#TürkülüYürekler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#TürkülüYürekler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Şubat 2024 Pazartesi

#TakvimlerdenHaberinYokMu



#TakvimlerdenHaberinYokMu
Takvimlerden haberin yok mu geçiyor yıllar?
Bana küsmüş, yüzüme gülmez zalim aynalar.
*
Kimimiz yorgun, kimimiz solgun, kimi isyankâr.
Acı gerçek bu; ömrümüz bir su, içiyor yıllar
*
Hani nerde beklenenler, medet umdum senelerce.
Acılar hep dolu dizgin, bana hayır yok gecelerde.
*
Vakit geç olmuş, dönülmez yolmuş, yürek bin pişman.
Bundan böyle bana meyler dost, geceler düşman.
*
Söz ve Müzik : Adnan Ergil

13 Şubat 2024 Salı

#NiranÜnsal - #NemKaldı

#NemKaldı * Başım alır diyar diyar giderim giderim Vefası olmayan yarda nem kaldı Ateş düştü yüreğime özüme Kurudu gözümün yaşı nem kaldı * Karacoğlan der ki severim candan Can mı esirgedim cananım senden Duydum ki sevdiğim vazgeçmiş benden Giderim bu elden daha nem kaldı * Söz : Anonim Müzik : #MusaEroğlu

8 Şubat 2024 Perşembe

#CemKaraca


#DurduramayacaklarHalkınCoşkunAkanSelini
*
Gardiyanları ve yargıçları ve savcıları
Hepsi halka karşıdır
Kanunları, yönetmelikleri, bütün kararları
Hepsi halka karşıdır
Dergileri, gazeteleri, bütün yayınları
Hepsi halka karşıdır
*
Bunların hiçbiri onları kurtaramayacak
Durduramayacaklar halkın coşkun akan selini
*
Panzerleri, kelepçeleri, bütün silahları
Hepsi halka karşıdır
Zindanları, tutukevleri, işkence evleri
Hepsi halka karşıdır
Borsaları ve şirketleri ve iktidarları
Hepsi halka karşıdır
*
Bunların hiçbiri onları kurtaramayacak
Durduramayacaklar halkın coşkun akan selini
*
#BertoltBrecht
*
Biyografisi:
Türk Rock Müziği'nin en büyük üstadlarından birisi, şarkıcı, besteci ve söz yazarı. 
O zaman ünlü tiyatrocularından sayılan Ermeni kökenli İrma Felekyan'la (Toto Karaca) , bir Azeri Türkü olan Mehmet İbrahim Karaca' nın evliliklerinin altıncı yılında, 5 Nisan 1945' de İstanbul' da dünyaya geldi.
Karaca, sanatçı bir ailenin çocuğu olmanın avantajını çok iyi değerlendirerek sanatla iç içe büyüdü. Cem Karaca müzik hayatının ilk bölümünde Anadolu'nun müziğinden bihaber bir şekilde, ilk grupları olan Jaguarlar ve Dinamitler ile Rock'n'Roll tarzı çalışmalar yapıyordu. O dönemdeki en büyük destekçişi İlhami Gencer' di.
İlk evliliğinden kısa bir süre sonra askere giden Karaca'nın hayatı askerliği sırasında bir anlamda değişti. Bir yandan eşinin hasretini çekerken diğer yandan da Anadolu'nun ilkokul kitaplarında anlatıldığı gibi olmadığını farkeden Karaca, asker arkadaşının çaldığı balar ilkel ve sıkıcı bulduğu müziğin kendi duygularını anlattığını keşfetti.
1967 yılında askerlik dönüşü Apaşlar grubuna katılan Karaca ve grubu, Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasında "Emrah" isimli parçalarıyla ikinci oldu ve yarışmanın getirdiği şevkle batı müziği ile doğu müziğini sentezleme çabasına girerek bu yönde şarkılar üretmeye başladı.
Resimdeki Gözyaşları isimli parçayla büyük başarı elde eden Karaca ve grubu Apaşlar'la Almanyada Ferdy Klein orkestrasını'da yanına alarak parçalar kaydetdiler. Cem Karaca'nın Apaşlar'la olan beraberliği 1969'un sonlarına kadar sürdü.
Grupta gitarist Mehmet Soyarslan ve Cem Karaca arasındaki anlaşmazlıklar had safhaya çıkınca Cem Karaca gruptan ayrıldı. Cem Karaca Apaşlar grubunun basçısı Seyhan Karabay ile birlikte Kardaşlar grubunu kurdu. Bu sıralarda Cem Karaca Almanya' ya giderek Ferdy Klein Orkestrasıyla 4 tane 45'lik doldurdu. Amacı yeni grubuna ekipman alabilmek ve maddi sıkıntı yaşamadan çalışmalar yapmaktı. Nitekim ilk 45' likleri Dadaloğlu ile büyük bir başarı elde etti. Fakat 1972 yılında Cem Karaca ve Seyhan Karabay arasındaki tartışmalar Cem Karaca ile Kardaşlar' ın yolunu ayırmasına sebep oldu. Cem Karaca, Kardaşlar grubundan ayrılıp Anadolu Pop'un güçlü sesi Moğollar'la birleşirken Kardaşlar da Moğollar'la anlaşmış Ersen Dinleten'i gruplarına dahil etti. Bu grupla 3 45'lik çıkaran Karaca, Moğollar'ın dağılmasıyla kariyerinin en önemli dönemini yaşayacağı Dervişan grubunu kurdu.
Dervişan politik-rock yapmanın yanısıra progressive rock müziğinin Uğur Dikmen ve Oğuz Durukan sayesinde Türkiye ile tanışmasında önemli rol oynadı. Cem Karaca aynı zamanda tam anlamıyla ilk stüdyo albümünü bu grupla çıkardı: Yoksulluk Kader Olamaz.
Dervişan' ın dağılmasından sonra Edirdahan isimli grubu kuran Karaca, Safinaz adında yine iyi bir albüm yapmış olmasına rağmen eski başarısını elde edemedi. Bu albümden sonra 1981 yılında Almanya' ya giden Cem Karaca bu ülkede 1987 yılına kadar sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldı. Bu dönemdeki çalışmalarında sık sık gurbet acısı gibi temaları işleyen Karaca bu süre içerisindeki en iyi albümünü almanca olarak çıkardı: Die Kanaken.
Yabancı düşmanlığı, Gurbetçilerin yaşamı gibi konuları işleyen Cem Karaca bu albümde ki bazı parçaların Türkçesini ilerki albümlerinde kaydetti. Die Kanaken albümünün arka kapağında kendisiyle ilgili şunlar yazılıydı: "Cem Karaca ülkesi olan Türkiye'de bir rock yıldızı. Ülkesinde 50'ye yakın 45'lik ve LP yayınlayan Karaca'nın parçalarının çoğu sosyal içerikli sözlere sahip. 1981 yılının ocak ayında Federal Almanya'da bulunduğu sırada son albümü yüzünden ülkesinde aranmaya başladı. Bunun üzerine Karaca, ülkesine geri dönmedi. Mallarına el konan şarkıcı 200 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve 1983 yılında da Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Almanya'da daha çok Nazım Hikmet'in şiirlerini seslendirmesiyle tanınan Karaca ilk olarak 1983 yılının başlarında Almanca sözlerle ve doğu batı sentezinden oluşan bir müzikle seyirci önüne çıktı. Amacı Türkiye'de olan biteni anlatmak değil, burada olup bitenleri anlatmak ve Alman-Türk ilişkilerini düzeltmeye çalışmak. Şarkıları yabancı düşmanlığı ve ırkçılıkdan bahsediyor."
İnsanlar Gülüyordu de! Trende, vapurda, otobüste...
Yalan da olsa hoşuma gidiyor söyle! Hep Kahır . Bıktım be!
Cem KARACA   
Yurda döndüğü zaman Turgut Özal'ın elini öptüğü için döneklikle suçlandı. Bu dönemde çıkardığı albümler sanki ülkesine uzun yıllar sonra dönen ve kendini evinde hissetmeyen bir kişi gibi verimsizdi. 1990 ve 1992'de Uğur Dikmen ve Cahit Berkay' la Yiyin Efendiler ve Nerde Kalmıştık albümleriyle birazda olsa eski Cem Karaca tadı vermeyi başardı. 1997 yılında Ağır Roman isimli filmde yıllar öncesinin hiti Resimdeki Gözyaşları Cem Karaca'ya yeniden popülerlik getirdi. 1999 yılında Bindik bir alamete... isimli albümünü Cahit BerkayEngin YörükoğluAhmet GüvençUğur Dikmen desteğiyle çıkaran Karaca, Kahpe Bizans filmi için 3 parça kaydedip, filmde ufak bir rolde yer aldı.
Cem Karaca 1994’te TRT’de Raptiye adlı programı sundu. 1995’te ise Flash TV’de Cem Karaca Show’u, 1996’da aynı kanalda “Efendime Söyleyeyim” programını yaptı.
2000'li yıllarda çeşitli şiir çalışmalarında gördüğümüz Cem Karaca, Barış Manço'nun efsanevi grubu Kurtalan Ekspres'le birleşerek konserler verdi. En son olarak "Yol Arkadaşları" isimli grubuyla sahneye çıktı.
Evlilikleri :
1.eşi: Cem Karaca, 22 Aralık 1965 tarihinde tiyatro sanatçısı Semra Özgür ile evlendi. bu evlilik kısa sürede bitti. 
2.eşi: İkinci evliliğini yine bir tiyatro sanatçısı olan Meriç Başaran ile  1968 Ekim ayında yaptı. Bu evlilik de 2 yıl sürdü. 
3.eşi: Üçüncü evliliğini Feride Balkan ile 21 Ağustos 1972 tarihinde yaptı. 1976 yılında çiftin oğulları Emrah Karaca dünyaya geldi. 80' li yıllarda Almanya'da zorunlu olarak yaşamakta iken boşandı.
4.eşi: 5 Temmuz 1993'te Cem Karaca, dördüncü evliliğini ilk eşi Semra Özgür ile yaptı. 
5.eşi: Cem Karaca'nın 5. evliliği ise İlkim Erkan ile oldu.
Cem Karaca 8 Şubat 2004' de solunum ve kalp yetmezliği sebebiyle geçirilen kalp krizi nedeniyle hayata gözlerini yumdu.
Filmleri : 
1970 - Kralların Öfkesi 
2001 - Avcı (TV dizisi) 
2001 - Yeni Hayat (2001)
1999 - Kahpe Bizans

Kaynak: Biyografi.info

1 Şubat 2024 Perşembe

#Abdiİpekçi

Abdi İpekçi, gazeteci, yazar. 25 yıl Milliyet Gazetesi genel yayın müdürlüğünü, 20 yıl da başyazarlığını yapan İpekçi, 1 Şubat 1979’da, Mehmet Ali Ağca tarafından düzenlenen bir suikast sonucu hayatını kaybetmiştir.
9 Ağustos 1929 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelen İpekçi, lise öğrenimini 1948’de Galatasaray Lisesi'nde tamamlamasının ardından, bir süre İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne devam etti.

1943 - 1948 seneleri arasında, Kırmızı-Beyaz ve Şut adlı spor dergilerinde yazı ve karikatürleri yayımlanan İpekçi, 1948 - 1949’da Yeni Sabah ve 1950’de de Yeni İstanbul gazetelerinde muhabirlik ve yazı işleri sekreterliği görevlerini üstlendi. 1951'de İstanbul Ekspres Gazetesi’nde yazı işleri müdürlüğü yapan ve 1954'te Genel Yayın Müdürülüğü' ne başladığı Milliyet Gazetesi'nde, 1959'da Başyazar olan İpekçi, yazılarındaki demokratik üslubu, hak ve özgürlükleri savunan tavrı ve tarafsız gazetecilik ve habercilik ilkesi ile basında saygı duyulan bir kişi olarak görülmekteydi.

1959'da Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanlığı, 1960'ta da Basın Şeref Divanı Sekreterliği yapan İpekçi, 1961 - 1970 yılları arasında, TRT'de açık oturum programları düzenledi. 1964'te, Uluslararası Basın Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyeliği'ne seçilen ve 1968'de de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü'nde öğretim görevlisi olarak ders veren İpekçi, daha sonra 1972 senesinde, Türkiye Basın Enstitüsü Başkanı oldu.

1 Şubat 1979 tarihinde, Nişantaşı'nda trafikte yavaşlayan arabasına yanaşan, adından Papa suikastiyle de sözettirmiş, Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü.

Ölümünden sonra Milliyet Gazetesi’nin, Durum köşesinde yazdığı yazılardan bazıları bir kitapta toplanan İpekçi, Afrika (1955), İhtilalin İçyüzü (1965), İnönü Atatürk'ü Anlatıyor (1968), Liderler Diyor ki (1969), Dünyanın Dört Bucağından (1971) gibi bazı eserlerin altına da imza attı.
*
Kaynak : Biyografi.info

31 Ocak 2024 Çarşamba

#MuammerAksoy

1961 Anayasası’nı hazırlayan komisyonun sözcüsü olan hukukçu, siyaset adamı ve yazar. Türk Hukuk Kurumu’nun başkanlığını yapmış, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucu kadrosunda yer almış olan Aksoy, 31 Ocak 1990 tarihinde, Ankara’daki evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucunda hayatını kaybetti.
Muammer Aksoy 1917 yılında, Hacı Musazade Numan Aksoy ve Nadire Aksoy çiftinin oğlu olarak, İbradı, Antalya’da dünyaya geldi. Türk tıp tarihinin en değerli hekimlerinden birisi olarak gösterilen Prof. Dr. Muzaffer Aksoy’un ve Dr. Fikret Aksoy’un abisi olan Muammer Aksoy’un babası Numan Aksoy ise uzun yıllar T.B.M.M.’ne milletvekili olarak hizmet vermişti.

1939 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden en yüksek dereceyle mezun olan Muammer Aksoy, doktora öğrenimi için Almanya’da bulunan Zürih Üniversitesi’ni tercih etti. Doktorasını bitirip yurda dönmesinin akabinde İstanbul Üniversitesi’ne asistan olarak giren başarılı hukuk adamı, daha sonra ise Ankara Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.

Muammer Aksoy üniversite yasalarında gerçekleştirilen değişikliklerin kurumların özerk yapılarına zarar verdiği gerekçesiyle 1957 tarihinde üniversitedeki görevinden ayrılarak Cumhuriyet Halk Partisi’ne katıldı. Aksoy ancak 27 Mayıs 1960 sonrasında üniversiteye dönüş yaptı. Profesörlüğünü Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden aldı.

1961 Anayasası hazırlanırken görevli komisyonun başkanı olarak görev yapan Aksoy, ayrıca C.H.P.’den İstanbul Milletvekili olarak mecliste görev aldı. 12 Mart 1971 Muhtırası sonrasında tutuklansa da herhangi bir cezaya maruz kalmadan aklandı.

Avrupa Konseyi Türkiye Temsilciliği ve Türk Hukuk Kurumu başkanlığı görevlerini yürüten Aksoy, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından Ankara Barosu başkanlığına seçildi ve Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucu kadrosunda yer aldı.

Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990 tarihinde, BahçelievlerAnkara’da bulunan evinden üniversitedeki işine doğru yola çıktığı sırada kimliği belirsiz kişilerce silahlı saldırıya uğradı. Saldırı sonucunda hayatını kaybeden Aksoy, 3 Şubat 1990 tarihinde, Cebeci Asri Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Polis tarafından yapılan araştırmalar sonuç vermeyince faili meçhul olarak tanımlanan cinayetin dosyası kapandı. Cinayetin ardından İslami Hareket adına kimliği bilinmeyen bir şahıs gazeteleri arayarak eylemi üstlendi; fakat kendisi bulunamadı.
*
Kaynak : Biyografi.info

26 Ocak 2024 Cuma

#EylenYolcum

 Canan Başkaya : Eylen Yolcum

Eylen yolcum eylen bir su vereyim
Susuz çöller aşmadın mı yaralı
Hüseynin cemali vardır yüzünde
Beni mahrum etme dost yollarından
Şah yollarında
*
Ben de ayrı düştüm sevdiklerimden
Ok yedim zamane yezitlerinden
Dileğim var Kerbela'nın çölünden
Beni mahrum etme dost yollarından
Şah yollarında
*
Sensiz Zeynel Can'ım Kabe dediği
Sana gelen oklar sineme geldi
Bak ben de susuzum o günden beri
Beni mahrum etme dost yollarından
Şah yollarında
*
Söz     : #ZeynelCan
Müzik : #CemalAkkiraz
*

24 Ocak 2024 Çarşamba

#UğurMumcu

Uğur Mumcu,1942 doğumlu gazeteci ve yazar.1993’de uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybeden Mumcu’ nun, “Gazeteci Kimdir?” sorusuna verdiği yanıt şöyledir: Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan ve bu kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okurlara sunan insan demektir. Gazetecinin bu görevini yapabilmesi için habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun için de gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir.

Uğur Mumcu22 Ağustos 1942’de Nadire ve Hakkı Şinasi Mumcu’nun oğulları olarak Kırşehir’de dünyaya geldi. Tapu Kadastro memuru olarak çalışan Hakkı Bey’in görevi nedeniyle burada dünyaya gelen Mumcu’nun ailesi aslen Ankara’lıydı. Bu yüzden eğitimini Ankara’da tamamladı. Önce Devrim ardından Ulubatlı Hasan İlkokullarını, Cumhuriyet Ortaokulu’nu ve Deneme Lisesi’ni bitrdikten sonra, 1961’de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. "Türk Sosyalizmi" başlıklı yazısıyla 1962’de Yunus Nadi Makale Ödülü’nü kazanan Mumcu, 1963’de Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği’ne Başkan seçildi.

Uğur Mumcu 1965’de avukat olarak mezun oldu. Doğan AvcıoğluMümtaz Soysal ve İlhami Soysal’la birlikte Yön hareketini başlatanlardan biri olan Cemal Reşit Eyüpoğlu'nun yanında avukatlık yapmaya başladı. Aynı yıl 18 Haziran’da "Biz Anayasayı Savunuyoruz. Ya Siz?" başlıklı makalesi Yön Dergisi’nde yayımlandı. 30 Haziran 1967’den itibaren "Kitap Toplatmak Anayasaya Aykırıdır" başlıklı yazısıyla Kim Dergisi’nde de yazıları yayımlanmaya başlayan Mumcu’nun, 18 Ağustos'taki "Anayasaya Saygı" başlıklı yazısıyla birlikte Akşam Gazetesi’nde de incelemeleri yayımlanmaya başlandı.

1968’de gittiği İngiltere’de bir yıl gibi bir süre kalan Mumcu burada yabancı dilini geliştirdi ve yazılarına Londra’dan devam etti. Akşam Gazetesi’ndeki inceleme yazılarının sonuncusu 25 Şubat’ta yayımlanırken, Kim Dergisi’ndeki son yazısı da 1 Mart tarihli "Yeter Artık Beyler" başlıklı yazı oldu. Mumcu, 25 Mart'tan itibaren yazılarını aralıklarla Türk Solu Dergisi’nde yayımlatmaya başladı.

31 Ocak 1969’dan itibaren mezun olduğu fakültenin İdare Hukuku Profesörü olan Tahsin Bekir Balta'nın asistanlığını yapmaya başlayan Mumcu, 13 Kasım'da Ankara Barosu Levhasından kaydını sildirerek avukatlığı bıraktı. 1969-1971 yılları boyunca Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi'nde yazılarını yayımlamaya devam etti. 15 Temmuz 1969 itibariyle Milliyet Gazetesi’nde de incelemeleri yayımlanmaya başlandı. Aynı dönemde Ant Dergisi’nde ve Cumhuriyet Gazetesi’nde de makale ve incelemeleri yayımlanan Mumcu, 1970 yılı 24 Mart’ından 27 Ekim 1971’e kadar Devrim Dergisi’nde yazdı.

12 Mart 1971 tarihinde gerçekleşen darbenin ardından 17 Mayıs’ta gözaltına alınan Mumcu, Mamak Askeri Cezaevi'nde yaklaşık bir yıl boyunca kaldı. Yedi yıl hapse mahkûm edildi fakat Yargıtay bu kararı bozdu. 10 Ekim 1972'de serbest bırakıldı ve hemen askerlik görevine alındı. Tuzla Piyade Okulu’nda verilen 3 aylık eğitimden sonra, okul yönetimi tarafından "kötü hal ve düşünce sahibi" şeklinde suçlandı ve "er" çıkarıldı. Ardından da Ağrı’nın Patnos ilçesine gönderilen Mumcu, 31 Ocak 1974’te askerliğini sakıncalı piyade eri olarak tamamladı.

Bu konuyla ilgili olarak "Evet, evet ne olursa olsun, ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, on binlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem." diyen Mumcu, yedek subaylık hakkı ve aylıkları için açtığı açtığı maddi tazminat davasını kazandı.

Askerliğini tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi’ndeki asistanlık görevinden ayrılan Uğur Mumcu, profesyonel olarak gazeteciliğe başladı. 25 Şubat 1974'te "Anarşist!.." başlıklı yazısıYeni Ortam Gazetesi’nde yayınlandı ve burada çalışmayı 12 Mart 1975’e kadar sürdürdü.

1975’te Cumhuriyet Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapmaya başladı. Anka Ajansı'nda da çalışmaya devam eden Mumcu, 1975’te Suçlular ve Güçlüler adındaki, Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan kitabı yayımlandı. Altan Öymen'le birlikte hazırladıkları ve Yahya Demirel'in “hayali mobilya ihracatını” konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitabı yine aynı yıl yayımlandı.

1977’den itibaren yanlızca Cumhuriyet Gazetesi’ndeki Gözlem adlı köşesinde yazmaya devam eden Mumcu, bunu 1991 yılının Kasım ayına kadar sürdürdü. Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe adlı kitapları 1977’de yayımlanan Mumcu, 1978’de Sakıncalı Piyade’yi Rutkay Aziz’le birlikte tiyatroya uyarladı. Bu oyun Ankara Sanat Tiyatrosu’nda 700 kere sahnelendi.

1978’de Büyüklerimiz adlı kitabını yayımlayan Mumcu, 1979’da Çıkmaz Sokak ve 1981’de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak" amacıyla yazdığı “Silah Kaçakçılığı ve Terör” adlı kitapları yayımlandı.

Papa’yı öldürme girişiminde bulunan Mehmet Ali Ağca’yı inceleyen Mumcu’nun çalışmaları 1982’de Ağca Dosyası adıyla yayımlandı. 1983’de onunla cezaevinde röportaj yapan Mumcu, daha sora Papa-Mafya-Ağca adlı kitabını yayımladı. 1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları yayımlanan Mumcu’nun, 1991’de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 adlı kitabı yayımlandı.

İlhan Selçuk dahil birçok Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve çalışanıyla birlikte 1991’de gazeteden ayrılan Mumcu, 1992 yılında 1 Şubat gününden 3 Mayıs’a kadar Milliyet Gazetesi'nde yazdıktan sonra, yönetim değişikliği yapılmasıyla 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet Gazetesi’ne döndü.

Uğur Mumcu, 1993’de kendisine düzenlenen bir saldırı sonucu hayatını kaybetti. 24 Ocak günü, arabasına kurulan ve patlama gücü yüksek C-4 plastik patlayıcısından oluşan harekete duyarlı bombanın patlamasıyla katledilen Mumcu’nun cinayet failleri hala bulunamadı.

Uğur Mumcu, 19 Temmuz 1976’da Güldal Homan ile evlendi ve çift Özgür ve Özge isimli iki çocuk sahibi oldu. Ailesi 1994 Ekim ayında Mumcu’nun anısı için Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nı kurdu. 

Tüm Eserleri:
Mobilya Dosyası (1975)
Suçlular Ve Güçlüler (1975)
Sakıncalı Piyade (1977)
Bir Pulsuz Dilekçe (1977)
Büyüklerimiz (1978)
Çıkmaz Sokak
Tüfek İcad Oldu
Silah Kaçakçılığı Ve Terör (1981)
Söz Meclisten İçeri (1981)
Ağca Dosyası (1983)
Terörsüz Özgürlük
Papa - Mafya - Ağca
Liberal Çiftlik
Devrimci Ve Demokrat
Aybar İle Söyleşi
İnkılap Mektupları
Rabıta
12 Eylül Adaleti
Bir Uzun Yürüyüş
Tarikat - Siyaset - Ticaret
Kazım Karabekir Anlatıyor
40'ların Cadı Kazanı
Kürt İslam Ayaklanması 1919-1925
Gazi Paşa'ya Suikast
Sakıncalı Piyade (Tiyatro)
Söze Nereden Başlasam
Bu Düzen Böyle Mi Gidecek?
Bomba Davası Ve İlaç Dosyası
Sakıncasız
Eğilmeden Bükülmeden
Kürt Dosyası (1993)

Ödülleri:
1962 "Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülünü aldı.
1979 Türk Hukuk Kurumunca "Yılın Hukukçusu", aynı yıl Çağdaş Gazeteciler Derneğince "Yılın Gazetecisi" seçildi.
1980 Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülünü Cüneyt Arcayürek ile paylaştı.
İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin inceleme dalında verdiği ödülü aldı.
1982 İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin inceleme dalında verdiği ödülü aldı.
1983 Balıkesir Barosundan "Cumhuriyet Döneminin Anıtlaşmış Hukukçusu" ödülü verildi.
İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin röportaj ve seri röportaj dalında verdiği ödülü aldı.
1984 Nokta Dergisinin "Yılın Doruktaki Gazetecisi" ödülünü aldı.
1985 Nokta Dergisinin "Yılın Doruktaki Gazetecisi" ödülünü aldı.
1987 İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin güncel yazılar dalında verdiği ödülü aldı.
Nokta Dergisinin "Yılın Doruktaki Gazetecisi" ödülünü aldı.
Cumhuriyet Gazetesinden "Rabıta Olayı dolayısıyla Örnek Gazeteci" ödülünü aldı.
1988 Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülünü aldı.
Cumhuriyet Gazetesi "Bülent Dikmener Haber Ödülü"nü aldı.
Ankara Tabipler Odasından "Basın Sağlık Ödülü" aldı.
Boğaziçi Üniversitesinden "En Çok Okunan Gazeteci Ödülü"nü aldı.
1992 Ankara Sanat Kurumundan "Onur Ödülü" aldı.

Öldürülmesinden Sonra Verilen Ödüller:
1993

İzmir Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu "Basın Şehidi" Plaketi "İnandığı doğruları yaşamı boyunca savunduğu, yazdığı, ödün vermediği için"

Orhan Apaydın "Demokrasi ve Barış Vakfı" Gümüş Kupa

Nokta Dergisi "Doruktakiler Basın Onur Ödülü"

Gazeteciler Cemiyeti "Basın Özgürlüğü Ödülü"

SHP İstanbul İl Örgütü Kadın Komisyonu "Güldal Mumcu'ya"

Kiraz Belediyesi "Mumcu Anısına" Plaket

Eczacı Odaları 2. Kamu Eczacıları Ulusal Kurultayı'nda "İlaç Dosyası" ile insan sağlığına ve eczacılık mesleğine katkılarından dolayı

İstanbul SBF Mezunları Derneği "Uğur Mumcu anısına demokrasi ve insan hakları" Ödülü

Ulusal Birlik ve Dayanışma Derneği "Derneğin onur üyesi Mumcu anısına" Plaket

Türkiye Ziraatçiler Derneği "Mumcu anısına" Plaket

Kırşehir Valiliği - Vali Neşet Kanyılmaz "Mumcu Anısına" Pirinç Tabak

Söke Belediyesi Başkanı Mehmet Semerci "Mumcu anısına plaket ve imza defteri"

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur "Mumcu anısına"

1995

Evrensel Kardeşlikler Dünya Barışına Çağrı Vakfı "Örnek Çalışmaları Nedeniyle"

Kadıköy Belediye Başkanı Av. Selami Öztürk "Cumhuriyetin 72. yılında Cumhuriyet ilkelerinin yaşatılmasındaki katkılarından dolayı"

Mülkiyeliler Birliği Seyfi Oktay, Nuri Alan, Prof.Dr. Taner Timur, Emin Çölaşan, Prof.Dr. Alparslan Işıklı, Salih Er "Ülkede temiz toplum oluşturma yolunda düşünce, yapıt ve eylemleriyle katkılarından dolayı"

Uluslararası Lions Yönetim Çevresi 118-T Plaket Güneysınır Belediye Başkanı Mehmet Yakıcı "Mumcu Anısına" Plaket1997 1996 yılı Başarılı Gazeteciler Ödülü Bugünü dünden haber verdiği için" Jüri Özel Ödülü

2003

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi Atatürkçü Düşün Sistemine unutulmaz katkıları anısına" Plaket

Kaynak: Biyografi.info

12 Ocak 2024 Cuma

#SevdaDağlarınaGötürünBeni

Musa Eroğlu & Eren Yavuz : Sevda Dağlarına Götürün Beni

#SevdaDağlarınaGötürünBeni

*

Sevda dağlarına götürün beni

Yorulmuş gönlüme heyecan gelir

Çiğdemler toplasam da dursam yoluna yoluna

Belki ziyarete o canan gelir gelir

Belki ziyarete o canan gelir gelir

*

Sevda ataşını harlatma böyle

Gel de Ankara'ya kar yağdıralım

Gel de Ankara'ya kar yağdıralım

*

Gönlümün telini oynatma böyle

Gel de Ankara'ya kar yağdıralım

Gel de Ankara'ya kar yağdıralım

***

Eğmeli de kara gözlüm eğmeli

Sevdiğim yar Ankara'yı değmeli

Eğmeli de kara gözlüm eğmeli

Sevdiğim yar Ankara'yı değmeli

*

İçimdeki alev yangını geçti

Başımdaki sevda dengini geçti

Geleceğim dedin on günü geçti

Gel de Ankara'ya kar yağdıralım

Gel de Ankara'ya kar yağdıralım

***

Eğmeli de kara gözlüm eğmeli

Sevdiğim yar Ankara'yı değmeli

Eğmeli de kara gözlüm eğmeli

Sevdiğim yar Ankara'yı değmeli

*

#MusaEroğlu

#ErenYavuz

11 Ocak 2024 Perşembe

#KıvırcıkAli

● Türk Halk Müziği sanatçısı (D. 11 Ekim 1968, Erenli köyü / Turhal / Tokat’ın – Ö. 11 Ocak 2011, İstanbul). Asıl adı Ali Özütemiz’dir. Dokuz kardeşin en küçüğü olarak dünyaya gelen Kıvırcık Ali’nin babası, doğduğu yörede Aşık Ali olarak bilinen ve sevilen bir halk ozanıdır. Müziğe ilgisi bağlama çalan halk ozanlarıyla iç içe olduğu ilkokul yıllarında başladı. İlk bağlamasını kendisine annesi verdi. Daha sonra ağabeyleri ona daha güzel bir bağlama alarak türkü söylemesini teşvik ettiler. İlkokul üçten itibaren çeşitli halk ozanlarından bağlama dersleri aldı. Maddi durumlarının iyi olmaması nedeniyle ilkokulu bitirdikten sonra eğitime devam edemedi.

● Kıvırcık Ali, büyük ağabeyi Sadık’ın desteğiyle 1983 yılında ekmeğini kazanmak için İstanbul’a geldi. Kasımpaşa’da bir saz yapım atölyesinde çalışmaya başladı. Bu arada Tepebaşı Gazinosunda düzenlenen ses yarışmasında “Aşıklama” dalında birinci oldu. Bir yandan çalışırken diğer yandan bir müzik kursuna giderek solfej dersleri almaya başladı. Aynı dönemlerde ekmeğini kazanmak için düğünlerde ve gece kulüplerinde bağlama çalmaya başladı. Saçlarının kıvırcık olması nedeniyle bu sırada ona “Kıvırcık Ali” lakabı verildi ve ismi bu dönemden sonra bu şekilde anılır oldu. Sanatçı, 1988 yılında evlendi.

● Vatani görevini tamamladıktan sonra tekrar müziğe devem eden Kıvırcık Ali, 1992 yılında Aşık Nuri Yücel’in “Hapishane Ranzaları 2” adlı albümünde bağlamayla katılarak ilk profesyonel stüdyo çalışmasını gerçekleştirdi. 1994-98 yılları arasında üç albüm hazırlamış olmasına rağmen parası yetmediği için çıkaramadı.

1995'te iki arkadaşı ile birlikte Grup Turnalar'ı kurdular ve “Türkülerden Türkülere Yol Eyledik” ve “Türküler Kimliğimiz” adlı iki albüm çıkarttılar. 1999'da ilk solo albümü “Gül Tükendi Ben Tükendim”  İber Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü. Sanatçı bu dönemden sonra Türkiye'de ve Almanya'da çok sayıda konser verdi. Sibel Can ve Edip Akbayram başta olmak üzere birçok sanatçıya beste verdi. “Geriye Dönün Seneler” ve “Yangın Geceler” adlı albümleriyle sanat yaşamını sürdürdü.

● Sanatçı 11 Ocak 2011 tarihinde kendi aracıyla geçirdiği trafik kazası sonucu yaşamını yitirdi. 43 yaşında genç yaşta yaşama veda eden sanatçının cenazesi Esenyurt Er Mahmut Dede Cemevi’nde düzenlenen törenden sonra Esenyurt Gülbahçe Mezarlığı'nda toprağa verildi.

● Albümleri:

Hepimize Yeter Dünya, 

Türkülerden Türkülere Yol Eyledik,

Türküler Kimliğimiz, 

Gül Tükendi Ben Tükendim, 

Geriye Dönün Seneler, 

Üçüncü Gurbet, 

Isırgan Otu.

● KAYNAKÇA: Kıvırcık Ali (kivircik-ali.com, erişim: 20 Ocak 2016), Kıvırcık Ali (haberler.com, erişim: 20 Ocak 2016), Kıvırcık Ali (facebook.com, erişim: 20 Ocak 2016).

Kaynak :  Biyografya.com

10 Ocak 2024 Çarşamba

#NecatiCumalı

  

Necati Cumalı, kullandığı sade ama etkileyici dil ile hayatı ve insanları eserlerine olduğu gibi yansıtabilmeyi başarmış,  20. yüzyıl Türk edebiyatının en önemli yazarlarındandır.  Eserlerinde, anlaşılır olmaya önem vermiştir ve bu konuda Stendhal 'ı örnek aldığını belirtmiştir. Garip akımı ile aynı yıllarda şiir yazmaya başlamış olmasına ve yakın arkadaşlarının pek çoğunun bu akımdan etkilenmiş olmasına rağmen Cumalı, eserlerinde farklı bir yol izlemeyi seçmiştir. 

*

13 Ocak 1921 tarihinde, şu anda Yunanistan sınırları içinde bulunan Makedon kasabası Florina'da dünyaya geldi. Doğduktan kısa süre sonra yapılan Türkiye - Yunanistan Nüfus Mübadelesi'nin ardından, o dönemdeki pek çok Türk ailenin yaptığı gibi Türkiye' ye göç eden ailesi, İzmir'in Urla kasabasına yerleşti. Florina' da yaşadığı dönemi hatırlayamamasına rağmen, ailesinden dinlediği Makedonya hikayeleri üzerine aldığı notlar ve yaptığı birkaç ziyaret sayesinde, yazdığı iki kitapta o dönemi anlattı. Bu kitaplardan ilki olan "Makedonya 1900"de yer alan Dila Hanım hikayesi daha sonra filmleştirildi. Dönemi anlatan diğer kitabı "Viran Dağlar"da ise, babasının dayısının oğlu Zülfikar Bey'in hikayesini anlattı.

*
Çiftçilikle uğraşan bir ailenin çocuğu olan Cumalı, ilkokul yıllarını Urla' da geçirdikten sonra, İzmir Atatürk Lisesi' ne yatılı olarak girdi. 1941 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi' nden mezun oldu ve Ankara Toprak Mahsülleri Ofisi' nde çalışmaya başladı. 1945 yılında Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü' nde çalışmaya başlayan Cumalı, 1948-1957 yılları arasında İzmir'de avukatlık yaptı. İzmir'de avukatlık yaptığı sıralarda, Ege Bölgesi' nin pek çok köy ve kasabasına ziyaretler gerçekleştiren Cumalı, edindiği izlenimlerden yola çıkarak, daha sonra film olarak uyarlanıp Metin Erksan tarafından çekilen ve Türkiye'ye ilk uluslararası sinema ödülünü kazandıran "Susuz Yaz" eserini yazdı. Bu kitap, Ege topraklarında yaşam mücadelesi veren halkın hayatını yansıtmaktadır.
● 1957-1959 yılları arasında, Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Basın Ateşesi olarak görev yaptı. 
● 1959-1963 yılları arasında da, İstanbul Radyosu' nda redaktör olarak çalıştı.
●1963 yılından itibaren hayatını yazarak kazanmaya başlayan Necati Cumalı, 1970'te İstanbul' a taşınarak kendisini bütünüyle sanatına adadı. YugoslavyaBulgaristanABDSovyetler BirliğiİranYunanistan ve Çekoslovakya' dan davetler aldı ve bu ülkelere ziyaretler gerçekleştirdi.
● Yazdığı şiirler 1940'lı yıllardan itibaren, Varlık, Servet-i Fünun, Yeni İnsanlık gibi dergilerde yayınlandı.
● Necati Cumalı10 Ocak 2001 tarihinde, karaciğer kanseri sebebiyle İstanbul'da hayatını kaybetti. Çok sevdiği Urla kasabasındaki evi, Kültür Bakanlığı' nın çabaları ile müze haline getirildi.
●Necati Cumalı' nın İstanbulBeşiktaş Vişnezade' deki Şairler Sofrası' nda bir heykeli bulunmaktadır.
Hikayeleri :
1955 Yalnız Kadın
1956 Değişik Gözle
1962 Susuz Yaz1969 Ay Büyürken Uyuyamam
1976 Viran Dağlar: Makedonya 1900
1976 Kente İnen Kaplanlar
Şiirleri :
1943 Kızılçullu Yolu
1945 Harbe Gidenin Şarkıları
1947 Mayıs Ayı Notları
1951 Güzel Aydınlık
1954 Denizin İlk Yükselişi
1955 İmbatla Gelen
1957 Güneş Çizgisi
1968 Yağmurlu Deniz
1970 Başaklar Gebe
1974 Ceylan Ağıdı
1980 Aç Güneş
1981 Bozkırda Bir Atlı
1982 Yarasın Beyler
Romanları :
1959 Tütün Zamanı (Zeliş adıyla 1971)
1973 Yağmurlar ve Topraklar
1974 Acı Tütün
1975 Aşk da Gezer
Oyunları :
1959 Mine
1959 Oyunlar I (Boş Beşik, Ezik Otlar, Vur Emri)
1969 Oyunlar II (Susuz Yaz, Tehlikeli Güvercin, Yeni Çıkan Şarkılar)
1969 Oyunlar III (Nalınlar, Masallar, Kaynana Ciğeri)
1969 Oyunlar IV (Derya Gülü, Aşk Duvarı, Zorla İspanyol)
1973 Oyunlar V (Gömü, Bakanı Bekliyoruz, Kristof Kolomb'un Yumurtası)
1981 Oyunlar VI (Mine, Yürüyen Geceyi Dinle, İş Karar Vermekte, Yaralı Geyik)
Denemeleri :
1971 Niçin Aşk
1976 Senin İçin Ey Demokrasi
1982 Etiler Mektupları
Günce
1987 Yeşil Bir At Sırtında
Ödülleri :
1957 Sait Faik Hikaye Armağanı (Değişik Gözle )
1969 Türk Dili Kurumu Şiir Ödülü (Yağmurlu Deniz)
1984 Yeditepe Şiir Ödülü (Bütün Şiirleri I)
Kaynak : Biyografi.info