Muzaffer Akgün etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Muzaffer Akgün etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mayıs 2018 Pazartesi

Muzaffer Akgün : Yine Gam Yükünün Kervanı Geldi



Yine gam yükünün kervanı geldi
Çekemem bu derdi de yavrum bölek seninle
Eremem Lokman'a çaresiz kaldım
Çekemem bu derdi de yavrum bölek seninle

Bağımıza gazel düştü güz oldu
Geçti bu vakitler anam hemen (ne de) tez oldu
Derdim bin bir iken bin beş yüz oldu
Çekemem bu derdi de yavrum bölek seninle

***

Folklor ve Etnografya - Aşk Türkülerimiz
Nurer Uğurlu, Örgün Yayınevi, Kültür Dizisi
Folklor ve Etnografya: 2, Birinci Baskı, Kasım 2009
s.419'da eser şu şekilde aktarılmaktadır

Yine gam yükünün kervanı geldi
Çekemem bu derdi bölek seninle
El aman yosmalar çaresiz kaldım
Çekemem bu derdi bölek seninle

Gel hadi el ele dağlardan aşak
Engin geçek yücelere ulaşak
Sevinci paylaşak gamı paylaşak
Çekemem bu derdi bölek seninle

Bağımıza gazel düştü güz oldu
Geçti yaz ayları akşam tez oldu
Derdim bin iken de bin beş yüz oldu
Çekemem bu derdi bölek seninle

Gel kanat ol gönül kuşum üstüne
Söyle ne dilersen başım üstüne
Ölürsem yazılsın taşım üstüne
Çekemem bu derdi bölek seninle

Kaynak Kişi : Nuri Üstünses
Derleyen : Muzaffer Sarısözen 
Yöre : Divriği
Muzaffer Akgün : Yine Gam Yükünün Kervanı Geldi 

4 Haziran 2017 Pazar

Muzaffer Akgün : Kırmızı Gül Demet Demet



"Kırmızı Gül Demet Demet Türküsü'nün Hikayesi"

Revan, bugünkü adıyla Erivan, yani günümüzde Ermenistan'ın başkenti... Türkümüze konu olan olayın geçtiği zaman ise, büyük ihtimalle 17. yüzyıl sonrası... Neden derseniz, Revan Osmanlı’nın önemli bir ticaret merkezi o zamanlar. Ama bir ara elden çıkmış, Safeviler işgal etmiş.

Yıl 1635. Dördüncü Murat 250 bin kişilik bir orduyla Revan seferini düzenlemiş. Sekiz ay, yirmi dokuz günlük kuşatma sonunda, Revan yeniden Osmanlı topraklarına katılmış. Eskisi gibi kervanlar gider gelir olmuş. Mal götürüp, mal getirmişler...

Mehmet de gidip gelen kervancılardan birisi... Anasının da tek 'balası'... Tek oğlu! Erzurum yöresinde üç beş dönümlük tarlalarını ekip dikiyorlar... Yetiştirdikleri ürünü de kervana katıp, Revan 'da satıyor Mehmet... Bir de alışkanlığı var Mehmet'in. Her akşam tarla dönüşü, bahçelerden derlediği demet demet gülleri getiriyor anasına…

Anayla oğul arasında bir simge gibi kırmızı gül demeti... Sevgi, saygı simgesi. Gülleri evinin duvarına asıp kurutuyor ana... Onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor... Hele Mehmet kervandaysa. Gözü gönlü kırmızı gülün kurumuş, gazelleşmiş demetinde ananın. Rüyaları hep Mehmet üstüne... Mehmet’in anası her defasında kervanın dönüşünü dört gözle bekliyor.

Bazen kışın yola saldığı oğlu yazın dönüyor. Bazen de tersi oluyor. Kervanın dönüşü, bayram gibi! Kimi kocasını, kimi yavuklusunu karşılıyor. Kimi analar da oğlunu. Sarılıp, ağlayanlar, sevinç gözyaşı dökenler.

Veba hastalığı kırıp geçiriyor ortalığı. İlkin bir ateş sarıyor bünyeyi. Kusma, iltihap, baş dönmesi. En sonunda da sayıklama. Artık kurtuluşu yok. Sayıklaya sayıklaya götürüyor insanı. En erken üç gün. En geç yedi gün içinde başlıyor sayıklama... Kurduğu tüm dünya yok oluyor bir anda insanın. Sevgiliye özlem, alınan armağanlar. Söylenecek güzel sözler…

Ecel bu! Kimini sele, kimini yele verir. Mehmet'i de Revan'da vebayla yakalıyor. Sayıklaya sayıklaya gidiyor Mehmet. Kucak dolusu kırmızı güller elinde kalıyor. Sevgiliye özlemi de dilinde!. Artık bir çalıdır mezar taşı Mehmet'in!. Bir tek Mehmet değil vebaya teslim olan. Kervanın çoğu kırılıyor. Sahipsiz mezar oluyor Revan'da. Kalanlar perişan. Utangaç. Yaşıyor olmaktan utanıyorlar sanki... Sanki ölenlerin sorumlusu ölmeyenlermiş gibi...

Ağır ağır Erzurum'a giriyor kervan. Analar, bacılar, sevgililer, oğullar, eşler... Meraklı gözlerle karşılıyor kervanı. Aradığını bulan sarmaş dolaş. Gözyaşları hıçkırıklara karışıyor. Aradığını bulamayanlar, ilk rastladığına soruyor. ''Oğlum Mehmet'im nerede. Birlikte çıktınız kervana. Nerede kaldı''. Sen sen ol da gel cevapla. "İlkin kusma başladı. Sonra da bir ateş. En son sayıklama başladı. Tüm sevdiklerini bir bir sıraladı. Titreye titreye sayıkladı. Yedi gün dayandı Mehmet. Sonra... Sonra bir çalının dibine gömdük onu''.

Gel de söyle bunu. Söyleyebilirsen!. Hem de anasına... O ana deli olup dağlara düşmez mi?. Avuçlarını göğe açıp, Rabbinden medet dilemez mi?. Kırmızı gülün merhem olmasını istemez mi?. Karayağızın güzeli oğlunu, canından parçayı alıp götüren ölüme, ilenmez mi? Anadır, alıyor veriyor, veriyor alıyor. Oluru yok. Diline kırmızı gülleri doluyor. Ol tabipten medet diliyor. Olmuyor. Ver elini dağ yolları. Dilinde türküsü. Gönlünde oğlunun hayali. Deli olup dağlara düşüyor. O'nu son görenler elinde bir demet kırmızı gül, dilinde ''Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet Şol Revan'da balam kaldı. Yavrum kaldı''... diye diye haykırdığını söylediler.

KIRMIZI GÜL DEMET DEMET
SEVDA DEĞİL BİR ALAMET
GİTTİ GELMEZ O MUHANNET
ŞOL REVANDA BALAM KALDI

KIRMIZI GÜL HER DEM OLSA
YARALARA MERHEM OLSA
OL TABİPTEN DERMAN GELSE
ŞOL REVANDA BALAM KALDI

KIRMIZI GÜLÜN HAZANI
AĞAÇLAR DÖKER GAZELİ
KARA YAĞIZIN GÜZELİ
ŞOL REVANDA BALAM KALDI


30 Nisan 2017 Pazar

Muzaffer Akgün : Uçun Kuşlar Uçun İzmir'e Doğru




Asker ettiler beni kıdemli çavuş
Gurbet çöllerinde oldum bir baykuş
Anadan babadan yardan bir haber yokmuş
Uçun kuşlar uçun İzmir'e doğru

Güverteye çıktım uzandım yattım
Komutan gelince selama kalktım
Anayı babayı yarı sılaya attım
Uçun kuşlar uçun İzmir'e doğru

Evimizin önü duttur geçilmez
Bağımızda gazel sıktır seçilmez
Bir ben ölmeyinen ordu bozulmaz
Uçun kuşlar uçun İzmir'e doğru




6 Aralık 2016 Salı

Muzaffer Akgün : Nenni Bebek


Bebeğin beşiği çamdan
Yuvarlandı düştü damdan
Bey babası gelir Şam'dan
Nenni de nenni de nenni de bebek

Kızlar gelin çaydan geçek
Çay bulanık nerden içek
Bebek ölmüş nere gidek
Nenni de nenni de nenni de bebek

Bebek beni deleyledi
Yaktı yıktı kül eyledi
Her kapıya kul eyledi
Nenni de nenni de nenni de bebek

Çamlıbelden çıktım yayan
Dayan dizlerim de dayan
Emmim atlı ben de yayan
Nenni de nenni de nenni de bebek

Bebeğin beşiği bakır
Yerinden kalkmıyor ağır
Ben sallarım tıngır mıngır
Nenni de nenni de nenni de bebek

Çizmemi çektim kıçıma
İndim çamlığın içine
Bunda bebeğin suçu ne
Nenni de nenni de nenni de bebek

Kara çadırın kazığı
Gelir gavurun yazığı
Memelerim yol azığı
Nenni de nenni de nenni de bebek

Deveyi deveye çattım
İpini boynuna attım
Dün gece yavrusuz yattım
Nenni de nenni de nenni de bebek

***

Ahmet Şükrü Esen, "Anadolu Ağıtları" adlı
kitabında eserin çeşitlemesini şu şekilde
aktarıyor (s.67-68)

Elmalıdan çıktım yayan
Dayan hey dizlerim dayan
Emmilerin karşı varır
Kimi atlı kimi yayan

Harmancığın kayaları
Çanı çalar mayaları
Bek mi değdi ak bebeğim
Kara kurşun soyaları

Harmancıkta tüten tüter
Çıngırdaklı şahin öter
Derd üstüne dertler koyma
Benim derdim bana yeter

Deve de deveden yüce
Deveyi yüklettim gece
Yoklamadım ak bebeğim
Yurda varıp konmayınca

Deveyi deveye çattım
Yuların boynuna attım
Yoklamadım konmayınca
Kayın babamdan hicab ettim

Havada bulut erişir
Kuzgunlar üleş belişir
Geri döndüm baktım idi
Çadırda düşman gülüşür

Bebeğimin beşiği çamdan
Ustasın getirdim Şam'dan
Bey babası gelir avdan

Nenni bebek demedim mi
Kalkıp meme vermedim mi
Sana bebek diyen diller
Kalkıp meme veren eller
Nenni de nenni

Bebeğimin beşiği bakır
Yuvarlandı takır takır
İçindeki Ebubekir

Sana bebek diyen diller
Kalkıp meme veren eller
Nenni de nenni

Yekin kara maya yekin
Cevahirdir senin yükün
Çam dalında kaldı ilkim

Sana bebek diyen diller
Kalkıp meme veren eller
Nenni de nenni

Bebek gider ava kuşa
Avcılar da köşe köşe
İçindeki billur şişe

Sana bebek diyen diller
Kalkıp meme veren eller
Nenni de nenni

***

Vasfi Mahir Kocatürk, Saz Şiiri Antolojisi
adlı kitabında eseri şu şekilde aktarmaktadır
Ayyıldız Matbaası, Ankara - 1963, s.525

Elmalıdan çıktım yayan
Dayan hey dizlerim dayan
Emim atlı dayım yayan

Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi

Gökte yıldızlar yılışır
Havada kuzgun dolaşır
Kara haberler ulaşır

Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi

Yedi yıldı bir bulduğum
Adım Ali koyduğum
Kol bezin daldan aldığım

Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi

Ak memeden sütler akar
Kavim kardeş yola bakar
Yasımız obayı yakar

Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi

Binali Selman
Bayburt

23 Ekim 2016 Pazar

Muzaffer Akgün'ün Biyografisi

Muzaffer Akgün, 1930'da İstanbul'da doğdu.Ankara'da bulunan İsmet Paşa Kız Enstitüsü'nü bitirdi.Sanat hayatına, Şerif İçli'nin teşvikiyle sınavına girip kazandığı Ankara Radyosu’nda başladı (1946).

Sonra İstanbul Radyosu kadrosuna geçti.
Dönemin en önemli halk müziği yorumcularından biri olarak.


Büyük gazinolarda assolist olarak çalıştı.
Muzaffer Akgün ayrıca «Boş Beşik», «Soytarı» ve «Gurbet Türküsü» filmlerinde de rol aldı.
Emekli olduktan sonra birçok televizyon programında türkü söyledi.
2 Ağustos 2015'te İstanbul'da 85 yaşında öldü. Zeytinburnu Merkezefendi Mezarlığı'ndaki aile kabristanlığında toprağa verildi.

NOTLAR...


- 1946'da gazeteci ve reklamcı Haluk Akgün ile evlendi.
- 1948'de kızı Feryal doğdu.
- Türkiye'deki ilk Altın Plak ödüllü sanatçıdır.