Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayı...
Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur.Çünkü,kötü insanların türküleri yoktur↔Neşet Ertaş
Bir Ulusun türkülerini yapanlar,yasalarını yapanlardan daha güçlüdür↔Shakespeare
Sevdim insanlardan çok türkülerini.İnsansız yaşayabildim,türküsüz hiçbir zaman↔Nazım Hikmet
Türküler kırk bin yıl su altında kalmış,yıkanmış,cilalanmış çakıl taşı gibidir↔Yaşar Kemal
Ne zaman bir köy türküsü duysam,şairliğimden utanırım↔Bedri Rahmi
Türküz türkü çağırırız↔Veysel
23 Aralık 2020 Çarşamba
#Kubilay
20 Aralık 2020 Pazar
#AzizNesin
1915. 20 Aralık’ta Çanakkale Savaşı’nın en civcivli zamanında, İstanbul’un Heybeliada’sında, Mehmet Nusret adıyla ve yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.
1920. Galip Amcayla tanışıyor. Galip Amcadan okuma yazma öğreniyor. Bu ve daha sonraki yıllarda Galip Amcadan kaligrafi, Arapça, Fransızca, Matematik dersleri alıyor.
1921. Mahalle mektebine gidiyor bir süre. Kuran sureleri ezberliyor. Mahalle mektebine en çok bir yıl gitmiş olmalı. Okulu bıraktıktan sonra Galip Amcasından ders alıyor.
1923. Hafız oluyor. Bir komşu kadın bir tuluat tiyatrosuna götürüyor. Eve geldiğinde o oyuna öykünerek bir piyes yazıyor.
1925. İstanbul’da Süleymaniye’de Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebinin üçüncü sınıfına sınavla giriyor. (Sonradan okulun adı, İstanbul 7. İlkokulu olacak).
1926-27. Darüşşafaka Lisesinin ilkokul 4. sınıfına giriyor. Beşinci sınıfa geçiyor. 15 Eylül de annesi ölüyor. Darüşşafaka’nın 5. sınıfında devamsızlıktan okuldan atılıyor. Evden kaçıyor. İzmit’e gidiyor ve Akçakoca İlkokulundan sınava girerek diploma alıyor.
1928. Cağaloğlu’ndaki Vefa Ortaokulunun 6. sınıfına giriyor, devamsızlıktan sınıfta kalıyor.
1929. Davutpaşa Ortaokulunda 6. sınıfta. Sınıf birincisi. O yıldan sonra hep sınıflarının en iyisi olacak. İlk romanını yazıyor. Her cuma, Şehzadebaşı’ndaki ya Millet Tiyatrosuna ya Ferah Tiyatrosuna gidiyor. Naşit’e hayran. Millet Tiyatrosunun açtığı bir oyun yarışmasına katılıyor.
1930
1930. Çengelköy Askeri Okuluna 7. sınıftan giriyor.
1932. 28 Haziran’da Askeri Ortaokulu bitiriyor. Yabancı dil dışında her dersi “pekiyi”, yabancı dili “iyi”. Eylülde Kuleli Askeri Lisesine geçiyor.
1935. Mayıs’ta Kuleli Askeri Lisesini bitiriyor. 30 Haziran’da er eğitimi görmek üzere Balıkesir’in Kepsut ilçesine gidiyor. Eylülde Ankara’da Harp Okulunda. Ankara’da iki yıl istihkâm okuyacak.
1937. 30 Ağustos’ta Harp Okulu bitiyor. Subay çıkıyor. Rütbesi Yar. Subay. Eylülde Beyoğlu Maçka Askeri Fen Tatbikat Okulunda. Meslek eğitimi görüyor. Ta başından beri sık sık disiplin cezası alıyor, okuldan kaçıyor. Bir yandan da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Doğu Süsleme Bölümü öğrencisi. Akademide minyatür, tezhip, hat, çinicilik, ciltçilik dersleri alıyor. Aynı zamanda resim çalışıyor. Öykü ve şiir yazmaya bu yıllarda başlıyor. Ya bu yıl ya da bir sonraki yıl ilk eşi Vedia Hanımla tanışıyor.
1938. 28 Şubat’ta teğmen oluyor. 9 Aralık’ta Kuyumcular Caddesinden senetle iki nişan yüzüğü alıyor. (24 Mayıs 1939’da alacaklı haciz yolunu seçecek.) 17 Aralık’ta ilk eşi Vedia Hanımla nişanlanıyor.
1939. Haziran’da Fen Tatbikat Okulu bitiyor. Muratlı’ya gidiyor. Millet ve Yedigün dergilerinde öyküleri ve şiirleri yayımlanıyor. 31 Aralık’ta ilk eşi Vedia Hanımla evleniyor.
1940
1940. 24 Şubatta Maçka Fen Tatbikat Okulunda ekskavatör kursuna gidiyor. Kurs 5 Nisanda bitiyor. 23 Mayısta tabur olarak Kırklareli Tahkimat Komutanlığının emrine giriyorlar. 20 Haziranda Erzurum’a tayin ediliyor. 28 Temmuzda Erzincan mühimmat deposuna gidiyor. Erzincan’da depremde yıkılmış olan ordu cephaneliğinin boşaltılmasıyla görevlendiriliyor. Bir bomba kazasında yaralanıyor. 23 Eylülde Erzurum’a dönüyor. 28 Eylülde Kars’a tayin ediliyor. 16 Aralıkta ilk çocuğu kızı Oya doğuyor.
1941. 30 Ağustosta Kars’ta üsteğmen oluyor.
1942. 21 Aralıkta ikinci çocuğu Ateş doğuyor.
1943. 7 Gün’de yazar ve yönetici. Şiirleri yayımlanıyor. (1942 de olabilir.) 20 Ağustosta Safranbolu’da bölük komutanı oluyor.
1944. 1 Ocaktan itibaren Millet dergisinde Aziz Nesin takma adıyla öyküleri yayımlanıyor. Savaş yüzünden izinlerin kaldırılmasına karşın, iki ere acıyarak izin veriyor. İzinden zamanında dönmeyen erlerin tehditlerine kulak asmayarak erleri cezalandırıyor. 23 Haziranda Onbaşı Günenli ve Mustafa Karakaş Aziz Nesin aleyhine ihbarda bulunuyorlar. 4 Temmuzda tutuklanıyor. Mahkemede kendini savunmuyor. 18 Temmuzda mahkeme karar veriyor: İzin verdiği erlerin tayınları zimmetinde göründüğünden 4 ay 10 güne mahkûm oluyor ve askerlikten ihraç ediliyor. Mahkeme kararını Aziz Nesin temyiz etmiyor ve karar 24 Temmuzda kesinleşiyor. 23 Eylülde Üsküdar Paşakapı Cezaevine giriyor, 11 Kasımda tahliye oluyor. Hak kazandığı emeklilik maaşını reddetiyor.
1945. Nuruosmaniye’de bakkallık, Karagöz gazetesinde ve Yedigün dergisinde redaktörlük ve yazarlık yapıyor. Profesyonel olarak yazarlığa başlıyor. Tan gazetesinde köşe yazıları yazıyor. Yayımlanmış ilk bağımsız yapıtı Parti Kurmak Parti Vurmak adlı on altı sayfalık broşürü çıkıyor. Cumartesi adlı haftalık bir magazin çıkarıyor (8 sayı). 4 Aralıkta Tan Gazetesi yıkılıyor ve işinden oluyor. Sedat Simavi çekindiğinden Yedigün’den de çıkarılıyor. Geceleri, ayda 60 liraya Vatan’da Ankara muhabirlerinin verdiği telefon haberlerini alıyor. Kendi ifadesiyle “çok sıkıntılı günler.”
1946. Yaşamında ilk ve son kez bir siyasi partiye giriyor. Yakın dostu Esat Adil Müstecaplı’nın kurduğu Türkiye Sosyalist Partisinde iki ay üye kalıp istifa edecek. Esat Adil Gerçek gazetesini çıkarıyor. Aziz Nesin gazetenin sekreteri ve köşeyazarı. Gerçek 25 sayı çıktıktan sonra kapatılıyor. 4 Aralıkta faşistlerin yıkacağı Yeni Dünya gazetesinde çalışıyor. Yusuf Ahıskalı’nın çıkardığı Ses dergisinde Türk sosyalistlerini birleşmeye çağıran bir yazı yazıyor. Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz ve karikatürist Mim Uykusuz’la birlikte haftalık Markopaşa gülmece gazetesini çıkarıyorlar. 25 Aralıkta Markopaşa’nın birinci sayısı çıkıyor. Markopaşa’nın satışı zamanla 70 binlere kadar çıkacak, ki o tarihte onca satan gazete yok. Matbaa, kağıt, dağıtıcı ve satacak bayi bulmakta zorluk çekiyorlar, gerek polisten, gerek faşist gençlerden sık sık tehditler alıyorlar. Gazete sık sık kapatılacak.
1950’ye değin çeşitli adlarla çıkacak mizah gazetelerinin taklitleri piyasaya sürülecek (Alay, Lalapaşa, Mazete, Bekri Mustafa, Salamon…). 16 Aralıkta “Büyük Tutuklama” başlıyor; aralarında Dr. Şefik Hüsnü, Esat Adil Müstecaplıoğlu, Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Yusuf Ahıskalı, Ressam Faris Erkman olmak üzere 40-50 kadar kişi birkaç gün içinde tutuklanıyor, birçoğu işkence görüyor. İki sosyalist parti, birçok dergi, gazete ve matbaa kapatılıyor. Markopaşa da kapatılan gazeteler arasında.
1947. Yıl başında serbest bırakılıyor. Bu ve daha sonraki yıllarda, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz ve Mustafa Uykusuz, Aziz Nesin’in yazdığı yazıları üstlenerek sık sık yargılanacak ve mahkûm olacaklar. Markopaşa 6 Ocakta yeniden çıkıyor. Amerikan emperyalizmi ve Türkiye’ye uygulanmaya başlanan Truman Doktrini’ne karşı yazdığı “Nereye Gidiyoruz” başlıklı bir broşürden dolayı 30 Nisanda sıkıyönetimce tutuklanıyor. Broşür basılırken toplatılıyor. Tutuklu görülen yargılanması sonunda askeri mahkemece “yayın yoluyla milli menfaatlere aykırı eylemde bulunmak” suçundan on ay ağır hapse ve dört buçuk ay sürgüne mahkûm ediliyor. 20 Şubat 1948’de tahliye edilip sürgün olarak Bursa’ya gidecek. Yasadışı yasaklara aldırmadan cezaevinden yazı kaçırıyor. Eylül’de, kapatılan Markopaşa yerine Malumpaşa çıkıyor. Ekim ayında Orhan Erkip adında biri, Malumpaşa ve Markopaşa gazetelerini yasadışı yollardan ele geçirip bu gazetelerde sağcı yayın yapıyor. Ekim ayında ve sonrasında, cezaevinde olmayan Markopaşacılar, Geveze, Merhumpaşa ve Ali Baba gazetelerini çıkarıyorlar.
1948. 20 Şubatta tahliye olup Bursa’ya sürgüne gidiyor. Büyük geçim sıkıntısı içinde. 20 Mayısta sürgünü bitiyor. İlk eşi Vedia Hanımdan ayrılıyor. İkinci kitabı Azizname’yi çıkarıyor. Bu kitap için İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılıyor. Dört ay tutuklu süren yargılanma sonrasında aklanıyor. Mehmet Ali Aybar’ın çıkardığı Zincirli Hürriyet’te yazıyor. “Ey Türk Faşisti” adlı yazıya sağcı basından büyük tepki geliyor. Temmuz ayında Başdan adlı siyasi bir haftalık gazete çıkarıyor. Bu gazete gülmece gazeteleri kadar tutmuyor ve sürekli zarar ediyor. Başdan’ı Markopaşa parasal olarak destekliyor. Baskılar sürüyor, gazeteler sık sık kapatılıyor, toplatılıyor.
1949. Ocak ayında Sabahattin Ali’nin öldürüldüğü öğreniliyor. Markopaşa yerine Hür Markopaşa, Yedi-Sekiz Paşa, Bizim Paşa ve Öküz Mehmet Paşa gazeteleri çıkıyor. Başdan’ın yayını sürüyor. İngiltere Prensesi Elisabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi ve Mısır Kralı Faruk, Aziz Nesin aleyhine dava açıyorlar. Aziz Nesin 7 ay hapse mahkûm ediliyor ve ceza infaz ediliyor. Zincirli Hürriyet’ten dolayı mahkûm olan Mehmet Ali Aybar’la Üsküdar Paşakapısı Cezaevinde yatıyor.
1950
1950. Fransızcadan çevirdiği öne sürülen bir yazı yüzünden (Politzer’in Felsefe Dersleri adlı kitabının önsözü) 16 ay hapse ve 16 ay güvenlikçe gözaltında tutulmaya mahkûm ediliyor (Aziz Nesin Fransızca bilmezdi!) Cezaevinde de yazmayı sürdürdüğünden ve yazılarını gizli gizli dışarı çıkardığından, cezasının bitmesine 40 gün kala Nevşehir Cezaevine gönderiliyor. Medet çıkıyor. Başdan gazetesi Yeni Baştan adıyla çıkıyor. Yurtdışına kaçmaya çalışırken yakalanıyor.
1951. Sultanahmet, Üsküdar ve Nevşehir cezaevlerinde yatıyor. Üsküdar Cezaevinde Biraz Gelir misiniz’i yazıyor (1963’te gözden geçirecek ve Aralık 69’da yayımlayacak.) Tahliye edildiğinde, Levent’te Sabahattin Erdem adlı bir arkadaşıyla Oluş Kitabevini açıyor. Sabahları Levent’teki evlere gazete dağıtıyor. “Şunca yıllık geçmişime bakıyorum da, çocukluk günlerimi saymazsam, karşılıksız, benden hiç karşılık beklemeden, bişey ummadan bana yardım ve iyilik etmiş olan ancak bir kişiyi anımsayabiliyorum. O bir kişi: Yüzbaşı Sabahattin Erdem… Tanıdığım en içli, en coşkun, en duygusal insandır.”
1953. Bir ortakla Beyoğlu’nda Bursa Sokağında yeni yapılmış bir hanın odasında Paradi Fotoğraf Stüdyosunu kuruyor. Bir yandan da şiir yazıyor.
1954. Akbaba’da takmaadlarla yazıyor.
1955. Kemal Tahir’le birlikte Düşün Yayınevini kuruyor. On Dakika adlı ilk şiir kitabını yayımlıyor (3 bin tane). Yahya Kemal ve Faruk Nafiz’in etkisinde kaldığından ve Nâzım’a öykündüğünden, kitapları dağıtıma vermeden Düşün Yayınevinin bahçesinde yakıyor. 6-7 Eylül olaylarında tutuklanıyor. Harbiye Askeri Cezaevinde Meral Çelen’le nişanlanıyor. Altı ay sonra sorgusuz bırakılıyor.
1956. Meral Çelen’le evleniyor. Halil Lütfi Dördüncü’nün Yeni Gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor. İtalya’da Bordighera’da 22 ulus arasında yapılan Altın Palmiye gülmece öyküsü yarışmasını Kazan Töreni adlı öyküsüyle kazanıyor. İstanbul’da üçüncü çocuğu, ikinci oğlu Ali Nesin doğuyor.
1957. Altın Palmiye uluslararası gülmece öyküsü yarışmasını Fil Hamdi adlı öyküsüyle ikinci kez kazanıyor. Bu yıl 11 kitabı birden yayımlanacak. İstanbul’da dördüncü ve son çocuğu Ahmet Nesin doğuyor.
1958. Akşam, Ulus ve Yeni Gazete gazetelerinde köşeyazıları, Demokrat İzmir’de “İstanbul’dan Ne Haber” başlıklı yazılar yazıyor. İstanbul 1’inci Sorgu Hakimliği, Mahallenin Kısmeti adlı kitabındaki beş öykü için dava açılmasına karar veriyor.
1959. Uzun bir yurt gezisine çıkıyor. Gazeteciler Cemiyeti Fıkra Ödülü birincilik ödülünü alıyor.
1960
1960. Sürgüne mahkûm oluyor ama 27 Mayıs darbesi imdadına yetişiyor. Yassıada duruşmalarını izliyor ve izlenimlerini kaleme alıyor. Gazeteciler Cemiyeti fıkra birincilik ödülünü alıyor.
1961. Kazandığı “Altın Palmiye”lerden birini devlet hazinesine bağışlıyor. Tanin gazetesinde köşeyazıları yazıyor. Bu yazılardan dolayı tutuklanıyor. Balmumcu cezaevinde 3 ay tutuklu kaldıktan sonra aklanıyor (31 Ekim). Tanin gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İhsan Ada’yla birlikte tutuklanıyor. Düşün Yayınevi ve evi aynı gün aranıyor. Çuval çuval not, belge, yazıya el konuluyor. Harbiye’de lağımlı bir hücreye atılıyor. Bütün geceyi ayakta geçiriyor. 8 Temmuzda tahliye edilecekler. Öncü’de yazmaya başlıyor. Adana’da linç edilmek isteniyor.
1962. Kemal Tahir’le birlikte kurduğu Düşün Yayınevi anlaşılamayan bir nedenden yanıyor. Zübük adıyla haftalık bir gülmece dergisi çıkarıyor. Babası Abdulaziz Efendi 11 Şubat 1962 Pazar günü ölüyor.
1965. İlk kez yurtdışına çıkıyor ve yurtdışında 5 ay kalıyor. Berlin ve Weimar’daki Antifaşist Yazarlar Toplantısına katılıyor. Almanya, Polonya, Sovyetler, Finlandiya, Romanya, Bulgaristan, Kiev’e ve Tiflis’e gidiyor.
1966. Bulgaristan’da Vatani Vazife öyküsüyle Altın Kirpi ödülünü alıyor.
1967. Bir yurtdışı gezisi dönüşünde, siyasi polis tarafından gözaltına alınıyor ve yasadışı olarak 8 saat sorguya çekiliyor. Meral Çelen’den ayrılıyor.
1968. Üç Karagöz Oyunu’yla Milliyet’in Karacan Karagöz Oyunları yarışmasında birincilik ödülünü alıyor.
1969. Moskova’da İnsanlar Uyanıyor adlı öyküsüyle Altın Krokodil ödülünü alıyor. Günaydın gazetesinde Eller Aya Biz Yaya adı altında köşe yazıları yazıyor. Günaydın’ın gülmece eki Ustura’yı hazırlıyor. Sonbahar’da Meral Çelen’le barışıyorlar.
1970
1970. Meral Çelen’le ikinci kez evleniyor. TDK oyun ödülünü alıyor.
1971. 12 Mart darbesinden sonra Maltepe Zırhlı Tugay kışlasında dört gün tutuklu kalıyor. Tutuklu bulunduğu sırada Zat-ı Devletleri İbiş Hazretleri oyununa başlıyor ve oyunu Ekim ayında bitiriyor.
1972. 27 Nisan günü Noter huzurunda Nesin Vakfı’nı kuruyor. Yeni Ortam gazetesinde tefrika edilmek üzere, Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’in ikinci cildine başlıyor.
1974. Asya-Afrika Yazarlar Birliginin Lotus ödülünü alıyor. TYS Genel Başkanı seçiliyor. Bu görevi 15 yıl boyunca, 1989’a dek yapacak.
1977. Bulgaristan’da Uluslararası Hitar-Petar ödülünü alıyor. Basın Şeref Kartı alıyor.
1980
1982. TYS davasında sorguya çekiliyor. Bir Güneydoğu Asya yolculuğu dönüşünde kalp sorunlarından Moskova’da hastaneye kaldırılıyor, hastanede 1 ay kalıyor. Stenokardi, angina pektoris, kalp büyümesi, kalp damarlarından birinin genişlemesi, glokom, bel kemiğinde kireçlenme, pyelonefrit… İki küçük enfarktüs geçirmiş ama haberi bile olmamış! İstanbul’a döner dönmez sıkıyönetim savcılığınca Barış Derneği kurucularından olduğundan sorguya çekiliyor.
1983. TYS davası başlıyor. 26 Kasım 1983’te inme iniyor. Çapa Nöroloji Kliniğine kaldırılıyor. Sağ tarafı tutmuyor ve konuşamıyor. İki gün sonra sol eliyle şiir yazmaya başlıyor. Zamanla iyileşecek.
1984. Yirmi dört yıl önce Öncü gazetesinde yazdığı bir yazı yüzünden dava açılıyor ve bu yüzden pasaport alamayıp kalp ameliyatı için ABD’ye gidemiyor. “Aydınlar Dilekçesi” ve “Barış 2″ davaları başlıyor. Aydınlar Dilekçesi davasındaki savunmasına yayın yasağı getiriliyor. Vakıf’ta 16 çocuk var. Ama aşçı yok. Çocuklara hergün yemek yapıyor. İşçilerle birlikte toplam 25 kişiye…
1986. Ekin-Bilar ve TYS davaları açılıyor. İnsan Hakları Derneğinin kuruluşuna önayak oluyor. Ekmek ve Hak Bildirgesi hazırlanıyor. İstanbul Marmara Etap Otelinde Tüyap Halkın Seçtiği Yılın Yazarı ödülünü alıyor.
1987. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e hakaret davası açıyor.
1988. Ankara’da ilk film şenliği girişiminde bulunuyor, Türk-Yunan Dostluk Derneğinin çalışmaları, çıkarmayı tasarladığı günlük gazetenin (Onbinler) ilk girişimleri… Kürtlerin kültürel bağımsızlıklarını savunduğundan DGM’de yargılanıyor.
1989. Bulgaristan Türkler’ine yapılan insan haklarına aykırı davranışlar konusunda TYS başkanı olarak basın toplantısı yapıyor. Bu yıl sonunda TYS başkanlığından istifa ediyor.
1990
1990. Tüyap Kitap Fuarında halkın oylarıyla ikinci kez yılın onur yazarı seçiliyor. Tolstoy Altın Ödülü ve Viyana Tiyatro Ödülünü alıyor.
1991. Fransa Devletinin verdiği Şövalyelik nişanını alıyor.
1992. Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü ve Altın Madalyasını alıyor. Florence Nightingale Hastanesinde by-pass oluyor. Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü ve Karşıyaka Belediyesi İnsan Hakları Ödülünü alıyor. Şiir yazıyor.
1993. Dionysos Şiir Ödülü ve Carl-von-Ossietzky Madalyasını alıyor.
1994. Amerikan Gazeteciler Cemiyeti tarafından “yılın gazetecisi” seçiliyor. İnsan Hakları Ödülünü alıyor.
1995. Orhan Apaydın Demokrasi ve Barış Ödülü ve Hiroşima Vakfı Ödülünü alıyor. 15 Haziranda, Nesin Vakfında beşinci katta, “dayanılmaz bir yürek acısıyla” uyanıyor. 30 Haziran’da Köktendinciliğe Karşı Konferans için basın toplantısı yapıyor. 6 Temmuzda sabaha karşı ,konuşma ve kitap imzalamaya gittiği Çeşme’de geçirdiği kalp krizi sonucunda hayata veda ediyor.
Kaynak : nesin.org
19 Aralık 2020 Cumartesi
#MaraşKatliamı
Ruhunu yitirmiş kenti 42 yıl sonra tekrar hatırlamak...
Bugün ülke tarihinin en kanlı sayfalarından birinin, Maraş Katliamı'nın 42. yılı...
ALİ MERT CANEL
''Der Mahzuni boyun eğme köpeğe
Döner kuzgun üleş, pislik yemeğe
Utanıyom Maraş’lıyım demeğe
Maraş halkı yine gamlı gamlısın” ( Aşık Mahzuni Şerif )
Birçok Maraşlı gibi benim de Maraşlıyım demeye dilim varmıyor. Maraş kelimesi geçtiğinde insanların sözcükleri boğazında düğümleniyor. Yıllar önce yaşanan acıları tekrar tekrar hatırlatmak gerekiyor. Fakat üzülmek için değil hesap sormak için... Yoksa katliama karşı olmamız hümanist bir çığlığın ötesine geçemez.
Katliamdan önce
Altı çeltik, üstü kekik kokan topraklarda 60'lardan başlayan solun etkisi ve 70'lerle beraber Maraş emekçileri politikleşip örgütlenir.
Aşık Mahzuni o yıllarda Maraş'ın Alevileri, devrimcileri ile beraber Elbistan'da bir konser düzenlemek için hazırlık yaparlar. O dönem Elbistan'da faşist faaliyetler sürdüren ülkücüler, 6 Haziran 1967 günü konsere saldırdıktan sonra kitle dağılır. Bir gün sonra ''pazar alışverişi'' için köylerden gelen Alevilere tekrar saldırırlar. Ülkücü faşistler, onlarca insanı yaralayıp işyerleri ve evleri yağmalarlar.
Bu saldırılar NATO ve CIA'nın desteği Türkeş'in egemen olduğu Özal Harp Dairesi, MİT ve kontrgerilla işbirliği ile gelişir. 6-7 Eylül saldırılarının ardından bu tür faşist saldırılar 1968 yılında Malatya'da, 1971'de Hatay-Kırıkhan'da, 1976-1977 yıllarında da Maraş'ın diğer ilçesi Pazarcık'da devam eder. 1977'de Taksim’de yüzbinlerce emekçinin katıldığı coşkulu 1 Mayıs kutlamasına The Marmara Oteli’nden sıkılan kurşunlar ile faşist saldırılar artmaya başlar. Hatta 1978'de o kadar çok katliam ve saldırı olduğundan 'katliam yılı' olarak adlandırılır.
Özellikle 1978 yılının Aralık ayında Kahramanmaraş’ta solculara ve Alevi yurttaşlara dönük olarak gerçekleştirilen katliam ve 1980 yılında Çorum’da yine solcu ve Alevi yurttaşlara dönük olarak ve yine devlet-MHP işbirliği ile gerçekleştirilen katliam darbe için gerekli 'atmosferi' yaratmak için atılan kanlı adımlar olmuştu. Kahramanmaraş ve Çorum’da gerçekleştirilen katliamlar günlerce sürmüş ancak devlet olaylara ısrarla müdahale etmemişti. Maraş katliamı sonrasında verilen sıkıyönetim kararı, katliamın 'amacına' ulaştığının bir kanıtıydı.
12 Eylül darbesinden iki yıl önce, 1978 yılının Aralık ayında tırmandırılan milliyetçi ve gerici hezeyan sonucu Maraş'ta yaşananlar, peşi sıra 11 kentte sıkıyönetim ilan edilmesine ve aynı senaryoların Sivas ve Çorum'da da sahnelenmesine bakılırsa, 12 Eylül'e giden yolu açmak amacı güdüldüğü anlaşılan provokasyonların öncüsü ve en kapsamlısıydı.
Maraş'ın tamamında katliamdan önce ETKO saldırıları sürüyordu. Bunun yanı sıra paket bomba eylemleri sürüyordu. Bu bombalardan biri Pazarcık CHP ilçe başkanı Memiş Özdal'a diğeri de Malatya belediye başkanı Hamit Fendoğlu'na gönderilmiş. Memiş Özdal şüphelenip paketi almayınca iki postane emekçisi paketi açmış, patlama sonrası biri ölmüş, diğeri de yaralanmıştı.
Ve katliam...
Maraş'ta 1978 Aralık ayında resmi kayıtlara göre en az 111 yurttaş, Alevi kaynaklarına göre 500'e yakın yurttaş vahşice öldürülmüştü. Binlerce kişi faşist çeteler ve dinci-gericiler tarafından yaralanmış, çocuklar katledilmiş, kadınlara tecavüz edilmişti.
19 Aralık 1978'de başlayan saldırılar 26 Aralık'a kadar iktidar, asker ve polis tarafından seyredildi. Seyretmek yetmezmiş gibi o gün Maraş'ta oturanların beşte biri bu katliama destek vermişti.
Maraş'ta yaşanan katliam sonrası aradan geçen 42 yılın ardından tüm katliamlarda olduğu gibi katiller cezalandırılmamış üstüne ödüllendirilmiş, katliam dosyası tozlu raflara kaldırılmıştı.
Maraş'ta katliam "Güneş Ne Zaman Doğacak" adlı Sovyetler Birliği karşıtı bir filmin ÜGD üyesi Ökkeş Şendiller ve Yunus İlhan tarafından bombalaması ve bu olayı Alevilerin, solcuların yaptığı söylentisini kentte yayması ile başladı. Daha sonrasında gerekçeli kararda bu iki sanığın suçlarının sabit görülmesine rağmen olayın üstü kapatıldı.
Patlamanın ardından sinemadan çıkan ülkücüler, PTT ve CHP binalarına saldırdı.
20 Aralık günü, yoğun olarak Alevilerin yaşadığı bir mahalledeki kıraathaneye bombalı saldırı düzenlendi. 21 Aralık'ta da Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu adlı TÖB-DER (Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği) üyesi iki solcu öğretmen, okul çıkışında katledildi. İki öğretmenin cenaze töreni günü de yine ülkücüler meydandadır. Maraş müftüsü, resmi araçla kent sokaklarında dolaşarak Alevilere karşı saldırıya geçilmesi yönünde kışkırtıcı çağrılar yaparken, çevre ilçe ve köylerden getirilen birtakım kişiler de cenaze alayına saldırır.
Alevilerin yoğun olarak yaşadığı mahallelere giren ülkücüler yaralama olaylarına karışırken ev ve iş yerlerine de saldırdılar. DİSK, TÖB-DER, POL-DER, CHP ve Tekstil Sendikası binaları özellikle hedef gözetilen yerler arasındaydı.
Yaşanan vahşetin son noktası 24 Aralık’ta Alevi mahallelerinin otomatik silahlarla taranmasıyla başladı. Maraş tecavüzler, çocukların kurşuna dizilmesi ve daha yüzlerce insanlık dışı olaya sahne oldu.
Dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı, olayların, solcuların tahrik etmesiyle ortaya çıktığını iddia edecek, bir yandan da jandarma ilk üç gün boyunca, olayların önüne geçecek herhangi bir girişimde bulunmayacaktı.
Katliamda devlet parmağı
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in ölümünün ardından, özel arşivinden çıkan 3 Ocak 1979 tarihli bir raporda, Maraş Katliamının MİT tarafından organize edildiğinin belirtildiği, katliamı örgütleyen dört MİT şefinin isimlerinin açıkça ifade edildiği ortaya çıktı. Bu raporda, MHP'nin ve Alparslan Türkeş'in katliamdaki sorumluluğu da açıkça belirtiliyordu. Katliamın ardından İçişleri Bakanlığı'nın gönderdiği özel araştırma ekibinin hazırladığı rapor ise kamuoyuna açıklanmadı.
CIA ajanı Paul Henze'nin Maraş Katliamı'ndan bir hafta önce Maraş'ta görüşmeler yaptığı, katliamın bu görüşmelerde planlandığı da iddialar arasında yer alıyor. Katliamda kullanılan bazı silahların İskenderun'daki NATO cephaneliğinin envanterinde yer aldığı belirtiliyor.
Maraş Katliamı anması yasaklandı
Dava...
1991 yılına dek süren Maraş Katliamı Davası'nda, 804 kişi yargılandı ve çeşitli cezalar verildi. Dosya, Yargıtay'ın bozma kararının ardından, 1991'de yeni çıkarılan Terörle Mücadele Yasası'na dayanarak kapatıldı.
Maraş'taki katliamda rol alanlar hiçbir zaman cezalandırılmadı... Yargılıyormuş gibi mahkemeye çıkarılıp ceza verilenlerin cezaları azaltıldı, sıkıyönetim mahkemesinin kararı Yargıtay tarafından bozuldu, yeniden yapılan yargılama sonucunda cezalar uygulanmadı. Ceza alanların cezaları da 1991'de çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle ertelendi ve daha sonra serbest bırakıldılar.
Katliamın ardında MİT ve MHP'nin yer aldığı birçok raporda yer aldı ancak tek bir adım dahi atılmadı.
Ölenleri anmak yasak, gerekçeli karara ulaşmak parayla
Dünün katliamcılarının bugünkü siyasal uzantıları Maraş katliamında katledilenleri her sene anmayı yasaklıyor, son yıllarda ise sadece katliamda katledilenlerinin ailelerine izin veriliyor.
2017 yılında da Maraş’ta 120 kişinin öldürüldüğü katliamın 39’uncu yıl dönümünde Meclis bünyesinde bir araştırma komisyonunun kurulması talebiyle önerge verildi. Ancak “katliam” ifadesi gerekçe gösterilerek önerge, Maraş'ın yıldönümünde iade edildi.
Dönemin CHP Dersim Milletvekili Hüseyin Aygün bilgi edinme yasası çerçevesinde TBMM’ye dilekçe vererek Maraş Katliamı ile ilgili görülen dava dosyasının bir kopyasını istedi. Fakat mahkemenin gönderdiği o cevapta Aygün’ün istediği belgelerin 41 bin TL ücret ödenmesi karşılığında gönderilebileceği belirtildi.
Ökkeş Şendiller
Türkiye’de adı cinayetler, provokasyonlar ve katliamlarla anılan kişiler son zamanlarda kendilerine medyada sıkça yer bulmaya başladı. Bunlardan biri de Ökkeş Şendiller. 'Reisi' Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte TRT tarafından yapılan bir belgeselde Maraş katliamını anlatan katil Ökkeş Şendiller "aralarında Hrant Dink'in de bulunduğu komünist militanların gerçekleştirdiği"ni iddia edecek kadar ileri gitmişti.
Şendiller, katliamın üstünün kapatılmasından sonra Ökkeş Kenger soyadını Şendiller olarak değiştirdikten sonra aklanarak ANAP-BBP ittifakıyla Kahramanmaraş milletvekili seçildi. Bu yıllarda Menzilci tairkata bağlanan Şendiller, trajik olarak Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyeliğine getirildi. AKP'nin 'Alevileri dönüştürmek adına yapılan "Alevi Açılımı" çalıştaylarına davet edildi.
Maraş katliamının bir numaralı sanığı Ökkeş Şendiller, adeta bir katil soğukkanlılığıyla 2010 yılında utanmadan Maraş’a giderek sorumluların bulunmasını isteyen binlerce kişiye faşist çetelerle birlikte saldırmış, katledilen insanlara gövde gösterisi sunmuştu.
Yalan, çarpıtma ve nicesi...
Tercüman gazetesi, katliama ilişkin “Maraş’ı bahane eden komünistlerin, dinsizlerin, devlete meydan okuması” diye yazdı.
2013 yılında Sütçü İmam Üniversitesi'nde görev yapan Prof. Dr. Ahmet Eycil, Akit'e verdiği röportajda, Gezi ve Maraş katliamı arkasındaki zihniyetin aynı olduğunu, devletin istikrarını bozmaya çalıştıklarını ileri sürerek şu skandal ifadeleri kullandı:
“78 olaylarının (Maraş katliamı) içinde yer alan sol grubun içinde Alevi de var, Ermeni de var, diğer gruplar da var. Şimdiki Gezi olayları içinde de bunlar var. Yani nerede devletin istikrarına olumlu veya olumsuz etki eden bir musibet varsa bunlar hemen içinde yer alıyor.”
Ahmet Eycil aynı röportajda daha da ileri giderek Sünniler ve Aleviler arasındaki 'kardeşlik anlaşmasını bozan maalesef ki Aleviler' diyerek Maraş katliamının sorumlusu olarak Alevileri gösterdi.
İki dönem önceki Maraş Belediye Başkanı Mustafa Poyraz, "İki taraftan da garip insanlar zarar gördü. Bunu kimse tasvip etmiyor. Bir insan bir yerden bir defa ısırılır. Biz bir defa yara aldık. İkinci yaraya K.Maraş izin vermez. Aramıza nifak tohumları, fitne fesat tohumları ekemezler" dedi.
Zaman gazetesi, 2008 yılında katliamın yıldönümüne yakın bir tarihte yaptığı haberde ise bu defa katliamı Sovyetler Birliği'nin planladığını iddia etmişti.
2010 yılında anmaya yapılan saldırının ardından aralarında Maraş Sanayi ve Ticaret Odası'nın da bulunduğu altı örgüt bir açıklama yayınlamıştı. O açıklamada yüzlerce yurttaşın öldürüldüğü bir katliamdan "1978 Maraş Olayları" şeklinde bahsediliyordu. Katliamdan bugüne ülkücü ve islamcı güçlerin katliamdaki başat rolleri açıkken, açıklama "ülkemizi karanlığa sürüklemek isteyen menfur mihraklar" gibi ifadelerle katliamcılarla katledilenlerin aynı "derin bağlantılara" sahip olduğunu imâ ediyordu.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Çorum ve Maraş katliamlarına ilişkin 2018'de yaptığı açıklamada Alevi ve solcu yurttaşları hedef alarak iki katliamın "Tamamen tiyatro" olduğunu söyledi. İşte o açıklama: "Yaşı müsait olanlar hatırlar, Çorum ve Maraş olaylarını yaşadık. Onlarca vatandaşımızı şehit verdik. Tamamen tiyatroydu, tamamen kurgulanmış bir fitneydi.''
Üzülmek yetmez
Bugün Maraş'ta ve Türkiye'de kime sorsak katliam için üzüldüğünü söyler. Fakat Maraş Katliamı için sadece üzüldüğünüzü, olmaması gereken bir olay olduğunu söylemek yeterli değildir. Temenniden daha çok olayların açığa çıkarılması, sorumluların hesap verebilmesini dile getirmek önemlidir.
Ökkeş Şendiller hâlâ katliamın sanığı değil, tanığı olarak belletilmeye çalışılarak, ülke sağının aklanması operasyonunda önemli bir figür olarak varlığını koruyor. Bugün Maraş Katliamı dosyası sessizce kapatılmış bulunuyor. Tıpkı Sivas Katliamı davasının zamanaşımından düşürülmesi gibi...
Emperyalizmin ve sermaye diktatörlüğünün yarattığı bu gerici, piyasacı, vahşi düşünce, Maraş Katliamı sırasında da iktidardaydı, bugün de iktidarda... Türkiye tarihine kara lekeler olarak yapışan bu karanlık ve alçak katliamların gerçek failleri, aslında hepsi birbirinin devamı olan bu gerici ve sermaye yanlısı hükümetler... Yıllar içerisinde cumhuriyet düşüncesini kemiren, ülkeyi gericiliğin karanlığı ile piyasacılığın vahşetine teslim eden iktidarlar, aslında tüm bu katliamların asli sorumlusu. Bize düşen ise katliamın hesabını sormak...
Kaynak : sol.org.tr
18 Aralık 2020 Cuma
#NecipHablemitoğlu
Akademisyen, Prof. Dr, araştırmacı-yazar (D. 28 Kasım 1954, Ankara - Ö. 18 Aralık 2002, Ankara).
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu (1977) mezunu. Uzun yıllar çeşitli kuruluşlarda basın müşaviri olarak çalıştıktan sonra AÜ Türk İnkılap Tarihi Enstitüsünde yüksek lisans ve doktora yaptı. Aynı yerde öğretim görevlisi olarak yirmi yıl Atatürk ilkeleri ve devrim tarihi dersleri verdi. Kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından, evinin önünde saldırıya uğrayarak öldürüldü.
Türkiye dışındaki Türk topluluklarının yakın tarihi konusunda çalışmalar yaptı. Orta Avrupa ve Balkanlar’da Türk eserleri, Türk azınlıkları ve şehitlikleri konusunda alan çalışmaları yürüttü. 1995-96 yılları arasında BM’nin UNDP projesinde görev alarak Moskova’da Gagauz Türklerinin Latin alfabesine geçiş çalışmalarına danışmanlık hizmeti verdi. Atatürk’ün yurtdışında görevlendirdiği öğretmenler hakkında yaptığı çalışmanın bir bölümünü "Kemal’in Öğretmenleri" başlığı ile yayımladı.
Türkiye dışında yaşayan Türk toplulukları, özellikle Kırım Türkleri konusunda çok sayıda makalesi yayımlanmıştır. Kendisi de bir Kırım Türkü olan Hablemitoğlu, Kırım Türklerinin tarihteki önde gelen isimlerinden İsmail Gaspiralı’ya ait geniş bir arşive sahipti. Ayrıca Türkiye’de ve yurtdışında faaliyet gösteren yasa dışı örgütler ve Alman vakıfları ile Avrupa Birliği Uyum Yasaları içinde yer alan vakıflar yasası konularında araştırmalar yaptı, bu konularda yurtiçi ve yurtdışındaki birçok panel ve açık oturuma katıldı. Eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu’dur, Kanije ve Uysar adlı iki kız çocuğu vardır.
“Ülkemiz son yıllarda Millî devlet ve Atatürk düşmanı cereyanların hücumuna maruz kalmıştı. Bir tarafta bölücüler, bir taraftan Cumhuriyet düşmanı Siyasal İslâm, diğer taraftan Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti beğenmeyen 2. Cumhuriyetçiler ve nihayet Lozan’ı içine bir türlü sindiremeyen Avrupa, bu karanlık tablo içinde boğulurken, karanlıkları delen birtakım yıldızlar belirdi. Bunların en kuvvetlisi kutup yıldızı gibi yol gösteren Necip Hablemitoğlu oldu. Necip Hablemitoğlu ne yaptı? Bize yabancıların oyunlarını anlattı. Yabancılarla işbirliği yapan yerli hainleri tanıttı. Tek ışıklı yolun Atatürk’ün yolu olduğunu gösterdi.” (Nuh Mete Yüksel, DGM Başsavcısı)
ESERLERİ:
Yüzbinlerin Sürgünü (1974), Çarlık Rusyası’nda Türk Kongreleri 1905-1997 (2. bas. 2003), Şefika Gaspiralı ve Rusya’da Türk Kadın Hareketi 1893-1970, Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası, Köstebek (2003).
KAYNAKÇA: Necip Hablemitoğlu / Köstebek (2003), Atilla Aşut / 2002 Yılında Kaybettiğimiz Gazeteci Yazar ve Yayıncılar (Çağdaş gazetesi, sayı: 54, Haziran 2003), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, 2007, 2009), Şengül Hablemitoğlu: Necip'i, MİT Müsteşarı yapılacağı söylentisi öldürmüş olabilir! (t24.com.tr, 25 Nisan 2011).
Kaynak : biyografya.com
11 Aralık 2020 Cuma
#AdileNaşit
Asıl adı Adile Özcan olan Türk sinemasının ünlü oyuncusu.
Adile Naşit, 17 Haziran 1930’da İstanbul’da doğdu.
Tiyatro oyuncusu Amelya Hanım ile ünlü komedyen Naşit Özcan (Dede)’ın kızı olan Adile Naşit, babasının ölümü üzerine öğrenimini yarım bırakarak, 1944 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu - Çocuk Tiyatrosu’na girdi.
Abisi Selim Naşit (d.1928) ile babaları desteklemese de her iki kardeş de tiyatroya gönül verdiler ve ilk defa Cumhuriyetin 10. Yıl Kutlama Gecesi’nde aynı sahneyi paylaştılar.
"Herşeyden Biraz" oyunuyla sahnede olduğu yıl, Halide Pişkin’in grubuyla İstanbul’da turneye çıktı. Daha sonra Muammer Karaca’nın tiyatrosuna girdi ve 1948’de komedi oyuncuları Aziz Basmacı ve Vahi Öz’le birlikte kurdukları toplulukta 1951 yılına kadar çalıştı. Yine 1948 yılında "Lüküs Hayat" filmiyle sinema oyunculuğuna başladı.
1950’de, kendisi gibi tiyatrocu olan Ziya Keskiner ile evlendi. 1954’te yeniden Muammer Karaca Tiyatrosuna döndü ve 1960’a dek burada çalıştı.
1961’de, eşi Ziya Keskiner ve abisi Selim Naşit Özcan ile birlikte, Ankara’da Naşit Tiyatrosu’nu kurdular. Bu topluluğun dağılmasından sonra 1963’te girdiği Gazanfer Özcan - Gönül Ülkü Özcan tiyatrosunda, 1975’e kadar aralıksız olarak çalıştı.
Adile Naşit, sinemaya ikinci ve asıl girişini 1970’lerde yaptı. 1976’da "İşte Hayat" adlı filmdeki rolüyle, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı.
Tiyatro oyunlarının yanı sıra Hisseli Harikalar Kumpanyası, Neşe-i Muhabbet, Şen Sazın Bülbülleri gibi müzikallerde oynadı.
Rıfat Ilgaz’ın eserlerinden sinemaya aktarılan "Hababam Sınıfı" filmlerinin birçoğunda, müstahdem kadın rolüyle yeraldı ve buradaki oyunculuğuyla da büyük beğeni kazandı. Münir Özkul ile karşılıklı oynadığı filmlerdeki "Anne" rolleriyle de ünlendi. 1978’de Uluslararası Sanat Gösterileri’nin tiyatro ve müzikallerinde rol almaya başladı.
Adile Naşit, 1950 yılında kendisi gibi tiyatrocu olan Ziya Keskiner ile evlendi, bu evliliğinden Ahmet Keskiner (d.1951-ö.1966) adında bir oğlu oldu. Eşi Ziya Keskiner, 1982'de kalp krizi sonucu öldü.
1981 yılında TRT televizyonunda "Uykudan Önce" isimli bir çocuk programı yapmaya başladı. Bu programda anlattığı masallar ve öykülerle, çocukların gönlünde taht kurdu. Gerek sinema filmlerinde, gerekse oyunlarda, basit, saf, iyi yürekli kadın tiplemesini başarıyla oynadı ve kendine has bir üslûpla yenileyerek karakteristik hale getirdi.
Adile Naşit, daha sonra 16 Eylül 1983 tarihinde Cemal İnce ile evlendi.
Adile Naşit, 11 Aralık 1987’de İstanbul’da öldü.
Filmleri :
1987 - Aile Pansiyonu
1986 - Milyarder
1986 - Kuzucuklarım
1986 - Yaygara
1986 - Hayroş
1986 - Kiralık Ev
1986 - Ağa Bacı
1985 - Satmışım Anasını
1985 - Şaban Papuçu Yarım
1984 - Namuslu
1984 - Şabaniye
1984 - Gırgıriyede Büyük Seçim
1983 - Şaşkın Ördek
1982 - Şıngırdak Şadiye
1982 - Adile Teyze
1982 - Buyurun Cümbüşe
1982 - Görgüsüzler
1982 - Talih Kuşu
1981 - Deliler Koğuşu
1981 - Şabancık
1981 - Hababam Sınıfı Güle Güle
1981 - Bizim Sokak
1981 - Şaka Yapma
1981 - Gırgıriyede Şenlik Var
1981 - Gırgıriye
1981 - Davaro
1980 - Beş Parasız Adam
1980 - Huzurum Kalmadı
1980 - Renkli Dünya
1980 - İbişo
1979 - Ne Olacak Şimdi
1979 - Erkek Güzeli Sefil Bilo
1979 - Doktor
1979 - Vah Başımıza Gelenler
1979 - Köşe Kapmaca
1978 - Neşeli Günler
1978 - Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor
1978 - Sultan
1978 - Kibar Feyzo
1977 - Hababam Sınıfı Tatilde
1977 - Gülen Gözler
1977 - Sakar Şakir
1977 - Şabanoğlu Şaban
1976 - Tosun Paşa
1976 - Aile Şerefi
1976 - Ah Dede Vah Dede
1976 - Gel Barışalım
1976 - İşte Hayat
1976 - Hababam Sınıfı Uyanıyor
1976 - Ne Umduk Ne Bulduk
1976 - Süt Kardeşler
1975 - Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı
1975 - Hababam Sınıfı
1975 - Bizim Aile: Merhaba
1975 - Televizyon Çocuğu
1975 - Sevgili Halam
1975 - Pembe Panter
1975 - Haydi Gençlik Hop Hop
1975 - Plaj Horozu
1975 - Şehvet Kurbanı Şevket
1975 - Bitirimler Sınıfı
1975 - Delisin
1975 - İşte Hayat
1975 - Hanzo
1975 - Çapkın Hırsız
1975 - Ah Nerede
1975 - Minik Cadı
1975 - Gece Kuşu Zehra
1974 - Mavi Boncuk
1974 - Yüz Liraya Evlenilmez
1974 - Hasret
1974 - Gariban
1974 - Aç Gözünü Mehmet
1974 - Salak Milyoner
1973 - Canım Kardeşim
1973 - Oh Olsun
1972 - Sev Kardeşim
1971 - Beyoğlu Güzeli
1970 - Vur Patlasın Çal Oynasın
1959 - Abbas Yolcu
1957 - Kahpe Kurşun
1950 - Lüküs Hayat
1947 - Yara
*
Kaynak : Biyografi.info