Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur.Çünkü,kötü insanların türküleri yoktur↔Neşet Ertaş
Bir Ulusun türkülerini yapanlar,yasalarını yapanlardan daha güçlüdür↔Shakespeare
Sevdim insanlardan çok türkülerini.İnsansız yaşayabildim,türküsüz hiçbir zaman↔Nazım Hikmet
Türküler kırk bin yıl su altında kalmış,yıkanmış,cilalanmış çakıl taşı gibidir↔Yaşar Kemal
Ne zaman bir köy türküsü duysam,şairliğimden utanırım↔Bedri Rahmi
Türküz türkü çağırırız↔Veysel
Yine gam yükünün kervanı geldi Çekemem bu derdi de yavrum bölek seninle Eremem Lokman'a çaresiz kaldım Çekemem bu derdi de yavrum bölek seninle Bağımıza gazel düştü güz oldu Geçti bu vakitler anam hemen (ne de) tez oldu Derdim bin bir iken bin beş yüz oldu Çekemem bu derdi de yavrum bölek seninle *** Folklor ve Etnografya - Aşk Türkülerimiz Nurer Uğurlu, Örgün Yayınevi, Kültür Dizisi Folklor ve Etnografya: 2, Birinci Baskı, Kasım 2009 s.419'da eser şu şekilde aktarılmaktadır Yine gam yükünün kervanı geldi Çekemem bu derdi bölek seninle El aman yosmalar çaresiz kaldım Çekemem bu derdi bölek seninle Gel hadi el ele dağlardan aşak Engin geçek yücelere ulaşak Sevinci paylaşak gamı paylaşak Çekemem bu derdi bölek seninle Bağımıza gazel düştü güz oldu Geçti yaz ayları akşam tez oldu Derdim bin iken de bin beş yüz oldu Çekemem bu derdi bölek seninle Gel kanat ol gönül kuşum üstüne Söyle ne dilersen başım üstüne Ölürsem yazılsın taşım üstüne Çekemem bu derdi bölek seninle Kaynak Kişi : Nuri Üstünses Derleyen : Muzaffer Sarısözen Yöre : Divriği Muzaffer Akgün : Yine Gam Yükünün Kervanı Geldi
Revan, bugünkü adıyla Erivan, yani günümüzde Ermenistan'ın başkenti... Türkümüze konu olan olayın geçtiği zaman ise, büyük ihtimalle 17. yüzyıl sonrası... Neden derseniz, Revan Osmanlı’nın önemli bir ticaret merkezi o zamanlar. Ama bir ara elden çıkmış, Safeviler işgal etmiş.
Yıl 1635. Dördüncü Murat 250 bin kişilik bir orduyla Revan seferini düzenlemiş. Sekiz ay, yirmi dokuz günlük kuşatma sonunda, Revan yeniden Osmanlı topraklarına katılmış. Eskisi gibi kervanlar gider gelir olmuş. Mal götürüp, mal getirmişler...
Mehmet de gidip gelen kervancılardan birisi... Anasının da tek 'balası'... Tek oğlu! Erzurum yöresinde üç beş dönümlük tarlalarını ekip dikiyorlar... Yetiştirdikleri ürünü de kervana katıp, Revan 'da satıyor Mehmet... Bir de alışkanlığı var Mehmet'in. Her akşam tarla dönüşü, bahçelerden derlediği demet demet gülleri getiriyor anasına…
Anayla oğul arasında bir simge gibi kırmızı gül demeti... Sevgi, saygı simgesi. Gülleri evinin duvarına asıp kurutuyor ana... Onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor... Hele Mehmet kervandaysa. Gözü gönlü kırmızı gülün kurumuş, gazelleşmiş demetinde ananın. Rüyaları hep Mehmet üstüne... Mehmet’in anası her defasında kervanın dönüşünü dört gözle bekliyor.
Bazen kışın yola saldığı oğlu yazın dönüyor. Bazen de tersi oluyor. Kervanın dönüşü, bayram gibi! Kimi kocasını, kimi yavuklusunu karşılıyor. Kimi analar da oğlunu. Sarılıp, ağlayanlar, sevinç gözyaşı dökenler.
Veba hastalığı kırıp geçiriyor ortalığı. İlkin bir ateş sarıyor bünyeyi. Kusma, iltihap, baş dönmesi. En sonunda da sayıklama. Artık kurtuluşu yok. Sayıklaya sayıklaya götürüyor insanı. En erken üç gün. En geç yedi gün içinde başlıyor sayıklama... Kurduğu tüm dünya yok oluyor bir anda insanın. Sevgiliye özlem, alınan armağanlar. Söylenecek güzel sözler…
Ecel bu! Kimini sele, kimini yele verir. Mehmet'i de Revan'da vebayla yakalıyor. Sayıklaya sayıklaya gidiyor Mehmet. Kucak dolusu kırmızı güller elinde kalıyor. Sevgiliye özlemi de dilinde!. Artık bir çalıdır mezar taşı Mehmet'in!. Bir tek Mehmet değil vebaya teslim olan. Kervanın çoğu kırılıyor. Sahipsiz mezar oluyor Revan'da. Kalanlar perişan. Utangaç. Yaşıyor olmaktan utanıyorlar sanki... Sanki ölenlerin sorumlusu ölmeyenlermiş gibi...
Ağır ağır Erzurum'a giriyor kervan. Analar, bacılar, sevgililer, oğullar, eşler... Meraklı gözlerle karşılıyor kervanı. Aradığını bulan sarmaş dolaş. Gözyaşları hıçkırıklara karışıyor. Aradığını bulamayanlar, ilk rastladığına soruyor. ''Oğlum Mehmet'im nerede. Birlikte çıktınız kervana. Nerede kaldı''. Sen sen ol da gel cevapla. "İlkin kusma başladı. Sonra da bir ateş. En son sayıklama başladı. Tüm sevdiklerini bir bir sıraladı. Titreye titreye sayıkladı. Yedi gün dayandı Mehmet. Sonra... Sonra bir çalının dibine gömdük onu''.
Gel de söyle bunu. Söyleyebilirsen!. Hem de anasına... O ana deli olup dağlara düşmez mi?. Avuçlarını göğe açıp, Rabbinden medet dilemez mi?. Kırmızı gülün merhem olmasını istemez mi?. Karayağızın güzeli oğlunu, canından parçayı alıp götüren ölüme, ilenmez mi? Anadır, alıyor veriyor, veriyor alıyor. Oluru yok. Diline kırmızı gülleri doluyor. Ol tabipten medet diliyor. Olmuyor. Ver elini dağ yolları. Dilinde türküsü. Gönlünde oğlunun hayali. Deli olup dağlara düşüyor. O'nu son görenler elinde bir demet kırmızı gül, dilinde ''Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet Şol Revan'da balam kaldı. Yavrum kaldı''... diye diye haykırdığını söylediler.
Bebeğin beşiği çamdan Yuvarlandı düştü damdan Bey babası gelir Şam'dan Nenni de nenni de nenni de bebek Kızlar gelin çaydan geçek Çay bulanık nerden içek Bebek ölmüş nere gidek Nenni de nenni de nenni de bebek Bebek beni deleyledi Yaktı yıktı kül eyledi Her kapıya kul eyledi Nenni de nenni de nenni de bebek Çamlıbelden çıktım yayan Dayan dizlerim de dayan Emmim atlı ben de yayan Nenni de nenni de nenni de bebek Bebeğin beşiği bakır Yerinden kalkmıyor ağır Ben sallarım tıngır mıngır Nenni de nenni de nenni de bebek Çizmemi çektim kıçıma İndim çamlığın içine Bunda bebeğin suçu ne Nenni de nenni de nenni de bebek Kara çadırın kazığı Gelir gavurun yazığı Memelerim yol azığı Nenni de nenni de nenni de bebek Deveyi deveye çattım İpini boynuna attım Dün gece yavrusuz yattım Nenni de nenni de nenni de bebek *** Ahmet Şükrü Esen, "Anadolu Ağıtları" adlı kitabında eserin çeşitlemesini şu şekilde aktarıyor (s.67-68) Elmalıdan çıktım yayan Dayan hey dizlerim dayan Emmilerin karşı varır Kimi atlı kimi yayan Harmancığın kayaları Çanı çalar mayaları Bek mi değdi ak bebeğim Kara kurşun soyaları Harmancıkta tüten tüter Çıngırdaklı şahin öter Derd üstüne dertler koyma Benim derdim bana yeter Deve de deveden yüce Deveyi yüklettim gece Yoklamadım ak bebeğim Yurda varıp konmayınca Deveyi deveye çattım Yuların boynuna attım Yoklamadım konmayınca Kayın babamdan hicab ettim Havada bulut erişir Kuzgunlar üleş belişir Geri döndüm baktım idi Çadırda düşman gülüşür Bebeğimin beşiği çamdan Ustasın getirdim Şam'dan Bey babası gelir avdan Nenni bebek demedim mi Kalkıp meme vermedim mi Sana bebek diyen diller Kalkıp meme veren eller Nenni de nenni Bebeğimin beşiği bakır Yuvarlandı takır takır İçindeki Ebubekir Sana bebek diyen diller Kalkıp meme veren eller Nenni de nenni Yekin kara maya yekin Cevahirdir senin yükün Çam dalında kaldı ilkim Sana bebek diyen diller Kalkıp meme veren eller Nenni de nenni Bebek gider ava kuşa Avcılar da köşe köşe İçindeki billur şişe Sana bebek diyen diller Kalkıp meme veren eller Nenni de nenni *** Vasfi Mahir Kocatürk, Saz Şiiri Antolojisi adlı kitabında eseri şu şekilde aktarmaktadır Ayyıldız Matbaası, Ankara - 1963, s.525 Elmalıdan çıktım yayan Dayan hey dizlerim dayan Emim atlı dayım yayan Bebek beni del'eyledi Yaktı yaktı kül eyledi Gökte yıldızlar yılışır Havada kuzgun dolaşır Kara haberler ulaşır Bebek beni del'eyledi Yaktı yaktı kül eyledi Yedi yıldı bir bulduğum Adım Ali koyduğum Kol bezin daldan aldığım Bebek beni del'eyledi Yaktı yaktı kül eyledi Ak memeden sütler akar Kavim kardeş yola bakar Yasımız obayı yakar Bebek beni del'eyledi Yaktı yaktı kül eyledi Binali Selman Bayburt
Muzaffer Akgün, 1930'da İstanbul'da doğdu.Ankara'da bulunan İsmet Paşa Kız Enstitüsü'nü bitirdi.Sanat hayatına, Şerif İçli'nin teşvikiyle sınavına girip kazandığı Ankara Radyosu’nda başladı (1946).
Sonra İstanbul Radyosu kadrosuna geçti.
Dönemin en önemli halk müziği yorumcularından biri olarak.
Büyük gazinolarda assolist olarak çalıştı.
Muzaffer Akgün ayrıca «Boş Beşik», «Soytarı» ve «Gurbet Türküsü» filmlerinde de rol aldı.
Emekli olduktan sonra birçok televizyon programında türkü söyledi.
2 Ağustos 2015'te İstanbul'da 85 yaşında öldü. Zeytinburnu Merkezefendi Mezarlığı'ndaki aile kabristanlığında toprağa verildi.
NOTLAR...
- 1946'da gazeteci ve reklamcı Haluk Akgün ile evlendi.