24 Haziran 2017 Cumartesi

Arabanın Motorunu Çalıştırdıktan Sonra Klimayı Açmanın Tehlikesini Biliyor Musunuz?


Arabanın Motorunu Çalıştırdıktan Sonra Klimayı Açmanın Tehlikesini Biliyor Musunuz?


Bunun nedeni ise arabayı dışarıda bıraktığımız zaman camları kapamamızdır. Gölgede bıraktığımız zaman arabanın içinde 400 ila 800 mg benzen birikir.
Örneğin, arabanızı 16 dereceden yüksek bir hava sıcaklığında güneşe koyduysanız, arabada biriken benzen miktarı 2000 ila 4000 miligrama kadar yükselebilir. Bu da izin verilen seviyenin neredeyse 40 kat daha fazlası.Camlar kapalı bir şekilde arabada oturduğunuz zaman benzen solursunuz. Bu da karaciğerinize, kemik dokularını ve böbrekleri etkiler. Organizmadan benzenin atılması çok uzun sürer.
Arabaların kullanım klavuzlarında klimayı çalıştırmadan önce camları açmalısınız diye yazar ama nedeni yazmaz.
Tıbbi açıklaması:
Klima, soğuk hava üflemeye başlayana kadar, öncelikle içeride ısınan havayı ve beraberinde benzeni dışarı üfler. Benzen kansere yol açan zehirli bir maddedir.
Arabaya oturduğunuzda, garip bir koku almasanız bile, önce 1-2 dakika camları açın sonra klimayı çalıştırın. Arabayı çalıştırdıktan sonra da pencereleri bir süre daha açık tutun.
Şimdiden bunu uygulamaya başlayın. Böylece hem kendinizi hem de arabanıza binenleri zehirli maddelerden korumuş olursunuz.

22 Haziran 2017 Perşembe

Amasya Genelgesi

  • 98 yıl Önce Bugün 22 Haziran 1919'da,
  • Amasya Genelgesi'ni Yazanlara ve Hayata Geçirerek Uygulayanlara Bin Selam Olsun!...
  • "Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir...
  • Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır..."


Amasya Genelgesi, Türkiye'nin temellerinin atıldığı, ulusal egemenliğin ve tam bağımsızlığın en büyük adımlarının atıldığı önemli bir bildiridir. Yeni devletin temellerini atmak için adım adım hareket eden Mustafa Kemal, Havza'daki  çalışmalarından sonra Amasya'ya geçerek silah arkadaşları olan Rauf Bey, Refet Bey ve Ali Fuat Paşa'yla bir araya gelerek Amasya Genelgesi'ni hazırlamışlardır. Hazırlanan bu genelge Kazım Karabekir ve Cemap Paşa'nın da onayıyla birlikte yayınlanmıştır.

Amasya Genelgesi'nin Hazırlanış Aşaması ve Temel Esasları

Amasya Genelgesi ulusal egemenlik hakkında ilk kez bahsi geçen bildiri olmuştur. Amasya Genelgesi bir anlamda İstanbul Hükümeti'ne karşı bir ihtilalin ilk adımı olmaktadır. Amasya Genelgesi'nde İstanbul Hükümeti hiçe sayılmış, hükümetin düşmanın elinde olduğu ve bu durumdan yalnızca milletin iradesi ve azmi kurtulunabileceği ifade edilmiştir. Amasya Genelgesi'nde Sivas'ta bir kongrenin toplanacağı konusunda bilgi vermiştir. 

Amasya Genelgesi'nin esasları Cevat Abbas Bey'e Mustafa Kemal tarafından yazdırılmıştır. Bu esaslar şunlardır:

  • Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir.
  • İstanbul hükümeti aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yol olmuş gösteriyor.
  • Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
  • Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve hakların gür sesle cihana duyurmak için, her türlü baskı ve kontrolden uzak milli bir heyetin varlığı zaruridir.
  • Anadolu'nun her bakımdan en güvenilir yeri olan Sivas'ta hemen milli bir kongre toplanması kararlaştırılmıştır.
  • Bunun için bütün illerin her sancağından milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olan en kısa zamanda yetişmek üzere yola çıkılması gerekmektedir.
  • Her ihtimalle karşı bu mesele milli bir sır olarak tutulmalı ve temsilciler gereğinde yolculuklarını kendilerini tanıtmadan yapmalıdırlar.
  • Doğu illeri adına 10 Temmuz'da Erzurum'da bir kongre toplanacaktır. O tarihe kadar öteki illerin temsilcileri de Sivas'a gelebilirlerse Erzurum Kongresi'nin üyeleri de Sivas genel kongresine katılmak üzere hareket ederler.
Amasya Genelgesi'nin bu genel taslak metni Kazım Karabekir, Mustafa Kemal, Rauf Bey ve Refet Bey'in yanı sıra birçok kişi imzalamıştır. Hazırlanan Amasya Genelgesi onaylandıktan hemen sonra tüm sivil ve askeri kurumlara dağıtılmıştır.

Amasya Genelgesi Sonrası Yaşananlar

Türkiye Tarihi'nde dönüm noktalarından birisi olan Amasya Genelgesi birçok anlamda önemli sonuçlara neden olmuştur. Bunlar;

  • Amasya Genelgesi ile Türk inkılabı adına ihtilal aşaması başlamıştır..
  • Kurtuluş Savaşı için gerekçe, amaç ve yöntem ortaya koyulmuştur.
  • İlk defa milli egemenliğe dayalı bir yönetimin oluşturulması gerektiğine dair bir fikirden bahsedilmiştir.
  • İstanbul Hükümeti artık yok sayılmıştır.
  • Türk Milletine İstanbul ve Anadolu'daki işgalcilere karşı mücadele için çağrı yapılmıştır.
  • Amasya Genelgesi ile birlikte artık padişah, halifelik manda - himaye fikirlerinin yerini milliyetçilik ve millet fikirleri almıştır.
  • Temsil Heyeti'nin oluşturulması konusunda fikir belirtilmiştir.
  • Amasya Genelgesi ile birlikte ilk defa kurtuluş direnişi yazılı hale getirilmiştir.
  • Müdafayi Hukuk Cemiyetleri'nin birleştirilmesi için Sivas'ta bir kongre toplanması kararı alınmıştır.
  • Ordunun terhis edilmemesi kararı alınmıştır.
  • Amasya Genelgesi ile birlikte Kurtuluş Savaşı resmen ilan edilmiştir.
Amasya Genelgesi ülkenin içinde bulunduğu durumdan kurtulabilmesi adına atılmış olan büyük bir adım olmuştur. Bu durum sadece milletin harekete geçmesini sağlamakla kalmamış, aynı zamanda işgalcilerin de tepkisini çekmiştir. Bu doğrultuda Amasya Genelgesi doğru şekilde atılan bir adım olmuştur.
Kaynak : http://www.kurtulussavasi.gen.tr/amasya-genelgesi.html

21 Haziran 2017 Çarşamba

19 Haziran 2017 Pazartesi

Hasan Hüseyin Korkmazgil : Koyunsal Konum


Koyunsal Konum

buyur koyunum buyur
şöyle geç şöyle otur
sen sevgili sen sayın
yat önüme sayın koyun
kırkayım yünlerini
satayım yünlerini
sana vizon alayım

buyur koyunum buyur
şöyle geç şöyle otur
sen sevgili sen sayın
aç paçanı sayın koyun
sağayım sütlerini
satayım sütlerini
sana lokum alayım

buyur koyunum buyur
şöyle geç şöyle otur
sen sevgili sen sayın
kıpırdama sayın koyun
keseyim gırtlağını
satayım etlerini
sana saray alayım

bizde yalan yoktur koyun
biz yasal konuşuruz
sen sevgili sen sayın
sana vizon sana saray
sana lokum sana pasta
bugün değilse yarın
yalansam kör olayım

Hasan Hüseyin Korkmazgil 

18 Haziran 2017 Pazar

Nazım Hikmet RAN : Baba!




Baba! 
her yılbaşında 
    sana söyleyecek 
                        bir tek 
                              sözüm var : 
"Seni ne kadar çok seversem 
                               o kadar 
        çok olsun ömründen geçen yıllar..." 
Baba! 
        Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım! 
Ne zulüm, ne ölüm, ne korku 
                            başımı eğemez! 
Yalnız senin elini öpmek için 
                                      eğilir başım. 
Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım... 
                                                                        1/1/1932 
Nazım Hikmet RAN

Fatih Kısaparmak : Bu Adam Benim Babam




BÜTÜN BABALARIMIZN BABALAR GÜNÜ KUTLU OLSUN!...

Bu adam benim babam 
Sekiz köşe kasketiyle 
Omuzunda sekosuyla hey! 
Cebinde yok parası 
Bafra'dır cigarası 
Yüreğindedir yarası 
Altı çocuk büyütmüş 
Bir işçi maaşıyla 
Bu adam benim babam hey! 

Ağlama benim babam 
Ağlama naçar babam 
Kara gün geçer babam hey! 
Bir kapıyı kapayan 
Gene açar babam 
Ağlama benim babam hey! 
Ağlama mazlum babam 
Ağlama naçar babam 
Kara gün geçer babam hey! 
Bir kapıyı kapayan 
Gene açar babam 
Allah büyük babam hey!

Bu adam benim babam 
Derdi dağlardan büyük 
Çaresiz (biçare) , beli bükük hey! 
Bir gün olsun gülmemiş 
Rahat nedir bilmemiş 
Gözyaşını silmemiş 
Bir lokma ekmek için 
Kimseye eğilmemiş 
Bu adam benim babam hey! 

Benim babam mert adamdı 
Mangal gibi yüreği 
Yufka gibi kalbi vardı 
Hayatım boyunca o'na özendim 
Fedakardı 
Bir dikili ağacı olmadı belki 
Ama kendisi 
Onuruyla yaşayan koskoca bir çınardı 
Üstümdeki kol kanat 
Sırtımı yasladığım dağ gibiydi 
Ben babamın oğluyum 
Tepeden tırnağa Anadolu'yum... 

Fatih Kısaparmak : Bu Adam Benim Babam

15 Haziran 2017 Perşembe

15-16 Haziran Şanlı İşçi Direnişi Mücadelemize Işık Tutmaya Devam Ediyor


YURDUMUN DÖRT BİR YANINDA FAŞİZME KARŞI OMUZ OMUZA DİRENENLERE BİN SELAM OLSUN!..


15-16 Haziran Şanlı İşçi Direnişi Mücadelemize Işık Tutmaya Devam Ediyor



“Kişi kişiye kul değil
Neden karanlık al değil
Yeryüzü uzun yol değil
Varılır gökler aşarak”
Fazıl Hüsnü Dağlarca

1970'in 15-16 Haziran’ı Türkiye işçi sınıfının en şanlı mücadele günlerinden biridir. Üzerinden 46 yıl geçse de, sermaye ve sermaye hükümetlerine korku; emek ve demokrasi mücadelesi yürüten işçilere, emekçilere ise kararlılık ve mücadele aşılayan iki uzun gün olarak tarihteki yerini almıştır.

Çalışma yaşamının ölüm, sömürü ve kölelik kokan uygulamalarına karşı sesini duyurmaya çalışan, insanca çalışmak ve yaşamak isteyen işçi sınıfının devlet güdümündeki sermaye sendikacılığına karşı işyerlerinde başlayan direnişleri ve grevleri bir çığ dalgası gibi tüm yurda yayılarak genişlemeye başlayınca burjuvazi buna engel olmak için harekete geçti. Demirel hükümetinin sendikal hakları budama girişimin temel hedefi kuşkusuz 1967’de DİSK’in kuruluşuyla birlikte yükselen ve sınıf sendikacılığının gelişimine ket vurmaktı. Sermayenin direktifleri ile harekete geçen dönemin Demirel hükümeti çalışma yaşamını ve temel sendikal hakları düzenleyen 274 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yaparak 1960 Anayasası’nın da etkisiyle işçi sınıfının direniş ve mücadele ile gittikçe ilerlettiği kazanımlarını 11 Haziranda 1970’de yürürlüğe giren yasayla boğmaya çalıştı. 

DİSK yaptığı görüşme ve uyarılardan sonuç alamayınca, bütün işyeri temsilcileri ve yöneticileri ile 14 Haziran 1970’te Lastik-İş’in Merter’deki binasında toplanarak eylem kararı aldı. 15-16 Haziran’da pek çok kentte işçiler şalterleri indirerek, işyerlerini, fabrikaları boşaltarak gün boyunca sokaklarda hükümeti protesto ederek DİSK'i boğdurmayacaklarını ilan ettiler. Direniş İstanbul'la sınırlı kalmadı, Ankara, İzmir, İzmit başta olmak üzere tüm yurda yayıldı. İstanbul'da 200 kadar büyük fabrikadan yaklaşık 150 bin işçi iş bırakmış, sokakta sendikal örgütlerine sahip çıkmak için protesto gösterileri yaparken, DİSK'in örgütlülüğü dışında kimi fabrikalarda çalışan işçilerin DİSK'lilerle buluşmasını engellemek için fabrika kapıları kilitlenmiş, dışarı çıkamayan işçiler de gün boyu üretimi durdurmuşlardı. İstanbul’un her iki yakasında, işçiler birleşmesin diye vapur seferleri iptal edildi, Galata Köprüsü kaldırıldı. Askeri birlikler seferber edilerek merkezi yerlerde, özellikle Vilayet önünde işçilere karşı tanklar ve zırhlı arabalarla barikatlar kuruldu. Levent’te ve Kadıköy’de engelleme daha da ileri götürülerek, polisler ve askerler tarafından işçilere ateş açıldı. Türkiye işçi sınıfı üç şehit verdi; Abdurrahman Bozkurt, Yaşar Yıldırım ve Mustafa Baylan.

Sermaye hükümeti olarak tarihe geçen dönemin “Demirel Hükümeti” bu eylemlerle baş edemedi, dalgalar halinde işten çıkarmalar, tutuklamalar, işkenceler, açılan davalar işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde estirilen bu terör, bu şanlı başkaldırıyı önleyemedi. Üç ay süren sıkıyönetim sonunda işten çıkarılan işçi sayısı beş bini aşmış olmasına rağmen direnişin gücü kırılamadı. Yeni sendika yasası, uygulamaya sokulamadan yükselen direniş ve grevlerin de etkisiyle TİP ve CHP tarafından iptal istemiyle Anayasa Mahkemesine götürüldü. Mahkeme 9 Şubat 1972 tarihli kararıyla “üçte birlik” olarak da bilinen kanunu iptal etti.

15-16 Haziran, Türkiye işçi sınıfının kendi gücünün farkına vardığında nelere kadir olduğunu göstermiştir. Bugün de pervasızca çıkarılan emek karşıtı yasa ve düzenlemelere karşı, işçi sınıfı 15-16 Haziran ruhunu kuşanarak bu saldırıları durdurabilir, sermayenin ve onun hükümetinin emeğe karşı düşmanca politikalarını boşa çıkarabilir. Bunun için unutmaması gereken tek şey, 15-16 Haziran’a ilham veren sloganda saklıdır: 

GÜCÜMÜZ BİRLİĞİMİZDEN GELİR!

Yaşasın Şanlı 15-16 Haziran İşçi Direnişimiz!