5 Ocak 2021 Salı

#MünirÖzkul



“O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.” Yaşar Kemal
*
Münir Özkul, Türk tiyatro ve sinema oyuncusu. Türk tiyatro ve sinema tarihine damgasını vurmuş önemli isimlerden biridir. İsmail Dümbüllü' den devraldığı ünlü "kavuk"la tiyatro sahnelerindeki başarısını; canlandırdığı "Yaşar Usta", "Turşucu Yaşar" ve "Kel Mahmut" gibi karakterlerle de sinema oyunculuğundaki ustalığını gözler önüne sermiştir. Türk sinema tarihinde özellikle, karakter oyunculuğunda başta gösterilen isimler arasındadır.
Münir Özkul15 Ağustos1925 tarihinde İstanbul' un Bakırköy semtinde, eski Osmanlı paşalarından birinin torunu olarak dünyaya geldi. Küçük yaşlarda tiyatroya merak salmış olan Özkul, İstanbul Erkek Lisesi' ndeki eğitiminin ardından oyuncu olmaya karar vererek gözünü sahnelere dikti. O zamana kadar yaşamını sürdürdüğü ve aşinası olduğu Bakırköy' de bulunan Halkevi' nde oyunculuğa adım attı. İlk amatör sahne deneyimlerini burada 1940 yılında gerçekleştiren Özkul, İstanbul Devlet Tiyatrosu' nda bir süre oynadıktan sonra Ankara Devlet Tiyatrosu' na geçti. Ardından da, İstanbul Şehir Tiyatrosu' nda profesyonel oyunculuk kariyerine devam etmeye başladı ve artık bağımsız çalışabilecek düzeye geldiğine kanaat getirerek, 1948 yılında Ses Tiyatrosu' nda sergilenen oyunlarda rol almaya başladı. Ancak buradaki çalışması uzun soluklu olamadı ve hemen ardından yine özel bir tiyatro olan Küçük Sahne' ye geçti.
*
Küçük Sahne, genç oyuncunun kariyerinin yükselişinde bir dönüm noktası oldu. Çünkü, ilk defa önemli bir oyunda rol alma şansı doğdu. Sadri AlışıkNevin AkkayaŞükran Güngör ve Cahit Irgat gibi güçlü oyuncularla, yönetmenliğini Muhsin Ertuğrul' un yaptığı ve John Steinbeck' in aynı adlı romanından tiyatroya uyarlanan "Fareler ve İnsanlar"da oynadı. Yeteneği Muhsin Ertuğrul' un gözünden kaçmayan Özkul, Küçük Sahne' de ayrıca, "Yarış", "Onikinci Gece", "Aşağıdan Yukarı" ve "Karışık İş" gibi başarılı oyunlarda da yer aldı.
*
1960 yılında arkadaşlarının isteği doğrultusunda Aksaray Bulvar Tiyatrosu’ nu kurdu ve oyunlar sergilemeye başladı. 1962'de Bulvar Tiyatrosu, Münir Özkul Tiyatrosu adını alır.
*
Tiyatro sahnelerinden "tesadüfen" film setlerine geçişi 40' lı yılların sonuna denk düşen Özkul, askerliğini yaptığı dönemde, "Vatan ve Namık Kemal" adlı filmde yönetmen asistanlığı yapan arkadaşı Sırrı Gültekin' i ziyaret için Yeşilçam' a gittiği bir gün ilk defa bir film arayışı içinde olan arkadaşının ricasını kırmayarak, biraz da komik bir anı olsun diye kamera karşısına geçti ve rol aldığı 400' ün üzerinde filmle, Türk sinemasına damgasını vuran önemli karakter oyuncuları arasına girmesini sağlayacak sinema serüveni böylece başlamış oldu.
*
Münir Özkul, 1949 yılında ilk kez rol aldığı film "Vatan ve Namık Kemal" dir. Vatan ve Namık Kemal filminde "soldan sekizinci asker" rolüyle figüran olarak başlar sinemaya. Ardından 1951 yılında, senaryosu İhsan Koza ile Nazım Hikmet tarafından yazılan ve Vedat Ar' ın yönetmenliğinde çekilen "Üçüncü Selim'in Gözdesi" adlı bir İpek Film yapımında yer aldı. Hemen ardından, 1951' de, yine birer İpek Film yapımı olan "Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan" ile "Lale Devri" nde yardımcı oyuncu olarak kamera karşısına geçen Özkul, aynı yıl, Muhsin Ertuğrul' un yönetmenliğinde çekilen "Evli mi Bekar mı" ve Baha Gelenbevi' nin yönettiği "Barbaros Hayrettin Paşa" adlı filmlerde başrol oynadı.
*
Yabancı sinemanın tipik karakterlerinden etkilenen Türk sinemasında, Burhan Felek tarafından Laurel ve Hardy ikilisinin kendi kültürümüze uyarlanmasıyla dönüştüğü Edi-Büdü ikilisinin 1952 yılında sinemaya aktarılmış versiyonu olan "Edi ile Büdü Tiyatrocu" ve "Edi ile Büdü" filmlerinde Vasfi Rıza Zobu ile birlikte rol alan Özkul, artık sinema çevrelerinde adını duyurmaya, halktan büyük ilgi görmeye başlamıştı. İlk yıllarında genellikle İpek Film yapımlarında yer alan oyuncu, çoğu zaman komedi türü filmlerde rol aldı ve özellikle mimikleriyle, samimi tavırlarıyla halk tarafından kısa sürede benimsendi. Ancak asıl başarısını Arzu Film yapımlarıyla yakaladı.
*
1953 yılında, Muhsin Ertuğrul'un yönettiği "Halıcı Kız" filminde yer aldıktan sonra kariyerinin önü iyice açıldı. Aynı yıl, fantastik bir komedi olan ve senaryosu yine İhsan İpekçi ile Nazım Hikmet tarafından yazılan "Balıkçı Güzeli/1002. Gece" ve ardından, 1956'da çekilen "Kalbimin Şarkısı" adlı duygusal film ile karakter oyunculuğuna doğru yönelişe geçen Özkul, "Miras Uğrunda" ve Zeki Müren' in başrolünü oynadığı "Altın Kafes" ile oyunculuk gücünü ortaya koyarak; dram, duygusal, komedi gibi farklı türlerde her kalıba girebilen bir oyuncu olduğu kanısını pekiştirmeye başladı.
*
Sinema çalışmalarının yanı sıra, gönül verdiği tiyatro sahnelerini de bırakmayan Özkul, 1957 yılında Devlet Tiyatroları' nın yönetmenliğine getirildi. Sanat kariyerinde adeta bir atılım olarak değerlendirilebilecek bu gelişmenin ardından, Küçük Sahne' yi terk etmek zorunda kaldı. Bu durum, sanatçının profesyonel oyunculuğa adım attığı Küçük Sahne' nin, ustasını kaybetmesiyle birlikte daha fazla tutunamayarak dağılmasına neden oldu.
*
1960 ile 1970 yılları arasında kırkın üzerinde filmde rol alan Özkul, daha önce Altan Karındaş' la birlikte tiyatro sahnesine de aktardığı ve oyunun inanılmaz başarısı sonucunda, 1971 yılında Türk tiyatro ve ortaoyunu üstadı İsmail Dümbüllü' den "ortaoyuncular kavuğu" nu devralmasını sağlayan, Sadık Şendil' in yazdığı "Kanlı Nigar" adlı muhteşem eserin sinema versiyonunda da yer aldı.1968 yılında, Ülkü Erakalın' ın yönetmenliğinde çekilen filmde, Belgin Doruk ve Selma Güneri' yle birlikte rol aldı. Türk sinemasının en verimli dönemlerinden olan 70' li yıllara gelindiğinde, geniş bir oyuncu kadrosuna sahip, aile filmlerinde rol almaya başlayan Özkul, özellikle Adile Naşit' le iyi bir ikili oluşturdu ve bu ikili halk tarafından da çok sevildi; benimsendi. Yakışıklı olmasa da, hatta çirkince bir yüze, uzun ve ince bir fiziğe sahip olsa da birkaç filmde jön rollerde yer alan ve hiçbir zaman kötü rollere yakıştırılamayan Özkul, özellikle bu yıllarda Türk sinemasının klişe konularında "fakir ama gururlu", iyi kalpli, babacan karakterleri canlandırdı.
*
Münir Özkul, 1972 yılında, başrollerini Hülya Koçyiğit ile Tarık Akan' ın paylaştığı "Sev Kardeşim" adlı Ertem Eğilmez filmindeki başarılı performansıyla, Antalya Altın Portakal Film Festivali' nde "En İyi Erkek Oyuncu" ödülüne layık görüldü.
*
70' li yıllarda, Ertem Eğilmez imzalı filmlerde unutulmaz rollere hayat veren, ağlatan duygusal replikleri o etkileyici sesiyle Türk izleyicisinin hafızasına kazıyan Özkul, "Neşeli Günler", "Mavi Boncuk", "Aile Şerefi", "Gırgıriye" serileri, "Gülen Gözler" ve "Bizim Aile" gibi filmlerle karakter oyunculuğundaki ustalığını ortaya koydu. Sanatçının unutulmaz rolleri arasında zirveyi ele geçirense, "Hababam Sınıfı" seri fimlerinde canlandırdığı, disiplinli, ancak yufka yürekli öğretmen "Kel Mahmut" karakteri oldu. Öyle ki, bu tipleme neredeyse adını aşarak sanatçının lakabı haline geldi ve bu şekilde anılmaya başlandı.
*
80'li yıllarda duraklama dönemine giren Yeşilçam' da video filmlerine yönelişi izleyen Özkul, bu dönemde kalitesi düşük birtakım sinema ve video filmlerinde rol aldı. Ardından, tek televizyonlu dönemin sonlarına doğru dizi çekimlerinin artış göstermesiyle birlikte, 1987 yılında TRT' de yayınlanmak üzere çekilen, senaryosunu Seden Kızıltunç' un yazıp başrolde oynadığı, müziklerini de Cahit Berkay' ın yaptığı fantastik komedi dizisi "Uzaylı Zekiye" adlı dizi için kamera önüne geçti. Bu dizinin ardından birkaç filmde daha rol alan ünlü oyuncu, içkiye olan düşkünlüğünün de etkisiyle sağlığı ile ilgili sorunlar yaşamaya başladı ve özel projeler dışında herhangi bir çalışma yapmadı. Hayatının önemli bir kısmını alkolle savaşarak geçirdi. 1990' lı yılların ortasında alkolü tamamen bıraktı. 1995 yılında, Kemal Sunal' la birlikte, "Şaban ile Şirin" adlı filmde yer aldı. 90' lı yılların ikinci yarısında, bilhassa özel televizyon kanallarının sayısı artış gösterdikçe, Yeşilçam' a olan rağbet azalmış; televizyon ekranlarına yönelik çalışmalar; özellikle de dizi yapımları ön plana çıkmıştı. Ancak bu furyadan kendini uzak tutan Özkul, 1996' da, izleyiciden büyük ilgi gören ve senaryosu Kandemir Konduk tarafından yazılan "Ana Kuzusu" adlı dizide Perihan Savaş ve Ayşen Gruda ile birlikte rol aldı. Aynı yıl, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi' nde düzenlenen törenle, jübilesini yaparak tiyatro sahnelerine veda etti. Yaşamı boyunca pek çok tiyatro ve sinema yapımında emeği geçmesine rağmen, zaman zaman ciddi maddi zorluklar içine girmiş olan Özkul' a, bu geceden elde edilen gelirle bir ev alındı.
*
Yine 1996 yılında, Veli Çelik' in yönetmenliğinde çekilen televizyon filmi "Ay Işığında Saklıdır" da, Aydan Şener ve Toprak Sergen' le birlikte yer aldı. Ardından, 1998 yılında, Hamdi Alkan' ın "Reyting Hamdi" adlı televizyon eğlence programında, kısa bir süre için Yarmagül tiplemesinin dedesi rolünü canlandırdı.
*
Sanat yaşamı boyunca 400' e yakın sinema filminde ve sayısını kendisinin bile tam olarak bilmediği sayıda tiyatro oyununda rol alan Münir Özkul adına, 26 Mart 2005 tarihinde İstanbul Beylikdüzü Academia Center içerisinde "Münir Özkul Sahnesi" açılmıştır.
*
İçkiye düşkünlüğüyle bilinen sanatçı, özel hayatında da inişli çıkışlı bir seyir izleyerek dört evlilik gerçekleştirmiştir. İlk evliliğini Şadan Hanım' la yapan Özkul, kısa süren bu birlikteliğin ardından Suna Selen ile hayatını birleştirmiş ve bu evlilikten Güner Özkul (d. 1 Şubat 1966) adında bir kızı olmuştur. Kızları sekiz yaşındayken, 1974 yılında çift boşanma kararı almıştır. Sonrasında Özkul, Tophaneli Örümcek Yaşar lakabıyla anılan Yaşar Hanım' la üçüncü evliliğini gerçekleştirmiş; ancak bu da uzun sürmemiştir. Son olarak, 1986 yılından beri halen yaşamını birlikte sürdürdüğü Umman Hanım ile evlenmiştir.
*
Mankenlik ve CNN Türk' te televizyon programcılığı yapan kızı Güner Özkul' un girişimiyle, 2005 yılında, sanatçıyı birçok yönden ele alan ve yaşamının bir dönemine farklı şekillerde tanıklık etmiş kişilerin kaleme aldığı yazılardan derlenmiş, "Aktör Dediğin Nedir Ki? / Münir Özkul Kitabı" adlı bir kitap yayımlanmıştır.
*
1998 yılında, T.C. Kültür Bakanlığı, Münir Özkul' a Devlet Sanatçısı ünvanını vermiştir. Özkul, İsmail Dümbüllü' den aldığı ünlü kavuğu, 1989 yılında tiyatro oyuncusu Ferhan Şensoy' a devretmiştir. 1991 yılında ise, en önemli tiyatro ödülleri arasında gösterilen, Dümbüllü Ödülü' ne layık görülmüştür. 8 Nisan 2007 tarihinde, Mizah Üretenler DerneğiKarikatürcüler Derneği ve Bakırköylü Sanatçılar Derneği tarafından ortaklaşa düzenlenen "II. Mizah Ödülleri" töreninde, Münir Özkul Özel Ödülü, ünlü tiyatrocu Nejat Uygur' a verilmiştir.
*
1 Nisan 1996'da Atatürk Kültür Merkezi'nde Münir Özkul için düzenlenen veda töreninde, jübilesini yaparak tiyatro sahnelerine veda etti. Gecenin sonunda Münir Özkul sahneye geldi ve artık onunla özdeşleşmiş tiradı okudu: "Aktör dediğin nedir ki? Oynarken varızdır. Yok olunca da sesimiz bu hoş kubbede bir hoş seda olarak kalır. (...) Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz fısıldaşır durur sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır. Perdeee!"
*
2015 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Yönetmeliği kapsamında, sinema alanında ödüllendirildi.
*
2003 yılından bu yana Demans hastalığı ile yaşayan Münir Özkul, evinden dışarıya çıkmak ve kimseyle görüşmek istemiyordu. Hastalığı yüzünden geçmişe dair birçok şeyi hatırlamıyor ve ölen arkadaşlarının yaşadıklarını sanıyordu.
*
Uzun yıllardır KOAH ve DEMANS hastalığı ile mücadele eden Münir Özkul, 5 Ocak 2018 tarihinde İstanbul'da evinde 93 yaşında vefat etmiştir.
*
Oynadığı Tiyatro oyunlarından bazıları : 
Fareler ve İnsanlar
Karakolda 
Yarış 
Sevgili Gölge 
Hamlet 
Kanlı Nigar 
Yorgun Matador 
Keşanlı Ali Destanı 
Sersem Kocanın Kurnaz Karısı 
Aşkımızın Gemisi Fındık Kabuğu 
İbişin Rüyası 
Arpa Ambarı 
Toreadorlar Valsi 
Aşk Aşk Aşk 
Çayhane 
Soyut Padişah 
İstanbul’u Satıyorum 
*
Hababam Sınıfı ve 
FİLMOGRAFİSİ:
Reyting Hamdi (Sipahi Dede) (TV Dizisi) (1998)
Ay Işığında Saklıdır (1996)
Nasreddin Hoca (1993)
Al Dudaklım (1993)
Arabesk (1988)
Acı Gurbet (1988)
A Ay (1988)
Afife Jale (1987)
Kuşatma 2 / Şok (1987)
Aile Pansiyonu (1987)
Günah (1987)
Kadersiz Kullar (1987)
Yaşamaya Mecburum (1987)
Yıllar (1987)
Uzaylı Zekiye (1987)
Otobüs Yolcuları / İhsaniye - Karasu (1987)
Ana Kucağı (1986)
Kızlar Sınıfı Tatilde (1986)
Babalar da Ağlar (1986)
Dayak Cennetten Çıkma (1986)
Elmayı Kim Isırdı (1986)
Milyarder Mahmut (1986)
Büyük Günah (1985)
Ya Ya Ya Şa Şa Şa (1985)
Deliye Hergün Bayram (1985)
Çalınan Hayat (1985)
Duyar Mısın Feryadımı (1985)
Sarı Öküz Parası (1985)
Şaşkın Gelin (1984)
Geçim Otobüsü (1984)
Çaresizim (1984)
Kızlar Sınıfı (1984)
Gırgıriyede Büyük Seçim (1984)
Şaşkın Ördek (1983)
Dostlar Sağolsun (1983)
İlişki (1983)
Gırgıriyede Cümbüş Var (1983)
Gazap Rüzgarı (1982)
Bir Yudum Mutluluk (1982)
Islak Mendil (1982)
Ağlayan Gülmedi mi? (1982)
Altın Kafes (1982)
Buyurun Cümbüşe (1982)
Talih Kuşu (1982)
Adile Teyze (1982)
Şıngırdak Şadiye (1982)
Görgüsüzler Muratın amcası (1982)
Beni Unutma Fıratın babası (1982)
Deliler Koğuşu (1981)
Bizim Sokak (1981)
Gırgıriyede Şenlik Var (1981)
Gırgıriye Emin (1981)
Banker Bilo (1980)
İbişo (1980)
Erkek Güzeli Sefil Bilo (1979)
Gelinciklerim (1979)
Aşkın Gözyaşları (1979)
İbiş in Rüyası Nahit (1979)
Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor (1978)
Neşeli Günler Kazım (1978)
Cennetin Çocukları Hasan (1977)
Gülen Gözler Yaşar (1977)
Hababam Sınıfı Tatilde (1977)
Aşk Dediğin Laftır (1976)
Aile Şerefi Rıza (1976)
Hababam Sınıfı Uyanıyor (1976)
İşte Hayat (1975)
Gülşah (1975)
Bizim Aile / Merhaba (1975)
Hababam Sınıfı (1975)
Gece Kuşu Zehra (1975)
Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı Kel Mahmut (1975)
Beş Milyoncuk Borç Verir Misin Münir (1975)
Hasret (1974)
Beş Tavuk Bir Horoz (1974)
Gariban (1974)
Mavi Boncuk Baba (1974)
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (1974)
Salak Milyoner Mehmet Çavuş (1974)
Niyet Rıfkı (1973)
Çulsuz Ali (1973)
Izdırap (1973)
Şaban İstanbul'da (1973)
Kaynanam Kudurdu (1973)
Oh Olsun Burhan (1973)
Yalancı Yarim Derviş (1973)
O Ağacın Altında (1972)
Üç Sevgili (1972)
Karamanın Koyunu (1972)
Ver Allahım Ver (1972)
Yiğitlerin Kaderi (1972)
Tatlı Dillim (1972)
Sev Kardeşim (1972)
Senede Bir Gün (1971)
Kezban Paris'te (1971)
Son Hıçkırık Ferhat (1971)
Bebek Gibi Maşallah (1971)
Beklenen Şarkı (1971)
Solan Bir Yaprak Gibi (1971)
Donkişot Sahte Şövalye (1971)
Yedi Kocalı Hürmüz (1971)
Beyoğlu Güzeli (1971)
Aşk Uğruna (1971)
Beyaz Kelebekler (1971)
Gönül Hırsızı (1971)
Hayatım Senindir (1971)
İbiş Gangsterlere Karşı (1971)
İşte Deve İşte Hendek (1971)
Kadifeden Kesesi (1971)
Tophaneli Murat (1971)
Ayşecik Ve Sihirli Cüceler Rüyalar Ülkesinde (1971)
Aşk Hikayesi (1971)
Hayat Sevince Güzel (1971)
Tatlı Meleğim (1970)
Kara Dutum (1970)
Bütün Aşklar Tatlı Başlar (1970)
Kalbimin Efendisi (1970)
Yuvasız Kuşlar (1970)
Yumruk Pazarı (1970)
Ali İle Veli (1970)
Allı Yemeni (1970)
Berduş Kız (1970)
Dikkat Kan Aranıyor (1970)
Dönme Bana Sevgilim (1970)
Yavrum (1970)
Küçük Hanımefendi (1970)
Şoför Nebahat (1970)
Son Kızgın Adam Mavi (1970)
Hayatım Sana Feda (1970)
Seven Ne Yapmaz (1970)
Arım, Balım, Peteğim (1970)
Sevgili Babam (1969)
Boş Çerçeve (1969)
Uykusuz Geceler (1969)
Gelin Ayşem (1969)
Nisan Yağmuru (1969)
Sevdalı Gelin (1969)
Ayşecik'le Ömercik (1969)
Fakir Kızı Leyla (1969)
Bana Derler Fosforlu (1969)
Nilgün (1968)
Artık Sevmiyeceğim (1968)
Kanlı Nigar (1968)
İstanbul'da Cümbüş Var (1968)
Kara Gözlüm Efkarlanma (1968)
Yayla Kartalı (1968)
Urfa İstanbul (1968)
Kalbimdeki Yabancı (1968)
Çifte Tabancalı Damat (1967)
Elveda (1967)
Sürtüğün Kızı (1967)
Yaşlı Gözler (1967)
Bir Millet Uyanıyor (1966)
Denizciler Geliyor (1966)
Ben Bir Sokak Kadınıyım (1966)
Aşkın Kanunu (1966)
Seni Sevmiyorum (1966)
Fakir Bir Kız Sevdim Kaptan (1966)
Kan Gövdeyi Götürdü (1965)
Senede Bir Gün (1965)
Kart Horoz (1965)
İnatçı Gelin (1965)
Bilen Kazanıyor (1965)
Seveceksen Yiğit Sev (1965)
Şoför Nebahat Bizde Kabahat (1965)
Şekerli Misin Vay Vay (1965)
Yalancının Mumu (1965)
Cezmi Band 007.5 (1965)
Gönül Kuşu (1965)
Dokunma Bozulurum (1965)
Kahreden Kurşun (1965)
Bir Bahar Akşamı (1961)
Yumurcak (1961)
Yaman Gazeteci (1961)
Taş Bebek (1960)
Gurbet (1959)
Altın Kafes (1958)
İftira (1958)
Miras Uğrunda (1956)
Kalbimin Şarkısı (1956)
Bir Aşk Hikayesi (1955)
Tuş / Bir Aşk Hikayesi (1955)
Balıkçı Güzeli / 1002. Gece (1953)
Edi İle Büdü (1952)
Edi İle Büdü Tiyatrocu (1952)
Barbaros Hayrettin Paşa (1951)
Evli Mi Bekar Mı (1951)
Lale Devri (1951)
Yavuz Sultan Selim Ve Yeniçeri Hasan (1951)
Üçüncü Selim'ın Gözdesi (1951)
Vatan ve Namık Kemal (1949)
*
Kaynak : Biyografi.info 

4 Ocak 2021 Pazartesi

#MuzafferSarısözen


Muzaffer Sarısözen, 1899 yılında Sivas ilinin Cami-i Kebir mahallesinde doğdu. Babası Sarıhatipzadelerden Şeyh Hüseyin Hüsnü Efendi, annesi Zeliha Hanım'dır. Sivaslılar, Sarıhatipzadeleri " Saçlıefendiler " diye bilirler. Ve Sarısözeni de "Saçlıların Muzaffer" diye tanırlardı. Sarısözen ilk müzik şevk ve hevesini ailesinden almıştır. Beş erkek kardeş içinde Kemal ve Abdulkadir Sarısözen de şairidir. Abdulkadir Sarısözen'e şairliği dışında türküler ve halk çalgılarıyla yakından ilgisi olduğu için " Çalgıcı Vali " denirmiş. 
Sarısözen ailesinin Sivas'taki evlerinin üst çatı katının camları vitray duvarları kütüphane yapılarak arada gizli bölmeler oluşturulmuştur. Bu gizli bölmelere ud keman bağlama tanbur gibi sazlar konulurmuş. Nakşibendi bir ailenin çocuklarının bu aletleri çalması Sarısözen'in dünyaya geldiği dönemde son derece aykırı bir şey olduğu için böyle bir yola baş vurulmuştur.
*
Sarısözen, 1930 yılının Eylül ayında Milli Eğitim Müdürü olan 
Ahmet Kutsi Tecer ile tanışmıştır. TecerSarısözen ile tanıştıktan sonra 1930'da "Halk Şairlerini Koruma Derneği"ni kurar ve Sarısözen genel katip olur. İlk halk şairleri bayramı 1930'da yapılır ve Aşık Veysel bu şekilde ortaya çıkarılır. Bayram sonunda çıkarılan Sivas halk şairleri bayramı adlı bröşürde SarısözenSivas halayları başlıklı yazısını yayınlar ve halayların notalarını koyar. Bu büyük bir ihtimalle bizde halaylar hakkında yazılmış ilk notalı makaledir.
*
17 Ağustos 1937'de Halil Bedii YönetkenUlvi Cemal ErkinHasan Ferit AlnarNecil Kazım Akses ve teknisyen Arif Etikan'dan oluşan grup 
Ankara'dan Sivas'a derleme yapmak amacıyla giderler. Ahmet Kutsi Tecer Halil Bedii Yönetken'e Sarısözen'i tavsiye ederek gruba katılmasını söyler. Böylece türkülerin resmi olarak değerlendirilmesi Maarif vekili Saffet Arıkan'ın zamanında başlar. Derleme grubu Almanya'dan getirilen "Saca" markalı hem elektrik hem de akü ile çalışan alıcı ve verici ses kaydeden makinelerle çalışır. Konservatuarın folklor arşivindeki 10.000 ezginin derlenmesinde, fişlerin doldurulmasında, onun bitmek tükenmek bilmeyen sabır ve azmi büyük rol oynamıştır.
*
1943'  te  Muzaffer SarısözenHalil Bedii Yönetken  ve  Rıza Yetişen' den oluşan grup  Tokat
1944'de Elazığ, Tunceli, Bingöl ve Muş'ta; 
1945'te Ankara, Çankırı, Yozgat ve Kırşehir'de; 
1946'da İçel, Antakya ve Antalya'da; 
1947'de Çanakkale, Bursa ve Tekirdağ'da; 
1948'de Bolu, Sinop ve Zonguldak'ta; 1949'da Bilecik ve Eskişehir'de;
1950'de VanKarsÇorum ve Ağrı'da;
1951'de İzmit'te;
1952'de İzmir, Siirt, Mardin ve Bitlis'te derleme yapmıştır.
*
Sarısözen, derleme gezilerinde kendi çabası ve emeği ile topladığı bağlama, cura, ney, çifte kaval, kemençe, kaval, tulum, davul, zurna, tef, darbuka, gibi bir çok halk sazından kolleksiyon oluşturmuştur. Ayrıca derleme gezileri sırasında kaynak kişiler ile halk oyunlarını görüntüleyen fotoğraflardan bir resim albümü yapmıştır. Ne yazık ki; ölümünden sonra evi olarak gördüğü, çok değer verdiği, özen gösterdiği arşivi topladığı on binlerce ezgi ve halk çalgıları kendi haline terk edilmiştir.
*
Muzaffer Sarısözen'in halk müziğine verdiği hizmet kadar halk oyunlarına verdiği hizmet de büyüktür. 1950 yılında İtalya ve İspanya'daki Avrupa Uluslararası Raks Müsabakalarına, Erzurum bar ekibi ve davulcu Kara Yılanzurnacı Mümtaz Ardıç ile katılır. Madrid'te 68.000 kişinin önünde, Biariz ve San Sebastian'da yapılan 5 yarışmada ekip birinciliği aldı. Vedat Nedim Tör ve Mesut Cemil Bey'in daveti ile Yurttan Sesler'in başına Muzaffer Sarısözen getirildi. 1946 yılında Yurttan Sesler korosunu çalıştırmaya başlayarak derlenen türküleri koro üyelerine öğretti ve yayınlara başladı. Program büyük ilgi gördü. 1953 yılında İzmir'de, 1954 yılında İstanbul radyolarında "Yurttan Sesler" topluluklarını kurarak, halk türküleri ve oyunlarının yurt çapında sevilmesi ve tanıtılmasında büyük rol oynadı.
*
Muzaffer Sarısözen'e kadar radyolarda düzenli ve programlı halk müziği çalışmaları olmamıştır. Yurttan Sesler topluluğunu kurduktan sonra, programlarına kaynak kişileri ve bölge sanatçılarını davet ederek radyo sanatçılarına örnek dersler vermiştir. Muzaffer SarısözenYurttan Sesler topluluğunu yetiştirerek ilk koral halk müziği icrasını başlatmış; toplu bağlama çalma geleneğinin uygulayıcısı olmuş ve halk müziğinde koro seslerini numaralayarak otantik karakterin kaybolmasını önlemiştir.
*
Muzaffer Sarısözen, 1941 yılında Yurttan Sesler korosuna giren Neriman Altındağ'la tanıştı ve 1951 yılında dünya evine girdiler. Bu evlilikten 1952 yılında oğlu Memil Sarısözen dünyaya geldi. 1962 yılında Sarısözen prostat rahatsızlığından dolayı Devlet Demiryolları Hastanesi'ne yatırıldı ve burada ameliyat olacağını öğrenince diğer doktorlara tercihen özellikle kendisinin öğrencisi olan bir operatöre ameliyat oldu. Daha sonra ağabeyi Abdulkadir Sarısözen'in evine çıktı fakat tekrar rahatsızlandığında Ankara Hastanesi'ne kaldırıldı ve sağlığına kavuşamayarak 4 Ocak 1963 yılında vefat etti.
*

1 Ocak 2021 Cuma

#2021 #YeniYıl

Bu
yılbaşı
ağacımızı
hediyelerle
donatmak yerine,her
dalını bir dostumuzun,
adı ile süslemek istedik,
Akrabalar, dostlar, yoldaşlar,
uzakta yakında olan arkadaşlar.
Eski ve yeni arkadaşlar, yoldaşlar,
Her gün gördüklerimiz ve ara sıra bazı
bazı görüşebildiklerimiz. Hep aklımızda
olanlar ve sıkça unuttuklarımız. Her zaman
yanımızda olanlar ile olamayanlar. Kötü gün
dostlarımız ile hep destek olanlar… İstemeden
üzdüğümüz dostlarımız ve istemeden bizi üzenler.
Yakınımızda olanlar, ulaşamadıklarımız, uzun yıllardır
görmediklerimiz,  özlediklerimiz. Vefa borcumuz olan
arkadaşlarımız, dostlarımız, akrabalarımız, yoldaşlarımız...
Bir telefon uzaklığında olanlar. Alçak gönüllüler, gönülden
sevenler. Az ya da çok hayatımıza girmiş, sevilmiş, biz de iz
bırakmış tüm kıymetl isimler. Bu ağaçta hepsinin kökleri sağlam,
dalları uzun ve güçlü olacak. İsimleri daima ve sürekli asılı kalacak.
Her yeni yıl, eskilerin yanına yenileri eklenecek. Hayatın bütün zor
anlarında ağacımızın gölgesi, akrabalarımızı, arkadaşlarımızı, dostlarımızı,
yoldaşlarımızı, bir nefes serinletecek. Yeni yılla gelecek tüm yeni umutların,
yeni başlangıçların, dostlukların, bütün yeni günlerinizi aydınlatması ve sizler
ile hayatın her alanında çok daha güzel anlar paylaşmak istek ve dileğimizle…
Yeni yılınızı kutlar,
sağlıklı, huzurlu,
mutlu, neşeli,
barış, kardeşlik,
saygı, hoşgörü,
iyi niyet, sabır,
yardımlaşma,
başarı, dostluk,
sevgi ve umut 
dolu günler diler,
karanlığı yenecek
kararlılık iradesi ile,
ışıklı maviliklerle dolu
 güneşli,  musmutlu
güpgüzel  yarınlar
temenni ederiz…
Türkü tadında,
türküler ile dostça,
sağlıcakla ve 
sevgi ile kalınız.
İYİ Kİ VARSINIZ!..
Yıldız & Yıldırım ALKAN


27 Aralık 2020 Pazar

#KızılcaGün

 

#HoşgeldinPaşam
#KızılcaGün
*
27 Aralık 1919 Cumartesi günü Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Ankara’ya doğru yaklaşıyorlardı…
*
“Cuma günü Ankaralılar Namazgâh denilen bir tepenin üstüne toplanmışlardı. Bu yer şimdiki Türk Ocağı’nın bulunduğu tepedir. Burada iri Ankara kayalarından bir mihrap ile bir de yüksek bir taş sedir bulunuyordu. Mihrabın önünde cemaatle bir öğle namazı kılındıktan sonra, taş sedirin yanına üzerinde sırma ayetler dolu olan bir sancak dikilmişti. Halk namazdan sonra diz çökerek, kalbinin bütün safiyeti içinde vecde dalarak, memleketin düşman elinden kurtulması için gözyaşlarıyla, bütün eller göğe doğru uzanarak Tanrı’ya dua etmişlerdi… Ankara’nın meşhur tellallarından Ali Dayı gür sesiyle çarşıdan bağırarak geliyordu: Mustafa Kemal Paşa geliyor! Herkes aşağı yüze insin!”
*
Atatürk’ün silah arkadaşı ve aynı zamanda da tarihçi Enver Behnan Şapolyo, Atatürk ve Seymen Alayı isimli eserinde Türk tarihindeki “Kızılca Gün” kavramı ve Atatürk’ün Ankara’da karşılanışı hakkında çok detaylı tarihsel bilgiler vermektedir… Enver Behnan’a göre Oğuz Türk töresi olan Seymen Alayı yalnızca devletin ve milletin buhran yaşadığı “Kızılca Gün” denilen zamanlarda tertip edilir ve tertiplenen bu Seymen Alayı’ndan sonra da devleti ve milleti yaşanan buhrandan kurtaracak bir lider seçilirdi. Selçuk Bey ve Osman Bey tahta çıkarken de Seymen Alayı tertip edilmiş ve devlete yeni lider seçimi gerçekleştirilmişti. Lider seçiminden sonra ise kımızlar içilmiş, dualar edilmiş ve zeybek oyunları oynanmıştı…
*
Yurdun işgali üzerine Milli Direnişi başlatan Mustafa Kemal Paşa’da 27 Aralık 1919 Cumartesi günü Ankara’ya geldiğinde Seymen Alayı düzenlenmiş ve ellerinde pala kılıçları ile doh, doh! Naraları çeken süvari Seymen Efeler tarafından karşılanmıştı. Efelerin arka sıralarında ise Ahiler (esnaflar), dervişler, Yörükler, gönüllü askerler, çevre il ve ilçelerden gelen halk ile Ankaralılar bulunuyordu… Ankara Seymen’lerinden dev cüsseli olan Güveçli İbrahim, Seymen bayrağını aldı. Üç grup Seymen teşkil edilmişti. Birinci bayrak Güveçli İbrahim’de ikinci bayrak Türkmen Hacı Hüseyin’de üçüncü bayrak Kayserili Hacı ’da idi. Tam 700 yaya Seymen ve 3000 atlı Zeybek kıyafetinde Seymen düzülmüştü. Bu sahneyi Enver Behnan Şapolyo şöyle ifade etmektedir: “Bir millet tarihin karanlıklarına gömülerek yok olurken tekrar ne suretle doğuyor ve toplum vicdanı ne suretle galeyana gelerek, sinesinden bir önder yaratıyor, onu bugün görmek mümkündü. Bu yazdıklarımı okuyanlar, bilmeyenlere öğretsinler. Türkoğlu nedir? Oğuz töresince neler yaratmışlardır? Kendilerine bırakılan vatanın ne müşkül anlarda ve ne gibi büyük galeyanlarla meydana geldiğini okuyup anlasınlar. Ona göre millet yolunda böyle çalışsınlar diye gece durmadım, gece uyumadım, sizlere tarihi vakaları yeniden canlandırmaya, milli enerjimizi yükseltmeye çalıştım. Milli mücadelenin bütün bu safhaları mazlum milletlere örnektir. Onlar da dikkatle okuyup uyansınlar!”
* Atatürk’ün Ankara’da Karşılanışı: * Bu sahne karşısında Mustafa Kemal Paşa çok duygulanır ve hemen arabasından inerek kendisini karşılayan 700 Zeybek kıyafetli Seymen Efelerin ellerini tek tek sıkar ve sert bir sesle: -Merhaba Efe’ler! Diyerek yüksek sesle onları selamlar. Efe’ler hep bir ağızdan: -Sağ ol Paşa hazretleri! Derler. Mustafa Kemal Paşa: -Arkadaşlar buraya niçin geldiniz? Dediğinde Efeler hep bir ağızdan: -Millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik! Mustafa Kemal Paşa: -Fikrinizde sabit misiniz? Efeler tekrar bağırırlar: -Ant olsun! Mustafa Kemal Paşa gözleri yaşararak: -Var olun yiğitler! Der. Daha sonra Yağcıoğlu Fehmi Efe, Zeybek oynar. Paşa der ki; -Benim için çok yoruldunuz, zahmet ettiniz, hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim. Çok memnun oldum. Sizler çok bahtiyar ve yüksek kalpli insanlarsınız! * 27 Aralık 1932 *
Böylece Oğuz Türk geleneği olan Seymen Alayı yine bir “Kızılca Gün” de düzenlenmiş ve yurdun dört bir yanından gelen temsilciler ile Türk milleti kendisini bu “Kızılca Gün”den kurtaracak lideri seçmiştir… Seymen Alayı işte böylesine önemli bir olaydır… Atatürk’ü, 27 Aralık 1919 yılında, Milli Mücadele’nin karargâhı seçerek Ankara’ya gelişi sırasında, çevre il ve ilçelerden çok sayıda katılımla atlı ve yaya Seymenler karşılamıştı. Atatürk ilerleyen süreçte, hemşerilik teklifini kabul edip Hacı Bayram Mahallesi Kütüğü’ne kayıt olduğu Ankara’nın başkent olmasını da sağlamıştı.

25 Aralık 2020 Cuma

#İsmetİnönü

Türkiye Cumhuriyetinin ilk başbakanı, ikinci cumhurbaşkanı, asker, devlet adamı… 24 Eylül 1884′ te İzmir’de doğdu. Babası Malatya’ya yerleşmiş, Bitlisli Kürüm ailesinden Reşit bey, annesi Bulgaristan’ın Deliorman bölgesinden Cevriye Hanım. Sivas Askeri Rüştiyesini (ilkokul) bitirdikten sonra (1895) Topçu Harbiyesine girdi. Harbiye (1903) ve Harp Akademisi'nden birincilikle mezun oldu (1906). Kurmay yüzbaşı olarak Edirne’deki II. Ordu’ya atandı. 1907’de İttihat ve Terakki Cemiyetinde kısa bir süre çalıştı. 31 Mart Olayını bastırmak için toplanan Harekat Ordusuna Yeşilköy’ de katıldı. Ahmet İzzet Paşa komutasında Yemen’e gönderilen Dördüncü Kolordu kurmay heyetinde yer aldı ve 1912’de Binbaşılığa yükselerek Yemen Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı oldu. İlk diplomatik görevini burada üstlenip, İmam Yahya ile görüşerek barışı sağladı. Balkan Savaşı sırasında Çatalca’da bulundu.

Birinci Dünya Savaşında Başkomutanlık karargahında Harekat Şubesi Müdürlüğü yaptı ve Yarbay oldu (1914). Ertesi yıl Albaylığa yükselerek Trakya’daki II. Ordu Kurmay Başkanlığı'na atandı. Sonra, Doğu ve Suriye cephelerinde Dördüncü, Yirminci ve Üçüncü Kolordu Komutanlıklarında bulundu. Bu dönemde II. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa ile birlikte çalıştı , aralarında derin bir dostluk doğdu ve ondan yüksek ve anlamlı bir sicil aldı (1917). İstanbul’da 1916’da Mevhibe Hanım’la evlendi ve hemen cepheye döndü. Mondros Mütarekesi günlerinde başkente geri gelerek Harbiye Nezareti Müsteşarı oldu (1918). Askeri Şura’da görev aldı. Bu yıllarda Mustafa Kemal Paşa ile görüşmelerini sürdürdü.

Miralay (Albay) İsmet Bey Ocak 1920’de Ankara’ya kısa bir süre için gidip, döndü. 19 Mart 1920’de Mustafa Kemal’in çağrısı üzerine gizlice tekrar Ankara’ya geçip, Milli Mücadelede önemli görevler üstlendi. Edirne Milletvekili seçilerek çalışmalara katıldı ve Genel Kurmay Başkanı olarak düzenli bir ordu kurmayı başardı. İstanbul Hükümeti tarafından idama mahkum edildi (Haziran 1920). Batı Cephesi komutanlığına atanarak (4 Mayıs 1921) Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarını kazandı. Generalliğe yükseldi ve İsmet Paşa olarak anılmaya başlandı. Sakarya ve Başkumandanlık Meydan Savaşlarında etkili oldu. (1922).

Zaferin ardından Mudanya’da ateşkes görüşmelerini yürüttü (3 Ekim 1922). Dışişleri Bakanı ve Lozan baş delegesi oldu. Lozan Barış Antlaşmasını imzaladı (24 Temmuz 1923) . İlk cumhuriyet hükümetini kurdu (3o Ekim 1923). 8 Kasım 1924’te başbakanlıktan ayrıldı ve daha sonra Şeyh Sait isyanı nedeniyle yeniden aynı göreve getirildi (3 Mart 1925). Soyadı kanunu çıkınca Atatürk kendisine İnönü soyadını verdi. 15 Yıl başbakanlıkta bulunduktan sonra hükümetten ayrıldı (Eylül 1937).

Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin oybirliği ile Cumhurbaşkanı seçildi (11 Kasım 1938). İkinci Dünya Savaşına Türkiye’yi sokmamak için devletlerarası politika alanında çok yönlü çalıştı ve bunu başardı. Çok partili demokratik hayata geçişi sağladı ve dürüst bir seçim yasası yaptırarak iktidarı devretti (14 Mayıs 1950).

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve muhalefet lideri olarak on yıl boyunca büyük bir demokrasi savaşı verdi (1950-1960). 27 Mayıs ihtilali ve seçimler sonucunda gerçekleşen üç koalisyonda Başbakanlık yaptı ve bu görevini 6 Şubat 1965’e kadar sürdürdü. C.H.P ‘de “ortanın solu” hareketini başlattı. Parti içi mücadeleler sonucunda C.H.P’den istifa ederek senatör kimliğiyle TBMM’ne devam etti (8 Mayıs 1972). 25 Aralık 1973’de Ankara’da öldü ve hükümet kararıyla Anıtkabir'e defnedildi. Örnek bir evlilik sürdürdüğü Mevhibe Hanımla birisi Kurtuluş Savaşı sırasında ölen dört çocukları oldu, İzzet (1919-1921), Ömer (1924), Erdal (1926), Özden (1930).

*

Kaynak : http://www.ismetinonu.org.tr/