Evrensel Gazetesi Muhabiri Metin Göktepe, "Mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar"
Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur.Çünkü,kötü insanların türküleri yoktur↔Neşet Ertaş
Bir Ulusun türkülerini yapanlar,yasalarını yapanlardan daha güçlüdür↔Shakespeare
Sevdim insanlardan çok türkülerini.İnsansız yaşayabildim,türküsüz hiçbir zaman↔Nazım Hikmet
Türküler kırk bin yıl su altında kalmış,yıkanmış,cilalanmış çakıl taşı gibidir↔Yaşar Kemal
Ne zaman bir köy türküsü duysam,şairliğimden utanırım↔Bedri Rahmi
Türküz türkü çağırırız↔Veysel
Muzaffer Akgün : Kırmız Gül Demet Demet
#KırmızıGülDemetDemet
*
Kırmızı gül demet demet
Sevda değil bir alamet
Gitti gelmez o muhannet
Şol revanda balam kaldı
*
Kırmızı gül her dem olsa
Yaralara merhem olsa
Ol tabipten derman gelse
Şol revanda balam kaldı
*
Kırmızı gülün hazanı
Ağaçlar döker gazeli
Kara yağızın güzeli
Şol revanda balam kaldı
*
Muharrem Akkuş
*
https://youtu.be/gw0o0eyhBRg
*
"Kırmızı Gül Demet Demet Türküsü'nün Hikayesi"
*
Revan, bugünkü adıyla Erivan, yani günümüzde Ermenistan'ın başkenti... Türkümüze konu olan olayın geçtiği zaman ise, büyük ihtimalle 17. yüzyıl sonrası... Neden derseniz, Revan Osmanlı’nın önemli bir ticaret merkezi o zamanlar. Ama bir ara elden çıkmış, Safeviler işgal etmiş.
*
Yıl 1635. Dördüncü Murat 250 bin kişilik bir orduyla Revan seferini düzenlemiş. Sekiz ay, yirmi dokuz günlük kuşatma sonunda, Revan yeniden Osmanlı topraklarına katılmış. Eskisi gibi kervanlar gider gelir olmuş. Mal götürüp, mal getirmişler...
*
Mehmet de gidip gelen kervancılardan birisi... Anasının da tek 'balası'... Tek oğlu! Erzurum yöresinde üç beş dönümlük tarlalarını ekip dikiyorlar... Yetiştirdikleri ürünü de kervana katıp, Revan 'da satıyor Mehmet... Bir de alışkanlığı var Mehmet'in. Her akşam tarla dönüşü, bahçelerden derlediği demet demet gülleri getiriyor anasına…
*
Anayla oğul arasında bir simge gibi kırmızı gül demeti... Sevgi, saygı simgesi. Gülleri evinin duvarına asıp kurutuyor ana... Onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor... Hele Mehmet kervandaysa. Gözü gönlü kırmızı gülün kurumuş, gazelleşmiş demetinde ananın. Rüyaları hep Mehmet üstüne... Mehmet’in anası her defasında kervanın dönüşünü dört gözle bekliyor.
*
Bazen kışın yola saldığı oğlu yazın dönüyor. Bazen de tersi oluyor. Kervanın dönüşü, bayram gibi! Kimi kocasını, kimi yavuklusunu karşılıyor. Kimi analar da oğlunu. Sarılıp, ağlayanlar, sevinç gözyaşı dökenler.
*
Veba hastalığı kırıp geçiriyor ortalığı. İlkin bir ateş sarıyor bünyeyi. Kusma, iltihap, baş dönmesi. En sonunda da sayıklama. Artık kurtuluşu yok. Sayıklaya sayıklaya götürüyor insanı. En erken üç gün. En geç yedi gün içinde başlıyor sayıklama... Kurduğu tüm dünya yok oluyor bir anda insanın. Sevgiliye özlem, alınan armağanlar. Söylenecek güzel sözler…
*
Ecel bu! Kimini sele, kimini yele verir. Mehmet'i de Revan'da vebayla yakalıyor. Sayıklaya sayıklaya gidiyor Mehmet. Kucak dolusu kırmızı güller elinde kalıyor. Sevgiliye özlemi de dilinde!. Artık bir çalıdır mezar taşı Mehmet'in!. Bir tek Mehmet değil vebaya teslim olan. Kervanın çoğu kırılıyor. Sahipsiz mezar oluyor Revan'da. Kalanlar perişan. Utangaç. Yaşıyor olmaktan utanıyorlar sanki... Sanki ölenlerin sorumlusu ölmeyenlermiş gibi...
*
Ağır ağır Erzurum'a giriyor kervan. Analar, bacılar, sevgililer, oğullar, eşler... Meraklı gözlerle karşılıyor kervanı. Aradığını bulan sarmaş dolaş. Gözyaşları hıçkırıklara karışıyor. Aradığını bulamayanlar, ilk rastladığına soruyor. ''Oğlum Mehmet'im nerede. Birlikte çıktınız kervana. Nerede kaldı''. Sen sen ol da gel cevapla. "İlkin kusma başladı. Sonra da bir ateş. En son sayıklama başladı. Tüm sevdiklerini bir bir sıraladı. Titreye titreye sayıkladı. Yedi gün dayandı Mehmet. Sonra... Sonra bir çalının dibine gömdük onu''.
*
Gel de söyle bunu. Söyleyebilirsen!. Hem de anasına... O ana deli olup dağlara düşmez mi?. Avuçlarını göğe açıp, Rabbinden medet dilemez mi?. Kırmızı gülün merhem olmasını istemez mi?. Karayağızın güzeli oğlunu, canından parçayı alıp götüren ölüme, ilenmez mi? Anadır, alıyor veriyor, veriyor alıyor. Oluru yok. Diline kırmızı gülleri doluyor. Ol tabipten medet diliyor. Olmuyor. Ver elini dağ yolları. Dilinde türküsü. Gönlünde oğlunun hayali. Deli olup dağlara düşüyor. O'nu son görenler elinde bir demet kırmızı gül, dilinde ''Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet Şol Revan'da balam kaldı. Yavrum kaldı''... diye diye haykırdığını söylediler.
#MustafaBalbay
#SöylediğinHerŞeySensin
Keşke muhalefete laf yetiştireceğine, halka aşı yetiştirseydin...
Keşke senin gibi düşünmeyenlerin açığını arayacağına, bütçe açığına kafa yorsaydın...
Keşke türbanlı kadınları konu mankeni yapacağına, kadın cinayetlerini durdurmak için bir şey yapsaydın...
Keşke her fırsatta komplo teorileri kuracağına, fabrika kursaydın...
Keşke gazetecilerin, aydınların, siyasetçilerin telefonunu dinleyeceğine, sözünü dinleseydin...
Keşke Türkiye’yi krizden krize sokacağına, AB’ye soksaydın...
Keşke ekonomiyi uzmanlık alanı seçeceğine, bürokratları liyakatle seçseydin...
Biliyoruz bunlar seni ırgalayacak şeyler değil ama 2021’e girerken gerçekler konuşulmasın diye her şeyi yapıyorsun...
***
Aslında halka verebileceğin bir şey de kalmadı; fakirlik, belirsizlik, kaos, gerilim, kutuplaşma, ayrışmadan gayri...
Bunlar gerçeklerin konuşulmasını belki engeller ama gerçekleri örtemez!
Söylediğin her sözün ne anlama geldiğini artık çok iyi biliyoruz...
18 yıl sonra “reform şart” diyorsan…
Anlıyoruz ki ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak için yeni baskı yasaları çıkaracaksın...
Durup durup “özgürlükleri genişleteceğiz” diyorsan...
Anlıyoruz ki yeni sansür kararnameleri çıkaracaksın...
Bütün dünyanın bizi kıskandığını söyledikten sonra “Yabancıların Türkiye’ye ilgisi arttı” diyorsan...
Anlıyoruz ki satacak yeni bir şeyler buldun...
Merkez Bankası’nı herkes bankası yaptın, dolar götürmeyen kalmadı...
Şans oyunlarını bile şansa bırakmadın, piyangonun kime vuracağını sanki senden başka bilen yok...
Yeni yıla girdiğimizi zamlardan anladık... Muaz-zam bir 2021 başlangıcı oldu.
Asgari ücreti belirlerken çay kaşığı...
Zamları belirlerken dozer kepçesi...
Uzmanlık alanın ekonomide dünyaya örnek bir model yarattın:
Fakirleşerek büyüme!
Zengin besleyen fakir yurttaşlar ülkesiyiz!
Boşuna dememişler, “Mesele fakirlerin karnını doyurmak değil, zenginlerin gözünü doyurmaktır”, diye!
Millet, acaba memlekete çekidüzen verilecek mi beklerken sen çeke düzen vermekle meşgulsün...
Bütün bunların üstüne attığın her adımı senden öncesiyle karşılaştırıp üste çıkmaya çalışıyorsun...
Yarışmaya kalktığın kişi 18 yılda Kurtuluş Savaşı verip yedi düveli yendi, üstüne vur vur yıkılmaz, sat sat tükenmez bir devlet kurdu... Sen sarayında bile düzen kuramadın...
Önce veliahttı damat…
Şimdi oldu mat!
Yere göğe sığmazdı, şimdi nerede olduğunu bilen yok!
***
Günde üç öğün, beş vakit, on seans canlı yayındasın...
“Cehaape zihniyeti” diye başlayıp faşizmden dem vururken...
“Bunlar hesap verecek, kaçacak yerleri yok” derken...
“Milletim muhalefete de bir düzen verecek, bunların tümünü kovalayacak” derken...
“Kepazelik bu yaptıkları kepazelik” diye bas bas bağırırken...
Cami avlusu, üniversite kürsüsü dinlemeyip “Şimdi yapılan rezaletleri anlatacağım” diye başlarken...
“Bunlar halktan anlamaz, bunlar halktan kopuk, bunların derdi memleket falan değil, bunlar fesatlıktan başka bir şey düşünmez” diye yakıştırmalar sıralarken...
32 kısım tekmili birden söylediğin her şey seni anlatıyor...
Ama hakkını da yememek lazım...
Ne güzel anlatıyorsun!
Mevlana, “Testinin içinde ne varsa, dışına o sızar” demiş...
Yunus Emre, “Küpün içinde ne varsa, dışına o sızar” demiş...
Halkımız da atasözüne çevirmiş: