Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur.Çünkü,kötü insanların türküleri yoktur↔Neşet Ertaş
Bir Ulusun türkülerini yapanlar,yasalarını yapanlardan daha güçlüdür↔Shakespeare
Sevdim insanlardan çok türkülerini.İnsansız yaşayabildim,türküsüz hiçbir zaman↔Nazım Hikmet
Türküler kırk bin yıl su altında kalmış,yıkanmış,cilalanmış çakıl taşı gibidir↔Yaşar Kemal
Ne zaman bir köy türküsü duysam,şairliğimden utanırım↔Bedri Rahmi
Türküz türkü çağırırız↔Veysel
Dünyayı Verelim Çocuklara Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında dünyayı çocuklara verelim kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi hiç değilse bir günlüğüne doysunlar bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı çocuklar dünyayı alacak elimizden ölümsüz ağaçlar dikecekler Nazım Hikmet RAN Nazım Hikmet RAN : Dünyayı Verelim Çocuklara( Halit ERGENÇ'in Sesinden)
Utanırım, Utanırım fıkaralıktan, Ele, güne karşı çıplak... Üşür fidelerim, Harmanım kesat. Kardeşliğin, çalışmanın, Beraberliğin, Atom güllerinin katmer açtığı, Şairlerin, bilginlerin dünyalarında, Kalmışım bir başıma, Bir başıma ve uzak. Biliyor musun ?
Binlerce yıl sağılmışım, Korkunç atlılarıyla parçalamışlar Nazlı, seher-sabah uykularımı Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar, Haraç salmışlar üstüme. Ne İskender takmışım, Ne şah ne sultan Göçüp gitmişler, gölgesiz ! Selam etmişim dostuma Ve dayatmışım... Görüyor musun ?
Nasıl severim bir bilsen. Köroğlu`yu, Karayılan`ı, Meçhul Asker`i... Sonra Pir Sultan`ı ve Bedrettin`i. Sonra kalem yazmaz, Bir nice sevda... Bir bilsen, Onlar beni nasıl severdi. Bir bilsen, Urfa`da kurşun atanı Minareden, barikattan, Selvi dalından, Ölüme nasıl gülerdi. Bilmeni mutlak isterim, Duyuyor musun ?
Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun, öyle garip... Nerede olursan ol, İçerde, dışarda, derste, sırada, Yürü üstüne üstüne, Tükür yüzüne celladın, Fırsatcının, fesatcının, hayinin... Dayan kitap ile Dayan iş ile. Tırnak ile, diş ile, Umut ile, sevda ile, duş ile Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yaratılırım. Namuslu, genç ellerinle. Kızlarım, Oğullarım var gelecekte, Herbiri vazgeçilmez cihan parçası. Kaç bin yıllık hasretimin koncası, Gözlerinden, Gözlerinden öperim, Bir umudum sende, Anlıyor musun ?
"Akın var güneşe akın! Güneşi zaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın!"
Güneşi İçenlerin Türküsü... Bu bir türkü:- toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsü! Bu bir örgü:- alev bir saç örgüsü! kıvranıyor; kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor esmer alınlarında bakır ayakları çıplak kahramanların! Ben de gördüm o kahramanları, ben de sardım o örgüyü, ben de onlarla güneşe giden köprüden geçtim! Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi. Ben de söyledim o türküyü! Yüreğimiz topraktan aldı hızını; altın yeleli aslanların ağzını yırtarak gerindik! Sıçradık; şimşekli rüzgâra bindik!. Kayalardan kayalarla kopan kartallar çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını. Alev bilekli süvariler kamçılıyor şaha kalkan atlarını! Akın var güneşe akın! Güneşi zaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! Düşmesin bizimle yola: evinde ağlayanların göz yaşlarını boynunda ağır bir zincir gibi taşıyanlar! Bıraksın peşimizi kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar! İşte: şu güneşten düşen ateşte milyonlarla kırmızı yürek yanıyor! Sen de çıkar göğsünün kafesinden yüreğini; şu güneşten düşen ateşe fırlat; yüreğini yüreklerimizin yanına at! Akın var güneşe akın! Güneşi zaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk! Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız, toprak kokuyor bakır sakallarımız! Neş'emiz sıcak! kan kadar sıcak, delikanlıların rüyalarında yanan o «an» kadar sıcak! Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak, ölülerimizin başlarına basarak yükseliyoruz güneşe doğru! Ölenler döğüşerek öldüler; güneşe gömüldüler. Vaktimiz yok onların matemini tutmaya! Akın var güneşe akın! Güneşi zaaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor! Kalın tuğla bacalar kıvranarak ötüyor! Haykırdı en önde giden, emreden! Bu ses! Bu sesin kuvveti, bu kuvvet yaralı aç kurtların gözlerine perde vuran, onları oldukları yerde durduran kuvvet! Emret ki ölelim emret! Güneşi içiyoruz sesinde! Coşuyoruz, coşuyor!.. Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor! Akın var güneşe akın! Güneşi zaaaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! Toprak bakır gök bakır. Haykır güneşi içenlerin türküsünü, Hay-kır Haykıralım! 1924 Nazım Hikmet RAN
Nasıl başlarsa fırtına Öyle diner birdenbire Bir ışık parlar yeniden Karanlıklar arasından Umudu kesme yurdundan Şah damarı vurulsa da Dört bir yandan sarılsa da Işık yener karanlığı Bak çocukların gözlerine Umudu kesme yurdundan Kara kışın buzu bile Sürmedi sonsuza kadar Bahara döndü sonunda Filiz sürdü kar altından Umudu kesme yurdundan Zülfü Livaneli Zülfü Livaneli : Umudu Kesme Yurdundan
Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler, dalga dalga aydınlık oldular, yürüdüler karanlığın üstüne. Meydanları zaptettiler yine.
Beyazıt'ta şehit düşen silkinip kalktı kabrinden, ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını yıktı Şahmeran'ın mağarasını.
Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar. Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır. Safları sıklaştırın çocuklar, bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.
30 yıl önce bugün Dünya'ya gözlerini açarak bizlere dünyanın en güzel duygularının yaşatan
Canımız Kızımız Hürriyetimiz'e...
Mutlu ol her gününde Hayatın her yerinde Mutlu ol doğum gününde Sevinçlerin senin elinde Dilek tut hislerinde Kabul olur doğum gününde Zaman akıp gider bir bir gözlerinin önünden Bir öpücük gönderir düşlerinden Dünya senle güzel, bu kalp sana özel Bekler durur seni sen gel yeter Fatih Zengin : Doğum Gününde