çıkar.
Şefik Sınığ, Gönen Köy Enstitüsü'nü bitirdikten sonra, Afyon-Dinar ilçesi, Sütlaç Köyü İlkokulu'na öğretmen olarak atanır. Burada ilk görevine başlar1949 yılı ekim ayında bir gün, görev yaptığı Sütlaç Köyü'ne yakın Bostancı Köyü'ne futbol oynamaya giderler. O köyde Çivril'den ve Gönen Köy Enstitüsü'nden sınıf arkadaşı olan öğretmen Mehmet Aydeniz görev yapmaktadır Orada, maç esnasında futbol topu patlar. Şefik öğretmen ve arkadaşları, topu tamir etmek için okula girerler. Şefik öğretmen, topu tamir ederken okulun ara duvarı üzerlerine çöker. Yalnızca o ağır yaralanır.
O yıllarda, ulaşım şartlan hayli zor olduğundan Çivril e güç şartlarda" getirilir.
Doktor Şerif Gürsel, ağır yaralı olan Şefik öğretmeni muayene ediyor ve omuriliğinin hayli ezilmiş olduğunu görüyor. Çaresiz bir şekilde, Çivril'den Sütlaç'a geri götürülüyor ve orada okul odasında yatağına yatırılıyor. Hasta yatağının başında, öğretmen arkadaşı Mehmet Aydeniz. köylülerden bir kaç kişi bekliyor Ancak, durum umutsuzdur. Dünyanın bütün çiçeklerini, köy çocuklarını, öğretmenlik mesleğini çok seven idealist öğretmen ölmek üzeredir. Sürekli öğrencilerini sayıklar Bu sayıklaması gün boyunca sürer. Hep, öğrencilerini, kaderleri kendisine benzeyen o köy çocuklarını sayıklar. Dünyanın bütün çiçeklerini yanına ister. Son sözleri şu olur:
BANA ÇİÇEK GETİRİN, DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİNİ BURAYA GETİRİN
Daha sonra, yaşama gözlerini kapar. Zorluklarla geçen yaşamı acı bir olayla son bulmuştur. Artık, o çok sevdiği köy çocuklarından, okulundan ayrıdır...
Bu acı olay, 1949 yılında ekim ayının bir perşembe günü meydana gelmiştir. Çivril'de de duyulan bu acı olay üzerine, bir grup öğretmen arkadaş, bir kamyonla Şefik öğretmenin cenazesini Çivril'e getirmek üzere Sütlaç'a gider. Giden öğretmenler Süleyman Çavdaroğlu, Hasan Başkaya, Ali Dönmez, Rüştü Özen ve Mehmet Reşit Akay'dır. Yanlarında, beraber gittikleri öğretmenlerden birisinin Çivril' de misafiri olan bir üniversite öğrencisi de vardır. O da çok üzülmüş ve duygulanmıştır.
Şefik öğretmen, arkadaşlarınca Çivril' e getirilir ve şehir mezarlığında toprağa verilir. Mezarının başına adı, soyadı, doğum ve ölüm tarihleri yazılı bir mezar taşı dikilir.
Çivril'den öğretmenlerle beraber Sütlaç'a giden üniversite öğrencisi bu acı olayı Ceyhun Atuf Kansu'ya, 1949 yılında anlatır. Şefik öğretmenin o duygu yüklü son sözlerini aktarır. Bu acı olayı ve son sözleri duyan Ceyhun Atuf Kansu çok duygulanır. Şefik öğretmenin anısını, idealistliğini ölümsüzleştirmek için "Dünyanın Bütün Çiçekleri" adlı o duygulu, anlamlı şiirini kaleme alır.
Bu şiir, ünlü şair tarafından 1950 yılında kaleme alınmıştır, öğretmen Şefik Sınığ, yıllar boyu yaşasın diye... Gerçekten de, "Dünyanın Bütün Çiçekleri" şiiri, yıllar boyu bir türkü gibi söylenip durdu. Daha çağlar boyu söylenip duracak. Anadolu'nun her köşesinde bir fısıltı gibi, Şefik öğretmen, dünyanın bütün çiçeklerini, köy çocuklarını çağıracak. Kaderleri ona benzeyen, yalnızlıkta açan, kimsenin bilmediği o köy çocuklarını... Onlara son bir ders vermek için... Son şarkısını söylemek için...
Öğretmen Şefik Sınığ, bu şiirle ölümsüzleşmiştir. Şefik öğretmenin mezarının Çivril'de olduğunu pek fazla kişi bilmiyor. Onu tanıyan, bu gün hayatta olan emekli öğretmen arkadaşları mezarın yerini bilmektedirler ve anısını ilk günkü canlılığı ile içlerinde yaşatmaktadırlar. Bu gün, hayatta olan, kendisini tanıyan arkadaşları Osman Gürkan'ın oğlu emekli kütüphane öğretmeni Turan Gürkan, emekli öğretmenler Rüştü Özen, Mehmet Reşit Akay ve Süleyman Erdem'dir. Emekli öğretmen Süleyman Erdem, Şefik öğretmenin mezarının Çivril' de olduğu ,konusunu yeniden gündeme getirir. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne, "Mezarın yeniden düzenlenmesi" önerisini götürür. Öneri kabul görür ve yapılan düzenleme 24 Kasını Öğretmenler Günü'ne yetiştirilir. Mezartaşına şiirin ilk ve son kıtaları yazdırılır. 24 Kasım' da mezarının başında kısa bir tören yapılır. Emekli öğretmen Rüştü Özen, Ceyhun Atuf Kansu'nun oğlu Işık Kansu'ya olayı haber verir. Çivril'e davet eder. Ünlü şairin oğlu Işık Kansu, yıllardan beri peşinde olduğu, araştırdığı olayın birden bire aydınlandığını duyunca, oldukça heyecanlanır. Hemen Çivril'e gelir ve Şefık Sınığ'ın mezarını ziyaret eder. Onu tanıyan emekli öğretmen arkadaşları ve diğer kişilerle tanışır, konuşur. Daha sonra, Rüştü Özen ile birlikte Dinar'ın köyleri olan Sütlaç ve Bostancı Köyleri'ne gider. Amacı; o günlerin tanığı yaşlı kişileri bulup konuşmaktır.
Amacına ulaşır. O acı olayın canlı tanıklarını bulup konuşur. Oradan buruk bir acı ile Çivril'e geri döner.Yıllardır arayışının mutlu sona ulaşmasında katkısı olan Çivrilliler' e teşekkür ederek, Ankara'nın yolunu tutar. Ankara yollarında babası Ceyhun Atuf Kansu'nun "Dünyanın Bütün Çiçekleri" şiirini daha bir anlamlı mırıldanır. Bizler, Şefık öğretmenin mezarının Çivril'de bulunmasını bir onur sayıyoruz.
Çivril' de Şefik öğretmenin mezarının bulunduğu şehir mezarlığı, yüksekçe bir tepededir. Bu tepe, özellikle ilkbahar aylarında renk renk çiçeklerle bezenir. Burada her türlü çiçek boy verir.
DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ
"Bana çiçek getirin, dünyanın bütün
çiçeklerini buraya getirin!"
Köy öğretmeni Şefik Sınığ'ın son sözleri.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçekleri getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin getirin...ve sonra öleceğim.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,
Hepinizi hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın.
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir, benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kopdağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen.
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencilerimi istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum.
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarümar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima, yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.
Ceyhun Atuf KANSU


