18 Şubat 2017 Cumartesi

Edip Akbayram : Gidenlerin Türküsü



Camların arkasında gece ve kar 
Beyaz karanlıkta parlayan raylar 
Umutsuz çaresiz sallanan eller 
Kavuşulmamayı anlatıyorlar 

Üçüncü mevkii bekleme salonu 
Çıplak ayaklı bir çocuk yatıyor 
Gece ve kar yine pencerelerde 
Acı türküsünü mırıldanıyor 

Bir türkü söylüyorlardı içerde 
Bu giden kardeşimin türküsüydü 
Arkadaşlar bakmayın gözlerime 
Bu milyonların gerçek öyküsüydü 

Nazım Hikmet Ran

Edip Akbayram : Gidenlerin Türküsü

Cemile Sönmez : Pazarcık Yazısı



Pazarcık yazısı serin mi olur 
Aşk yarası böyle anam derin mi olur 
Bir can sevilirse elin mi olur 
Varıp yadellerin yari mi olur

Oy beni beni çürüttün beni erittin beni
Derdinle dağlara düşürdün beni
Beni beni beni sevdiğim beni

Hele Pazarcıktan Afşin'e de yol gider
Hele seherin vaktinde de kardaş
Elbistan'da Bülbüller öter
Aman sevdiğimin 
Kardaş sevdiğimin acısı da
Hele bana ölümden beter ölümden beteer

Aman ben yandım kardaş ben yanduım ben yandım
Hele gurbet ellerinde de kardaş gurbet ellerinde de yaralı kaldım

Pazarcık'la şu Maraş'ın arası 
Perişan eyledi gönül yarası
Söylen dostlar söylen yok mu çaresi
Öldürecek beni oy oy sevdam yarası

Cemile Sönmez : Pazarcık Yazısı

Ali Ekber Çiçek : Yine mi Gurbetten Kara Haber Var




Şu yüce dağları duman kaplamış
Yine mi gurbetten kara haber var
Seher vakti bu yerde kimler ağlamış
Çimenler üstünde göz yaşları var

Gönlümüz gamlanır böyle günlerde
Önüme çektiler bir siyah perde
Yar senin aşkınla tutuldum derde
Yine mi gurbetten kara haber var

Ali Ekber Çiçek

17 Şubat 2017 Cuma

Yıldıray Çınar : Aman Dünya Ne Darımış


Aman dünya ne darımış
Dert çekmesi ne zorumuş
İçerimde yare varmış
Dermanını arar oldum

Bu derdimin dermanını
Kalem yazmaz soranını
Ecel gelmiş can mı gider
Okur ecel fermanımı

Dertli dertli gezer oldum
Ben derdimi yazar oldum
Bu derdimi ben çeke çeke
Hem canımdan bezer oldum

Söz    : Neşet Ertaş
Müzik : Yıldıray Çınar
Yöre   : Kırşehir


Yıldıray Çınar : Aman Dünya Ne Darımış

Bircan Pullukçuoğlu : Ömrüm



Güz mi geldi ömrüm soldu
Tez yaprak döktün ömrüm
Hep ağlarsın boynun bükük
Gözyaşın derya mı oldu
Ömrüm ömrüm ömrüm ömrüm ömrüm ömrüm oy

Alem gülüp eyleniyor
Yurduna sultan arıyor
Seni gören deli diyor
Yataksız yorğansız ömrüm
Ömrüm ömrüm ömrüm ömrüm ömrüm ömrüm oy

Her guşun bi yuvası var
Hele bak ne sevdası var
Bülbül gibi güle figan
Etmekten nice ka var
Ömrüm ömrüm ömrüm ömrüm ömrüm ömrüm oy

Söz : Ahmet Parlak Yıldız
Yöre : Sivas

Bircan Pullukçuoğlu : Ömrüm

Aysun Gültekin : Kırmızı Gül Demet Demet



Kırmızı gül demet demet
Sevda değil bir alamet
Gitti gelmez o muhannet
Şol revanda balam kaldı

Kırmızı gül her dem olsa
Yaralara merhem olsa
Ol tabipten derman gelse
Şol revanda balam kaldı

Kırmızı gülün hazanı
Ağaçlar döker gazeli
Kara yağızın güzeli
Şol revanda balam kaldı

Muharrem Akkuş


"Kırmızı Gül Demet Demet Türküsü'nün Hikayesi"
Revan, bugünkü adıyla Erivan, yani günümüzde Ermenistan'ın başkenti... Türkümüze konu olan olayın geçtiği zaman ise, büyük ihtimalle 17. yüzyıl sonrası... Neden derseniz, Revan Osmanlı’nın önemli bir ticaret merkezi o zamanlar. Ama bir ara elden çıkmış, Safeviler işgal etmiş.
Yıl 1635. Dördüncü Murat 250 bin kişilik bir orduyla Revan seferini düzenlemiş. Sekiz ay, yirmi dokuz günlük kuşatma sonunda, Revan yeniden Osmanlı topraklarına katılmış. Eskisi gibi kervanlar gider gelir olmuş. Mal götürüp, mal getirmişler...
Mehmet de gidip gelen kervancılardan birisi... Anasının da tek 'balası'... Tek oğlu! Erzurum yöresinde üç beş dönümlük tarlalarını ekip dikiyorlar... Yetiştirdikleri ürünü de kervana katıp, Revan 'da satıyor Mehmet... Bir de alışkanlığı var Mehmet'in. Her akşam tarla dönüşü, bahçelerden derlediği demet demet gülleri getiriyor anasına…
Anayla oğul arasında bir simge gibi kırmızı gül demeti... Sevgi, saygı simgesi. Gülleri evinin duvarına asıp kurutuyor ana... Onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor... Hele Mehmet kervandaysa. Gözü gönlü kırmızı gülün kurumuş, gazelleşmiş demetinde ananın. Rüyaları hep Mehmet üstüne... Mehmet’in anası her defasında kervanın dönüşünü dört gözle bekliyor.
Bazen kışın yola saldığı oğlu yazın dönüyor. Bazen de tersi oluyor. Kervanın dönüşü, bayram gibi! Kimi kocasını, kimi yavuklusunu karşılıyor. Kimi analar da oğlunu. Sarılıp, ağlayanlar, sevinç gözyaşı dökenler.
Veba hastalığı kırıp geçiriyor ortalığı. İlkin bir ateş sarıyor bünyeyi. Kusma, iltihap, baş dönmesi. En sonunda da sayıklama. Artık kurtuluşu yok. Sayıklaya sayıklaya götürüyor insanı. En erken üç gün. En geç yedi gün içinde başlıyor sayıklama... Kurduğu tüm dünya yok oluyor bir anda insanın. Sevgiliye özlem, alınan armağanlar. Söylenecek güzel sözler…
Ecel bu! Kimini sele, kimini yele verir. Mehmet'i de Revan'da vebayla yakalıyor. Sayıklaya sayıklaya gidiyor Mehmet. Kucak dolusu kırmızı güller elinde kalıyor. Sevgiliye özlemi de dilinde!. Artık bir çalıdır mezar taşı Mehmet'in!. Bir tek Mehmet değil vebaya teslim olan. Kervanın çoğu kırılıyor. Sahipsiz mezar oluyor Revan'da. Kalanlar perişan. Utangaç. Yaşıyor olmaktan utanıyorlar sanki... Sanki ölenlerin sorumlusu ölmeyenlermiş gibi...
Ağır ağır Erzurum'a giriyor kervan. Analar, bacılar, sevgililer, oğullar, eşler... Meraklı gözlerle karşılıyor kervanı. Aradığını bulan sarmaş dolaş. Gözyaşları hıçkırıklara karışıyor. Aradığını bulamayanlar, ilk rastladığına soruyor. ''Oğlum Mehmet'im nerede. Birlikte çıktınız kervana. Nerede kaldı''. Sen sen ol da gel cevapla. "İlkin kusma başladı. Sonra da bir ateş. En son sayıklama başladı. Tüm sevdiklerini bir bir sıraladı. Titreye titreye sayıkladı. Yedi gün dayandı Mehmet. Sonra... Sonra bir çalının dibine gömdük onu''.
Gel de söyle bunu. Söyleyebilirsen!. Hem de anasına... O ana deli olup dağlara düşmez mi?. Avuçlarını göğe açıp, Rabbinden medet dilemez mi?. Kırmızı gülün merhem olmasını istemez mi?. Karayağızın güzeli oğlunu, canından parçayı alıp götüren ölüme, ilenmez mi? Anadır, alıyor veriyor, veriyor alıyor. Oluru yok. Diline kırmızı gülleri doluyor. Ol tabipten medet diliyor. Olmuyor. Ver elini dağ yolları. Dilinde türküsü. Gönlünde oğlunun hayali. Deli olup dağlara düşüyor. O'nu son görenler elinde bir demet kırmızı gül, dilinde ''Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet Şol Revan'da balam kaldı. Yavrum kaldı''... diye diye haykırdığını söylediler.

Aysun Gültekin : Kırmızı Gül Demet Demet

Neşet Ertaş : İki Büyük Nimetim Var



İki büyük nimetim var
Biri anam biri yarim
İkisine de hürmetim var
Biri anam biri yarim

Ana deyip de geçilmez
O yar anadan seçilmez
İkisine de kıymet biçilmez
Biri anam biri yarim

Birisi var etti beni
Birisi yar etti beni
İkisinin de birdir yari
Biri anam biri yarim

Neşet Ertaş
Kırşehir

Neşet Ertaş : İki Büyük Nimetim Var