30 Mayıs 2021 Pazar

#UnutmaDostumsun

#UnutmaDostumsun

Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan

Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam

Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar

Meşeler göğermiş diyorsun, varsın göğersin

Anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde

Yazdığım şiirlere yabancıyım, sokaklara yabancıyım

Taşı delemiyor bir çığlık ve apansız

Su oluyorum ipince, kendime sızıyorum

Dünya yetmiyor bazan, bırakıp gidebilir miyim?

Kuşları ürkütülmüş bir dal gibiydin, öylesine mahzun!

Efkar da yakışırdı sana, ilk kadeh kekik kokardı

Unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü

Sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları

Sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi

Kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları

Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan

Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam

Her akşam mektup yazarım dağlar kadar

Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun

Unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!

#AhmetTelli


29 Mayıs 2021 Cumartesi

#YıldırayÇınar

Yıldıray Çınar : Ömrüm Kadrini Bilmedim

Türkülerimizin Kralı Koca Çınarımız #YıldırayÇınar 'ı aramızdan ayrılışının 14.yılında sonsuz saygı, sevgi, rahmet ve özlemle anıyoruz...

Toprağı bol, ruhu şad, mekanı cennet olsun...

Işıklarda uyusun, yıldızlar yoldaşı olsun...

Yeğeni #MetinErten ' in deyimi ile: 

"Sazın ve sesin hiç susmayacak" Türkülerimizin Kralı Koca Çınarımız...

*

#ÖmrümKadriniBilmedim

*

Geldi geçti benim ömrüm

Ömrüm kadrini bilmedim

Bir kuş gibi uçtu ömrüm

Ömrüm kadrini bilmedim

*

Satılmazsın allim seni

Nerelerde bulim seni

Eyvah beni eyvah beni

Ömrüm kadrini bilmedim

*

Seyit Nizamoğlu ağlar

Ateşi sinemi dağlar

Ele geçmez geçen çağlar

Ömrüm kadrini bilmedim

*

Yöre : Erzincan

Kaynak Kişi : Ali Atıcı

Derleyen : Yıldıray Çınar

25 Mayıs 2021 Salı

#İnsanİçindekiSevgininAğırlığıncaİnsandır

❤️ #İnsanİçindekiSevgininAğırlığıncaİnsandır ❤️

İnsan bazen vermeli, almak için...

Bir yürek vermeli önce, bir gönül.

O yüreğe sevgi vermeli, dostluk vermeli.

Umut ekmeli o sevgi ve dostluğu büyütmek için.

Bir hayat olmalı; iki kişinin paylaşacağı bir ömür için.

Zaman vermeli, anlayış vermeli.

İsteklerine gem vermeli...

Bir ömrü paylaşmak için, iki kişilik sevgi vermeli.

Dürüstlük vermeli saygılarını vermeli.

Bazen taviz vermeli prensiplerinden...

Bazen sıkılmalı başkası için, istemediği şeyleri yapmalı paylaşmak adına hayatı.

Biraz da cesur olmalı adım atmak için.

Verdikten sonra beklemeli, almak için.

Sabırla, umutları soldurmadan beklemeli.

Bekleyişin hazzını tatmalı.

Vuslatı arzulayarak, özlemlere umut ekmeli.

İnsan vermeli önce kendisinden, sonradan almak için...

Düşüncelerin neyse hayatın da odur. Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan, düşüncelerini değiştir.

#WilliamShakespeare

24 Mayıs 2021 Pazartesi

#BenSanaBokDemem

Venezuela' dan Beyaz Peynir nam-ı diğer Pudra Şekeri getirilmesi işi içinde bulunan bütün kavşAKlara gelsin!..

#BenSanaBokDemem

*

Ben sana bok demem,

Boklar duyar ar eder.

Bir zerren düşse boka,

Onu da mundar eder.

*

Tanrı senin hamurunu 

Necasetle yoğurmuş,

Anan seni sıçar iken

Yanlışlıkla doğurmuş.

*

#NeyzenTevfik

23 Mayıs 2021 Pazar

#GüneşiİçenlerinTürküsü

#GüneşiİçenlerinTürküsü
Bu bir türkü:- 
toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsü! 
Bu bir örgü:- 
alev bir saç örgüsü! 
kıvranıyor; 
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor 
esmer alınlarında 
bakır ayakları çıplak kahramanların! 
Ben de gördüm o kahramanları, 
ben de sardım o örgüyü, ben de onlarla 
güneşe giden köprüden geçtim! 
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi. 
Ben de söyledim o türküyü! 
Yüreğimiz topraktan aldı hızını; 
altın yeleli aslanların ağzını yırtarak gerindik! 
Sıçradık; şimşekli rüzgâra bindik!. 
Kayalardan kayalarla kopan kartallar 
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını. 
Alev bilekli süvariler kamçılıyor şaha kalkan atlarını! 
*
Akın var güneşe akın! 
Güneşi zaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! 
*
Düşmesin bizimle yola: 
evinde ağlayanların göz yaşlarını boynunda ağır bir zincir gibi taşıyanlar! 
Bıraksın peşimizi kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar! 
İşte: 
şu güneşten düşen ateşte milyonlarla kırmızı yürek yanıyor! 
Sen de çıkar göğsünün kafesinden yüreğini; 
şu güneşten düşen ateşe fırlat; 
yüreğini yüreklerimizin yanına at! 
Akın var güneşe akın! 
Güneşi zaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! 
Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk! 
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız, 
toprak kokuyor bakır sakallarımız! 
Neş'emiz sıcak! 
kan kadar sıcak, 
delikanlıların rüyalarında yanan o «an» 
kadar sıcak! 
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak, 
ölülerimizin başlarına basarak yükseliyoruz güneşe doğru! 
Ölenler döğüşerek öldüler; güneşe gömüldüler. 
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya! 
*  
Akın var güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! 
*  
Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor! 
Kalın tuğla bacalar kıvranarak ötüyor! 
Haykırdı en önde giden, emreden! 
Bu ses! 
Bu sesin kuvveti, bu kuvvet yaralı aç kurtların gözlerine perde vuran, 
onları oldukları yerde durduran kuvvet! 
Emret ki ölelim emret! 
Güneşi içiyoruz sesinde! 
Coşuyoruz, coşuyor!.. 
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde 
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor! 
Akın var güneşe akın! 
Güneşi zaaaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! 
*  
Toprak bakır gök bakır. 
Haykır güneşi içenlerin türküsünü, 
Hay-kır 
Haykıralım! 
*
1924

19 Mayıs 2021 Çarşamba

#MustafaKemal


#MustafaKemal

Dağ başını efkâr almış

Gümüş dere durmaz ağlar

Gözyaşından kana kesmiş gözlerim

Ben ağlarım çayır ağlar çimen ağlar

Ağlar ağlar cihan ağlar

Mızıkalar iniler ırlam ırlam dövülür

Altmış üç ilimiz altmış üç yetim

Yıllar gelir geçer kuşlar gelir geçer

Her geçen seni bizden parça parça götürür

Mustafa'm Mustafa Kemalim

*

Diz dövdüm

Gözlerim şavkı aktı Sakarya'nın suyuna

Sakarya'nın suları nâmın söyleşir

Hemşehrim Sakarya öksüz Sakarya

Ankara'dan uçan kuşlar

Kemal'im der günler günü çağrışır

Kahrolur bulutlara karışır

Gök bulut yaşmak bulut

Uca dağlar dev boyunlu morca dağlar

Divan durmuş bekleşir

Mustafam Mustafa Kemalim

*

Nasıl böyle varıp geldin hoşgeldin

Çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin

Şol yüzünde güneş südü sıcaklık

Ellerinden öperim Mustafa Kemal

Senin dalın yaprağın biz senin fidanların

Biz bunları yapmadık

Sen elbette bilirsin bilirsin Mustafa Kemal

Elsiz ayaksız bir yeşil yılan

Yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal

Hani bir vakitler Kubilay'ı kestiler

Çün buyurdun kesenleri astılar

Sen uyudun asılanlar dirildi

Mustafam Mustafa Kemalim

*

Karalar kuşanmış Karadeniz akmam diyor

Dokunmayın ağlamaktan bıkmam diyor

Bu gece kıyamet gecesi bu vapur Bandırma Vapuru

Yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal

Ben ölümden korkmam diyor

Korkmam diyen dilleri toz oldu toprak oldu

Değirmen döndü dolandı yıllar oldu

Bir kusur işledik bağışlar mı kim bilir

O bize öğretmedi kazan kaldırmasını

Günahı vebali öğretenin boynuna

Erdirip oldurana ana avrat sövmesini

Yüreğim kırıldı kanım kurudu

Var git Karadeniz var git başımdan

Mızıka çalındı düğün mü sandın

Bir yol koyup gideni gelir mi sandın

Mustafam Mustafa Kemalim

*

Ankara'nın taşına bak

Tut ki baktım uzar gider efkârım

Çayır ağlar çimen ağlar ben ağlarım

Gözlerimin yaşına bak

Ankara Kalesi'nde Rasattepe'de

Bir Akça Şahan gezer dolanır

Yaşın yaşın mezarını aranır

Şu dünyanın işine bak

Mustafam Mustafa Kemalim

*

#Attilaİlhan

16 Mayıs 2021 Pazar

#AşıkMahzuniŞerif


Aşık Mahzuni Şerif : İşte Gidiyorum Çeşm-i Siyahım

Türk halk müziği sanatçısı, halk ozanı

Mahzuni Şerif, 17 Kasım 1940 tarihinde KahramanMaraş’da Afşin ilçesi, Berçenek Köyü'nde doğmuştur. Asıl adı Şerif Cırık’dır. Annesi Döndü, babası Zeynel Cırık’dır. Berçenek'te ilkokul olmadığı için Elbistan'ın Alembey Köyü'nde, Lütfü Efendi Medresesinde Kur'an eğitimi aldı. Eski Türkçe okur, yazar. Ancak, 1956 yılında kendi köyüne gelen ilkokuldan mezun olur. 
12 yaşında iken babasının ve akrabaların isteğiyle dayısının kızı Emine ile nişanlandı ve daha sonra 17 yaşında iken İmam nikahı ile evlendi. Bu eşinden Züleyha adında bir kızları oldu. İmam nikahı ile evlendiği karısından bir mektupla boşandı.

1956 yılından itibaren askeri okulda iken saz çalmaya ve şiirler yazmağa, türküler söylemeye başladı.
1956 yılında, o zaman Mersinde olan Astsubay Hazırlama Okulu'na kaydoldu ve 1959 yılında bitirdi. 1960 yılında Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu'ndan mezun oldu. 1960 yılında eşi olacak Suna hanımı kaçırarak 6 ay birliğinden ayrı kaldığı için TSK ile ilişiği kesildi.
1960 yılında Ankara'da İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir kızla tanıştı. Onunla evlenmeye karar verdi. Ama kız o zaman daha 14 yaşında idi. Yasalara göre evlenmesi mümkün değildi. Suna'yı kaçırıp, köye götürdü. Annesi, babası şikayet edince; bir yandan 14 yaşındaki kız kaçırmış bir kişi, bir yandan okul kaçağı bir yandan da askere gitme çağı gelmiş bir asker kaçağı olarak aranıyordu. Mahzuni, adını Suna yaptığı Sovina'yı çok sever. Neticede evlendi.
1964 yılında dünyaya gelen oğulları Emrah henüz bir kaç aylıkken Mahzuni, Suna ve Emrah'ı Babası Zeynel'e emanet ederek, vatani görevini yapmak üzere askere gider. Daha sonra eşi Suna’yı bir arkadaşı kandırarak evi terk etmesine sebep oldu.
Mahzuni ordudan ayrıldıktan sonra toplumsal, siyasi konuları ele alan; geleneksel halk şiirini devam ettiren ve diğer yanda protest şiirlerle halkın sorunlarını dile getiren; halk aşığı veya halk ozanlığına başladı. 12 yaşlarında gönül verdiği bu geleneği yaşamı boyunca devam ettirmiştir. Saz çalmayı amcası Aşık Fezali (Pehlül Baba)’dan öğrendi.
1961 yılından itibaren Türk halk müziğine gönül verdi. 1964 yılında çıkarttığı ilk plağı ile müzik piyasasına girdi. Bir süre Gaziantep'te ikamet ettikten sonra Ankara'ya göç etti. 1963 ve 1964 yıllarında 2 sene İşçi Partisinin gençlik kollarında aktif olarak görev yaptı.
Fikret Otyam ile tanıştı. Onun sayesinde Hürriyet Gazetesi'nden Cüneyt Arcayürek ile tanıştı. Basında onu hakkında ilk yazı Cüneyt Arcayürek’in kaleminden Hürriyet gazetesinde çıktı. Halk ozanları olarak seslerini duyurmak için Aşıklar Derneğini kurdu. Fikret Otyam'ın ve Gazeteciler Sendikası'nın desteği ile konserler verdi.
Kazanmaya başladığı paralarla 1968'de kendi adına bir plak firması kurdu. Ama, ortakları Ayhan Coşkun ve Abas Sütçü ile kısa zamanda batırdı.
1974 yılında yurtdışından konser dönüşü hemen tutuklanır. Sebebi de bir THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) örgüt militanın 'Mahzuni seni istiyor' yalanını söylenerek kaçırdığı Türkola Plakları sahibinin şikayeti üzerine. Yapılan mahkemede 14-15 ay hapis cezasına çarptırılır. 70’li yılların ortasından itibaren 8 yıl süre ile sahnelere çıkışı, yurtdışına gitmesi yasaklanır. Geçimini ufak bir dükkanda plak satarak sağlamaya çalışır.
1981-82 yıllarında yasaklı olduğu için gizli bir şekilde stüdyolarda plak doldurur. Fakat bu plaklar 1986 yılına kadar piyasaya sürülmez, saklanır. 1986 yılında ozanımızın üzerindeki yasak kalkar. Gizli bir şekilde doldurmuş olduğu plaklar piyasaya sürülürler.
1989-1991 yılları arasında Halk Ozanları Federasyonu tarafından Dünya'nın en büyük 3 ozanı arasında gösterildi.
Aşık Mahzuni , Dom Dom Kurşunu, Yedin Beni, Yuh Yuh, Fadimem, Gül Yüzlüm, Ciğerparem, Merdo,Dostum Dostum, Han sarhoş Hancı sarhoş, Çeşmi Siyahım,Yalan Dünya, Ağlasam mı?, Abur Cubur Adam, Katil Amerika ve Ekmek Kölesi gibi eserleriyle tanındı.
Aşık Mahzuni'nin türkülerini Ersen ve Dadaşlar Edip AkbayramCem KaracaGülden Karaböcek'ten Zeki Müren'e, İbrahim Tatlıses'ten, Ahmet Kaya'ya, Mahsun Kırmızıgül'e, Murat Göğebakan'dan, Selda Bağcan'a kadar birçok Türk halk müziği ve bazı pop müzik sanatçıları da okudu.
1971 yılında askeri darbe sonucu Süleyman Demirel hükümeti devrilmiş, Nihat Erim başkanlığında bir hükümet kurulmuştu. Bu hükümet sol kesime karşı şiddetli baskı uygulayınca Mahzuni Şerif türküyü patlatmıştı. Çıkardığı 45'lik plak, 'Erim erim eriyesin/Sürüm sürüm sürünesin' diyordu.
Netice olarak hemen tutuklanır ve 10.5 ay cezaya çarptırılır.
Yıl 1972. Mahzuni Şerif, elinde sazı, Sivas'ın Sivrialan Köyü'ne Aşık Veysel'i ziyarete gitti. 1973 yılında halkı suça teşvik etmekten tutuklanır. Ankara'da Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılandı.
Halk şiirine gönül veren ve konuşma dilini şiirleştiren Aşık Mahzuni'nin 453 plağı, 50 kasedi ve yayınlanmış 9 adet kitabı vardır.
Aşık Mahzuni, Geçmişinde yapılan zulüm ve adaletsizliğe kin beslememiş olup, Yezit sözcüğünü yalnız Hz.Hüseyin'i şehit eden Emevi zalimi için kullanmış ve hiç bir sünni dostuna Yezit yakıştırmasını reva görmemiştir.
1997 yılının haziran ayında Almanya'da beyin kanaması geçirip, Almanya 'nın Ulm Şehri 'nde tedavi gördü.
Mahzuni Şerif, Şubat 2001 tarihli Kızıldalı Dergisi'ne 'Hem Kızılbaş hem Alevi'yim' başlıklı bir yazı yazmıştı. "Elhamdülillah Kızılbaş'ım ve laikim. Ben değil, yedi sülalem Kızılbaştır. Bir suç varsa o da dedemdedir." dediği için, 2001 yılının Kasım ayında DGM tarafından aleyhinde dava açıldı. İlk duruşması 27 Aralık 2001 tarihinde DGM'de başladı. 17 Mayıs 2002 tarihinde Almanya'nın Köln şehrinde vefat ettiğinde DGM'deki davası henüz sonuçlanmamıştı.
Mahzuni Şerif, 2001 yılının başlarında kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle JFK Hospital İstanbul Hastanesi 'nde yoğun bakım altında tedavi oldu ve Mayıs ayında taburcu edildi.
Evlilikleri : 3 kez evlenen Mahzuni Şerif’in 8 çocuğu vardır.
1. Eşi: 12 yaşında iken babasının ve akrabaların isteğiyle dayısının kızı Emine ile nişanlandı ve daha sonra 1957 yılında 17 yaşında iken İmam nikahı ile evlendi. Bu eşinden Züleyha adında bir kızları oldu. İmam nikahı ile evlendiği karısından bir mektupla boşandı. 
2. Eşi : 1960 yılında Ankara'da İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir kızla tanıştı. Kaçırarak evlendi. Bu evlilikten ikiz olan Ferhat, Şirin ve Emrah adlı üç çocuğu olur. 
3. Eşi: Mahzuni Şerif, 1971 yılında Fatma Özdemir ile evlendi. Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adlı dört çocuğu oldu.
Mahzuni Şerif, 17 Mayıs 2002 tarihinde Köln, Almanya’da 62 yaşında ölmüştür. Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesindeki Hacı Bektaş Veli Külliyesi'nin yakınındaki Çilehane adı verilen bölgede defnedilmiştir.
Mahzuni Şerif, ölmeden önce DGM tarafından aleyhinde dava açılmasına sebep olan Şubat 2001 tarihli Kızıldalı dergisi'ndeki yazısında söyle diyordu:
Özetle :
“ 'Hem Kızılbaş hem Alevi'yim' 
- Ben Allah adına insana secde etmeyi yeğlemekteyim. Bir Alevi çocuğu değil bir Hıristiyan, bir Musevi de olsam böyle düşünmekteyim. (...) İnsan aleminin sevgisinde, gönlünde, bütünlüğünde ve doğanın her güzelliğinde beni yaradanı arayıp keyfime göre isimlendirdim. Ona gül dedim, bülbül dedim, çiçek dedim, Ali dedim, Veli dedim; ağzıma ve gözüme güzel gelen her şeye onun adını verdim. Bana bunu haram edecek her yasaya, her bilirkişiye, her dinsel nas’a (insana)rest çekmekteyim.
Ancak tarihi iyi okuyan ve merak eden bir kişi olarak Türkiye Alevilerinin yolunun gerçek Alici yol olduğunu savunmak ve yaymak isterim. Çünkü Ali’nin başlattığı Cemahirel vukuat, Atatürk’ün noktaladığı Cumhuriyetin mayasını hazırlamıştır. Ve bunun içindir ki Anadolu Alevileri, çağdaştır, bölüşümcüdür, demokrattır, hukukseverdir, barışsever sağduyulu bir toplumdur...
Namaz kılarken hiçbir kimse, “Müslümanım” diyen biri tarafından öldürülmez. Burada Ali’yi şehit edenler, “Müslüman” idiyseler, bugünkü Sünni âleminin mensubu dostlarımız, O’nu vuranların Müslümanlığıyla nasıl gurur duyabiliyorlar?
Elhamdülillah Aleviyim, Kızılbaşım ve de laikim, ilericiyim, çağdaşım.”
***
#İşteGidiyorumÇeşmiSiyahım
*
İşte gidiyorum çeşm-i siyahım
Önümüze dağlar sıralansa da
Sermayem derdimdir servetim ahım
Karardıkça bahtım karalansa da
*
Haydi dolaşalım yüce dağlarda
Dost beni bıraktı ah ile zarda
Ötmek istiyorum viran bağlarda
Ayağıma cennet kiralansa da
*
Canımı bağladım zülfün teline
Dost beni bıraktı elin diline
Güldü Mahzuni'nin berbat haline
Mervan'ın elinde paralansa da
*
Söz ve Müzik : Aşık Mahsuni Şerif
*
Kaynak : Biyografi.info