#NazımHikmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#NazımHikmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Haziran 2022 Cuma

#NazımHikmetRan

 

12 Nisan 2022 Salı

#AkrepGibisin

#AkrepGibisin

*

Akrep gibisin kardeşim, 

korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. 

Serçe gibisin kardeşim, 

serçenin telaşı içindesin. 

Midye gibisin kardeşim, 

midye gibi kapalı, rahat. 

Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. 

Bir değil, 

beş değil, 

yüz milyonlarlasın maalesef. 

Koyun gibisin kardeşim, 

gocuklu celep kaldırınca sopasını 

sürüye katılıverirsin hemen 

ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. 

Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, 

hani şu derya içre olup 

deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. 

Ve bu dünyada, bu zulüm 

senin sayende. 

Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer 

ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak 

kabahat senin, 

— demeğe de dilim varmıyor ama — 

kabahatın çoğu senin, canım kardeşim! 

*

#NazımHikmetRan

16 Ocak 2022 Pazar

#NazımHikmet120Yaşında

#İnsanlarınTürküleriKendilerindenGüzel
*
İnsanların türküleri kendilerinden güzel,
kendilerinden umutlu,
kendilerinden kederli,
daha uzun ömürlü kendilerinden.
Sevdim insanlardan çok türkülerini.
İnsansız yaşayabildim
türküsüz hiçbir zaman.
Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de.
Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin.
Bu dünyada yiyip içtiklerimin,
gezip tozduklarımın,
görüp işittiklerimin,
dokunduklarımın, anladıklarımın
hiçbiri, hiçbiri,
beni bahtiyar etmedi türküler kadar...
*
20 Eylül 1960
#NazımHikmet

24 Temmuz 2021 Cumartesi

#İnsanlarınTürküleriKendilerindenGüzel


#İnsanlarınTürküleriKendilerindenGüzel

*

İnsanların türküleri kendilerinden güzel, 

                                kendilerinden umutlu, 

                                kendilerinden kederli, 

                daha uzun ömürlü kendilerinden. 

Sevdim insanlardan çok türkülerini. 

İnsansız yaşayabildim 

                 türküsüz hiçbir zaman. 

Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de. 

Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin. 

Bu dünyada yiyip içtiklerimin, 

                              gezip tozduklarımın, 

                              görüp işittiklerimin, 

                              dokunduklarımın, anladıklarımın 

                                      hiçbiri, hiçbiri, 

                beni bahtiyar etmedi türküler kadar... 

*

20 Eylül 1960 

#NazımHikmet

3 Haziran 2021 Perşembe

#NazımHikmet

 

Aramızdan ayrılışının 58.yılında #DünyaŞairimiz #NazımHikmet 'i sonsuz sevgi, saygı, özlem ve rahmet ile yad ediyorum. Toprağı bol, ruhu şad, mekanı cennet olsun. Işıklarda uyusun, yıldızlar yoldaşı olsun...😥😥😥

* #Davet Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim. * Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. * Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim.... * Yaşamakbir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim... #NazımHikmet

1 Haziran 2021 Salı

#Düşman


#Düşman

Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,

akar suyun

meyve çağında ağacın,

serip gelişen hayatın düşmanı.

Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :

Çürüyen diş, dökülen et,

bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,

Ve elbette ki, sevgilim, elbet,

dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,

dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle,

işçi tulumuyla,

bu güzelim memlekette hürriyet.

Bursa da havlucu Recebe,

Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,

fakir köylü Hatçe kadına,

ırgat Süleymana düşman,

sana düşman, bana düşman,

düşünen insana düşman,

vatan ki bu insanların evidir,

sevgilim, onlar vatana düşman…

#NazımHikmet

23 Mayıs 2021 Pazar

#GüneşiİçenlerinTürküsü

#GüneşiİçenlerinTürküsü
Bu bir türkü:- 
toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsü! 
Bu bir örgü:- 
alev bir saç örgüsü! 
kıvranıyor; 
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor 
esmer alınlarında 
bakır ayakları çıplak kahramanların! 
Ben de gördüm o kahramanları, 
ben de sardım o örgüyü, ben de onlarla 
güneşe giden köprüden geçtim! 
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi. 
Ben de söyledim o türküyü! 
Yüreğimiz topraktan aldı hızını; 
altın yeleli aslanların ağzını yırtarak gerindik! 
Sıçradık; şimşekli rüzgâra bindik!. 
Kayalardan kayalarla kopan kartallar 
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını. 
Alev bilekli süvariler kamçılıyor şaha kalkan atlarını! 
*
Akın var güneşe akın! 
Güneşi zaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! 
*
Düşmesin bizimle yola: 
evinde ağlayanların göz yaşlarını boynunda ağır bir zincir gibi taşıyanlar! 
Bıraksın peşimizi kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar! 
İşte: 
şu güneşten düşen ateşte milyonlarla kırmızı yürek yanıyor! 
Sen de çıkar göğsünün kafesinden yüreğini; 
şu güneşten düşen ateşe fırlat; 
yüreğini yüreklerimizin yanına at! 
Akın var güneşe akın! 
Güneşi zaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! 
Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk! 
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız, 
toprak kokuyor bakır sakallarımız! 
Neş'emiz sıcak! 
kan kadar sıcak, 
delikanlıların rüyalarında yanan o «an» 
kadar sıcak! 
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak, 
ölülerimizin başlarına basarak yükseliyoruz güneşe doğru! 
Ölenler döğüşerek öldüler; güneşe gömüldüler. 
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya! 
*  
Akın var güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! 
*  
Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor! 
Kalın tuğla bacalar kıvranarak ötüyor! 
Haykırdı en önde giden, emreden! 
Bu ses! 
Bu sesin kuvveti, bu kuvvet yaralı aç kurtların gözlerine perde vuran, 
onları oldukları yerde durduran kuvvet! 
Emret ki ölelim emret! 
Güneşi içiyoruz sesinde! 
Coşuyoruz, coşuyor!.. 
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde 
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor! 
Akın var güneşe akın! 
Güneşi zaaaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! 
*  
Toprak bakır gök bakır. 
Haykır güneşi içenlerin türküsünü, 
Hay-kır 
Haykıralım! 
*
1924

20 Nisan 2021 Salı

#CanımBabam

Canım Babam; aramızdan ayrılarak ebedi istiratgahına gidişinden bu güne 12 yıl geçmiş...
Seni çok özledim canım Babacığım…
Toprağın bol, ruhun şad, mekanın cennet olsun…
Işıklarda uyu, yıldızlar yoldaşın olsun canım Babacığım…😢😢😢
*
#Baba
*
Baba! 
her yılbaşında 
    sana söyleyecek 
                        bir tek 
                              sözüm var : 
"Seni ne kadar çok seversem 
                               o kadar 
        çok olsun ömründen geçen yıllar..." 
Baba! 
        Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım! 
Ne zulüm, ne ölüm, ne korku 
                            başımı eğemez! 
Yalnız senin elini öpmek için 
                                      eğilir başım. 
Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım... 
                                                                        1/1/1932 
#NazımHikmet 
*

23 Mart 2021 Salı

#HürriyetKavgası

#HürriyetKavgası

*
Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler, 
dalga dalga aydınlık oldular, 
yürüdüler karanlığın üstüne. 
Meydanları zaptettiler yine. 
*
            Beyazıt'ta şehit düşen 
            silkinip kalktı kabrinden, 
            ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını 
            yıktı Şahmeran'ın mağarasını. 
*
Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar. 
Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır. 
Safları sıklaştırın çocuklar, 
bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır. 
*
1962
#NazımHikmet

1 Mart 2021 Pazartesi

#Dostluk

#NazımHikmet

#Dostluk

*

Biz haber etmeden haberimizi alırsın, 

yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin. 

*

Gözümüzün dilinden anlar, 

elimizin sırrını bilirsin. 

*

Namuslu bir kitap gibi güler, 

alnımızın terini silersin. 

*

O gider, bu gider, şu gider, 

dostluk, sen yanı başımızda kalırsın

*

#NazımHikmetRan

20 Şubat 2021 Cumartesi

#Davet

#Davet * Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim. * Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. * Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim.... * Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...
* #NazımHikmet

15 Ocak 2021 Cuma

#NazımHikmet

#NazımHikmet119Yaşında
“Ben bir insan,  ben bir Türk şairi Nazım Hikmet,  ben tepeden tırnağa insan tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...”
 Hikmet Bey ve Celile Hanım’ın oğlu Nâzım Hikmet, 15 Ocak 1902’de Selânik’te dünyaya gelir. Babası Hikmet Bey, çeşitli illerde valilik yapmış olan Nâzım Paşa’nın oğludur. Osmanlı Hariciyesi’nde çeşitli memurluklarda ve Matbuat Umum Müdürlüğü görevinde bulunmuştur. Annesi Celile Hanım ise, dilci Enver Paşa ile Leylâ Hanım’ın kızıdır. İlk kadın ressamlarımız arasında anılan Celile Hanım, kültürlü, sanatçı ruhlu bir kadındır…
 Küçük Nâzım ilk eğitimini annesi ve sıkça şiirli toplantılar düzenleyen, kendisi de bir mevlevi şairi olan büyükbabası Nâzım Paşa’dan alır. Ve henüz on bir yasındayken ilk şiirini yazar…  Orta öğrenimini Galatasaray ve Nişantaşı Sultanilerinde gören Nâzım, 1915 yılında Bahriye Mektebi’ne girer. 1918 yılında ilk kez bir dergide şiiri yayınlanır. Bu bir aşk şiiridir. Ancak, İstanbul’un işgaliyle birlikte yerini yurtsever nitelikte şiirlere bırakır…

 Mezuniyetine üç ay kala geçirdiği bir hastalık nedeniyle Bahriye’den ayrılır. Bir grup arkadaşıyla Anadolu’ya geçer. Ankara Hükümeti’nin görevlendirmesiyle arkadaşı Vâlâ Nurettin ile birlikte Bolu’da öğretmenlik yapar.  Daha sonra kısa aralıklarla iki kez Moskova’ya gider. İlkinde iki yıl kalır.

 Rusya’da gerçekleştirilen ihtilale tanık olur. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi KTUV’da ekonomi-politik öğrenimi görür. İkincisi ise küreğe konulma cezasının verildiği dava nedeniyle zorunlu bir göçmenliktir. Bu kez daha önce öğrenci olduğu Üniversite’de çevirmenlik ve asistanlık yapar. Ceza Yasası’ndaki değişiklik nedeniyle 1928 yılında ülkeye döner. Kısa bir süre cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılır.

 Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları, şiirleri yayınlanır. Kitapları basılır. Siyasal ve entellektüel yaşamda aktif bir rol üstlenen ünlü bir şairdir. Şiirleri ders kitaplarına girer, oyunları devlet tiyatrolarında oynanır ama koğuşturmalardan da kurtulamaz… Sık sık gözaltına alınır, yargı önüne çıkartılır. Onun etkileyici gücü ürkütmektedir kimi çevreleri… Düzmece davalarla yaşamının on yedi yılı hapishanelerde geçer. 1950 yılında ulusal ve uluslararası düzeyde düzenlenen kampanyalar sonunda çıkarılan Genel Af Yasası’yla serbest kalır. Ne var ki yaşamına yönelik komplolar nedeniyle yeniden yurtdışına çıkar. Ve ölene dek yurduna, halkına, sevenlerine hasret şiirleri yazacağı göçmenlik yılları başlar…

 Bu dönemde Uluslararası Barış Ödülü sahibi bir sanatçı olarak  barış hareketi içinde aktif olarak yer alır. Dünya Barış Konseyi Başkanlık Divanı’na seçilir. Ünlü Şostokoviç’e, Şarlo’nun yaratıcısı Charlie Chaplin’e ve Fransız Parlamentosu Başkanı Eduard Heriot’a Uluslararası Barış Ödülü’nü veren jürinin başkanlığını yapar. Cezaevi yıllarından kalan hastalıklar onu rahat bırakmaz ve acılı yüreği 3 Haziran 1963 günü sabahı Moskova’daki evinde durur.

 …yazılarım otuz kırk dilde basılır / Türkiye’mde Türkçemle yasak” dediği şiirleri ancak ölümünden sonra basılır ülkesinde… 

Kaynak nazimhikmet.org.tr

 Nazım Hikmet1902 doğumlu şair ve yazar. Yirminci yüzyılın öncü sanat ve şiir akımları içinde dolaylı olarak yer alan ve daha ilk yapıtlarından itibaren, karışık tekniklerden yararlanarak Türk yazınının en önemli isimlerinden biri olan Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963’te Moskova’da geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirmiştir.

 Nazım Hikmet Ran, 20 Kasım 1901’de Selanik’te doğdu; ancak aile çevresinde 40 gün için bir yaş büyük görünmesin diye bu tarih, kendisinin de sonradan benimseyeceği gibi, 15 Ocak 1902 olarak anıldı. Baba tarafından dedesi Nazım Paşa, Mevlevi tarikatından, valilik yapmış, özgürlükçü ve şairliği olan bir kişiydi. Babası Hikmet Bey ise Galatasaray Lisesi (eski adıyla Mekteb-i Sultani) mezunuydu ve dışişlerinde memurdu (Kalem-i Ecnebiye). Eğitimci Enver Paşa'nın kızı olan annesi Celile Hanım ise, Fransızca konuşan, piyano çalan, ressam denecek kadar iyi resim yapan bir kadındı.

 Eğitiminde, dönemin ileri düşüncelerine sahip aile çevresinin büyük etkisi olan Nazım Hikmet, Fransızca öğretim yapan bir okulda bir yıl kadar okuduktan sonra, Göztepe’deki Taş Mektep’te (Numune Mektebi) ilkokulu bitirdi. Ortaokula Galatasaray Lisesi’nde başladıysa da, ailesinin parasal sıkıntıya düşmesi üzerine Nişantaşı Sultani’sine geçti ve 1917’de mezun oldu. Dedesi Nazım Paşa’nın etkisiyle şiirle ilgilenmeye başlayan ve Feryad-ı Vatan adlı ilk şiirini daha 11 yaşındayken yazan Nazım Hikmet, denizciler için yazdığı bir kahramanlık şiirinden (Bir Bahriyelinin Ağzından, 1914) etkilenen Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın yardımıyla Heybeliada Bahriye Mektebi'ne girdi. 1919’da bu okulu bitirdikten sonra Hamidiye kruvazörüne stajyer güverte subayı olarak atandı. Ancak aynı yılın kışında, son sınıftayken geçirdiği zatülcenp hastalığının tekrarlaması ve uzun süren iyileşme döneminin ardından deniz subayı olarak görev yapabilecek sağlık durumuna kavuşamaması üzerine, 17 Mayıs 1920’de, Sağlık Kurulu raporuyla, askerlikten çürüğe çıkarıldı.

 1918’de ilk kez Hala Servilerde Ağlıyorlar Mı adlı şiirinin Yeni Mecmua’da yayınlanmasının da etkisiyle hececi şairler arasında genç bir ses olarak oldukça ünlenen Nazım Hikmet, Bir Dakika adlı şiiriyle, 1920’de Alemdar gazetesinin açtığı yarışmada birinci oldu. Bu başarısıyla Faruk Nafiz ÇamlıbelYusuf Ziya OrtaçOrhan Seyfi Orhon ve Yaşar Kemal gibi ustalar ondan sevgiyle söz etmeye başladı. 1920’nin son günlerinde yazdığı ve gençleri ülkenin kurtuluşu için savaşmaya çağırdığı Gençlik adlı şiiri, İstanbul’un işgal altında olduğu yıllarda Nazım Hikmet’in vatan sevgisini yansıtan direniş şiirlerindendi.

 İstanbul’un işgaline çok üzülen Nazım Hikmet, milli mücadeleye katılmak üzere Anadolu’ya geçti ve 1921’de Bolu Lisesi’nde kısa bir süre öğretmenlik yaptı. 1921 Martı’nda Ankara Hükümeti’nce, kendisine ve çocukluk arkadaşı şair Vala Nureddin’e, İstanbul gençliğini milli mücadeleye çağıran bir şiir yazma görevi verildi. Bu görevi 3 gün içinde başarıyla yerine getiren ikilinin şiirleri on bin kopya olarak basıldı ve dağıtıldı. Şiirin yankıları öyle büyüdü ki, Vala Nureddin ve Nazım Hikmetİsmail Fazıl Paşa tarafından meclise çağırılarak, Mustafa Kemal ATATÜRK'e takdim edildi. Mustafa Kemal genç şairlere şunları söyledi:

 “Bazı genç şairler modern olsun diye mevzusuz şiir yazmak yoluna sapıyorlar. Size tavsiye ederim, gayeli şiirler yazınız.” (Vala Nureddin’in Bu Dünyadan Nazım Geçti adlı kitabından)

 İyi bir öğrenim görmek ve dünyada olup bitenleri anlamak isteyen iki genç şair 1921 yılında Batum’a, oradan da Moskova’ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’ne (KUTV) yazıldılar. Nazım Hikmet, ekonomi ve toplumbilim dersleri aldığı üniversite yılları boyunca, içine girdiği yeni dünyanın düşünce ve duygu yükü altında, serbest ölçüyle şiirler yazmaya başladı. İtalya’da Filippo Tommaso Marinetti’nin başlattığı Gelecekçilik (Fütürizm) akımının etkisinde, geçmişi yadsıyarak her şeyi gelecekte gören, devrimci bir bakışla yazdığı şiirleri 1923’te Yeni Hayat ve Aydınlık gibi dergilerde yayınlandı.

 1924 Ekim’inde, üniversiteyi bitiren ve çıkışında olduğu gibi, yine gizlice sınırdan geçerek Türkiye'ye dönen Nazım Hikmet, Aydınlık dergisinde çalışmaya başladı. Şubat 1925’te Şeyh Said İsyanı’nın başlaması üzerine, 4 Mart 1925’te çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu uyarınca birçok gazete ve dergi kapatıldı ve yazarları tutuklandı. Ankara İstiklal Mahkemesi’nin, 12 Ağustos 1925’te gizli örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle kendisi adına çıkardığı 15 yıllık mahkumiyet kararını öğrendikten sonra, İzmir’den İstanbul’a gelerek gizlice yurt dışına çıktı. Sovyetler Birliği’ne giden Nazım Hikmet, 1926 Cumhuriyet Bayramı’nda çıkan af kapsamına girdiğini öğrenip, geri dönmek için pasaport istediyse de bir sonuç alamadı.

 1928’de Bakü’de ilk şiir kitabı Güneşi İçenlerin Türküsü’nü yayımlatmasından birkaç ay sonra, arkadaşı Laz İsmail ile birlikte, sınırı sahte pasaportlarla ve izinsiz geçme suçundan yakalandı. Yargılanmadan önce iki ay Hopa cezaevinde bekletildi ve uzun süren yargılama sonucu, oy birliğiyle serbest bırakılmasına karar verildi.

 1929 yılında serbest kaldıktan sonra, İstanbul’da Resimli Ay dergisinin yazı kadrosuna katılan Nazım Hikmet’in, aynı yıl içinde yayımlanan 835 Satır adlı kitabı büyük bir ilgiyle karşılandı. Bu kitabını, gene o yıl çıkan Jokond ile Si-Ya-U (Çinli devrimci arkadaşı Emi Siao) ve ertesi yıl çıkan Varan 2 ve 1+1=1 adlı kitapları izledi. Temmuz 1930’da, Salkımsöğüt ile Bahri Hazer şiirleri Nazım Hikmet’in kendi sesiyle Columbia firmasınca plağa alındı. Yirmi günde tükenen bu plağın kahveler, lokantalar gibi halka açık yerlerde çalınmaya başlandığı görülünce, polisin duruma el koyup bazı uyarılara girişmesi sonucu, firma plağın yeni basımlarını yapmaktan vazgeçti.

 1931 yılında halkı suça teşvik ettiği iddiasıyla tekrar yargılanan ve oybirliğiyle aklanan Nazım Hikmet’in, 1932’de Benerci Kendini Niçin Öldürdü adlı şiir kitabı basıldı. 1931-1932 sezonunda Kafatası ve 1932-1933 sezonunda Bir Ölü Evi adlı oyunları İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda (eski adıyla Darülbedayi) sahneye kondu. Bütün bunların ardından, halkı rejim aleyhine kışkırtmaktan hakkında idam talebiyle açılan dava, 31 Ocak 1934’te 5 yıl hapis kararıyla son buldu. Her ne kadar temyiz bu kararı bozduysa da Bursa Mahkemesi 4 yıla indirerek hapis kararında direndi. Cumhuriyet’in onuncu yılında çıkarılmış olan bağışlama yasasıyla bu cezanın 3 yılı indirilince geriye bir yıl kaldı. Oysa Nazım Hikmet bir buçuk yıldır tutukluydu; sonuçta 6 ay alacaklı olarak cezaevinden çıkıp İstanbul'a döndü.

 Nazım Hikmet yurt dışındayken, ilki Sovyetler Birliği’nde görevli bir Türk ailesinin kızı olan Nüzhet Hanım ile ardından da bir Rus kızı olan Dr. Lena ile olmak üzere iki evlilik geçirdi. İstanbul'a döndükten sonra ise 1930’da tanıştığı ve 1931’de evlenmeye karar verdiği Piraye Altınoğlu ile, sorgulamalar ve tutuklamalar yüzünden ancak 31 Ocak 1935’te evlenebildi. Piraye Hanım'ın önceki evliliğinden iki çocuğu vardı. Geçimlerini sağlamak için bir yandan Akşam gazetesinde fıkralar yazdı, bir yandan da İpek Film Stüdyosu’nda senaryo yazarlığı, dublaj yönetmenliği ve film yönetmenliği gibi işler yaptı.

 1935’te Taranta Babu’ya Mektuplar ve 1936’da Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı adlı şiir kitapları yayınlanan Nazım Hikmet, bir dizi yargılamanın ardından 29 Aralık 1938’de, Askeri Yargıtay’dan gelen onayla 28 yıl 4 ay ağır hapse mahkum edildi. 1 Eylül 1938’de İstanbul Tevkifhanesi’ne, 1940 Şubat’ında Çankırı Cezaevi’ne, aynı yılın aralık ayında da Bursa Cezaevi’ne gönderilen ve bu üç cezaevinde toplam 12 yıl hapis yatan ünlü şair, yayımlama olanağı bulunmadığı halde sürekli şiirler yazdı. 14 Nisan 1950 seçimlerini kazanan Demokrat Parti’nin çıkardığı af yasasıyla serbest kalmadan önce, uzun süre açlık grevi yaptığından sağlık durumu oldukça kötüleşti. Bu süreçte onun için yurt içinde ve yurt dışında gösteriler, toplantılar düzenlendi, bildiriler dağıtıldı, imzalar toplandı. Nazım Hikmet adında iki sayfalık bir gazete çıkarıldı ve ilgililere sürekli mektuplar yazıldı.

 Nazım Hikmet cezaevindeki son iki yılında, ziyaretine gelen dayısının kızı Münevver Berk’e aşık oldu ve serbest kalmasının ardından eşi Piraye’den ayrılarak Münevver Hanım’la yaşamaya başladı. Çiftin 26 Mart 1951’de Mehmet adını verdikleri bir oğulları oldu.

 Serbest kaldıktan sonra polis tarafından sürekli izlenen, kitaplarını yayımlatma ve oyunlarını izleyici ile buluşturma olanağı bulamayan Nazım Hikmet, askerliğini yapmamış olduğu gerekçesiyle Kadıköy Askerlik Şubesi’ne çağrıldı. Ne güverte subaylığı yaptığı yıllarda hastalanarak çürüğe çıkarıldığını söylemesi, ne de Cerrahpaşa Hastanesi’nden aldığı, kalbinden ve ciğerlerinden rahatsız olduğunu gösteren raporlar, askerlik yapmasını engelleyen bir durumu olduğunu ispatlayamadı. Ölüm korkusu içinde olan Nazım Hikmet, akrabası Refik Erduran’la birlikte, deniz yoluyla önce Romanya’ya sonra da Moskova’ya geçti. Bunun üzerine 25 Temmuz 1951’de, Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarıldı.

 Birçok uluslararası kongreye katılan, çeşitli ülkelere yolculuklar yapan, pek çok kitabı yayımlanan ve yapıtları çeşitli dillere çevrilen Nazım Hikmet büyük bir ün kazandı. Prag’da Uluslararası Barış Ödülü’ne layık görüldü ve 1952 yılının sonunda Sovyetler Birliği’nin desteklediği Dünya Barış Konseyi’nin yönetici kadrosunda görev aldı. Nazım Hikmet’in aynı yıllarda yazdığı nükleer silahlar ve savaş karşıtı şiirleri bestelenerek, Paul Robeson ve Pete Seeger gibi dünyaca ünlü şarkıcılarca söylendi.

 “Ben hem kendimden bahseden şiirler yazmak istiyorum, hem bir tek insana, hem milyonlara seslenen şiirler. Hem bir tek elmadan, hem süpürülen topraktan, hem zindandan dönen insan ruhundan, hem kitlelerin daha güzel günler için savaşından, hem bir tek insanın sevda kederlerinden bahseden şiirler yazmak istiyorum, hem ölüm korkusundan, hem ölümden korkmamaktan bahseden şiirler yazmak istiyorum.”

 İlk şiirlerini hece vezniyle yazmakla birlikte, içerik bakımından hececilerden oldukça uzak olan ve onların bireyci şiirlerinin tuzağına düşmeden, toplumsal içerikli şiirler yazan Nazım Hikmet, hece ölçüsünün kalıplarını kırdı ve Türkçe’nin zengin ses özelliklerine büyük uyum sağlayan serbest nazma geçti. Bu değişiklikte Mayakovski’nin ve Gelecekçilik’i savunan diğer genç Sovyet şairlerinin etkileri oldu.

 Nazım Hikmet, 18 Kasım 1960’ta evlendiği genç eşi Vera Tulyakova ile birlikte yine bir geziden sonra Moskova’ya döndüğünde, Cenaze Merasimim adlı şiirini yazdıktan kısa bir süre sonra, 3 Haziran 1963 sabahı, bir kalp krizi sonucu evinde yaşamını yitirdi. Yazarlar Birliği’nin düzenlediği bir törenle Novodeviçiy Mezarlığı’na gömüldü.

 “Ben bir insan, ben bir Türk şairi Nazım Hikmet ben tepeden tırnağa insan tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...”

 1938’de şairin cezaevine girmesiyle Türkiye’de yasaklanan Nazım Hikmet şiirleri, ancak ölümünden iki yıl sonra, 1965’te yeniden ortaya çıkabildi. Yazdığı oyunlardan film, bale ve opera uyarlamaları yapıldı. Çeşitli konularda yazdığı çok sayıda makale ve eleştirileri de sonradan yayınlandı.

*
Kaynak : Biyografi.info

21 Haziran 2020 Pazar

#BabalarGünü

*
Başta canım Babam olmak üzere;
Sonsuza ışık olmuş tüm Babalarımız ile hayatta olan bütün Babalarımız'ın 
#BabalarGünü kutlu olsun!..
*
#BabalarGünüKutluOlsun
#BabalarGünü
*
Baba! 
her yılbaşında 
    sana söyleyecek 
                        bir tek 
                              sözüm var : 
"Seni ne kadar çok seversem 
                               o kadar 
        çok olsun ömründen geçen yıllar..." 
Baba! 
        Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım! 
Ne zulüm, ne ölüm, ne korku 
                            başımı eğemez! 
Yalnız senin elini öpmek için 
                                      eğilir başım. 
Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım... 
                                                                        1/1/1932 
Nazım Hikmet RAN


***

#BuAdamBenimBabam 
*
Bu adam benim babam 
Sekiz köşe kasketiyle 
Omuzunda sekosuyla hey! 
Cebinde yok parası 
Bafra'dır cigarası 
Yüreğindedir yarası 
Altı çocuk büyütmüş 
Bir işçi maaşıyla 
Bu adam benim babam hey! 
*
Ağlama benim babam 
Ağlama naçar babam 
Kara gün geçer babam hey! 
Bir kapıyı kapayan 
Gene açar babam 
Ağlama benim babam hey! 
Ağlama mazlum babam 
Ağlama naçar babam 
Kara gün geçer babam hey! 
Bir kapıyı kapayan 
Gene açar babam 
Allah büyük babam hey!
*
Bu adam benim babam 
Derdi dağlardan büyük 
Çaresiz (biçare) , beli bükük hey! 
Bir gün olsun gülmemiş 
Rahat nedir bilmemiş 
Gözyaşını silmemiş 
Bir lokma ekmek için 
Kimseye eğilmemiş 
Bu adam benim babam hey! 
*
Benim babam mert adamdı 
Mangal gibi yüreği 
Yufka gibi kalbi vardı 
Hayatım boyunca o'na özendim 
Fedakardı 
Bir dikili ağacı olmadı belki 
Ama kendisi 
Onuruyla yaşayan koskoca bir çınardı 
Üstümdeki kol kanat 
Sırtımı yasladığım dağ gibiydi 
Ben babamın oğluyum 
Tepeden tırnağa Anadolu'yum... 
*