#MetinGöktepe
Metin'e Ağıt
********************************
Gün Döndü Geceye Yavrum
Gelmedin Sen Ah Gelmedin
Yolunu Gözledim Durdum
Dönmedin Sen Ah Dönmedin
********************************
Uy Ben Öleyim Lo
Uy Ben Öleyim Lo
Yiğidim Sen Ölme Ne Olur
Dur Ben Öleyim Lo
********************************
Vurma Zalım Vurma Nolur
Körpeciktir Kıyma Nolur
Benim Yavrum Gazeteci
Onu Benden Alma Nolur
********************************
Uy Ben Öleyim Lo
Uy Ben Öleyim Lo
Yiğidim Sen Ölme Ne Olur
Dur Ben Öleyim Lo
********************************
Ben Anayım Dayanamam
Yokluğuna Alışamam
Göz Pınarlarım Kurudu
Ey İnsanlar Ağlayamam
********************************
Uy Ben Öleyim Lo
Uy Ben Öleyim Lo
Metin’im(Yiğidim)Sen Ölme Ne Olur
Dur Ben Öleyim Lo
********************************
Söz ve Müzik : Ferhat Tunç
Video kaynak : umudunezgileri.com
Kol geziyor kara zulüm
İki yakanızda elim
Anasının feryadıdır
Yakar bu evreni bilin
"Uyyyy ben ölim
Uyyyy ben ölim"*
*Metin Göktepe'nin cenazesinde annesinin ağıtından tıpkı alıntı.
Yakar bu evreni bilin
"Uyyyy ben ölim
Uyyyy ben ölim"*
*Metin Göktepe'nin cenazesinde annesinin ağıtından tıpkı alıntı.
diyerek gittiği haberde, gözaltına alındı ve polislerce dövülerek öldürüldü. Gün 8 Ocak 1996'ydı...
Devlet yetkilileri çelişkili açıklamalar yaparak cinayeti gizlemeye çalıştı.
Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve İstanbul
Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Metin Göktepe’nin gözaltına
alınmadığını; Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan gözaltına alındığını
ancak sonra çay
bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düştüğünü; İçişleri Bakanı
Teoman Ünüsan ise spor salonunun duvarından düşerek öldüğünü iddia
etti.10 Nisan 1968’de, Sivas
ilinin Gürün ilçesine bağlı Çipil köyünde dünyaya geldi. Yaşamının ilk
11 yılını burada geçiren Metin, geçimini tarım ve hayvancılıkla
sağlayan, 8 çocuklu emekçi bir ailenin 7. çocuğuydu.
İlkokulu,
köyün tek okulunda, birleştirilmiş sınıfta okuyan Metin, çalışkan,
başarılı, sevilen
bir öğrenciydi. Abla ve ağabeylerinin yıllara yayılan
göçünün ardından 1979’da annesi ve babasından hemen önce küçük kardeşi
Aziz ile birlikte İstanbul’a geldi. Aynı yıl Esenler’deki Harp Dinçsoy İlköğretim Okulu’na kaydoldu ve 5. sınıfı burada okudu.
Ortaokula
o zamanki adıyla Esenler Lisesi’nde başladı ve liseyi de burada
okuyarak şimdiki adıyla Bakırköy İbrahim Turhan Lisesi’nden 1986’da
mezun oldu. Lisede de başarılı bir öğrenci olan Metin, mezun olduktan
sonra bir yıl dershaneye devam etti ve buradaki başarısıyla, kardeşinin
de dershaneye gitmesini sağladı.
Yaz tatillerinde çalışarak harçlığını çıkaran ve böyle okuyan Metin, 1989 yılında İstanbul
Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’ne girdi. Bu sırada
fabrikada çalışan ablası, ağabeyi ve 86’dan itibaren kültürel ve sosyal
faaliyetlerine katıldığı dernek sayesinde politik mücadele ile tanıştı.
Metin üniversitede öğrenci gençlik mücadelesinin aktif bir üyesi oldu.
Öğrenci ve işçi hareketinin oldukça coşkulu olduğu bu dönemlerde, birçok
kez gözaltına alındı. Çevresinde, sürekli gülen, çok geniş bir arkadaş
çevresi olan ve hoş sohbet biri olarak tanınıyordu.
1992 yılının Mart ayında işçi ve emekçi hareketinin gelişimine objektif tutacak bir derginin, Haberde ve Yorumda Gerçek
dergisinin çıkacağını öğrenince orada çalışmaya başladı. Yayın hayatı
boyunca Haberde ve Yorumda Gerçek Dergisi’nde muhabiri olarak çalışan
Metin, 7 Haziran 1995’te kurulan Evrensel gazetesinde başından itibaren
yer aldı. Metin, 8 Ocak 1996’da, gazetecilik yaparken, gözaltında
polislerce dövülerek öldürüldü.
Ümraniye
Cezaevi'nde öldürülen tutukluların cenazesini izlemek üzere Alibeyköy'e
gitmişti. Ancak, "Sarı Basın Kartı" olmadığı gerekçesiyle ilçeye
sokulmadı. Haberi izlemekte "ısrarcı" davranınca da, gözaltına alındı ve
yüzlerce insanla birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonu'na götürüldü. Burada
polislerin şiddetli cop darbeleriyle dövülerek öldürüldü.
“İnsanca
yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahipsiniz. Size hiç kimse işkence ve eziyet yapamaz; insan haysiyetiyle
bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamazsınız!”
Bu satırlar Emniyet Genel Müdürlüğü"nün internet sitesinde yazar.
Peki Metin nasıl öldü?
Onun da ayrıntısı var:
“O
sırada Metin getirildi. Amirlerden biri "özel muamele" dedi. On kişi
Metin"in üzerine çullandı. Cop, kazma sapı gibi şeylerle vuruyorlardı.
Metin bayıldı. Su döküp ayılttılar. Tekrar dövmeye başladılar. Çok kan
kaybediyordu. Tuvalete götürüp yıkadılar. İçlerinden biri "ölecek
galiba, hastaneye götürelim" diyordu. Diğerleri "ölürse ölsün" diyerek
dövmeye devam ettiler, Metin artık hareket etmiyordu.”
Çevik Kuvvet memuru Şuayip Mutluer, 1. Sınıf Emniyet Müdürü Yaşar Gökışık"a verdiği ifadede şöyle diyordu:
“Ben salona döndüğümde yerde yatan şahsı (Metin Göktepe) sordum, polis
memuru Metin Kuşat, gazeteci olduğunu İstiklal Marşını bilmediğini
söyledi. Ben de "boş ver" dedim, bir tekme de ben attım. O sırada polis
memuru Saffet Hızarcı"nın yerde bulunan şahsa "Bu Ali için, bu Rüştü
için, bu da Süleyman için" diyerek vurduğunu gördüm. Sonradan adamı
dövmekten copunun kırıldığını öğrendim.”
Metin Göktepe"yi bu şekilde hunharca döverek öldürenler, dava açıldığında “istemeden adam öldürmek suçu” ile yargılandılar.
“Eğer
istemiyorsanız, bir kere vurduktan sonra geri çekilirsiniz. Yere düşmüş
insanın kafasına kırk kere kalasla vurmazsınız! Metin Göktepe seçilerek
alınmış, Evrensel muhabiri olması nedeniyle bilinçli olarak dövülmüş ve
isteyerek öldürülmüştür!”
Davayla ilgili çarpıcı detaylardan birisi de, Metin Göktepe'yi öldüren polisleri yargılayacak yer bulunamamasıydı...
Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar, 25 bin polisin görev yaptığı İstanbul"dan güvenlik gerekçesiyle davayı Aydın"a nakletti. Orası da beğenilmedi, Afyon'a
gönderildi. Duruşma günlerinde Susurluk Davası"ndan mahkum olmuş Korkut
Eken Afyon'a geldi. 12 Mart dönemini yaşayanların adını bildiği Necdet
Küçüktaşkıner, sanık polislerin avukatı oldu.
Ablası Meryem Göktepe cinayeti ve sonrasını anlatıyor:
İnsan bazen kimi olumsuzlukları hissediyor.
İnsan bazen kimi olumsuzlukları hissediyor.
8 Ocak gecesi Metin'i aramak için ev telefonunu uyumuşlardır düşüncesiyle kısaca çaldırıp kapattım.
Saat 23.30 civarında.
Aklım Metin'de nedense ve uyumuşum. Sabah kalktığımda bir şeyim kaybolmuş gibiydim.
Gördüğüm
rüyanın etkisi olabilir mi acaba diye arkadaşımla konuşuyordum iş
yerimde. Rüyamda bir dere kenarındayım. Şırıl şırıl akan suda balıklar
adeta dans ediyor. Ben de çok keyifle elimi uzatıp balıklardan
tutuyorum.
Derken bir kara balık, boyu diğerlerinden daha küçük olanı avucumun içinden kayarak kaçıyor.
Çok üzülüyorum bu duruma.
Arkadaşım güzel olduğunu söylüyor, kısmetmiş balık görmek gibi şeyler söylüyor.
Ancak benim içimi acıtan bir şey olmuş o küçük karabalığın kaçışında...
O
gün 9 Ocak sabahı işyerimde masama sığamıyorum. Sürekli oda değiştirip
dolaşıyorum. Odama döndüğümde çeşitli kereler birileri tarafından
arandığımı öğreniyorum.
Bu da canımı sıkıyor oldukça. Sonrasında
eski iş arkadaşlarımın öğlene yemeğe gelecekleri notunu alıyorum "sakın
Meryem bir yere ayrılmasın" tembihi ile.
Bugün olağanüstü bir gün
diyorum kendi kendime. En yakın arkadaşıma bugün neden herkes beni
arıyor ki, acaba bir şey mi oldu diye soruyorum. Hemen de
uzaklaştırıyorum bu kötü düşünmeyi.
Gayri ihtiyari Metin diyorum birden.
Metin'e bir şey mi oldu düşüncesini saçma bulup, titriyorum sanki.
Bir telefona nihayet ben çıkıyorum. Beni yakaladın bravo diyorum.
Karşı
taraf durgun fark ediyorum. Ha evet ablam ve abim de aramışlar
ulaşamamışlar diyor çok eskiden Metin ile ortak arkadaşımız olan Uysal.
Benimle çok acil buluşmak istediğini anlatıyor, ama ben ona arkadaşlar
gelecek filan diyorum. İsterse benim işyerime gelebileceğini de
söylüyorum.
Olmaz diyor ve çok kararlı geliyor sesi.
Bir şey olup
olmadığını sorduğumda kendi özel bir sorunu olduğunu, ancak benim ona
yardım edebileceğimi söylüyor. Kıyamayıp çıkıyorum ve tembihliyorum
bürodaki arkadaşımı eğer gelirlerse beni mutlaka beklesinler diyorum.
Buluşmaya
gidinceye kadar yüreğim ağzımda. Yol çok uzun geliyor. Oysa işyerime
çok yakın. Buluşma anına kadar hep Metin ile ilgili olumsuzlukları
öteliyorum.
Karşısına dikiliyorum Yenikapı'dan sahile doğru gittiğimiz yolda. "Bana ya neler olduğunu anlat ya da gelmeyeceğim" diyorum.
İnkar
etmeye çalışıyor. Bakıyor olmayacak Metin diyor. Yüreğim sıkışıyor,
"Bir şey mi oldu, çabuk her neyse söyle" diye sarsıyorum.
"Yaralılar var dünkü gözaltılardan" diyor. Hatırlıyorum birden, dün cenazeler kalkacaktı sahi.
"Evrensel'den de Metin yaralıymış" diyor.
Nerde?
Nasıl?
Sorularım havada uçuşuyor.
Uysal "Sakin ol üç Metin var ya, hangisi belli değil" dediğinde "Ne fark eder ki? Gerçeği bilmek istiyorum" diyorum.
Aslında
yüreğime ateş düştü ama hep kovmak istiyorum. Gazeteye gidiyoruz, bana
bakıyor herkes ve ben acaba birisi gerçeği söyler mi? diye şaşkın
bakınırken,"Ablasıymış", "ablasıymış" kerelerce çınlıyor kulaklarımda.
"Ablasıymış!" hiç normal gelmiyor.
Ben telefona uzanıyorum, abimi arayacağım.
Çok uzun geliyor o süre bana.
Bu arada masada bir toplu iğne alıp parmağıma olanca gücümle batırıyorum.
Kabus değil! Rüya değil! Karşıdan alo diyen yengeme soruyorum.
Yaralıymış, Çapadaymış.
Bulanık insanlar, karmakarışık uğultulu sesler'
Beni hastaneye götürdüklerini arabada öğreniyorum. Cerrahpaşa yolundayız. Hastane girişini geçiyoruz, anlam veremiyorum.
Çapa demişti yengem oysa. Adli Tıp önünde duruyor araba.
İbo! İbo'yu, ağabeyimi görüyorum.
Sağda üç genç kız ilişiyor gözüme, birisi yerlere atıyor kendini, ağlıyor, bağırıyor.
Diğer ikisi genç kızı sakinleştirmeye çalışıyor hem de ağlıyorlar.
İbo'ya koşup sarılıyorum o da ağlıyor benimle.
"Söyle" diyorum, "ne oldu Metin'e, öldü mü yoksa?" bir süre bir şey diyemiyor.
Nasıl denir ki? Metin, Metin nasıl ölür! "Anla artık" diyor...
Göktepe'ye şiddet uygulayan beş polis
‘kastı aşan şekilde insan öldürmek’ (öldürme niyeti bulunmadan,
taksirle) ve ‘faili belli olmayacak şekilde insan öldürmek’ suçlarından
yedi yıl altı ay hapis cezasına çarptırıldı. Bir polis memuru ise Yargıtay'ın kararı bozmasından sonra 20 ay hapis ve beş ay kamu hizmetinden uzaklaştırma cezası aldı.
Sanıkların
bir kısmı bir buçuk yıldan az süre cezaevinde tutuldu, ancak 2000'de
yürürlüğe giren Şartlı Af Yasası cezaların tamamlanmasına engel oldu.
Öldürülmesinden
sorumlu polisler kamuoyunda "Rahşan affı" diye bilinen afla şartlı
tahliyeden yararlanarak toplam 1 yıl 8 ay yatmışlardır.
Metin Göktepe gözaltında öldürülmüş gazeteciler içinde katilleri yargılanmış ilk gazetecidir.
Can Yücel'in Kaleminden METİN'E METİN
Can Yücel'in Kaleminden METİN'E METİN
morga kadar
Mosmor
Bir darbe var
yüreğimizde
beynimizde
Soruyor bir işaret
fişeği
Biz ölerek mi
yaşamayı
öğreneceğiz hâlâ...
kaynak : onedio.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder